20. Hukuk Dairesi 2017/8121 E. , 2020/1024 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili dava dilekçesinde; ... ili, Merkez ilçesi, ... köyü, 838 sayılı parsel davacıların murisi adına kayıtlı iken, ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2006/84 E. - 2006/371 K. sayılı kararıyla tapu kaydının iptaline ve orman niteliğiyle Hazine adına tesciline karar verildiğini, tapu kayıtlarının iptali nedeniyle oluşan zarardan Medenî Kanunun 1007. maddesi gereğince Hazinenin sorumlu olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 500.000,00-TL. tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili, bozma ilamından sonra verdiği 24/03/2017 havale tarihli harçlandırılmış ıslah dilekçesiyle tazminat isteğini toplamda 521.469,00- TL"ye yükseltmiştir.
Mahkemece; bozma öncesindeki 12.12.2013 tarihli 2013/61 E. - 2013/566 K. sayılı gerekçeli kararda; davanın kısmen kabulüne, 406.329,00-TL. tazminatın dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden tahsiliyle davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin davanın reddine karar verilmiş, hükmün taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 22.02.2016 tarih, 2015/15884 E. - 2016/2038 K. nolu ilamı ile; "...Mahkemece, davanın 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde açıldığı, zararın 20.11.2006 tarihinde oluştuğu, tarım arazisi vasfında olan taşınmazın değerinin zararın oluştuğu tarih esas alınarak ve gelir metoduna göre hesaplanması gerektiğinin kabulü ile taşınmazın zeytinlik vasfında olan (B) bölümüne ilişkin olarak bilirkişi raporundaki özellikleri de dikkate alınarak yöntemince belirlenen miktarının esas almasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bu nedenlerle, davalı Hazinenin tüm temyiz itirazları ile davacı tarafın taşınmazın zeytinlik olan bölümünün değerine ilişkin itirazları yerinde olmadığ, davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince; yenileme çalışmaları sonucu 176 ada 87 parsel numarasını alan dava konusu taşınmazın yüzölçümünün 58.937,47 m² olup, zeytinlik olan ve fen bilirkişi raporunda (B) harfiyle gösterilen bölümünün 40.330,47m² olduğu, taşınmazın geriye kalan (A) harfiyle gösterilen 8.607 m². yüzölçümündeki bölümünün çalılık olduğunun anlaşıldığı, bilirkişi raporunda, (B) bölümünün 2006 yılı itibariyle değerinin 406.329,00-TL. olarak belirlendiği, çalılık olan bölüm, zeytinlik değil ise de tapuda tarla olarak kayıtlı bulunduğundan, bu bölümün tarla olarak değerlendirmeye tâbi tutulması ve bu bölüm de dikkate alınmak suretiyle davacı yararına tazminata hükmedilmesi gerektiği, nitekim bilirkişi kurulu raporunda bu bölüm yönünden de inceleme yapılarak değerlendirme tarihi olan 2006 yılı itibariyle değerinin 115.140,00-TL. olduğunun saptandığı, hal böyle olunca mahkemece, dava konusu taşınmazın fen bilirkişi raporunda (A) harfiyle gösterilen bölümünün değeri de dikkate alınarak tazminata hükmedilmesi gerekirken; yalnızca (B) bölümü için belirlenen değer esas alınmak suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru olmadığı ve hükmün bu nedenle bozulması gerektiği" gerekçesiyle davalı ... vekilinin tüm, davacılar vekilinin yukarıda yazılan hususlar dışında kalan temyiz itirazlarının reddine, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına" karar verilmiş, bozmaya uyan mahkemece yapılan yargılama neticesinde; davanın kabulü
ile, 521.469,00-TL"nin 500.000,00-TL"si için dava tarihinden itibaren, ıslahla arttırılan 21.469,00-TL"si için 24/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine" karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Dava; tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini isteğine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamına göre; eldeki dava 500.000,00-TL tazminat istemli olarak açılmış olup, dava konusu taşınmazın zeytinlik vasfında olan (B) bölümüne ilişkin olarak 406.329,00-TL. tazminatın davacıya ödenmesine yönelik mahkemece verilen kararın Dairemizin onama kararı üzerine kesinleştiği anlaşılmakla, geriye kalan (A) harfiyle gösterilen çalılık nitelikli 8.607 m² yüzölçümlü bölüme yönelik temyiz incelemesine geçilmiştir.
