Esas No: 2017/4601
Karar No: 2017/7189
Karar Tarihi: 03.10.2017
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2017/4601 Esas 2017/7189 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi
İLK DERECE MAHKEMESİ : Soma İş Mahkemesi
K A R A R
A)Davacı İstemi;
Davacılar vekili dava dilekçesi ile müvekkillerinin murisi olan ..."ın 13/05/2014 tarihinde meydana gelen Soma maden kazasında vefat ettiğini, davalıların kusurlu olduklarını, davacıların bu olay nedeniyle zarara uğradıklarını ileri sürerek davacılar anne ve baba için 1.000,00"er TL maddi, 200.000,00"er TL manevi, davacı kardeş için 200.000,00 TL manevi, davacılar dede ve babaanne için 50.000,00"er TL manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
B)Davalıların Cevapları;
Davalı T.K.İ Genel Müdürlüğü vekili cevap dilekçesinde usule ilişkin itirazlarında; davacı tarafın muvazaa iddiası ile mütevefanın diğer davalı ... Kömür A.Ş"de çalışmaya başladığı tarihten itibaren Ege Linyit İşletmeleri Müessesesi işçisi olduğunun tespiti ile destekten yoksun kalma tazminat miktarının hesaplanmasına ilişkin talepleri ve ücret niteliğindeki tüm talepleri yönünden zamanaşımı def"inde bulunduklarını, müvekkili kurum ile müteveffanın çalıştığı müteahhit arasında asıl işveren- alt işveren ilişkisinin mevcut olmadığını, müvekkili kurumun ihale makamı olarak ihale konusu işi bir bütün olarak ihale ettiğini, ihale ile vermiş olduğu işin yürütümünün sözleşmeye uygun olarak yapılıp yapılmadığını kontrol etme yetkisinin ise projenin uygulanmasına yönelik olup doğrudan işe ve işçilere müdahale anlamına gelmediğini, Alt İşverenlik Yönetmeliği"ndeki ve 4857 sayılı İş Kanunu"nun 2. maddesindeki asıl ve alt işverenlik şartlarının olayda gerçekleşmediğini, bu nedenle davanın husumet yönünden reddi gerektiğini, esasa ilişkin cevaplarında ise; T.K.İ Kurumu"nun kendi linyit üretimi yanında ülkenin kömür ihtiyacına binaen ve 2172 sayılı Devletçe İşletilecek Madenler Hakkında Kanun ile Kurumlarına devredilmiş olup da 2840 sayılı Kanun ile Kurum uhdesinde kalan ve ruhsatlarının devrinin yasal olarak mümkün bulunmadığı maden sahalarında koordinatları belirli alanlarda üçüncü kişilere rödövans ve hizmet alımı yöntemlerini kullanarak işlettirme yaptırdığını, müvekkili kurum tarafından yapılan hizmet alımlarının ihale Kanunu kapsamında gerçekleştirildiğini, TKİ Kurumuna
bağlı ELİ Müessesi Müdürlüğü"nün Eynez yeraltı sahasında kömür üretimi konusunda 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamında açık ihale yöntemiyle yapılan ihale sonucundaki TKİ Kurumu ile Park Teknik Elektrik Turizm Sanayi Ticaret A.Ş arasında 27.07.2006 tarihinde imzalanan ve daha sonra 30.10.2009 tarihli protokol ile Soma Kömür İşletmeleri A.Ş"ye devredildiğini, devir sözleşmesine göre de; anılan ocakta iş güvenliği yönünden her türlü tedbirin alınmasından Soma Kömür İşletmeleri A.Ş"nin sorumlu olduğunu, kaldı ki kontrol teşkilatının iş güvenliğine yönelik kontrol yapma yeterliliğinin ve yetkisinin bulunmadığını, bu konudaki yetkinin 6331 sayılı Kanunla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş müfettişlerine verildiğini, sunulu nedenle iş programı ve uygulama projesinde değişikliğe gidilmesi için uyarı yapılmadığını, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı"na karşı her türlü sorumluluğun ilgili firmaya ait olduğunu, ilgili Bakanlık iş müfettişlerince yapılan teftişler sonucu düzenlenen raporlarda da doğrudan yüklenicinin muhatap alındığını, iş emniyetiyle ilgili hususlarda kurumlarının hiçbir zaman ilişkilendirilmediğini, şimdiye kadar yapılmış denetimlerde ocağın projesi, tasarımı, üretim planlaması ve havalandırma sistemlerinin tamamen bilimsel verilere uygun olarak düzenlendiğinin konuyla ilgili denetleyici kurullar tarafından tespit edildiğini, Hizmet İşleri Genel Şartnamesinin çalışanların kazaya uğramaları başlıklı 43.maddesinde her türlü tazminat sorumluluğunun yükleniciye ait olacağının açık ve net bir şekilde belirtildiğini, manevi tazminatın miktarı takdir edilirken olayın oluş biçiminin, müteveffanın yaşı ve kusur oranları ile tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının değerlendirilerek hakkaniyete uygun bir miktara hükmedilmesi gerektiğini belirterek işbu davanın öncelikle husumet yönünden olmaz ise esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... Kömür İşletmeleri A.Ş. ve .... vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu maden kazasının meydana geldiği maden ocağının işletmesinin müvekkillerinden Soma Kömür İşletmeleri A.Ş."ye ait olduğunu, diğer müvekkili Soma Holding AŞ."nin taraf ehliyeti bulunmadığından davanın husumet yönünden reddini talep ettiklerini, meydana gelen maden kazasının oluş sebebinin henüz tespit edilemediğinden şu aşamada bir suçlamadan bahsedilemeyeceğini, müvekkil şirket ile T.K.İ. arasındaki sözleşmenin muvazaaya dayanmadığını, müvekkil şirketin iş sağlığı ve güvenliği konusunda işçilerine gerekli eğitimleri verdiğini, çalışan her personele iş güvenliği için gerekli olan tüm malzemelerin temin edildiğini, düzenleyici önleyici faaliyet kontrollerinin yapıldığını, gerekli risk değerlendirme çalışmalarının yapıldığını, gerekli sayıda iş güvenliği ve sağlığı uzmanının görevlendirildiğini, tanık anlatımları ile güvenlik tedbirlerinin alındığının ispatlandığını, ayrıca kamu kurumları tarafından gerekli denetimin yapıldığını ve yapılan denetimlerde bir noksan tespit edilmediğini, savcılık tarafından yürütülen soruşturma dosyasının sonucunun beklenmesi gerektiğini, talep edilen manevi tazminat miktarının felaketi özlenir hale getirecek nitelikte fahiş olduğunu belirterek, davanın reddini talep etmiştir.
