Esas No: 2019/6651
Karar No: 2019/17214
Karar Tarihi: 26.11.2019
Hırsızlık - Yargıtay 13. Ceza Dairesi 2019/6651 Esas 2019/17214 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SUÇ : Hırsızlık
HÜKÜM : Mahkumiyet
Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
Sanık ... hakkında Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 11/09/2015 tarihli iddianamesiyle hırsızlık ve işyeri dokunulmazlığını bozma suçlamasıyla açılan kamu davası sonucunda Mersin 2. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 20/12/2016 tarih ve 2015/535 esas, 2016/729 karar sayılı hükmüyle, sanığa işyeri dokunulmazlığını bozma suçundan tayin edilen cezaya ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hırsızlık suçundan ise, 5237 sayılı TCK"nın 142/2-h, 168/2, 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile mahkumiyetine karar verilip bu mahkumiyet hükmü, sanık müdafii tarafından yasal süresi içerisinde istinaf edilmekle Antalya Bölge Adliye Mahkemesin"e gönderildiği ve Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesi"nin 29/03/2017 tarih, 2017/249 esas ve 2017/606 karar sayılı kararı ile ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak sanığın beraatine karar verildiği,
Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesi"nin anılan kararının katılan vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizin 19/04/2018 tarih, 2017/4876 esas ve 2018/6172 karar sayılı kararı ile hırsızlık suçu yönünden Bölge Adliye Mahkemesi"nce verilen hükmün maddi vakıa denetimi gerektiren bir sebebe dayandığı ve katılan vekilinin temyiz isteminin de beraat hükmünün gerekçesine yönelik olmaması sebebiyle temyiz isteminin reddine karar verildiği, bu karara karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 04.06.2018 tarih ve 2-2017/29628 sayılı yazısı ile özetle, sanığın mahkumiyetine yeter derecede delilin dosyada mevcut olduğu ve mevcut delillerin doğru takdir edilip edilmediğinin maddi vakıa incelemesi olarak değerlendirilemeyeceği, bunun bir yönüyle hukukilik denetimi olduğu, bu itibarla Dairemizce verilen Red kararının kaldırılarak temyiz incelemesi yapılıp kararın bozulmasına karar verilmesi yönünde itiraz talebinde bulunulması üzerine, Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 21.03.2019 tarih 2018/13-387 Esas 2019/246 Karar sayılı kararı ile özetle; katılanın ""Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesi"nin 29.03.2017 tarihli ve 249-606 sayılı kararının, usul, yasa hükümleri, toplanan delillere aykırı olması nedeniyle ve ayrıca re’sen belirlenecek diğer nedenlerle bozulmasına karar verilmesi şeklindeki temyiz talebinin; temyiz dilekçesi kapsamına göre, temyiz nedeninin maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması ve sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerektiğine ilişkin, maddi sorunun isabetli bir şekilde tespit edilip edilmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar ile usul hükümlerine uygunluk bakımından da 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hallerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz incelemesi yapılması gerektiği kabul edilmelidir"" şeklindeki gerekçe ile Dairemizin 19/04/2018 tarih, 2017/4876 esas ve 2018/6172 karar sayılı temyiz isteminin reddine dair kararının kaldırılarak, beraat hükmünün denetlenmesi amacıyla dosyanın Dairemize gönderilmesine karar verilmesi karşısında yapılan incelemede;
Sanık hakkında ilk derece mahkemesince verilen mahkumiyet kararına sanık müdafiinin istinaf başvurusu üzerine Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesince ilk derece mahkemesi hükmünün kaldırılarak sanık hakkında hırsızlık suçundan verilen beraat hükmünün temyizi kabil olduğu belirlenerek;
5271 sayılı CMK"nın “Temyiz nedeni” başlıklı 288. maddesi uyarınca;
(1)Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
(2)Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.
Aynı Kanun’un “Hukuka kesin aykırılık halleri” başlıklı 289. maddesi uyarınca;
(1)Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hallerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.
b) Hakimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hakimin hükme katılması.
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu halde hakimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hakimin hükme katılması.
d)Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi.
e)Cumhuriyet Savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması.
f)Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlal edilmesi.
g)Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi.
h)Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması.
i)Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.
