4. Ceza Dairesi 2020/20826 E. , 2020/13966 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Hakaret
HÜKÜM : Ceza verilmesine yer olmadığı
KARAR
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
UYAP sistemi üzerinden yapılan incelemede katılan ve vekilinin hükümden sonra 09/06/2020 tarihli dilekçe ile sanık hakkındaki şikayetinden vazgeçtiği ve dolayısıyla katılan sıfatının ortadan kalkması nedeniyle hükmü temyize hakkı bulunmadığından, 5320 sayılı Yasanın 8/1 ve 1412 sayılı CMUK"un 317. maddesi uyarınca, katılan vekilinin, tebliğnameye aykırı olarak, TEMYİZ İSTEMİNİN REDDİNE, 27/10/2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
(Karşı Oy) (Karşı Oy)
KARŞI OY
Sanık ... hakkında katılan ...’a yönelik 21/04/2014 tarihinde işlediği hakaret ve tehdit suçlarından Antalya 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 17/04/2015 tarihli ve 2014/794 E. 2015/254 K. sayılı Kararıyla;
• Hakaret suçundan atılı ve sabit olan eylemin karşılıklı hakaret olduğu anlaşıldığından ceza verilmesine yer olmadığına,
• Tehdit suçundan;
a) Türk Ceza Kanununun 106/1- ikinci cümle maddesi gereğince 30 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına,
b) Türk Ceza Kanununun 62. maddesi gereğince 25 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına
c) Türk Ceza Kanununun 52/2. maddesi gereğince günlüğü 30 TL’den neticeten 750,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, Aynı Kanunun 52/4. maddesi gereğincebirer ay ara ile 4 eşit taksitte tahsiline,
d) Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına,
Karar verilmiştir.
Karara karşı katılan vekili tarafından süresi içinde itiraz ve temyizde bulunulmuş olup, itiraz hakkında merciince gereğine tevessül edilmiştir.
09/06/2020 tarihinde ise katılan şikayetten vazgeçtiğini ve davanın düşürülmesini talep etmiştir.
Temyizi kabil karar bakımından, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 27/10/2020 tarihli ve 2020/20826 esas, 2020/13966 sayılı Kararıyla “Uyap üzerinden yapılan incelemede katılan ve vekilinin hükümden sonra 09/06/2020 tarihli dilekçesi ile sanık hakkındaki şikayetinden vazgeçtiği ve dolayısıyla katılan sıfatının ortadan kalkması nedeniyle hükmü temyize hakkı bulunmadığından 5320 sayılı Yasanın 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi uyarınca, katılan vekilinin tebliğnameye aykırı olarak temyiz isteminin reddine” karar verilmiştir.
Yüksek Dairenin söz konusu kararında, sanık hakkında takibi şikâyete bağlı olan hakaret suçu nedeniyle katılanın hükümden sonra 09/09/2015 tarihli dilekçesiyle şikâyetinden vazgeçmesi karşısında, sanığa şikâyetten vazgeçmeyi kabul edip etmediği sorularak sonucuna göre hakaret suçundan açılan kamu davasının Türk Ceza Kanununun 73/4, Ceza Muhakemesi Kanununun 223/8. maddeleri gereğince düşmesine karar verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesi amacıyla bozma kararı verilmesi gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun temyizin reddi düşüncesine iştirak edilememiştir.
Konuyla ilgili mevzuat incelendiğinde;
• 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun “Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar” başlıklı 73.maddesinin dördüncü fıkrasında;
“Kovuşturma yapılabilmesi şikâyete bağlı suçlarda kanunda aksi yazılı olmadıkça suçtan zarar gören kişinin vazgeçmesi davayı düşürür ve hükmün kesinleşmesinden sonraki vazgeçme cezanın infazına engel olmaz.”
• Aynı Kanunun “hakaret” başlıklı 125. maddesinin birinci fıkrasında “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.”,
• Aynı Kanunun “Haksız fiil nedeniyle veya karşılıklı hakaret” başlıklı 129. maddesinin üçüncü fıkrasında “Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi halinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.”,
• 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “Katılanın kanun yoluna başvurması” başlıklı 242. maddesinin birinci fıkrasında “Katılan, Cumhuriyet savcısına bağlı olmaksızın kanun yollarına başvurabilir.”
• Aynı Kanunun “Katılmanın hükümsüz kalması” başlıklı 243. maddesinde “Katılan, vazgeçerse veya ölürse katılma hükümsüz kalır. Mirasçılar, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilirler.”
Hükümlerine yer verilmiştir.