Islah; taraflardan birinin usüle ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur, HUMK.nın 83. ve HMK"nın 176. maddesinde; “İki taraftan her biri usüle müteallik olarak yaptığı muamaleyi tamamen veya kısmen ıslah edebilir." şeklinde ifade edilmiştir.
Yine HUMK"nın müteakip 84. maddesinde ve HMK"nın 177. maddesinde ise, ıslahın tahkikata tabi davalarda tahkikat bitinceye kadar yapılabileceği öngörülmüştür. Hem anılan hükümler uyarınca ve hem de bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığından, Kanunun bu olanağı bir zaman dilimiyle sınırlandırdığının kabul edilmesi ve bu nedenle bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.
Nitekim 04.02.1948 gün ve 1948/3 E. - 1944/10 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; dava açıldıktan sonra; mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usüle müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkanını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen "ıslah"ın; Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu"nun 84. maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabileceği, Yargıtay"ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağı, açıklanmıştır.
Yine; 6100 sayılı HMK"nın yürürlüğünden sonra, söz konusu İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanıp uygulanamayacağına yönelik terreddütler nedeniyle Yargıtay İçtihadı Birleştime Genel Kurulu’nun 06.05.2016 tarih ve 2015/1 E. - 2016/1 K. sayılı ilamı ile, "Her ne sebeple verilirse verilsin, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dair 04.02.1948 gün ve 1948/3 E. - 1944/10 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesine gerek olmadığına" dair karar verilmekle, ilke olarak bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı hususu kesinleşmiş olup Dairemizce de re"sen dikkate alınması gerekmiştir. Şöyle ki:
Yargıtay Kanunu"nun 45/5. maddesi, "İçtihadı birleştirme kararlarının benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlayacağı" hükmünü içermektedir.
Yargıtay Kanunu"nun 45/5. maddesi karşısında Dairemizce "Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu"nun bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına ilişkin 06.05.2016 tarih ve 2015/1 E. 2016/1 K. sayılı kararına uygun karar verilmesi gerekmiştir. Bu nedenle bozmadan sonra davacı tarafından yapılan ıslaha değer verilerek karar verilmesi hatalıdır.
İçtihadı birleştirme kararıyla kabul edilen, bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı yönündeki kural, Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 177. maddesi hükmüyle birlikte değerlendirildiğinde, bir davadaki istemler hakkında mahkemece tahkikat (tarafların duruşmaya çağrılmaları, çekişmeli yönlere ilişkin delillerin toplanması, toplanan delillerin değerlendirilmesi, bilirkişi incelemesi yaptırılması, tanıkların dinlenmesi vs.) yapılarak, bunların ortaya koyduğu sonuç çerçevesinde bir hükmün kurulduğu ve Yargıtay"ın ilgili Dairesinin de, kurulan bu hükmü, herhangi bir nedenle usul ve yasaya aykırı görerek bozduğu hallerle sınırlı olarak değerlendirmek gerekmektedir.
O halde; yukarıda açıklanan yasa hükümleri ve içtihadı birleştirme kararı gereğince; bozma kararından sonra verilen ıslah dilekçesi ile talep sonucunun arttırılamayacağı açıktır. Somut uyuşmazlıkta; yasa gereği ve içtihadı birleştirme kararları uyarınca bozma sonrasında ıslah işlemi yapılamayacağından, yasayla getirilmiş ve içtihadı birleştirme kararıyla birlikte de açıklığa kavuşturulan
sınırlamaya aykırı şekilde yapılan ıslah işleminin yok hükmünde sayılması gerekmektedir. Yok sayılan işlem hüküm ve sonuç doğurmadığından bu işleme dayalı olarak karar verilmesi imkânı da bulunmamaktadır.