"Temyiz başvurusunun içeriği" başlıklı 294. maddesi uyarınca;
(1)Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
(2)Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.
”Temyiz isteminin reddi” başlıklı 298. maddesi uyarınca;
Yargıtay, süresinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.
Nihayet “Temyiz isteminin esastan reddi veya hükmün bozulması” başlıklı 302. maddesi uyarınca;
(1)Bölge adliye mahkemesinin temyiz olunan hükmünün Yargıtayca hukuka uygun bulunması halinde temyiz isteminin esastan reddine karar verilir.
(2)Yargıtay, temyiz edilen hükmü, temyiz başvurusunda gösterilen, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozar. Bozma sebepleri ilamda ayrı ayrı gösterilir.
(3)Hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda, dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan bütün diğer hukuka aykırılık halleri de ilamda gösterilir.
(4)Hükmün bozulmasına neden olan hukuka aykırılık, bu hükme esas olarak saptanan işlemlerden kaynaklanmış ise, bunlar da aynı zamanda bozulur.
(5)289 uncu madde hükümleri saklıdır.
Yukarıda özetlenen mevzuat hükümleri uyarınca, istinaf sonrası temyiz incelemesi sebebe bağlı olup hukuksal denetimle sınırlıdır. Temyizde kural olarak maddi vaka denetimi, diğer bir ifadeyle sübut denetimi yapılamaz.
Dairemize göre, ilk derece mahkemesi ve son tahlilde istinaf mahkemesinin maddi vaka konusundaki kabulü akla, mantığa, ilme ve fenne aykırı ise bu durumda istisnaen maddi vaka yani sübut konusuna girilebilir.
Bir örnekle açıklamak gerekirse; ilk derece mahkemesi ve istinaf, sanığın mağdurun kendisine “hödük” demesine kızarak ona karşı kasten yaralama suçunu işlediğini kabul etmiş, bu sebeple sanık hakkında haksız tahrik altında kasten nitelikli yaralama suçundan verilen cezada indirim yapılmış ve katılan da “Ben ... hödük demedim. O nedenle haksız tahrik indirimi yapılmamalıydı” biçiminde bir gerekçeyle hükmü temyiz olsun. İlk derece ve istinaf mahkemesince hödük denildiğinin kabul edilmesi konusunun irdelenmesi bir maddi vaka denetimi yani sübut denetimi olup, kural olarak temyiz denetiminde bu konuya girilmemelidir.
Ancak; “hödük” kelimesinin ne manaya geldiği, bu sözün haksız fiil teşkil edip etmediği, somut olayda tahrik hükümlerinin nasıl yorumlanıp, uygulandığı hususlarının denetlenmesi ise; hukuksal denetimdir ve temyizde yapılması gereken de budur.
Mağdur temyiz dilekçesinde, "... doğuştan sağır dilsizim, bu sebeple hödük demem mümkün değil" deyip, dilekçe ekinde de buna dair sağlık kurulu raporu ibraz etmiş ise, bu kabul; akla, mantığa, ilme ve fenne aykırı olacağından artık vaka denetimi yapılabileceği düşüncesindeyiz.
Nitekim Dairemiz, bu düşüncelerden hareketle verdiği 24.05.2018 günlü, 2017/5297 esas ve 2018/8102 sayılı kararında, sanık müdafiinin müvekkili hakkında TCK"nın 143. maddesinin uygulanmaması gerektiğini temyiz nedeni yaptığı olayda, ilk derece mahkemesi ve istinaf ceza dairesinin 27.01.2015 günü, suçun işlendiği saat dilimi olarak kabul ettiği 18.30-21.00 saatleri arasının değil de gündüz sayılabilecek başka bir saatin suç saati olarak kabul edilip edilmemesini, yani suç saatine ilişkin sübut konusunu denetlemenin bir maddi vaka denetimi olacağını, temyiz denetiminde bunun yapılamayacağını, suçun işlendiği kabul edilen saatin TCK"nın 6/1-e. maddesi uyarınca gece vakti olup olmadığı, buna bağlı olarak aynı Kanun"un 143. maddesinin somut olayda uygulanması gerekip gerekmediği, gerekiyorsa doğru uygulanıp uygulanmadığının denetlenmesinin ise, hukuksal denetim olduğunu, hukuksal denetimle sınırlı inceleme sonunda, somut olayda, suç saati alarak kabul saatin gece vakti olduğunu ve uygulamanın hukuka uygun olarak yapıldığını tespit ederek temyiz isteminin esastan reddiyle hükmün onanmasına karar vermiştir.
