21. Hukuk Dairesi 2016/4495 E. , 2017/7168 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı ve İhbar olunan vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
K A R A R
A-İhbar olunan SGK Başkanlığı"nın, davada taraf olmadığı, lehine ve aleyhine hüküm kurulmadığı anlaşılmakla Kuruma ait temyiz talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. B-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere, temyiz kapsamına ve nedenlerine göre davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir. Buna göre;
Dava 24.12.2010 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan davacının maddi ve manevi zararlarının giderlerinin karşılanması istemine ilişkindir.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre, iş kazası nedeniyle davalı işveren şirketin %60, davacı işçinin %40 oranında kusurlu oldukları, sürekli iş göremezlik oranının Sosyal Güvenlik Kurumu ile Sosyal Sigortalara Yüksek Sağlık Kurulu raporlarında raporlarında %12,3 olarak tespit edildiği, davalı tarafın itirazları üzerine Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu ve Adli Tıp Kurumu 2. Üst Kurulu raporları ile davacıya ait maluliyet oranının %13,1 olarak belirlendiği, bilirkişi hesap raporunda %13,1 maluliyet oranı dikkate alınarak maddi zararın belirlendiği ve fakat SGK tarafından %12,3 sürekli iş göremezlik oranı üzerinden hesap edilen ilk peşin sermaye değerinin rücuya kabil kısmının tenzil edildiği, hesap raporundan sonra celp edilen geçici iş göremezlik ödemelerinin rücuya tabi kısmının davacı tarafça düşülmesi ile birlikte maddi zararın talebinin belirlendiği ve artırıldığı, Mahkeme tarafından hesap bilirkişisi raporu ve davacı talebinin dikkate alınması ile birlikte18.385,45TL maddi tazminata karar verildiği, yine davacı lehine 30.000,00TL manevi tazminatın takdir edildiği ve hükme bağlandığı anlaşılmıştır.
1-İş kazası veya meslek hastalığı sonucu sürekli işgöremezlikte maddi zarar sigortalının zararlandırıcı sigorta olayından önce ve sonraki durumu arasında oluşan farktan ibarettir. Başka bir anlatımla zararlandırıcı sigorta olayı meydana gelmeden önce malvarlığı hangi durumda ise o durumla zararlandırıcı sigorta olayı olduktan sonraki durum arasında ortaya çıkan fark iş kazası veya meslek hastalığı sonucu maddi tazminat isteminin temelini oluşturur.
Tazminatın saptanmasında ise zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, bakiye ömrü, iş görebilirlik çağı, iş görmezlik ve karşılık kusur oranları, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından bağlanan peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerektiği tartışmasızdır.
Davanın bu yönüyle yasal dayanağını, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununu oluşturmaktadır. Kanunun 55. maddesinde, “Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez.” hükmüne yer verilmiştir.
Adalet Komisyonu"nun 55. madde gerekçesine göre; “sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme (indirim) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bu kural gereği, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri; teknik arıza, tam kaçınılmazlık hallerindeki ödemeler, bu tazminatlardan indirilemez. Bağlanan gelirlerin, işçinin kusuru ve kaçınılmazlık gibi nedenlerle rücu edilemeyen kısmı da indirilemez. Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna (müterafik kusura) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemez.”
Öte yandan, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır.” Dairemizin ve giderek Yargıtay"ın yerleşmiş görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici iş göremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 sayılı Kanunun 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır.
Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, 5510 sayılı Kanunun 95. maddesindeki prosedüre göre davacının maluliyet oranın %13,1 olarak kesinleşmesine karşın; kurumca %12,3 maluliyet oranı üzerinden bildirilen ilk peşin sermaye değerli gelirin rücuya tabi kısmının tazminat alacağından tenzil edilmesi suretiyle TBK’nun 55. maddesine aykırı olacak şekilde yapılan hesabın hükme esas alınması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Bu açıklamalar doğrultusunda Kuruma müzekkere yazılarak, davacının %13,1 maluliyeti halinde iş kazası sigorta kolundan bağlanması gereken gelirin ilk peşin sermaye değerinin sorulması, müzekkere cevabından sonra rücuya tabi kısmın tazminat alacağından tenzil edilmesi ve bu esnada usulü müktesep hakkın gözetilmesi ile birlikte maddi tazminat talebi hakkında karar verilmesi gerekir.
2- Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin, özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince almamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )
Bu ilkeler gözetildiğinde, davacı yararına hükmedilen 30.000,00TL manevi tazminatın fazla olduğu ortadadır. Açıklanan sebeplerle bu durum bozma sebebi yapılmıştır.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, temyiz harcının isteği halinde davalıya iadesine, 02.10.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.