Yukarıda belirtilen mevzuat ve Yüksek Yargıtay’ın yerleşik içtihatları nazara alındığında; Dairemizce de benimsenen ve ayrıntısı Ceza Genel Kurulunun 14/10/2008 gün ve 170-220 sayılı kararında da belirtildiği üzere; hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek seklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kamu görevlileri veya sivil vatandaşlara yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. İnceleme konusu somut olayda; sanıkla katılan arasında gerçekleşen olayda sanığın eyleminin Türk Ceza Kanun"un 125/1. maddesinde belirtilen suçu oluşturduğu hususunda ihtilaf bulunmamaktadır.
Sayın çoğunlukla aramızda çıkan uyuşmazlığın özünü katılan tarafından verilen şikâyetten vazgeçme dilekçesinin iki sonucundan hangisinin tercih edilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır. Zira söz konusu şikâyetten vazgeçme dilekçesiyle, takibi şikâyete bağlı suç bakımından vazgeçmesinin hukuki sonuçları mı tercih edilmeli; yoksa şikâyetten vazgeçmenin doğal sonucu olarak katılmanın hükümsüz kalması sebebiyle artık usulüne uygun açılmış temyiz davası olmayacağı gerekçesiyle temyiz reddi kararı mı verilmelidir.
Söz konusu çoğunluk görüşü ele alındığında; malumları olduğu üzere, Yargıtay tarafından “hükmü temyize hakkı bulunmadığından” temyiz reddi kararı verilmesinin doğal sonucu olarak, söz konusu kararın kesinleşme tarihi ilk derece mahkemesince verilen hüküm tarihi olacaktır. Bu durumda, temyiz davası sırasında katılan tarafından verilen şikâyetten vazgeçme dilekçesinin gereğinin yerine getirilebilmesi için artık olağan yahut olağanüstü kanun yolu tükenmiş olacaktır. Oysaki dilekçe verildiği tarih itibarıyla geçerli bir temyiz davası bulunmaktadır.
Dolayısıyla, takibi şikâyete bağlı suçlar bakımından şikâyetten vazgeçme dilekçesi verilmesi halinde farklı bir hukuki statüye kavuşturulmalı ve bu dilekçenin kanuni sonuçlarının tesisini sağlayacak kararlar verilmelidir.
Bilindiği üzere, son dönem ceza adalet sistemleri; ortaya çıkan nizayı salt ceza muhakemesinin gündeminden çıkarmayı hedeflememekte, toplum gündeminden çıkarmak için de çözümler aramaktadır. Nitekim cezalandırıcı adalet sisteminin yanında onarıcı adalet gibi artık mağdur odaklı alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri benimsenmektedir. Bu sayede, söz konusu niza toplum gündeminden de çıkarak yeni nizaların önü kesilmekte, bunun dolaylı bir sonucu olarak da adalet sisteminin iş yükünde bir rahatlama ortaya çıkmaktadır.
Somut olayda da iki sonuçtan şikâyetten vazgeçmeyle davanın düşmesi kararı verilmesi yolunun tercih edilmesi halinde niza hem toplum hem de ceza muhakemesi gündeminden düşmektedir. Hâlbuki sayın çoğunluğunun verdiği karar nazara alındığında, şikâyetten vazgeçmenin hiçbir hukuki sonucundan taraflar faydalanamayacağı için niza sadece ceza muhakemesi gündeminden çıkacak, ancak toplum gündeminde kalmaya devam edecektir. Nitekim somut olayda, sanık hakkında “ceza verilmesine yer olmadığına” verilmiş ise de, mahkûmiyet kararı bile verilmiş olsaydı davanın reddi gerekecektir.
O halde, katılanın şikâyetten vazgeçme dilekçesi verdiği anda usulüne uygun açılmış bir temyiz davasının kabulünde zorunluluk bulunduğu ve kararın kesinleşmediği nazara alındığında katılan tarafından verilen “şikâyetten vazgeçme” dilekçesinin kabul edilmesi gerekmektedir.
Kaldı ki, katılan da şikâyetten vazgeçme dilekçesinde sanık hakkında verilen kararın düşmesini istemektedir. Verdiği dilekçeye amaçsal yorum yerine şekli yorumla temyiz davasından vazgeçme gibi bir yorum Türk Ceza Kanunun 73/4. maddesine açıkça aykırılık teşkil edecektir.
Yukarıda arz ve izah edilen sebeplerle sayın çoğunluğun temyizin reddi yönündeki görüşüne iştirak edilememiştir.