Esas No: 2014/327
Karar No: 2015/2403
Karar Tarihi: 04.11.2015
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/327 Esas 2015/2403 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “sigortalılık süresinin tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya 2. İş Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 04.12.2012 gün ve 2012/179 E. 2012/1033 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 25.06.2013 gün ve 2013/1428 E. 2013/13503 K. sayılı ilamı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalının tüm, davacının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacı, 2926 Sayılı Yasaya göre Tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitini istemiştir.
Mahkeme, uyulan bozma ilamı sonrasında, davanın kısmen kabulü ile, davacının 28.03.1997 tarihini takip eden aybaşı olan 01.04.1997 tarihinden 31.12.1997 tarihine kadar tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine, karar vermiştir.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 2926 Sayılı Yasada, 506 Sayılı Yasanın 79. maddesindeki gibi, geçmiş Tarım Bağ-Kur hizmetlerinin tespitine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir. Anılan yasanın 5. maddesinde, 7. maddede belirtilen süre içinde kayıt ve tescillerini yaptırmayan sigortalıların hak ve yükümlülüklerinin, kayıt ve tescil edildikleri tarihi takip eden aybaşından itibaren başlayacağı belirtilmiştir. Yasanın 10. maddesindeki kayıtlar Kurum tarafından yapılacak olan tescil işlemleri için uygulama alanı bulmaktadır.
Yargıtay"ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş kararları; Kurumun prim alacaklarını Bakanlar Kurulu kararı ile ürün bedellerinden tevkifat suretiyle tahsil etmesi halinde, Bağ-Kur’un prim ödenmesine rağmen, sigortalıyı re’sen kayıt ve tescil etmemesi, yasanın kendisine yüklediği re’sen tescil yükümlülüğüne aykırılık teşkil ettiğinden, prim tevkifatının yapıldığı tarihi izleyen aybaşından itibaren sigortalı olarak kabulü gerektiği yönündedir.
İlk prim kesintisini izleyen yıllarda prim kesintisi veya ürün tesliminin gerçekleştiğinin belirlendiği durumlarda, bu yıllar için de tespit kararı verilmesi gerekmektedir.
Tarım Bağ-Kur sigortalılığının temel koşulu 2926 sayılı Yasanın 2/1 ve 3/b maddelerinde belirtildiği gibi, tarımsal faaliyette bulunmaktır. Prim tevkifatına dayalı tespit davasında, salt ziraat odası ve kooperatif kaydı gibi belgelerin bulunması, davanın kabulü için yeterli değildir. Tarımsal faaliyetin sürdüğünün, faaliyete ilişkin olarak hangi tarımsal ürünlerin üretildiği, nereye satıldığı veya teslim edildiği gibi hususlar da somutlaştırılarak belirlenmelidir. Prim tevkifatı ve ürün tesliminin, birkaç yıl dışında süreklilik arzettiği hallerde de, tarımsal faaliyetin sürekli olduğu kabul edilebilir.
Prim kesintisinin bulunmadığı yıllarda, tarımsal faaliyetin saptanması bakımından, ürünlerin ne şekilde değerlendirdiğini ortaya koymak, davacının tarımsal faaliyete elverişli taşınmazlarının bulunup bulunmadığını araştırmak, tarımsal faaliyetin taşınmazların kiralanması suretiyle yürütüldüğü iddia ediliyor ise, bu konuda taşınmazların kimden, hangi yıllar için kiralandığı, hangi tarımsal ürünlerin üretimi için faaliyette bulunulduğu, kiralayan kişinin Tarım Bağ-Kur sigortalılığının bulunup bulunmadığı, kiracının kiralama yoluyla tarımsal faaliyetini yürütmeye elverişli tarımsal alet edevatının bulunup bulunmadığı gibi ayrıntılı araştırma yapmak, gerektiğinde tarımsal faaliyetin yapıldığı iddia edilen dönemdeki muhtar ve azaların bilgilerine başvurmak, özetle, tarım faaliyetinin devam edip etmediğini hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde ortaya koymak ve sonucuna göre hüküm kurmak gerekir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden ve yukarıda belirtilen hususlara ilişkin yapılan araştırma sonucunda, davacının 01.06.2004 tarihinde tarım Bağ-Kur sigortalısı olarak kuruma tescil edildiği, 1997, 2004, 2005, 2006, 2007, 2008, 2009, 2010, 2011 yıllarında teslim ettiği ürünlerden prim kesintisinin yapıldığı, 2000 ve 2002 yıllarında ise ürün tesliminin olduğu, tanık beyanlarında da davacının tarımsal faaliyet ile uğraştığının belirtildiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; Mahkemece, tarımsal faaliyetinin talep edilen dönem açısından kesintisiz devam ettiğinin dikkate alınarak 01.04.1997-01.06.2004 tarihleri arasında 2926 sayılı Yasa kapsamında tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verilmesi gerekir iken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 2926 sayılı Kanun’a tabi tarım Bağ-Kur sigortalılığının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin ilk prim tevkifatının yapıldığı tarihi takip eden aybaşından itibaren tescil tarihi olan 01.06.2004 tarihine kadar 2926 sayılı yasa kapsamında sigortalılığının devam ettiğinin tespiti ile 6111 sayılı yasa kapsamında yararlandırılması gerektiğinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Kurum vekili; 2926 sayılı yasanın 02.08.2003 tarihinden önceki halinde Aile reisi kadınların ancak tarım sigortalısı olabilir denildiğini, aile reisi olmayan davacının sigortalılık koşulları bulunmadığını, kurumun yaptığı işlemin mevzuat hükümlerine uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece, ilk kesintinin 28.03.1997 tarihine ait olduğu, 2004 yılına kadar başka bir kesinti yapılmadığından davacının kesinti yapılan ayı takip eden aybaşından itibaren yıl sonuna kadar tarım tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne dair verilen karar taraf vekillerinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarda açıklanan gerekçelerle bozulmuş; Mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını taraf vekilleri temyize getirmektedir.