İstinaf sonrası temyizde önemli olan diğer bir konuda, temyiz incelemesinin sebebe bağlı ve sebeple sınırlı olarak yapılmasıdır.
CMK"nın 298. maddesi uyarınca, temyiz istemi sebep içermiyorsa reddi gerekir.
Ancak, CMK"nın 289. maddesinin amir hükmü uyarınca temyiz dilekçesinde bu maddedeki sebeplere dayanılmasa da, temyiz incelemesi sebebi yapılan husus incelenirken 289. maddede tadadi olarak sayılan hukuka kesin aykırılık hallerinin tespit edilmesi halinde hükmün (varsa diğer sebeplere ilaveten) bu sebeplede bozulması gerekir.
Burada son olarak açıklamak gerekirse;
Hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delilin hükme dayanak yapılması nedeniyle hüküm temyiz edilmiş veya başka bir sebepten temyiz edilmiş olmakla birlikte bu husus temyiz incelemesi sonucu tespit edilmiş ise, CMK"nın 289/1-i maddesi uyarınca hükmün bozulması gerekir. Burada kalan delillere göre, sübutun yeniden değerlendirilmesi gerektiği şeklinde bir bozma, mevzuatımıza uygun tam bir hukuksal denetimdir. Ancak bunu yapmak yerine, kalan delillerin de mahkumiyete yeteceğini değerlendirip temyiz istemini esastan reddetmek ya da kalan delillere göre beraat kararı vermek gerekir diyerek hükmü bozmak ya da 303/1-a maddesine göre düzelterek onamak tam bir vaka denetimidir.
Bu izahattan sonra somut olaya gelecek olursak;
Sanığın suça konu olaydan önce SGK kayıtlarına göre 14 yıl 8 ay muhasebe sorumlusu olarak çalışmış olduğu, katılan tarafından 19.08.2015 tarihinde işten çıkarıldığı... Petrol isimli işyerine olay günü olan 24.08.2015 tarihinde saat 08:00 sıralarında giderek işten çıkarılmadan önce kendisinin kullandığı muhasebe bürosunda çekmecede bulunan yaklaşık 400 TL para, çeşitli bankalara ait bankamatik kartları, şirkete ait kaşeleri aldığı iddiasıyla açılan davada; sanığın aşamalarda suçlamayı kabul etmeyerek, eksik sigorta ve vergi ödemek amacıyla şirkette bulunan çalışanlara ait maaş kartlarına asgari ücret ödemelerini yatırdıktan hemen sonra bu yatırılan paraları çekip, çalışanlara maaşlarını elden vermesi şeklinde bir kısım usulsüzlüklerini tespit ettiği katılan aleyhine Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı"na suç duyurusunda bulunduğunu (2015/33924 Sor. sayılı dosya) , yine haksız yer işten çıkarılmasına ilişkin Mersin 5. İş Mahkemesi"ne ( 2015/399 E.) açtığı işe iade ve tazminat davasını kazanarak işe iadesine karar verildiğini (anılan kararın Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi"nin 26/01/2017 tarih ve 2017/67-92 Esas-Karar sayılı ilamı ile kesinleştiği) savunduğu, olay anında işyerinde bulunan işyeri çalışanları tanıklar... ile ..."ın sanığın işyerinde bulunduğu sırada yanında olup sohbet ettikleri, sanığı çekmecelerden bir şey alırken görmediklerini, büro çekmecelerinde para bulundurulmadığını belirttikleri, dosya arasında bulunan 30.08.2015 tarihli Teslim Tesellüm tutanaklarından sanığın savunmasında belirttiği üzere katılanın talimatı ile önceden kendisinde bulunan şirket çalışanlarına ait İş Bankası"nın 52 adet bankamatik kartını rızaen kolluk görevlilerine katılana iadesi için teslim ettiği olayda;
Katılanın aşamalarda belirtmiş olduğu olay günü şirketin muhasebe bürosundaki çekmeceden 400 TL para ile şirkete ait kaşelerin sanık tarafından alınması eyleminin, tanık ..."nın yargılama aşamasında, çekmecelerin içlerinde para bulundurulmadığının, tanıklar ... ve ..."nın sanığın kendileriyle sohbet ettiğini, sanığı çekmeceden bir şey alırken görmediklerini belirten beyanları ve sanığın aşamalardaki savunmalarıyla sübuta ermediğinin tespit edildiği;