C)İlk Derece Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
"1-Davanın .... husumet nedeniyle REDDİNE, Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. ve ... açısından KISMEN KABULÜ ile;
2-100.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 13/05/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. ve Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğünden müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ..." a verilmesine, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
3-100.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 13/05/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. ve Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğünden müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ..." a verilmesine, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
4-40.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 13/05/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. ve Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğünden müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ..." a verilmesine, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
5-20.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 13/05/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. ve Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğünden müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ..." a verilmesine, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
6-20.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 13/05/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. ve Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğünden müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ..." a verilmesine, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
7-Davacılar ... ve ... için talep edilen maddi tazminat taleplerinin feragat nedeniyle REDDİNE,"
GEREKÇE
"Söz konusu dava iş kazasından kaynaklı maddi ve manevi tazminat davasıdır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun manevi tazminat başlıklı 56. maddesinde;
"Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.
Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir." hükmü yer almaktadır.
Aynı sayılı yasanın sebeplerin yarışması başlıklı 60. maddesinde; "Bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hâkim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verir." hükmü yer almaktadır.
Aynı sayılı yasanın 61. maddesinde ise; "Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır." hükmü yer almaktadır.
Aynı sayılı yasanın 163. maddesinde; “Alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını, dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir.
Borçluların sorumluluğu, borcun tamamı ödeninceye kadar devam eder.” denilmektedir.
6100 S. HMK."nun 282. maddesinde; "(1) Hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir." denilmektedir.
6102 S. TTK."nun 209. maddesinde; "(1) Hâkim şirket, topluluk itibarının, topluma veya tüketiciye güven veren bir düzeye ulaştığı hâllerde, bu itibarın kullanılmasının uyandırdığı güvenden sorumludur." hükmü yer almaktadır.
6100 S. HMK."nın 307. maddesinde, "Feragat, davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir. “ denilmiş,
Aynı sayılı yasanın 309. maddesinde ise, “(I)Feragat ve kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır.
(II)Feragat ve kabulün hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir.
(III)Kısmen feragat veya kabulde, feragat edilen veya kabul edilen kısmın, dilekçede yahut tutanakta açıkça gösterilmesi gerekir.
(IV)Feragat ve kabul, kayıtsız ve şartsız olmalıdır. “ hükmü yer almaktadır.
310. maddede , “Feragat ve kabul, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir” denilmiş olup, 311. madde ise, “Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. İrade bozukluğu hâllerinde, feragat ve kabulün iptali istenebilir.” denilmektedir.
Mahkememizce; Davalı TKİ ve Soma Kömürleri A.Ş. ile imzalanan hizmet alım sözleşmesi, devir protokolü, iş yeri özlük dosyası, Soma Cumhuriyet Başsavcılığı"nın 2014/1567 Hz. sayılı dosyası getirtilmiş, tarafların sosyal ve ekonomik durum araştırmaları yaptırılmış ve tarafların göstermiş olduğu tanıklar dinlenmiştir.
Kazaya ilişkin Sosyal Güvenlik Kurumu Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı tarafından düzenlenen rapor dosyamız içerisine alınmış olup, üzerinde yapılan incelemede özetle; Kazanın 5510 S.Y."nın 13/1-a maddesi uyarınca iş kazası olduğu, meydana gelen kazada kazaya maruz kalan sigortalıların kusurunun bulunduğuna dair her hangi bir tespit yapılamadığının belirtildiği görülmüştür.
Soma Cumhuriyet Başsavcılığı"na ait soruşturma dosyası içerisinde yer alan bilirkişi raporu üzerinde yapılan incelemede özetle; 27 başlık altında iş verenin, iş veren vekillerinin, teknik nezaretçinin, iş güvenliği uzmanlarının, bir kısım şirket çalışanlarının, TKİ yetkililerin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu İş Müfettişlerinin, Migem kontrol ve denetleme elemanlarının asli ve tali kusurlu olduklarının belirtildiği, buna karşılık söz konusu kazada hayatını kaybeden işçilerin herhangi bir kusurlarının bulunmadığının belirtildiği görülmüştür.
Mahkememizde aynı nedene dayalı olarak açılan 2014/643 E. sayılı dava dosyası kapsamında alınan 9 kişilik bilirkişi raporunda, Prof. Dr. Gündüz Ökten, Prof. Dr. Cengiz Kuzu, Prof. Dr. Nurdil Eskin, Prof. Dr. Ahmet Faik Mergen, Yrd. Doç. Dr. Veysel Özbulur, Abdullah Akbaba ve Ekrem Gölpınar imzalı çoğunluk görüşüne göre, iş veren Soma Kömür İşletmeleri A.Ş" nin %70, ruhsat sahibi Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğünün %15, MİGEM" in %10, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının %5 oranında kusurlu olduğu, Prof. Dr. Nuh Bilgin ve Prof. Dr. Yüksel Örgün Tutay tarafından hazırlanan ayrık görüşte ise; İş veren Soma Kömür İşletmeleri AŞ." nin %50, ruhsat sahibi Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğünün %30, MİGEM"in %10, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının %10 oranında kusurlu olduğu, A Sınıfı iş güvenliği uzmanı Ekrem Gölpınar tarafından çoğunluk raporunda Çalışma ve Sosyal ve Güvenlik Bakanlığına kusur verilen kısıma katılmadığı, hem çoğunluk hem ayrık raporlarda müteveffaların meydana gelen iş kazasında her hangi bir kusurlarının bulunmadığı belirtilmiştir.
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda, dava ve cevap dilekçeleri, taraf vekillerinin mahkememizce alınan beyanları, taraf tanıklarının beyanları, bilirkişi raporu, Soma Cumhuriyet Başsavcılığı ve Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi"ne ait dosya içerikleri, tarafların sosyal ve ekonomik durum araştırması ile dosya içerisinde bulunan diğer tüm bilgi ve belgelerin hep birlikte değerlendirilmesi sonucunda, her ne kadar davalılar söz konusu olayın meydana gelmesinde kendilerinin herhangi bir kusuru bulunmadığını iddia ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiş olsalar da, gerek mahkememize ait 2014/643 E. sayılı dava dosyası kapsamında alınan bilirkişi raporunda, gerek Soma Cumhuriyet Başsavcılığı"nca alınan bilirkişi raporunda ve gerekse de Sosyal Güvenlik Kurumu Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı tarafından düzenlenen raporda davalıların kusurlu oldukları belirtilmiştir. Her ne kadar mahkememize ait 2014/643 E. sayılı dava dosyası kapsamında 9 kişilik bilirkişi heyetinden alınan kusur raporunda kusur oranları konusunda muhalif görüşler yer alsa da, 6100 S. HMK."nın 282. maddesinde de açıkça belirtildiği üzere hakim bilirkişinin oy ve görüşünü serbestçe takdir edecektir. Mahkememize ait 2014/643 E. sayılı dosyası içerisinde yer alan bilirkişi raporundaki çoğunluk görüşünün somut olaya ve dosya kapsamına uygun olması ve ayrıca dosya içerisinde yer alan Soma Cumhuriyet Başsavcılığı"nca alınan rapor ile TBMM. Meclis Araştırma Komisyonu raporu ile paralel olması karşısında söz konusu çoğunluk görüşü mahkememizce kabul edilmesi gerektiği anlaşılmıştır.