I- Davalı Kurum vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Davalı vekilinin ilk karara karşı temyiz itirazlarının bozma ilamı ile ret edilerek kesinleşmesi nedeniyle davacı vekilinin aynı yöndeki direnme kararını temyizde hukuki yararının bulunmadığı açıktır.
Bu durumda, davacı vekilinin direnme kararına ilişkin temyiz dilekçesinin hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilmelidir
II-Davacı vekilinin temyiz itirazına gelince;
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının prim tevkifatı olmayan yıllar yönünden tarımsal faaliyette bulunduğunun kanıtlanıp kanıtlanmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 7. maddesi delaletiyle mülga 2926 sayılı Kanun’un 2, 3, 5, 9 ve 10. maddeleridir.
Bilindiği üzere, 2926 sayılı Kanun’un 2. maddesinde, kanunla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın, 3. maddenin (b) bendinde tanımlanan tarımsal faaliyette bulunanların, tarım Bağ-Kur sigortalısı sayılacakları belirtilmiştir.
Anılan Kanun’un 3. maddesinin (b) bendinde "Tarımsal faaliyette bulunanlar; kendi mülkünde, ortaklık veya kiralamak suretiyle başkalarının mülkünde, kamuya mahsus mahallerde ekim, dikim, bakım, üretim, yetiştirme ve ıslah yollarıyla veya doğrudan doğruya tabiattan istifade etmek suretiyle bitki, orman, hayvan ve su ürünlerinin üretimini, avlanmasını, avcılar ve yetiştiriciler tarafından muhafazasını, taşınmasını sağlayanlar veya bu ürünlerden sair bir şekilde faydalanmak suretiyle kendi adına ve hesabına faaliyette bulunanlar" olarak tanımlanmış, 5. maddesinde, sigortalı olmanın zorunlu olduğu, sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceği ve kaçınılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Resen tescil başlığını taşıyan 9. maddeye göre bu kanun kapsamında sigortalı sayılanlardan, sigortalılıklarının başladığı tarihten itibaren 3 ay içinde Kurum’a kayıt ve tescilini yaptırmayanların tescil işlemlerinin, Kurum"ca re’sen yapılması gerekmektedir.
Anılan Kanun’un 10. maddesine göre ise, kayıt ve tescil işlemlerinde valilik, kaymakamlık, özel idare, belediye, muhtarlık ve nüfus idareleri kayıtları ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının, kanunla kurulu meslek kuruluşlarının, tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin T. Şeker Fabrikaları A.Ş. ve tarım kesimine yönelik faaliyette bulunan milli bankaların kayıtlarının esas alınacağı bildirilmiştir.
Kurumun gelir kaynaklarından olan prim alacaklarının, 2926 sayılı Kanun’un 36. maddesi kapsamında Bakanlar Kurulu Kararı ile ürün bedellerinden tevkifat suretiyle tahsil edilebilmesine imkan sağlanmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun konu ile ilgili 08.12.2010 gün ve 2010/10-580 E. 2010/647 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere tevkifat yapma ve kurum hesaplarına aktarma yükümü, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 94/11. maddesinde öngörülen çiftçilerden satın alınan zirai mahsuller için yapılan ödemelerden gelir vergisine mahsuben tevkifat yapma yükümüne paralel olarak getirilmiştir. Bakanlar Kurulu Kararı kapsamındaki gerçek ve tüzel kişiler, tarımsal faaliyette bulunan bu kişilerden satın aldıkları ürün bedellerinden tevkifat yapmakla yükümlüdürler. Tevkifat suretiyle vergilendirilen çiftçiler yaptıkları satış ve hizmetleri dolayısıyla müstahsil makbuzu almak ve saklamak zorundadırlar.