Katılanın olay günü sanık tarafından şirket çalışanlarına ait bankamatik kartlarının alındığını belirttiği, dosya arasında bulunan 30-31.08.2015 tarihli tutanaklardan sanığın polis merkezine kendi rızası ile getirmiş olduğu şirket çalışanlarına ait 52 adet ... Bankası Bankamatik kartlarının müştekiye iade olunduğu anlaşılmakta ise de, anılan kartların şirket çalışanlarına ait olması sebebiyle kartlar üzerinde katılanın zilyetliğinin meşruiyetinin tartışmalı olduğu, yukarıda da belirtildiği üzere, sanığın bir takım usulsüzlüklerini tespit ettiği katılan aleyhine başlatmış olduğu soruşturma dosyası ve haksız işten çıkarılmasına ilişkin açmış olduğu dava dosyasına delil olması amacıyla suça konu bankamatik kartlarını almış olduğunu savunduğu, 5237 sayılı TCK"nın 141/1. maddesinde tanımı yapılan hırsızlık suçunun manevi unsuru kast olup, failin fiili madde metinde de açıkça belirtildiği üzere, kendisine veya başkasına yarar sağlama maksadıyla işlemesi gerekir.
Bu açıklamalar doğrultusunda, sanığın çalışanlara ait bankamatik kartlarını yetkili merciilere delil olarak sunmak maksadıyla aldığı, sanığın suça konu kartları almasında TCK"nın 141. maddesinde belirtilen ""yarar sağlama"" maksadının bulunmadığı anlaşılmıştır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 26.01.2016 tarih 2015/6-709 Esas 2016/33 Karar sayılı kararında ""Sanığın iki yıldır birlikte olduğu mağdurenin bir başkasıyla ilişkisi olduğunu düşünerek evine gidip yanındaki silahı mağdureye doğrultarak tehdit ettiği ve mağdurenin elinde bulunan cep telefonunu arama kayıtlarına bakmak için zorla aldıktan yaklaşık 20 gün sonra iade etmesi şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın bir yıldır birlikte olduğu mağdurenin bir başka kişiyle ilişkisi olup olmadığını öğrenmek için telefonunu aldığı anlaşılmakta olup, sanığın telefonu faydalanma amacıyla aldığı sabit olmadığından üzerine atılı yağma suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı"" yönündeki kararında da suçun manevi unsuru olan yararlanma maksadına değinilmiştir.
Sonuç olarak;
Sanık hakkında Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesi"nin 29/03/2017 tarih, 2017/249 esas ve 2017/606 karar sayılı kararı ile hırsızlık suçundan verilen beraat kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, 5271 sayılı CMK"nın 302/1. maddesi uyarınca, usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararına yönelik TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ ile HÜKMÜN ONANMASINA, 26.11.2019 gününde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY:
Sanık ...’ın suç mahallinden 400 TL para ve şirkete ait kaşeleri aldığına dair yeterli delil bulunmadığına ilişkin olarak çoğunluk ile hem fikir bulunmaktayız. Benzer şekilde işyeri çalışanları adına düzenlenmiş bulunan 52 adet bankamatik kartının olay mahallinden sanık tarafından alındığına ilişkin olarakta çoğunluk görüşü ile bir tenakuzumuz bulunmamaktadır. Zira 30/31.08.2015 tarihli teslim tutanaklarıda sanığın söz konusu kartları katılanın işyerinden aldığını açık şekilde teyid etmektedir.
Sanığın sübut bulan eylemi, işyerinde çalışanlara ait bankamatik kartlarını bulundukları yerden almış olmasıdır. Çoğunluk, bu eylemin varlığını kabul etmek ile birlikte “yarar sağlama maksadının” bulunmadığından bahisle hırsızlık suçunun oluşmadığı görüşündedir.