.../...
Her ne kadar söz konusu bilirkişi raporunda davalılar TKİ. Genel Müdürlüğü, Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. yanında dava dışı MİGEM ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı"na da toplamda 15 oranında kusur izafe edilmiş olsa ve MİGEM ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı dosya kapsamında taraf olmadıkları için söz konusu kişilerin %15"lik sorumluluklarının kapsam dışı tutulması gerektiği düşünülebilecek olsa da, Yargıtay 21. HD."nin 24.06.2014 Tarih ve 2014/7716 E., 2014/14885 K. sayılı kararında haklı olarak belirtildiği üzere; "...Dava dilekçesinde olay anlatılarak trafik kazasının oluşumunda davacı murisinin katılımının bulunmadığı üçüncü kişi ile içerisinde bulunduğu araç sürücünün eylemleri ile kazanın meydana geldiği açıklanmış ve üstelik davalıya belli oranda bir kusur atfetmek suretiyle iddiasını da sınırlamamış ve sonuçta (fazlaya ait talep haklarını saklı tutmak suretiyle) zararının tümünü davalıdan istemiştir. Artık burada, davacıların davalıdan gerçekleşecek kusur oranında bir talepte bulunduğunu ileri sürmek mümkün değildir. Davacıların kendilerinin tamamen kusursuz olduğundan söz ederek zararlı sonucu meydana getiren müteselsil borçlular aleyhine açtığı bir davada zararının tümünü talep etmesi, örtülü olarak değil, aksine mülga BK."nun 142. maddesinde öngörülen teselsül kuralına açık bir şekilde dayandığının belirgin bir kanıtıdır; bu gibi durumlarda, müteselsilen sözcüğünün dava dilekçesinde kullanılmamış olması sonuca etkili değildir. Hal böyle olunca davada teselsül kuralına dayanıldığı gözetilerek, dava dışı üçüncü kişinin kusuruna düşen zarardan da istihdam ettiği işçisinin zararın ortaya çıkmasındaki müşterek kusuru nedeniyle davalı işverenin sorumlu olduğunun kabulü gerekir". Söz konusu dosya kapsamında davacıların talebinin sadece davalıların kusuru ile sınırlı olduğunun kabul edilmesi mümkün değildir. Tam tersine dava dilekçesinden davacıların davalılar dışındaki kişilerin sorumluluklarına karşıda davalıların müteselsil sorumluluğuna başvurdukları anlaşılmaktadır. Bu sebeple söz konusu kurumlar hakkında dava açılmamış olsa da, dosya içerisinde yer alan bilirkişi raporundan söz konusu kurum ve kuruluşların hepsinin söz konusu kazanın meyda gelmesinde kusurlu oldukları bu sebeple 6098 S TBK."nın 61. maddesi gereğince haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanması gerekmektedir. Bu kapsamda 6098 S. TBK."nun 163/I. maddesi gereğince zarar gören alacaklılar borcun tamamını diledikleri borçludan, bu kapsamda bilirkişi raporunda kusuru olduğu belirtilen kişilerin herhangi birinden talep edebilir.
Davacı taraf her ne kadar ..." nin tehlikeli işletme işleten, TKİ" nin ruhsat sahibi olması nedeniyle TBK."nun 71. maddesine göre tehlikeli işletme maliki olması nedeniyle kusursuz sorumlu olduklarını belirtmiş ise de; TBK."nun 60. maddesinde, bir kişinin sorumluluğunun birden çok nedene dayanması durumunda hakimin zarara görene en iyi giderim imkanı tanıyan sorumluluk sebebine göre karar vereceği düzenlenmesinin yer aldığı, somut olay açısından aldırılan bilirkişi heyeti raporunda davalı ... Kömür İşletmeleri A.Ş. ile TKİ" nin ve diğer dava dışı kişilerin kusurlu olduklarının belirtildiği, müteveffaya her hangi bir kusur yüklenmediği, davacı tarafın dava dilekçesinde müteselsil sorumluluğa dayanıldığı, bu durumda davacı tarafın zararının tümünden davalı ... Kömür İşletmeleri A.Ş. ile TKİ" nin sorumlu tutulabileceği, davacıların zararlarının en iyi, kusur sorumluluğu esasına dayanılarak giderilebileceği anlaşıldığından kusursuz sorumluluk ve asıl iş veren alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğu hususlarının tartışılmasında tarafların hukuki faydası olmadığı anlaşılmıştır.
Her ne kadar davacı taraf 6102 S. TTK."nın 209. maddesi kapsamında davalı ..."in de sorumluluğu yoluna gitmiş olsa da, 6102 S. TTK."nun 209. maddesinin uygulama alanı bulabilmesi için; "...TTK."da 209. maddede ortaklıklar topluluğunda güvenden doğan sorumluluk düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, hakim ortaklık, topluluk itibarının, topluma ve tüketiciye güven veren bir düzeye ulaştığı hallerde, bu itibarın kullanılmasının uyandırdığı güvenden sorumludur...TTK 209 düzenlemesi dikkate alındığında sorumluluğun şartları bakımından şunlar söylenebilir.
.../...
