1. Hukuk Dairesi 2019/3362 E. , 2021/2769 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından vekilin vekaleti kötüye kullandığı, alıcı konumunda olan davalıların iyiniyetli kabul edilemeyeceği, vekil ile el ve işbirliği içinde hareketle davacıyı zararlandırdıkları gerekçesiyle istinaf başvurusunun kabulü ile hükmün kaldırılmasına, tapu iptali ve tescili talebi yönünden davanın kabulüne, diğer davalılar yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili ve davalılar vekilleri tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 08.04.2021 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... vekili Avukat ..., davalılar ... vd. vekili Avukat ... ... ile temyiz edilen davacı vekili Avukat ...,davalılar ... vd. vekili Av. ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili, olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.
Davacı, maliki olduğu 35, 382, 397 ve 1415 parsel sayılı taşınmazları satması için davalı ...’i vekil tayin ettiğini, ...’in anılan vekaletname ile taşınmazları önce davalılardan ... ve ..."a temlik ettiğini, onların davalı ..."a, Sebahattin’in de babası davalı ..."a devrettiğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ve zararlandırıldığını ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline, olmazsa taşınmazların rayiç bedellerinin tespiti ile devir tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından vekilin vekaleti kötüye kullandığı, alıcı konumunda olan davalıların iyiniyetli kabul edilemeyeceği, vekil ile el ve işbirliği içinde hareketle davacıyı zararlandırdıkları gerekçesiyle istinaf başvurusunun kabulü ile hükmün kaldırılmasına, tapu iptali ve tescili talebi yönünden davanın kabulüne, diğer davalılar yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı ...’in ... 2. Noterliğinin 09.05.2016 tarihli ve 3677 yevmiyeli vekaletnamesi ile maliki olduğu 35, 382, 397 ve 1415 parsel sayılı taşınmazları dilediği bedel ve koşullarda dilediğine satma yetkisini de içerir şekilde davalı ...’i vekil tayin ettiği, davalı ...’in anılan vekaletname uyarınca 16.06.2016 tarihinde 35 ve 1415 parsel sayılı taşınmazları davalı ...’a, 382 parsel sayılı taşınmazı davalı ...’e, 397 parsel sayılı taşınmazı da davalı ...’ye temlik ettiği, davalılardan ...’nin, ...’un eşi, davalı ...’in ise davalılar ... ve ...’un çocuğu olduğu, anılan davalıların dava konusu taşınmazları 21.06.2016 tarihinde davalı ...’e temlik ettiği, Sebahattin’in de 30.06.2016 tarihinde babası olan davalı ...’a devrettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Anayasamızda hak arama özgürlüğünün kullanılabilmesi ve adil yargılama hakkının unsurlarından olan, taraflar arasında silahların eşitliği ilkesinin hayata geçirilebilmesi için gerekli yargılama giderlerini ödemede sıkıntıya düşecek veya ödeyemeyecek durumda bulunan kişilere, her türlü mali ve hukuki korunma taleplerinde kolaylık sağlanması, sosyal hukuk devletinin ilkelerinden olup, bu gereğin yerine getirilebilmesi de adli yardım ile mümkündür. Bu nedenle adli yardım müessesesi 1086 sayılı HUMK"nin 465 ila 472 maddeleri ile 6100 sayılı HMK"nin 334 ila 340. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Öte yandan; 6100 sayılı HMK"nin 336/3. maddesinde adli yardım talebinin kanun yollarına başvuru sırasında Yargıtay"a da yapılabileceği açıkça belirtilmiş ve 337/1. maddesinde de duruşma yapılmaksızın talep hakkında karar verilebileceği hükme bağlanmıştır.
Eldeki davada, davalı ... tarafından süresinde adli yardım talebinde bulunmuş olup adli yardım yönünden yasal şartların oluştuğu görülmekle davalının ADLİ YARDIM TALEBİNİN KABULÜNE karar verilip, işin esasının incelenmesine geçildi.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün ... hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Hukukumuzda diğer ... hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları, satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlama düşüncesiyle, alan kişinin iyiniyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988. ve 989. maddelerinin ve tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir Devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise, bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK"nın 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin 1.fıkrasında "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ancak, tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden, iktisapta bulunan kişinin iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten, bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse, diğer yanda ise kendisi için maddi hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta şeklen iyi niyetli gözükeni değil gerçekten iyi niyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı"" ilkeleri 8.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.
Ayrıca, iddia ve savunma hakkı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun hukuki dinlenilme haklı başlıklı 27. maddesi ile usul hukukumuza yansıtılmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında davanın taraflarının kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip oldukları belirtildikten sonra maddenin ikinci fıkrasında bu hakkın "açıklama ve ispat hakkı"nı da içerdiği vurgulanmıştır. Davanın taraflarının usul hukuku hükümlerine aykırı olarak açıklama ve ispat hakkını kullanmalarının kısıtlanması, iddia ve savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurur.
Anayasanın 36. maddesinde ve ... İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır.
Somut olayda, davalı ... tarafından üç tane tanık ismi bildirildiği, mahkemece bu tanıklardan sadece bir tanesinin dinlenildiği, kalan tanıkların dinlenilmesi talebinin ise savunma hakkını kısıtlar şekilde 21.03.2018 tarihli celsede HMK’nin 241/1 maddesi gerekçe gösterilerek reddine karar verildiği ve davacı tarafından bildirilen tanığın da dinlenilmediği görülmüştür.
Hal böyle olunca, davalı ...’in ve davacının dinlenilmeyen tanıklarının usulünce dinlenilmesi, yukarıdaki ilkeler doğrultusunda değerlendirme yapılarak vekalet görevinin kötüye kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesi, vekalet görevinin kötüye kullanılmış olması halinde ilk elden temlik alanların iyiniyetli olup olmadıkları, bir başka ifade ile TMK"nun 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacaklarının üzerinde durulması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Kabule göre de, hükmün gerekçe kısmında, ilk el olan davalıların vekil ile el ve işbirliği içinde hareketle davacıyı zararlandırdıkları sonucuna varılmasına rağmen kayıt maliki olmayan davalılar yönünden davanın husumetten reddine karar verilmesi ve anılan davalıların vekalet ücreti ile yargılama giderlerinden sorumlu tutulmamaları doğru değildir.
Davacının ve davalı ... değinilen yön itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesi uyarınca ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK’nin 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, bozma nedenine göre diğer davalıların temyiz itirazlarının ve sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince temyiz eden taraflardan gelen davacı vekili ve davalı ... vekilleri için 3.050.00.-"şer TL. duruşma vekâlet ücretinin karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24/05/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.