Sanık 14 yıl 8 ay süreyle katılanın müdürlüğünü yaptığı işletmede muhasebeci olarak çalışmıştır. Suç tarihinden kısa bir süre öncede buradaki çalışmasına işveren tarafından son verilmiştir. Sanık işine son verilmesinin haksız bir şekilde yapıldığı iddiasında olup, bu konuda gereken hukuki girişimlerinide hukuk mahkemeleri nezdinde başlatmıştır.
Bu girişimlerinden ayrı olarak, işine son verildiği 15.08.2015 tarihinden 9 gün sonra 24.08.2015 günü söz konusu işletmeye gelerek çalışanların ismine düzenlenmelerine rağmen işverenin elinde bulunan 52 adet bankamatik kartını bulundukları yerden almıştır.
Söz konusu kartlar çalışanlar adına düzenlenmekle birlikte işverenin elinde tutulmaktadır. Maaş ödemeleri asgari düzeyde bu kartlar ile ödenmiş gibi gösterilmek suretiyle yasal gereklilik zahiren yerine getirilmekte, fazlaya ilişkin ödemeler ise elden yapılarak vergi ve sosyal güvenlik primlerinin alt limitlerden ödenmesi sağlanmaktadır. Ayrı bir tahkikat konusu olması muhtemel bu uygulamanın yasadışılığı ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte, işverenin bu kartlar üzerindeki zilyetliğinin kart sahiplerinin rızası hilafına ve gayrimeşru olduğunu iddia etmek doğru değildir. Zira kart sahibi çalışanlarda gelir vergileri limitlerinin düşük tutulmasına hizmet eden bu sisteme zımni olarak cevaz vermektedirler. Bu bilgiler çerçevesinde kartların işverenin zilyetliğinde bulundurulmasının maliklerinin rızaları hilafına olduğunu iddia etmek mümkün değildir.
Asıl tartışma konusu olan yararlanma kastının olayımızda bulunup bulunmadığı konusuna gelince: gerek TCK’nın 141. maddesinin gerekçesinde ve gerekse doktrinde açıkça ifade edildiği gibi madde metninde yer alan “yarar” kavramının sadece maddi yarar konusunu ihtiva etmediği, suçun manevi bir yarar elde etmek kastıyla da işlenebileceği hususunda bir tereddüt yoktur.
Sanığın somut olayda maddi bir menfaat elde etmek kastıyla hareket etmediği aşikardır. Sanık açık bir şekilde, iş akdine son veren işvereni sıkıntıya sokmak kastıyla hareket etmiştir. Yasal olmadığını düşündüğü bir işlemi ortaya çıkartacak delilleri elde etmek suretiyle katılan taraf üzerinde bir nevi baskı oluşturmak istediği barizdir.
Sanığın iş akdi sona erdirilmek suretiyle suça konu kartlar ile fiili temas kurma olanağı ortadan kalkmıştır. Yukarda izah edilen ve vergi hukuku ile sosyal güvenlik hukuku kapsamında değerlendirilmesi gereken uygulamanın doğrudan bir tarafıda değildir. Hatta çalıştığı dönem zarfında söz konusu uygulamanın muhasebe görevlisi olarak icrasına sağladığı katkı nedeniyle kendisinin sorumluluğu da düşünülmelidir. Çizilen bu çerçevede fail konumunda değerlendirilecek bir kişinin konuya ilişkin delilleri toplaması gibi bir haktan da söz etmek mümkün değildir. Zira delil toplamakta sıkı usul kurallarına bağlı bir faaliyettir.
Yapılan izahatlar muvacehesinde, kendisine ait bulunmayan 52 adet bankamatik kartını önceden çalıştığı işletmeden zilyet ve maliklerinin rızası olmadan alan ve bilahare soruşturmanın devamı sırasında kolluğa iade eden sanığın eylemini katılan taraf üzerinde baskı oluşturmak kastıyla işlediği ve bundan manevi bir yarar umduğu aşikar olmakla, aleyhine isnat edilen hırsızlık suçunun gerçekleştiğini düşündüğümüzden bölge adliye mahkemesince verilen beraat hükmünün onanmasına dair çoğunluk düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.