8) ...bağlı ortaklığın sorumluluğu bir haksız fiile dayanıyorsa, bu halde hiçbir şekilde hakim ortaklığın güven sorumluluğuna dayanılamaz. Çünkü bu tür sorumluluğun (güven sorumluluğunun) ortaya çıkması için, işlem temelli bir temasın bulunması zorunludur" (Ayrıntılı bilgi için bkz. Prof. Dr. Oruç Hami ŞENER, Teorik ve Uygulamalı Ortaklıklar Hukuku Ders Kitabı, 2015/II, sf. 191-197). Söz konusu açıklamalardan da anlaşılabildiği üzere TTK. 209"nun söz konusu olayda uygulanması mümkün değildir. Çünkü öncelikle söz konusu olay bir haksız fiil sorumluluğudur. Yukarıda açıklandığı üzere haksız fiil sorumluluğuna ilişkin olarak güven sorumluluğuna başvurulamaz. İkinci olarak taraflar arasındaki ilişki bir hizmet ilişkisidir ve hizmet ilişkilerinde söz konusu hükmün uygulanması mümkün değildir. Ayrıca söz konusu maddenin gerekçesine bakıldığında; "...Bu sebeple sorumluluğun merkez şartı, "itibarın kullanılması"dır. Kullanma yoksa, sadece topluluğa "mensubiyet", sorumluluğu doğurmaz. Her şirketler topluluğu hükmün kapsamında değildir. Bir topluluğun kapsama girebilmesi için itibarının topluma veya tüketiciye güven veren bir düzeye ulaşmış olması gerekir. Bu da somut olaya göre belirlenir." denilmektedir. Doktrinde ise, "...Güvenden kaynaklanan sorumluluk deyince, sorumluluğun kaynağı, hakim ortaklığın, topluluğa duyulan genel güveni kullanarak, karşı tarafta (yani bağlı ortaklıkla işlem yapan üçüncü kişide) somut duruma ilişkin bir takım inanç ve beklentiler uyandırması, ancak bunları karşılamaması ve karşı tarafı zarara uğratmasıdır. Yani burada soyut değil, somut güven korunmaktadır. Yoksa burada sorumluluğun kaynağı, toplumun ve tüketicilerin itibarlı ortaklık topluluklarına duyduğu, onların daima dürüst davranacaklarına, kaliteli hizmet sunacaklarına ilişkin güven değildir. Dolayısıyla bağlı ortaklığın alacaklıları, hakim ortaklığın, kendilerine yönelik özel ölçüde güven sağlamaya, somut beklenti uyandırmaya elverişli davranış ve açıklamalar olmaksızın, salt bağlı ortaklığın ticari itibarı yüksek bir ortaklıklar topluluğuna dahil olması gerekçesine dayanarak ondan tahsil edemedikleri alacaklarını hakim ortaklıktan talep edemezler." (Ayrıntılı bilgi için bkz. Prof. Dr. Oruç Hami ŞENER, Teorik ve Uygulamalı Ortaklıklar Hukuku Ders Kitabı, 2015/II, sf. 191-197). Somut olayda Soma Holding"in davacılara ve kök murisine karşı böyle bir güven uyandırdığına dair herhangi bir somut veya soyut delil bulunmadığı gibi, dava ve beyan dilekçelerinde de bu yönde herhangi bir iddia dahi bulunmamaktadır. Bu sebeplerle .... bakımından TTK. 209"da düzenlenen Güven Sorumluluğuna ilişkin talebin şartları oluşmadığından reddine karar verilmesi gerekmektedir. Ayrıca söz konusu davalının dosya içerisinde yer alan kusur raporundan anlaşıldığı üzere söz konusu olayın meydana gelmesinde herhangi bir sorumluluğu da bulunmadığı anlaşıldığından söz konusu davalı bakımından davanın husumetten reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Her ne kadar davalı taraf ceza dosyasının (Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi"ne ait 2015/81 E. sayılı dosyanın sonucunun beklenmesini talep etmiş olsa da, ceza mahkemeleri tarafından verilen kararların hukuk mahkemelerine etkisi hususu Anayasa Mahkemesi" nin 2013/4701 başvuru numaralı, 23/01/2014 karar tarihli kararında değerlendirilmiş olup, söz konusu karara göre; "...58. Hukuk ve ceza davalarının konuları, tarafları ve amaçları farklı olduğundan, ceza mahkemesi kararları, hukuk davaları için kural olarak kesin hüküm oluşturmaz. Haksız fiil nedeniyle açılan tazminat davalarını çözmek bütünüyle hukuk hâkiminin görevi içindedir. Bir "bekletici sorun" iddiası karşısında kalan hâkimin, görevi dışındaki bu iddianın mutlaka görevli mahkemede çözülmesini bekleme yükümlülüğü yoktur. Kendisi de birçok durumlarda ileri sürülen hususu karara bağlayabilir. Kaldı ki, mülga 818 sayılı Kanun"un 53. maddesi gereğince hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin mahkûmiyet kararıyla bağlı ise de, maddi olayı tespit etmeyen beraat kararı hukuk hâkimini bağlamaz. Onun için hukuk hâkimi, topladığı deliller doğrultusunda karar verebilir. Ceza mahkemesinin delilleri tespit ve takdiri ile hukuk mahkemesinin delilleri tespit ve takdirinin farklı olmasının bir sonucu olarak, bir olayda sebep sonuç bağı bulunmadığına dair ceza mahkemesi kararı dahi hukuk hâkimini bağlamayabilir.
.../...
59. Kaldı ki AİHM de, Türk hukuk sistemine göre, hukuk mahkemelerinin ceza mahkemeleri kararlarına tabi olmadığını, bu nedenle ceza davasının sonucunu beklemek için yargılamayı uzun bir süre ertelemek durumunda bulunmadığını belirtmektedir. (bkz. Mustafa Türkoğlu / Türkiye, B. No. 58922/00, 8/8/2006, § 40)." hususları belirtilmiştir. Gerek söz konusu Anayasa Mahkemesi kararı, gerekse ceza dosyasında yargılanan kişilerin dosyamızda taraf sıfatı olmadığı ve mahkememiz dosyası kapsamında işçi-iş veren ilişkisi düzeyinde inceleme yapıldığından sanık gerçek kişilerin iş veren olmayıp iş veren tüzel kişinin ortak ve çalışanları olduğundan ceza dosyasının sonucunun beklenmesine gerek olmadığı anlaşılmıştır.
Manevi tazminatın miktarının belirlenmesi konusuna gelecek olursak, manevi tazminat niktarının nasıl belirleneceği konusu Yargıtay HGK."nun 24.12.2014 tarih ve 2014/21-872 E., 2014/1086 K. sayılı kararında uzun uzun irdelenmiştir. Gerçekten de söz konusu karara göre; “...Manevi tazminat isteminin temelinde, davalıların haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere, haksız eylemin unsurları; zarar, fiil ile zarar arasında illiyet bağı, fiilin hukuka aykırı olmasından ibarettir. Öte yandan, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 47. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.) maddesinde düzenlenen manevi tazminatta kusurun gerekmediği, ancak takdirde etkili olabileceği, 22.6.1966 tarih ve 1966/7 Esas 1966/7 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır. Bu kararın gerekçesinde, taktir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda taktir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Yine BK 47 (TBK 56). maddesi hükmüne göre; hâkimin özel halleri göz önünde tutarak, manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği tutar adalete uygun olmalıdır. Bu para tutarı, aslında ne tazminat ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi, kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine, zarara uğrayanda bir huzur duygusu uyandırmayı, aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden, tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Manevi tazminat, duyulan elem ve ızdırabın kısmen ve imkan nisbetinde iadesini amaçladığından hâkim, ...nun 4. maddesi gereğince hak ve nesafete göre takdir hakkını kullanarak, manevi tazminat miktarını tespit etmelidir. Hâkim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, maluliyet oranını, beden gücü kaybı nedeniyle duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir.”
Mahkememizce yapılan değerlendirme sonucunda, söz konusu kazanın Türkiye Cumhuriyet tarihinin en çok can kaybı ile sonuçlanan iş kazası olması, davacılar ve toplum nezdinde meydana getirdiği derin acı, iş bu kaza sırasında 301 madencinin hayatını kaybetmiş olması, söz konusu kazanın meydana gelmesinde davacılar murisi ve diğer işçilerin herhangi bir kusurunun bulunmaması, davalıların kusurunun ve iş bu kusura bağlı olarak meydana gelen kazanın sonucunun ağırlığı, ağır iş güvenliği ihlalleri tazminat tutarının caydırıcılık uyandıran oranda olması gerektiği, gibi hususlar ile 6100 S. HMK."nın 26. maddesinde düzenlenmiş olan taleple bağlılık ilkesi göz önünde bulundurulduğunda davacı anne ve baba için ayrı ayrı 100.000,00-TL, davacı kardeş için 40.000,00-TL davacı dede ve babaanne için ayrı ayrı 20.000,00-TL manevi tazminatın davalılar TKİ. Genel Müdürlüğü ile Soma Kömür İşletmeleri A.Ş."den müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.