Bu itibarla; yok hükmündeki ıslah işlemine değer verilerek, talep miktarının arttırıldığı kabul edilmek suretiyle vekalet ücreti takdir etmekte ve yargılama giderlerinin paylaştırılmasında ıslah edilen kısmın dikkate alınması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Öte yandan; 6098 sayılı Borçlar Kanunu"nun 146. maddesinde yazılı 10 yıllık genel zamanaşımı süresi alacağın muaccel (istenebilir) hale geldiği gün işlemeye başlar ve 10 yıl sonra aynı gün dolar. Somut olayda davacının mülkiyet hakkını mahkeme kararı ile kaybettiği 30.11.2006 tarihi itibariyle zararın doğduğu ve bu tarihte tazminat alacağının muaccel (istenebilir) hale geldiği gözetildiğinde, zamanaşımı süresinin 20.11.2016 tarihinde dolacağı, davanın açıldığı 11/02/2013 tarihi itibariyle 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin henüz dolmadığı kuşkusuzdur. Ancak; davacı vekili 24.03.2017 tarihinde davasını ıslah etmiş, ıslah dilekçesi ise davalı ... vekiline tebliğ edilmemiş olup, davalı ... vekilince 28.03.2017 tarihli 2. celsede (ıslah dilekçesinin sunulmasından sonraki ilk oturum) ıslah dilekçesine karşı beyanda bulunmak üzere süre talep edilmiş ve 03.04.2017 havale tarihli dilekçeyle süresi içerisinde Hazine vekilince açıkça ıslaha karşı zamanaşımı savunması ileri sürülmüştür. Bu savunma nedeniyle, davacı tarafın dava dilekçesinde talep ettiği 500.000,00-TL. dışındaki alacağı zamanaşımına uğramıştır. Zira; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 317/2 ve 319. maddeleri uyarınca, ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içerisinde; yani ıslah dilekçesi tebliğ edilmişse esasa cevap süresi içerisinde, tebliğ edilmemişse en geç ilk oturumda ıslaha konu edilen kısımlar için zamanaşımı def"inde bulunulabilecektir. Hal böyle olunca; ıslah istemine karşı süresi içerisinde davalı tarafça yapılan zamanaşımı savunması mahkemece değerlendirilmeden, söz konusu ıslah istemine değer verilerek toplam 521.469,00-TL. üzerinden tazminata hükmedilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Özetle; mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler karşısında; Yargıtay bozma ilamı sonrasında ıslah dilekçesi verilemeyeceğinden, bunun yanında davacı tarafın ıslah talebi yönünden de zamanaşımı süresi 20.11.2016 tarihinde dolmuş olduğundan; 24.03.2017 tarihli ıslah dilekçesine değer verilerek işin esası hakkında hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Hal böyle olunca somut uyuşmazlıkta; dava dilekçesinde 500.000,00-TL. olarak belirtilen müddeabihe değer verilerek ve bu istekle bağlı kalınarak bir karar verilmesi gereklidir. Taşınmazın zeytinlik vasıflı (B) bölümü için 406.329,00-TL tazminatın davacıya ödenmesine ilişkin kararın Dairenin onama ilamı üzerine kesinleşmesi sonrasında bozma sonrası yapılan yargılamada, taşınmazın (A) harfiyle gösterilen 8.607 m² yüzölçümlü bölümü için "tarımsal gelir metodu" kullanılmak suretiyle değer takdir edilmesi yerinde ise de, kalan 93.671,00-TL talep sonucu ile bağlı kalınarak taşınmazın (A) harfiyle gösterilen bölümüne yönelik karar verilmesi gerekirken talep sonucunu aşacak şekilde 521.469,00-TL üzerinden yazılı şekilde karar verilmesi de bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 26/02/2020 günü oy birliğiyle karar verildi.