Hukuk Genel Kurulu 2017/2144 E. , 2019/994 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Maçka Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 22.04.2014 tarihli ve 2013/67 E., 2014/219 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 12.11.2014 tarihli ve 2014/18869 E., 2014/17459K. sayılı kararı ile:
"...Dava, tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verildiği, kararın davalı tarafından temyiz edildiği, davacının temyiz aşamasında verdiği 21.08.2014 tarihli dilekçe ile davadan feragat ettiğini bildirdiği, feragat dilekçesinde kimlik tespitinin yapılmadığı gerekçesiyle kimlik tespitinin yapılması ve feragat yönünden bir karar verilebilmesi amacıyla Dairece 09.09.2014 tarihli karar ile dosyanın yerel mahkemesine geri çevrildiği, mahkemece 10.10.2014 tarihli tutanak imza altına alınarak, anılan tutanak içeriğinden davacının davadan feragat etmediğini ve feragat dilekçesindeki imzanın da kendisine ait olmadığını bildirdiği görülmektedir.
Bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 311. maddesinde, feragatin kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğuracağı; 310. maddesinde ise, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman davadan feragat edilebileceği hükümleri düzenlenmiştir.
Ne var ki, davacı davadan feragat etmediğini ve feragat dilekçesindeki imzanın da kendisine ait olmadığını bildirdiğinden 6100 sayılı HMK"nın 163. maddesi (1086 sayılı Kanunun 222. maddesi) gereğince feragat dilekçesindeki imzanın davacıya ait olup olmadığı hususunun davada ön sorun olarak incelenmesi gerekeceğinden, mahkemece feragat dilekçesindeki imzanın davacıya ait olup olmadığının incelenmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi için karar bozulmalıdır..."
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, 2011 yılında resmî vasiyetname ile 127 ada 3 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki binanın üçüncü katını davalı oğluna vasiyet ettiğini, davalının ise ileride vasiyetnamenin iptal edilebileceğini söyleyerek evin tapusunu almak istediğini, bunun üzerine tapuda ölünceye kadar bakma akdine dayalı olarak devir yaptıklarını, ancak bir süre sonra binanın üçüncü katını değil taşınmazın tamamını devrettiğini öğrendiğini, davalı ile görüştüğünde durumu düzeltmek için 100.000,00TL para istediğini, davalı oğlunun tecrübesizliği, yaşlılığı ve okur-yazarlığının zayıf olmasından faydalandığını, tapuda işlem yaparken oğlunun yönlendirmesi ile belgeleri okumadan imza attığını ileri sürerek, tapu iptali ile tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, iddiaların asılsız olduğunu, babası olan davacıya baktığı için taşınmazını hür iradesiyle devrettiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davacının 127 ada 3 parsel sayılı taşınmazdaki binanın üçüncü katını devretmeye ilişkin iradesinin davalı tarafından yönlendirildiği ve hataya düşürülerek taşınmazın tamamının devredildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar davalı tarafından temyiz edilmiş, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçe ile bozulmuştur.
Mahkemece, feragat dilekçesindeki imzanın davacıya ait olup olmadığının ön sorun olarak incelenmesi için kararın bozulduğu, bu nedenle öncelikle davacının dosyaya yansıyan feragat beyanlarının ve bu beyanlardaki iradenin gerçekten ona ait olup olmadığının değerlendirilmesi ve kendi isteğiyle TMK"nın 408. maddesi uyarınca kısıtlanan davacı hakkında bu durumun da dikkate alınması gerektiği, bu bağlamda davacının ilk kez 16.08.2013 tarihinde sunduğu dilekçe ile davadan feragat ettiği, 23.08.2013 tarihli dilekçe ile de feragatin anlamını bilmediğini ve imza attığını hatırlamadığını ifade ettiği, mahkemece bu iddialar incelenerek feragat dilekçesinin geçersiz sayılmasına ve davacının duruşmada açıkladığı asıl iradesine üstünlük tanınmasına karar verildiği, davacının yaşı, sosyal durumu, hukuki kavramları anlama yeteneği gibi hususlar gözetilerek feragatin anlam ve sonuçları anlatıldığında feragate açıkça karşı çıktığı, davaya devam etme iradesini sürekli olarak gösterdiği, feragat dilekçelerine yansıyan davacı iradesinin sürekli fesada uğratıldığı, davacı ile davalının baba oğul olmasının bu durumu kolaylaştırdığı, böyle olunca 21.08.2014 tarihli feragat dilekçesindeki imza davacıya ait olsa bile dosyaya yansıyan davaya devam etme yünündeki kararlı iradesi ve 10.10.2014 tarihli tutanaktaki beyanı nazara alındığında feragat beyanının gerçeği yansıtmadığı, davacının 10.11.2014 tarihinde kendi isteğiyle kısıtlanmasının da bu durumu doğruladığı, davacının yaşlılığı ve deneyimsizliği nedeniyle bazı hukuki işlemleri tam olarak kavrayamadığı, bu nedenle feragat dilekçesindeki imza davacıya ait olsa bile iradesi sürekli fesada uğratıldığından imza yönünden bir inceleme yapılmasının esasa etkili olmayacağı gerekçesiyle ilk hükümde direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ilk kararın temyizi aşamasında sunulan 21.08.2014 tarihli davadan feragat dilekçesindeki imzanın davacıya ait olup olmadığı hususunun Hukuk Muhakemeleri Kanununun 163. maddesi uyarınca ön sorun şeklinde incelenerek oluşacak duruma göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği gibi özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Özel hukuktan kaynaklanan tasarruf yetkisi, uyuşmazlıktan önce başlayıp uyuşmazlığın yargı organına intikal ettiği ve yargı organı önünde görüldüğü anda da devam eder. Hak sahibi, uyuşmazlık konusu hakkını dava edip etmemekte, dava ettikten sonra davalı ile yargılama içinde ya da dışında uzlaşmakta, arabulucuya gitmekte, sulh olmakta veya açtığı davadan feragat etmekte serbesttir.