Davadan feragat kat"i bir hükmün hukuki sonuçlarını doğurup davayı sonuçlandıracağından, davacı vekilinin de talep ettiği maddi tazminat talebinden kayıtsız ve şartsız feragat ettiği tespit edilip vekalette de feragate yetkisi olduğu anlaşıldığından feragat nedeni ile davacılar ... ve ... için talep edilen maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Her ne kadar davalı taraf cevap dilekçesinde davacı tarafın talep ettiği manevi tazminat miktarının çok yüksek olduğunu, iş bu manevi tazminat miktarlarının kabul edilmesi halinde felaketi özlenir hale getireceği gibi itirazlarda bulunulmuş olsa da, söz konusu tazminat miktarlarının çok yüksek olmadığı, bir insan canının değerinin parasal olarak ölçülmesinin mümkün olmadığı gibi, Soma gibi orta ölçekli bir ilçede bile orta düzeyde bir apartman dairesinin değerinin yaklaşık 200.000,00-TL. olduğu dikkate alındığında hükmedilen manevi tazminat miktarının çok yüksek olmadığı anlaşılmış olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulması gerektiği anlaşılmıştır."
D)Bölge Adliye Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
"1-Davalılar ..."nün ve Davalı ... Kömür İşletmeleri A.Ş ile davacıların istinaf başvurularının HMK"nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,"
GEREKÇE:
"Dava, iş kazasından kaynaklanan manevi tazminat davasıdır .
Taraflar arasında, davacıların murisinin ölümüne neden olan iş kazasında davalıların kusurlu olup olmadığı noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Sosyal Güvenlik Kurumu Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı"nın 26.02.2015 tarih 187022 sayılı inceleme raporunda "13.05.2014 tarihinde meydana gelen kazada 301 işçinin vefat ettiği, 486 kişinin sağ kurtulduğu kazada işveren Soma Kömür İşletmeleri A.Ş"nin %100 oranında kusurlu olduğu, olayın iş kazası olduğu, sigortalılara yüklenebilecek bir kusur bulunmadığı" belirtilmiştir.
Soma Cumhuriyet Başsavcılığı"na ait soruşturma dosyası içerisinde yer alan bilirkişi raporunda; işverenin, işveren vekillerinin teknik nezaretçinin, iş güvenliği uzmanlarının bir kısım şirket çalışanlarının, TİK yetkililerinin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu İş Müfettişlerinin, Migem kontrol ve denetleme elemanlarının asli ve tali kusurlu oldukları, buna karşılık söz konusu kazada hayatını kaybeden işçilerin herhangi bir kusurlarının bulunmadığı tespit edilmiştir.
Yerel mahkemenin hükme esas aldığı 9 kişilik bilirkişi raporunda; çoğunluk görüşüne göre, işveren Soma Kömür İşletmeleri A.Ş"nin %70, ruhsat sahibi Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğü"nün %15, Maden İşleri Genel Müdürlüğünün %10, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı"nın %5 oranında kusurlu olduğu, hayatını kaybeden işçelerin herhangi bir kusurlarının bulunmadığı belirtilmiştir. Raporda ayrık görüş bildiren bilirkişiler de müteveffaların meydana gelen iş kazasında herhangi bir kusurlarının olmadığını beyan etmişlerdir.
Gerek yerel mahkemenin hükme esas aldığı 9 kişilik bilirkişi heyetince düzenlenen raporda, gerek Soma Cumhuriyet Başsavcılığı"nca alınan bilirkişi raporunda ve gerekse Sosyal Güvenlik Kurumu Rehberlik ve Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından düzenlenen raporda davalıların kusurlu oldukları tespit edilmiş, ancak kazada hayatını kaybeden işçelere kusur izafe edilmemiştir.
Dava, sadece manevi tazminata ilişkin olduğundan davalıların diğer itirazlarının rücu ilişkisinde ve diğer davalarda değerlendirilmesi mümkün olduğundan bu dosyada değerlendirilmesine gerek bulunmamaktadır.
Ayrıca yerel mahkemenin, dava konusu iş kazasının meydana gelmesinde davalıların kusurlu olmaları sebebiyle, T.B.K"nın 61.maddesi gereğince haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümleri uygulayarak, takdir edilen tazminatın tamamında da davalıları sorumlu tutması yerinde olmuştur.
Her ne kadar davalı ... Kömür İşletmeleri A.Ş, Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi"nin 2015/81 Esas sayılı dosyasının sonucunun beklenmemesini istinaf sebebi yapmış ise de, hukuk ve ceza davalarının konuları tarafları ve amaçları farklı olduğundan, ceza mahkemesi kararları, hukuk davaları için kural olarak kesin hüküm oluşturmayacağından, haksız fiil nedeniyle açılan tazminat davaları çözmek bütünüyle hukuk hakiminin görevi içinde olduğundan, iş kazasından doğan maddi- manevi tazminat davalarında ceza mahkemesi dosyasının beklenilmesi zorunlu değildir. Yargıtay"ın yerleşik kararları da bu yönde olduğundan, davalı Somu Kömür İşletmeleri A.Ş"nin bu konuda yapmış olduğu istinafı yerinde görülmemiştir.
Davalılar hükmedilen manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu ileri sürerek istinaf sebebi yapmışlardır. Ayrıca davalı TKİ Genel Müdürlüğü hükmedilen manevi tazminat miktarlarına kaza tarihinden itibaren faize hükmedilmiş olmasının da hatalı olduğunu iddia etmiştir. Davaya konu iş kazasının meydana gelmesinde davacılar murisinin ve diğer işçilerin herhangi bir kusurlarının bulunmaması, davalıların kusurları ve bu kusura bağlı olarak meydana gelen kazanın sonucunun ağırlığı gözönüne alındığında davacılar yararına takdir edilen manevi tazminat miktarı fahiş değildir.
İş kazalarından kaynaklanan tazminat davalarında sorumluluk Borçlar Hukuku yönünden haksız fiil sorumluluğu olup zarar ve dolayısıyla da tazminat alacağı olay anında ortaya çıkar. Diğer bir ifade ile haksız fillerde temerrüt olay tarihinde gerçekleşir ve bu kapsamda da iş kazası nedeniyle hüküm altına alınması gereken tazminata iş kazasının gerçekleştiği tarihten itibaren yasal faiz uygulanması gerektiğinden, yerel mahkemenin kaza tarihi olan 13.05.2014 tarihinden itibaren hükmedilen manevi tazminata yasal faiz işletmesi yerinde olmuştur.
