Hukuk Genel Kurulu 2013/2415 E. , 2015/2335 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” isteminden dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine dair verilen 17.12.2012 gün ve 2011/192 E. 2012/461 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 15.04.2013 gün ve 2013/3817 E. 2013/6724 K. sayılı ilamı ile;
(...Davacı vekili; müvekkili banka ile davalı şirket arasında imzalanan kredi genel sözleşmesi uyarınca kredi kullandırıldığını, diğer davalıların kredi sözleşmesini müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladığını, kredi taksitlerinin ödenmemesi nedeniyle hesabın katedilerek davalılara ihtarname gönderildiğini, yapılan ihtara rağmen borcun ödenmemesi üzerine davalılar aleyhine icra takibi başlattıklarını, davalıların itirazı üzerine takibin durduğunu, davalılar vekilinin bilahare verdiği 20/05/2009 tarihli dilekçesi ile faiz ve faiz oranına yönelik itirazları hariç diğer itirazlardan vazgeçtiklerini bildirdiğini, icra dairesince 62.894,71 TL işlemiş faiz ve takipten sonra uygulanacak faiz oranı hakkındaki takibin durmasına, kalan kısımlar yönünden itirazlardan vazgeçme nedeniyle takibin devamına karar verildiğini belirterek itirazın iptali ile takibin devamına ve birikmiş faizin %40"ı oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili; itirazın iptali davasının bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını, davanın incelenmesinin usulen mümkün olmadığını ve davanın esası yönünden de faiz ve oranının fahiş olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece toplanan deliller ve dosya kapsamına göre; borçluların 25/12/2008 tarihinde borcun tamamına itiraz ettikleri, icra dosyasında herhangi bir işlem yapılmadan 20/05/2009 tarihinde borçlular birikmiş faiz ve faiz oranı dışındaki itirazlarından vazgeçer içerikte itirazlarını düzelttiklerine ilişkin dilekçe verdikleri, borçluların itirazları ve kısmen itirazlarından vazgeçmeleri hususlarının alacaklı banka vekiline 21/04/2010 tarihli icra tebliğ tutanağı ile tebliğ edildiği, ancak ne var ki davacı alacaklı vekilinin 27/07/2009 tarihinde bir kısım borçlular hakkında araç ve taşınmaz haczi istemesi nedeniyle bu tarihte itirazı ve itirazdan kısmen vazgeçmeyi öğrenmiş sayılması gerektiği, itirazın öğrenilmesinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde dava açılmasının dava şartlarından olduğu ve davanın bir yıllık hak düşürücü süreden sonra açıldığı gerekçesiyle davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İİK"nın 67/1. maddesine göre alacaklı, borçlu tarafın itirazının kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren, itirazın iptali için 1 yıl içinde mahkemeye başvurmak zorundadır. İncelenen takip dosyasına göre borçluların itirazları ve kısmen itirazlarından vazgeçtiklerine ilişkin hususların alacaklı banka vekiline 21/04/2010 tarihli icra tebliğ tutanağı ile tebliğ edildiği görülmüştür. Alacaklı vekilinin 27/07/2009 tarihinde bir kısım borçlular hakkında araç ve taşınmaz haczi istemesi nedeniyle bu tarihte itirazı ve itirazdan kısmen vazgeçmeyi öğrendiğinden bahisle süresinde yasal yollara başvurmadığının kabulü doğru değildir. Zira yasal başvuru hakkı alacaklıya tebliğ olgusundan sonra başlar. İtiraza haricen muttali olmak yeterli değildir. Mahkemece bu yön gözetilmeksizin davanın 1 yıllık hak düşürücü süreden sonra açıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir …)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; genel kredi sözleşmesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacı alacaklı vekilince 27.07.2009 tarihinde bir kısım borçlular hakkında araç ve taşınmaz haczi istenilmesinin, bu tarihte borçluların itirazı ile itirazlarından kısmen vazgeçmelerini öğrendiği anlamına geldiği, buna göre davanın bir yıllık hak düşürücü süreden sonra açıldığından bahisle davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.
Mahkemece, önceki kararda dayanılan gerekçeler genişletilerek direnme kararı verilmiş, direnme kararını davacı vekili temyize getirmiştir.
Uyuşmazlık; davacı alacaklı vekilince takip dosyasında borçlular hakkında araç ve taşınmaz haczi istenilmesinin, davalı borçlularca yapılan borca itirazı ve itirazdan kısmen vazgeçmeyi öğrenme sayılıp sayılmayacağı ile öğrenme sayılması halinde bu hususun 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nda öngörülen tebliğ yerine geçip geçmeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir alacak (eda) davasıdır. Takip alacaklısı tarafından (süresi içinde) ödeme emrine itiraz etmiş olan borçluya karşı açılır; yani davacı alacaklı, davalı ise takip borçlusudur. Davacı alacaklı bu davada, borçlunun itiraz etmiş olduğu alacağın mevcut olduğunu bildirerek, borçlunun itirazının iptaline karar verilmesini (ve istiyorsa, borçlunun icra inkar tazminatına mahkûm edilmesini) talep eder (KURU, Baki: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Türkmen Kitabevi, İstanbul, Kasım 2004, s. 220-221).