Nitekim, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 307. maddesinde feragat tanımlanmış ve davacının talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi olarak ifade edilmiştir.
Feragat davaya son veren taraf işlemlerinden biri olup, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılabilir (HMK. m. 309/1). Yine feragatin hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir (HMK. m. 309/2). Ancak feragat, kayıtsız ve şartsız olmalı, kesin ve açık bir irade beyanı ile yapılmalıdır.
Davadan feragatin zamanı ise HMK"nın 310. maddesinde düzenlenmiş ve feragatin hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabileceği öngörülmüştür. Böyle olunca mahkemece verilen bir kararın temyizi aşamasında, usul hukuku çerçevesinde kesinleşmiş bir karar olmadığından davadan feragat edilmesi mümkündür.
Eldeki davada da mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar davalı tarafından temyiz edilmiş, bu aşamada davacı imzası ile dosyaya sunulan 21.08.2014 tarihli dilekçe ile davadan feragat edildiği bildirilmiştir. Davadan feragat dilekçesinin davacı asil tarafından verildiğine ilişkin kimlik tespiti içermemesi nedeniyle kimlik tespitinin yapılması ve ondan sonra feragat hakkında bir karar verilmesi için dosyanın Özel Dairece geri çevrilmesi üzerine de mahkemece davacının beyanını içeren 10.10.2014 tarihli tutanak düzenlenmiştir. Anılan tutanak içeriği incelendiğinde, mahkemece feragatin hukuki sonuçları anlatılarak davacıdan dilekçe üzerindeki imzanın kendisine ait olup olmadığı ve davadan feragat iradesinin bulunup bulunmadığının sorulduğu, davacının da feragat dilekçesindeki imzanın kendisine ait olmadığını ve davadan kesinlikle feragat etmediğini beyan ettiği görülmüştür.
Bilindiği gibi davadan feragat, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Diğer bir anlatımla, davadan feragat ile dava konusu uyuşmazlık esastan sona ermiş olur. Bu nedenle mahkeme henüz feragat nedeniyle davanın reddine karar vermemiş olsa bile davacı feragatten dönemez; feragati ile bağlıdır. Belirtmek gerekir ki feragat, ıslah yolu ile de hükümsüz kılınamaz.
Ancak irade bozukluğu hâllerinde feragatin iptali istenebilir (HMK. m. 311). Çünkü, bir hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuç doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir.
İrade bozukluğu hâlleri mülga 818 sayılı Borçlar Kanununda "Rızadaki fesat" başlığı altında "Hata", "Hile" ve "İkrah" olarak 23 ila 31. maddeler arasında hükme bağlanmış iken, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda ise 30 ila 39. maddeler arasında bu defa "Yanılma", "Aldatma" ve "Korkutma" başlıkları altında düzenlenmiştir.
Türk hukukunda irade bozukluğuna bağlanan yaptırım ise bir kesin hükümsüzlük (butlan) hâli olmayıp, HMK"nın 311. maddesinde de açıkça belirtildiği gibi irade bozukluğu hâllerinde kişiye iptal hakkı tanınmıştır.
Diğer yandan, feragatin hata, hile ve ikrah nedeniyle iptali için dava açılabileceği gibi irade bozukluğu nedenleriyle feragatin geçersiz olduğu aynı dava içinde de ileri sürülebilir. Bu durumda mahkemece iddiaya ilişkin deliller toplanarak, feragat beyanının hukuki bir sonuç doğurup doğurmayacağı hakkında karar verilmesi gerekmektedir. Ne var ki, böyle bir inceleme yapılıp karar verilebilmesi için öncelikle feragat beyanının irade bozukluğu nedeniyle geçersiz olduğunun ileri sürülmesi gerekmekte olup, bu konuda mahkemece kendiliğinden inceleme yapılması olanaklı değildir.
Somut olayda ise davacı feragat dilekçesindeki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürmüştür. Bu durumda 21.08.2014 tarihli feragat dilekçesi hakkında bir karar verilebilmesi için imza incelemesi yapılması zorunludur.
Yerel mahkemece feragat dilekçesindeki imzanın davacıya ait olup olmadığı hususunun 6100 sayılı HMK"nın 163. maddesi gereğince davada ön sorun olarak incelenmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 03.10.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.