Her ne kadar davacılar vekilince hükmedilen manevi tazminatının miktarının düşük olduğundan bahisle katılma yoluyla istinaf başvurusunda bulunmuş ise de; hükmedilen manevi tazminat miktarlarının ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, ölen işçinin yaşı, olay tarihi gibi özelliklerin gözönünde bulundurularak hükmedilen tutarın manevi tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda olduğu tartışmasızdır. Bu yönüyle davacıların manevi tazminatın düşük hükmedildiğine ilişkin istinaf nedenleri yerinde değildir.
Yerel mahkeme davacılar yararına vekalet ücreti takdir ederken tek bir vekalet ücretine hükmetmiştir. Davalı ... Kömür İşletmeleri A.Ş vekilinin iddia ettiği gibi ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi söz konusu olmadığından, bu konuda ileri sürülen istinaf sebebi de isabetli değildir.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, davacıların ve davalıların istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir."
E) Temyiz Nedenleri;
Davacıların Temyiz Nedenleri:
Hüküm altına alınan manevi tazminatların az olarak takdir edildiğine ilişkindir.
Davalı Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğü"nün Temyiz Nedenleri:
Manevi tazminatların fazla olduğu, Afad tarafından davacılara yapılan yardımların tazminat tutarından mahsup edilmesi gerektiği, Bölge Adliye Mahkemesi kararında husumet itirazlarına ilişkin değerlendirme yapılmadığı, davalıların kusurlarının bulunduğu denilmekle birlikte bunun hangi nedenden kaynaklandığının tartışılmadığı, kaza tarihinden faiz verilmesi hatalı olduğu, kusur raporunda müvekkiline %15 kusur verildiği halde müteselsilen sorumlu tutulmalarının doğru olmadığı, yerel mahkemenin bilirkişilerden ortak imzalı tek bir rapor hazırlanmasını istemesine karşın, bilirkişilerin 3 rapor sundukları, ayrıca bu raporların Kurum inceleme raporu ile çelişki doğurduğu, inceleme raporunda müvekkiline kusur verilmediği, yine Meclis Araştırma Komisyonu raporunda müvekkiline kusur verilmediği, ÇSGB’na kusur verilmemesi konusunda rapora şerh koyan bilirkişinin bu nedenle ortaya çıkacak %5 kusurun kime ait olduğunu söylemediğini, raporların kendi içerisinde de çelişkili olduğu, ayrık görüş raporu ile çoğunluk raporu arasında çelişki olduğu, husumet itirazlarının dikkate alınmadığı, müvekkil ile diğer davalı şirket arasında asıl/alt işveren ilişkisi bulunmadığı, sahanın koordinatlarla sınırlandırılmış belirli bir bölümündeki işin tamamının şirkete devredildiği, müvekkilinin ihale makamı olduğu, müvekkilinin davalı ... Kömür İşetmeleri AŞ’yi denetleme yetkisinin olmadığı, ihale evrakı ekindeki şartnamalerde müvekkili kurumun değişiklik yapma yetkisinin bulunmadığı, bu şartnamelerde tanımlanan denetim görevi nedeniyle kuruma kusur izafe edilemeyeceği, müvekkilinin kusursuz olduğu, çoğunluk raporunda müvekkiline verilen kusuru kabul etmedikleri, kusur verilme nedenlerinde belirtilen konularda denetim yetkisinin bulunmadığı hususlarına ilişkindirDavalı ... Kömür ...
Mahkemenin itibar ettiği bilirkişi kusur raporunun ceza yargılamasının hazırlık aşamasında alınan ve itiraz ettikleri, tahmine dayalı olarak kişilere kusur izafe eden rapor göz önüne alınarak hazırlandığı, müvekkilinin kusursuz olduğu, alınması gerekli tüm önlemlerin alındığı, iş güvenliği eğitiminin Soma Meslek Yüksek Okulu tarafından verildiği, bu eğitimlere dair tutanakların işçilerin dosyalarında bulunduğu, madende çalışan işçilere lazım olan her türlü malzemenin teslim edildiği, konrol denetimin yapıldığı ve kayıt altına alındığı, risk değerlendirme çalışmaları ve analizlerin yapıldığı, kayıt altına alındığı, ocakta olması gerektiği kadar iş güvenliği uzmanının görevlendirildiği, tanık anlatımlarıyla güvenlik önlemlerinin alındığının ispatlandığı, yerel mahkemenin bilirkişilerden ortak imzalı tek bir rapor hazırlanmasını istemesine karşın bilirkişilerin 3 ayrı rapor sundukları, bilirkişilerden bir kısmının daha önceden olayla ilgili çok sayıda açıklama yaptıkları, bu nedenle açıkladıkları görüşleri aksine rapor hazırlamalarının mümkün olmadığı, tarafsız davranamayacakları, A sınıfı iş güvenliği uzmanının dosyayı görmeden yokluğunda hazırlanan rapora imza attığı, dosyada bulunan raporlar arasında çelişki olduğu, çelişki giderilmeden karar verildiği, olay hakkında çok farklı tespitler içeren raporlar bulunduğu, Ankara 10. İş Mahkemesi"nin 2014/872 Esas ve Ankara 14. İş Mahkemesi"nin 2014/1387 Esas sayılı dosyalarında müvekkiline çok az kusur verildiği, Soma Cumhuriyet Başsavcılığı"nca alınan bilirkişi kusur raporundaki tespitlerle eldeki dosyada alınan rapordaki tespitler arasında ciddi farklılıkların bulunduğu, yıllık bir buçuk milyon ton üretilmesi gereken kömür miktarının en az üretilmesi gereken kömür miktarı olduğu, yıllık bir buçuk milyon ton üzerinde üretim yapmanın sözleşme gereği zorunlu olduğu, üretim artışının yeni ayaklar açılması ve işçi sayısının artmasından kaynaklandığı, sensörlerin çalıştığına dair TÜBİTAK raporunun dikkate alınmadığı, Uzman mütalaalarının dikkate alınmadığı, olay yeri görüntülerine dair teknik çözümleme raporlarında olaydan önce madende duman olduğu iddiasının tamamen çürütüldüğü, müvekkili şirketin C panosu topuğuna sondaj yaptırarak oradan örnekler alınıp kömürlerin yanıp yanmadığı, panoda CO bulunup bulunmadığı konusunda rapor alınması için Afyon Kocatepe Üniversitesi"ne başvurduğu, yapılan sondaj neticesinde C panosundaki kömürün yanmadığı, bakir olduğu, odada gaz olmadığının anlaşıldığı, yine İstanbul Üniversitesi"nden de aynı konuda rapor alındığı, o raporun da aynı yönde çıktığı, kömürde yanma olmadığının tespit edildiği, bu raporların açıkça hükme esas bilirkişi raporunu çürüttüğü, ceza yargılaması sonucunun beklenmesi gerektiği, araştırılması gereken tüm hususların araştırılmadığı, olayın nedeninin, kimin kusurlu olduğunun, sorumluların, kusur oranlarının tek tek belirlenmesi gerektiği, kazanın nedeninin ne olduğunun belli olmadığı, yerel mahkemenin bilirkişi raporuna itirazlarını gerekçeli olarak reddetmediği, hüküm altına alınan manevi tazminatların fazla olduğu, vekalet ücretininin hatalı takdir edildiği hususlarına ilişkindir.