Bu bağlamda 2. madde kapsamına girenlerin prim borçlarının, 36. madde kapsamında ürün bedellerinden tevkifat suretiyle kesilerek Bağ-Kur’a ödenmesi halinde, sigortalının kayıt ve tescil için Kurum"a başvurusu olmasa dahi, bahse konu biçimde prim ödenmesi suretiyle sigortalı olarak kayıt ve tescil konusundaki iradesinin ortaya koyulduğunun kabulü ile, tarım Bağ-Kur sigortalılığının prim tevkifatını takip eden aybaşından itibaren başlatılması zorunludur. Kurumun iş bu prim ödemesine rağmen, sigortalıyı re’sen kayıt ve tescil etmemesi, kanunun kendisine yüklediği re’sen tescil mükellefiyetine de aykırılık teşkil etmektedir.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, tarım Bağ-Kur sigortalılığının yasal dayanağını oluşturan 2926 sayılı Kanun’da, bildirimsiz kalan sigortalılar için 506 sayılı Kanun’un 79 ve 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinde öngörülen "hizmet tespiti" davasına koşut bir düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle, kural olarak 2926 sayılı Kanun ile sigortalıların hak ve yükümlülüklerinin kayıt ve tescil edildikleri tarihi takiben başlayacağının hükme bağlanmış olması karşısında, kayıt ve tescil ya da tescil yerine geçen iradi prim ödemesi veya prim tevkifatı ile birlikte devam eden tarımsal faaliyete dayalı tarım Bağ-Kur sigortalılığının tespiti söz konusu olamayacaktır.
Bununla birlikte, 2. madde kapsamına girenlerin ürün bedellerinden 36. madde uyarınca yapılan prim tevkifatlarının Bağ-Kur’a ödenmesi halinde, primi uhdesinde değerlendiren Kurumun resen tescil yükümünün gereğini yerine getirmemesi halinde, kayıt ve tescil için Kurum"a başvuru olmasa dahi bahse konu biçimde prim ödenmesi suretiyle sigortalı olarak kayıt ve tescil konusundaki iradenin ortaya koyulduğunun kabulü ile prim tevkifatını takip eden aybaşından itibaren tarım Bağ-Kur sigortalısı olarak tescili gerekmektedir.
Ne var ki, prim tevkifatı veya ürün teslimi olmayan yıllar yönünden 2926 sayılı Kanun uyarınca tarım Bağ-Kur sigortalılığı için 3. maddede belirtilen tarımsal faaliyetin kesintisiz sürdürüldüğünün yöntemince kanıtlanması zorunluluğu bulunmaktadır.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, tarımsal faaliyetin kesintisiz olarak devam ettiğini hususunun kanıtlandığının kabulü için, 2926 sayılı Kanun’un 10. maddesinde yer alan kurum veya kuruluş kayıtlarının mevcudiyeti tek başına yeterli olmayıp, bu kayıtların fiili olarak tarımsal faaliyette bulunulduğuna dair diğer delillerle birlikte varlığı aranmalıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 gün ve 2011/10-230 E. 2011/319 K. sayılı kararında da açıkça belirtildiği üzere, davacının tarımsal faaliyetinin kesintisiz sürüp sürmediğinin tespiti için mahkemece; çekişmeli dönemde davacının nerede oturduğu; Nüfus Müdürlüğü, İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı ve muhtarlık kayıtları esas alınarak belirlenmeli; dönem içinde Ziraat Bankası, kooperatif veya birlikler aracılığıyla tarımsal amaçlı kredi kullanıp kullanmadığı; 25.04.2006 gün 26149 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun 19. maddesi uyarınca Çiftçi Kayıt Sistemine dahil edilerek doğrudan gelir desteği alıp almadığı ve bu bağlamda davacının hangi ürünleri ekerek bunları nerelere sattığı, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun "zirai kazanç, zirai faaliyet, zirai işletme, çiftçi ve mahsulün tarifi" başlıklı 52, "zirai kazançta vergileme" başlıklı 53 ve "vergi tevkifatı" başlıklı 94 vd. maddeleri ile 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun "vergi kesenlerin sorumluluğu" başlıklı 11. maddesi kapsamında zirai kazançlarından dolayı vergi ödeyip ödemedikleri araştırılmalıdır.
