13. Hukuk Dairesi 2015/19700 E. , 2017/10075 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacılar vekili, müvekkillerinin murisi babaları ...’ın 22.12.2010 tarihinde şiddetli karın ağrısı şikayetiyle davalı şirkete ait hastanede görev yapan davalı doktora başvurduğunu, yapılan kısmi tahlil ve çekilen yüzeysel ultrason tespitlerine göre safra kesesi ameliyatı olması gerektiğinin söylendiğini ve 27.12.2010 tarihine gün verildiğini, 23.10.2012 tarihinde acil yatışının yapıldığını, herhangi bir tomografi veya ultrason incelemesine gerek dahi görülmeden 27.12.2010 tarihinde ameliyata alındığını, safra kesesinin 12 parmak bağırsağına yapışmış olduğu gerekçesi ile onay dahi alınmadan açık ameliyata geçilerek 12 parmak bağırsağında mevcut enfeksiyonun temizlenmesi işleminin yapıldığını, sonra servise alınarak medikal tedavi uygulamasına geçildiğini, 4 gün boyunca salt medikal tedavi uygulanan müvekkilerin murisinin karın bölgesinde oluşan olağanüstü şişmeye rağmen tedbir alınmadığını, steril olmayan ortamda müvekkilin dikişli bölgesini kısmen makasla açtığında açılan bölgeden dışarıya aşırı sıvı, safra ve kan boşalımı olduğunu, tomografi ve sair teknik inceleme yolu ile atık ve safranın vücut içine neden dolduğunun tespitinin yapılmadığını, bu işlemlerin yapıldığı aşamada davalı doktorun hastanede bulunmadığını ve yapılan işlemler ve tedavi konusunda hastalarına bakan diğer doktorun yapılan işlemler ve tedavi boyutunda yeterli bilgilendirilmediğini, 10 gün sonra yeniden ameliyat önerildiğinde müvekkillerinin başka bir hastaneye sevkini istemeleri üzerine 07.01.2011 tarihinde ... Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevkinin sağlandığını, 08.01.2011 tarihinde acil ameliyata alındığını ve ameliyat sonucunda ilk ameliyattan sonra gereken özen ve dikkat gösterilmediğinden safra kesesinden çıkan taşların ince bağırsağa kaçarak parçaladığını ve bu nedenle akan sıvı ve safranın iç organlara zarar verdiğinin tespitinde bulunduklarını, müvekkillerinin murisinin yanlış teşhis ve ve tedavi nedeniyle boşaltım sistemi vücut dışında olacak şekilde yaşantısını sürdürmek zorunda kaldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00 TL maddi tazminat ile 20.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, yapılan tedavinin usulüne uygun olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, Adli Tıp raporlarına dayanılarak davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, davacının tedavisini üstlenen davalı hastane ve çalıştırdığı elemanın tedavi sırasındaki kusurları nedeniyle oluşan zararın giderilmesine ilişkindir. Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır. (BK. 386-390) Vekil vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. (BK.321/1 md.) O nedenle sağlık memuru ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafifte olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlar da, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil (hasta), mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nun 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Yine 4.4.1997 tarihinde imzalanan ve 9.12.2003 tarih ve 25311 sayılı Resmi Gazetede yayımlanıp yürürlüğe giren Avrupa Biyotıp Sözleşmesinde iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiş olup, sözleşmenin amaç başlıklı 1. Maddesi bu sözleşmenin tarafları tüm insanların hayatını ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler, yine 4. maddesinde ise, “araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir” düzenlemesi mevcuttur. Avrupa Biyotıp Sözleşmesi yazılı olan veya yazılı olmayan meslek kurallarına uygun müdahaleyi güvence altına almaktadır. Ayrıca, uygulamanın tedavi yada yaşam kalitesinin yükseltilmesi amacına yönelmesi zorunlu olduğu belirtilmektedir. Burada kastedilenin tıbbi standartlar olduğu konusunda bir duraksama bulunmamalıdır.
Somut olayda, davacılar, murisleri babalarına uygulanan tedavide gereken özenin gösterilmemesi nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Mahkemece Adli Tıp Raporu nazara alınarak hüküm kurulmuştur. Ne var ki, Adli Tıp Raporları itiraza uğramış olup davacıların murisinin yaşamış olduğu tıbbi süreci açıklamaktan uzak olması ve bu raporlara dayanılarak hüküm kurulmasın yanılgılı bir sonuç doğurması karşısında, tarafların iddia ve savunmaları, raporlara yapılan itirazları da karşılayacak şekilde davacıların murisine yapılan 1. ve 2. ameliyat işlemleri tartışılıp sonucuna göre davalıların kusurlarının bulunup bulunmadığı konusunda taraf, mahkeme ve yargıtay denetimine elverişli gerekçeli rapor tanzimi için üniversitelerin konu ile ilgili anabilim dallarından seçilecek üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor alındıktan sonra değerlendirme yapılarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren ... gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23/10/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.