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlerle temyiz kapsam ve nedenlerine göre; davacıların tüm, davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, sigortalı Özcan"ın iş kazası sonucunda vefatı nedeniyle yakınlarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Yerel mahkeme tarafından, davalı .... açısından davanın husumet nedeniyle reddine, davacılar anne ve babanın maddi tazminat istemlerinin feragat nedeniyle reddine, davacıların tümünün manevi tazminat istemlerinin ise diğer davalılar açısından kısmen kabulüne karar verilmiş, anılan yerel mahkeme kararı aleyhine davacılar ile davalılar TKİ ve Soma Kömür İşl. Aş. istinaf kanunyoluna başvurmuş, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi"nin 10/03/2017 tarih ve 2017/100 Esas, 2017/208 Karar sayılı kararı ile tarafların istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
.../...
Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden, ruhsat sahibi ... olan Eynez yer altı sahasındaki kömür üretim işinin davalı ... tarafından 22/07/2006 tarih ve 24046 yevmiye sayılı noter onaylı hizmet alım sözleşmesi ile Park Tek. Elk. Mad. Tur. San.ve Tic. AŞ."ne verildiği ancak 30/10/2009 tarihinde davalı ..."nün muvafakati ile kömür üretim işinin aynı şartlar altında Soma Kömür İşletmeleri A.Ş."ne devredildiği anlaşılmaktadır.
Sözleşmenin eki konumundaki Teknik Şartname"nin 2. maddesinde işin konusunun "1. maddede cins, mevkii ve sınır koordinatları belirtilen sahadan, idare tarafından bir kısmı yüklenicinin kullanımına bedelsiz olarak verilecek bina, tesis, makine, teçhizat, ve yeraltı galerileri ile yüklenicinin temin edeceği ilave makine, teçhizat, tesis ve personel ile bütün masraflar yükleniciye ait olmak üzere yeraltı işletme yöntemi ile kömür üretme işi" olarak tanımlandığı, bu kapsamda sahada mevcut bulunan şalt tesisleri, jeneratör, karo sahası, vantilatör tesisi, kompresör tesisi, tertip binası, işçi banyoları, lambahane, teshin merkezi, atölye, pres, kül tesisi, kriblaj tesisi, nefeslik vb. gibi tesislerle, Teknik Şartname"nin EK-2 listesinde tanımlanan makine ve teçhizat yüklenicinin kullanımına bedelsiz olarak bırakıldığı, EK-12 olarak tanımlanan listede işin yapılacağı yeraltı maden ocağında idareye ait zincirli ve bant konveyörler bulunduğu görülmektedir. Teknik Şartname"de yüklenici tarafından yapılacak iş programının ve işletme projesinin davalı ..."ne sunulacağı, programın veya projenin yeterli bulunmaması halinde tespit edilen noksanlıkların idarece verilen süre içerisinde giderileceği, idarece onaylanan uygulama projesine yüklenicinin aynen uymak zorunda olduğu, uygulama projesinde ancak idarenin onayı ile revizyon yapılabileceği, sözleşmenin eki olan İdari Şartname"nin 7.3.2 maddesinde yüklenicinin çalıştıracağı işletme müdürü, proje mühendisi, vardiya daimi nezaretçisi, teknik nezaretçinin en az sayısı ve meslek kıdeminin davalı idare tarafından belirlendiği, Sözleşmenin eki olan Hizmet İşleri Genel Şartnamesi"nin 11. maddesinde ise, idarenin, uygunsuz davrandığı, görevlerini yerine getirmekte yetersiz olduğu kanısında olduğu veya işyerinde çalıştırılmasında sakınca gördüğü her kademe ve nitelikteki elemanların iş başından ve işyerinden uzaklaştırılmasını isteyebileceği, yüklenicinin buna uymak zorunda olduğu kurallar getirilmiştir.
Dosya kapsamından meydana gelen iş kazası dolayısı ile alınan bilirkişi kusur raporlarının tamamında ölen veya yaralanan sigortalılara kusur izafe edilmemiştir.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu"nun "İşverenin Genel Yükümlülüğü" kenar başlıklı 4. maddesine göre;
"(1) İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup, bu çerçevede;
a) Mesleki risklerin önlenmesi eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b) İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c) Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.
ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğu göz önüne alır.
d) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.
(2) İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.
(3) Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez.
.../...
(4) İşveren , iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.".
Aynı kanunun " Risklerden Korunma İlkeleri " kenar başlıklı 5. maddesine göre,
"(1) İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler gözönünde bulundurulur.
a)Risklerden kaçınmak.
b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek.
c) Risklerde kaynağında mücadele etmek.
ç) İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı çalışma şekli ve üretim metodlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek.
d) Teknik gelişmelere uyum sağlamak.
e) Tehlikeli olanı tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek.
f) Teknoloji, iş organizasyonu, çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek.
g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine göre öncelik vermek.
ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek."
Yine 6331 sayılı Kanun " Risk Değerlendirmesi; Kontrol, Ölçüm ve Araştırma" karar başlıklı 10. maddesinde şu hüküm düzenlenmiştir.
"(1) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmakla yükümlüdür. Risk değerlendirmesi yapılırken aşağıdaki hususlar dikkate alınır.
a) Belirli risklerden etkilenecek çalışanların durumu,
b) Kullanılacak iş ekipmanı ile kimyasal madde ve müstahzarların seçimi,
c) İşyerinin tertip ve düzeni,
ç) Genç, yaşlı, engelli, gebe veya emziren çalışanlar gibi özel politika gerektiren gruplar ile kadın çalışanların durumu,
2) İşveren, yapılacak risk değerlendirmesi sonucu alınacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri ile kullanılması gereken koruyucu donanım veya ekipmanı belirler.
(3) İşyerinde uygulanacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri, çalışma şekilleri ve üretim yöntemleri, çalışanların sağlık ve güvenlik yönünden korunma düzeyini yükseltecek ve işyerinin idari yapılanmasının her kademesinde uygulanabilir nitelikte olmalıdır.
(4) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden çalışma ortamına ve çalışanların bu ortamda maruz kaldığı risklerin belirlenmesine yönelik gerekli kontrol, ölçüm, inceleme ve araştırmaların yapılmasını sağlar."
Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümlülüğünün çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, " Çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı bir takım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5. maddede işverenin anılan yükümlülüklerle gerçekleştireceği koruma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir. (HGK . 09/10/2013 tarih, 2013/21-102 Esas, 2013/1456 Karar )
Yukarıda yapılan bu açıklamalardan sonra 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığı olarak çağdaş yaklaşımla düzenlenen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında; "İşveren, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçilerde iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlü" olacağı belirtilerek, İş Kanununun mülga 77/1. maddesiyle bütünlük sağlandığı gibi 3. fıkrasında; "İşverenin yukarıdaki hükümler dahil kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi" olduğu hükme bağlanmak suretiyle, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluğun hukuki niteliği konusunda tartışmalar sona erdirilmiş, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan ölüme ve
.../...
vücut bütünlüğünün zedelenmesine veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmininde sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.