Tarımsal faaliyeti kapsamında ilaç, gübre ve sulama parası ödenip ödenmediği, varsa bunların fatura ve belgelerinin neler olduğu, ziraat odası, kooperatif veya birliklere üyeliği varsa üyelik kaydı yanında bu kuruluşlara düzenli bir şekilde aidat ödenip ödenmediği araştırılmalı, tarımsal faaliyete elverişli tapulu taşınmazının bulunup bulunmadığı, tarımsal faaliyetin taşınmaz kiralanması yoluyla gerçekleştirildiğinin savunulması halinde; taşınmazların, kimden hangi yıllar için kiralandığı, kiracının; kiralama yoluyla faaliyetini yürütmeye elverişli alet ve edavatının bulunup bulunmadığı araştırılmalı; traktörünün bulunduğunun ileri sürülmesi halinde, traktörün hangi tarihte satın alınıp ilgilisi adına trafiğe tescil edildiğini gösteren fatura ve trafik tescil belgesi celp edilmeli; hayvan yetiştiriciliği bulunduğunun ileri sürüldüğü hallerde, Hukuk Genel Kurulu’nun 01.06.2011 gün ve 2011/10-306 E. 2011/365 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere 16.05.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu’nun 22. maddesi kapsamında hayvanlarına ilişkin menşe şehadetnamesinin bulunup bulunmadığı tespit edilerek, büyük ve küçükbaş hayvanlarına ilişkin istatistik bilgileri ve bu hayvanlara ilişkin yapılması zorunlu bulunan periyodik aşılara ait bilgiler İlçe Tarım Müdürlüklerinden sorulmalı, köy muhtarı ve ihtiyar heyeti üyeleri gibi tarımsal faaliyetin varlığını yakından bilebilecek durumdaki tanıklar dinlenilerek sigortalılık olgusunun varlığı hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulduktan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
Öte yandan 2926 sayılı Kanun’un 6. maddesinde tarım sigortalılığını sona erdiren nedenlere yer verilmiştir. Buna göre; sigortalılık niteliğini yitirenlerin tarım sigortalılığının yeniden başlaması için tescil veya tescil yerine geçen iradi prim ödemesi ya da prim tevkifatı yapılması gerekmekte olup, belirtilen durumlar dışında, kendiliğinden Kanun kapsamına alınmayacakları, tarım Bağ-Kur sigortalılığın -bir diğer sosyal güvenlik kuruluşu kapsamından çıkmaları ile- yeniden başlayıp devam etmeyeceği de dikkate alınmalıdır (Hukuk Genel Kurulu’nun 14.02.2007 gün ve 2007/21-73 E. 2007/71 K.; 03.10.2007 gün ve 2007/10-658 E. 2007/718 K. sayılı ilamları).
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında somut olayın incelenmesinde, davacının 1996, 2003, 2004, 2005, 2006, 2007, 2008, 2009 ve 2010 yıllarında teslim etmiş olduğu ürün bedellerinden prim tevkifatı yapıldığı, 2000 ve 2002 yıllarında ürün teslimi olduğu, 27.01.1998 tarihinde başlayan ziraat odası ve 30.11.1984 tarihinde başlayan Kooperatif ortaklığının halen devam ettiği, adına kayıtlı tarımsal arazilerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Dosya içerisinde mevcut belgeler uyarınca, davacının prim tevkifatları ile tescil iradesini ortaya koyması ve Kurumun re’sen tescil yükümünü ihlal etmesi karşısında, davacının ilk prim tevkifatını takip eden aybaşı olan 01.04.1997 tarihinden itibaren 2926 sayılı Kanun’a tabi tarım Bağ-Kur sigortalısı olarak kayıt ve tescili ile, takip eden 2000 ve 2002 yıllarında ürün teslimi olması nedeniyle Kuruma kayıt ve tescilinin yapıldığı 01.06.2004 tarihine kadar tarımsal faaliyetin kesintisiz devam ettiği anlaşılmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, bir kısım üyeler tarafından; 28.03.1997 tarihinde yapılan prim tevkifatının davacıya iade edildiğinin Kurum tarafından bildirilmiş olması nedeniyle tescil koşulları bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği görüşü dile getirilmiş ise de bu görüş, yukarda açıklanan nedenler ve özellikle bu konuda yerel mahkeme ile Özel Dire arasında bir uyuşmazlık bulunmaması nedeniyle çoğunluk tarafından kabul edilmemiştir.
Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular dikkate alındığında Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Kurum vekilinin temyiz dilekçesinin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE,
2-Yukarıda (II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 04.11.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.