4857 sayılı İş Kanununun mülga 77. ve devamı maddelerini yürürlükten kaldıran 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 4. ve 5. maddeleri işverenin yükümlülüklerini, 19. madde de çalışanların yükümlülüklerini çağdaş anlaşıyla daha ayrıntılı ve somut olarak ortaya koymuş ve kusur sorumluluğunun sınırlarını kusursuz sorumluluğun sınırlarına yaklaştırmıştır.
6331 sayılı Kanunun 4. ve 5. maddeleri ile buna uygun olarak çıkarılan iş sağlığı ve güvenliği yönetmelikleri hükümlerini işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirmek gerekmektedir. Bu sebeple mevzuatta yer alan tenik iş kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.
Öte yandan objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştüremez. Çünkü, bazı istisnalar dışında işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Ancak Türk Borçlar Kanununun 417/2. maddesi, Anayasa ve 6331 sayılı Kanun hükümleri objektifleştirilmiş kusur sorumluluğu ilkesi gereğince işverenin sorumluluğunu oldukça genişletmiştir.
İşvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet bağının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)
Yargılamaya konu ihtilafın sağlıklı biçimde çözülmesi için asıl işveren-alt işveren kavramlarının da açıklanmasında fayda bulunmaktadır.
4857 sayılı Kanun"un 2.maddesine göre bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir.
İş Kanunu"nun 2.maddesinin 7.fıkrasına göre bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
4857 sayılı Kanun"un 2/7.maddesi ile işçilerin İş Kanunu"ndan, sözleşmeden ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları koruma-güvence altına alınmak istenmiştir. Aksi halde, 4857 sayılı Kanun"dan kaynaklanan yükümlülüklerinden kurtulmak isteyen işverenlerin işin bölüm veya eklentilerini muvazaalı bir biçimde başka kişilere vermek suretiyle yükümlülüklerinden kaçması mümkün olurdu.
Asıl işveren ile alt işverenin birlikte sorumluluğu "müteselsil sorumluluktur". Asıl işveren, doğrudan bir hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte İş Kanunu"nun 2. maddesinin 6. fıkrası gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler.
Öte yandan asıl işveren ile alt işveren arasında yapılan sözleşme ile iş kazası veya meslek hastalığına bağlı maddi ve manevi tazminat sorumluluğunun alt işverene ait olduğunun kararlaştırılması; bu sözleşmenin tarafı olmayan işçi veya mirasçıları bağlamaz.
Somut olayda, üretim aşamalarında davalı ... tarafından bedelsiz olarak yükleniciye bırakılan makine ve teçhizatların da kullanılması, davalı ..."nün kendisine sunulan iş programını veya projeyi yeterli bulunmaması halinde tespit edilen noksanlıkların davalı tarafından verilen süre içerisinde giderilmesi zorunluluğu, yüklenicinin çalıştıracağı işletme müdürü, proje mühendisi, vardiya daimi nezaretçisi, teknik nezaretçinin en az sayısı ve meslek kıdeminin davalı idare tarafından belirlenmesi, idarenin, uygunsuz davrandığı, görevlerini yerine getirmekte yetersiz olduğu kanısında olduğu veya işyerinde çalıştırılmasında sakınca gördüğü her kademe ve nitelikteki elemanların iş başından ve işyerinden uzaklaştırılmasını isteyebilmesi gibi tespitler karşısında anahtar teslimi olarak kabul edilemeyecek bir sözleşme ile kendisine olağan denetim sınırlarını aşacak şekilde yetkiler tanınmış olan davalı ..."nün 4857 sayılı yasa’nın 2. maddesi gereğince asıl işveren, diğer davalı ... Kömür İşletmeleri AŞ."nin ise alt işveren olarak kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bunun yanında, gerek mülga BK’nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı TBK’nun 56. maddesinde hakimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene veya ölenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Ölenin yakınlarından maksat davacılar ile ölen arasında eylemli gerçek bir bağlılık ve ilişki bulunan kişilerdir.
Hakimin manevi zarar adı ile zarar görene veya ölenin yakınlarına verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir.
Manevi tazminat davalarında, gelişmiş ülkelerde artık eski kalıplardan çıkılarak caydırıcılık unsuruna da ağırlık verilmektedir. Gelişen hukukta bu yaklaşım, kişilerin bedenine ve ruhuna karşı yöneltilen haksız eylemlerde veya taksirli davranışlarda tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranlarda manevi tazminat takdir edilmesi gereğini ortaya koymakta; kişi haklarının her şeyin önünde geldiğini önemle vurgulamaktadır.
Bu ilkeler gözetildiğinde; aslolan insan yaşamıdır ve bu yaşamın yitirilmesinin yakınlarında açtığı derin ızdırabı hiçbir değerin telafi etmesi olanaklı değildir. Burada amaçlanan sadece bir nebze olsun rahatlama duygusu vermek; öte yandan da zarar veren yanı da dikkat ve özen göstermek konusunda etkileyecek bir yaptırımla, caydırıcı olabilmektir.(HGK 23.6.2004, 13/291-370)
Manisa ili Soma ilçesinde bulunan Eynez yeraltı maden ocağında 13/05/2014 tarihinde meydana gelen yargılamaya konu iş kazasının 301 kişinin ölümüne ve 486 kişinin yaralanmasına yol açtığı, son yüz yılın en büyük iş kazalarından birisi olan bu iş kazasının yalnızca iş kazasına uğrayanlarda veya kazalıların yakınlarında değil toplumun genelinde derin bir üzüntü meydana getirdiği, bu kapsamda Soma maden kazası gibi toplumu derinden etkileyen facialarda ile hüküm altına alınan manevi tazminat tutarları değerlendirilirken manevi tazminatın caydırıcılık unsurunun öne çıkması gerektiği kabul edilmelidir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, ölenlerin olayda hiç kusurlarının bulunmadığının anlaşılıp kaza olayının meydana gelmesinde kusuru bulunanlar arasındaki kusur dağılımının kendi aralarında görülmesi muhtemel rücu davasında yeniden değerlendirilmesinin mümkün bulunmasına, temyizlerin kapsam ve nedenlerine göre, kararda sair yönlerden bir isabetsizlik yok ise de, davacılar dede ve babaanne ile müteveffa sigortalı Özcan arasında eylemli ve gerçek bir bağ bulunduğunun kanıtlanamaması dikkate alındığında dede ve babaannenin manevi tazminat istemlerinin reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur.
.../...
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca (KALDIRILMASINA), ilk derece mahkemesi kararının yukarıda belirtilen nedenlerle (BOZULMASINA), dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde davalılardan ... ve ..."ne iadesine, 03/10/2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.