İİK’nın 67/1. maddesi uyarınca itirazın iptali davası bir süreye tâbi olup alacaklı, bu davayı, itirazın kendisine (varsa, vekiline) tebliği tarihinden itibaren bir yıl içinde açabilir.
Bir yıllık süre içinde açılan dava, teknik anlamda bir itirazın iptali davasıdır ve ancak bir yıl içinde açılan davanın kazanılması halinde borçlunun itirazı iptal edilmiş olur. Bunun üzerine, alacaklı, itiraz ile durmuş olan icra takibine devam edilmesini (yani haciz) isteyebilir. İcra inkâr tazminatına da, yalnız bir yıl içinde açılmış olan itirazın iptali davasında hükmedilebilir.
Alacaklı bir yıl içinde itirazın iptali davası açmazsa, yaptığı ilamsız takip düşer. Fakat, bir yıllık süreyi geçiren alacaklının, genel hükümlere göre alacağını dava etmek hakkı saklıdır. Yani alacaklı, alacağı zamanaşımına uğramadığı sürece, genel mahkemelerde bir alacak (tahsil) davası açabilir. Ancak, alacaklı böyle bir dava sonucunda alacağı ilam ile eski (düşmüş olan) ilamsız icra takibine devam edilmesini isteyemez; yalnız ilamlı icra takibi yapabilir.
Bir yıl içinde itirazın iptali davası açılması ile derdest olan ve itiraz ile durmuş bulunan icra takibi iptal edilmiş olmaz; bilâkis, takip durmakta devam eder. Davayı kazanan alacaklı, mahkemeden alacağı ilâm ile itiraz üzerine durmuş olan ilamsız takibe devam edilmesini (haciz) isteyebilir. Dava devam ettiği sürece, bir yıllık haciz isteme süresi işlemez (KURU, Baki: ...e., s. 224).
Açıklanan bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, alacaklı tarafından itirazın iptali davasının, borçlunun icra dosyasına yaptığı itirazın tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde açılması zorunludur. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.11.2013 gün ve 2013/11-360 E. 2013/1605 K. sayılı kararında da aynı ilke benimsenmiştir.
İİK’nın 67. maddesinde gösterilmiş olan süre hak düşürücü süredir. Hak düşürücü süre hak sahibinin hakkın korunması için kanun veya sözleşme ile belirlenen süre içerisinde belirlenen eylem veya işlemleri yapmaması nedeniyle hakkın sona ermesi sonucunu doğuran süredir.
Hak düşürücü sürelerin kanunla düzenlenmesi asıldır. Tarafların sözleşme ile hak düşürücü süreleri belirlemeleri, bu süreleri değiştirmeleri veya ortadan kaldırmaları mümkün değildir Hak düşürücü süreler hakkı tamamen sona erdiren, yok eden, düşüren sürelerdir. Hak sahibi alacaklı kanunla veya sözleşme ile belirlenen süre içerisinde öngörülen eylem veya işlemleri yapmadığı takdirde o hak tamamen ortadan kalkmakta, silinmekte düşmektedir. Artık o hakkın istenmesi, dava ve takip edilmesi mümkün değildir.
Hak düşürücü sürenin sonunda hakkın sona ermesi için karşı tarafın borçlunun bir eylem veya işlem yapmasına gerek yoktur. Hak, düşürücü süre geçmekle kendiliğinden son bulur (TEKİNAY, Selahattin Sulhi/AKMAN, Sermet/BURCUOĞLU, Haluk/ALTOP, Atilla: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, C. 2, İstanbul, 1985-1988, s. 1385 vd., REİSOĞLU, Safa: Genel Hükümler, 15. Bası, İstanbul 2002, s. 348).
Hak düşürücü süreler itiraz niteliği taşırlar. Taraflar hak düşürücü süreyi davanın her aşamasında hatta kararın bozulmasından sonra da ileri sürülebilirler. Ayrıca hak düşürücü sürelerin incelenmesi tarafların iradelerine bırakılmamıştır. Hakim tarafından kendiliğinden gözönünde tutulması, araştırma ve inceleme konusu yapılması gerekmektedir (FEYZİOĞLU, N. Feyzi: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. 1-2, İstanbul 1976, s. 521).
Ayrıca sadece bir alacak hakkının değil bir hukuki durumun veya hukuki bir ilişkinin mümkün olduğu sürat ve zamanda aydınlatılması, belirlenmesi amacıyla konulmuş sürelerdir. Kanun koyucu o hukuki durumun veya ilişkinin uzun zaman askıda ve belirsiz kalmasını istemediğinden olayın özelliğine göre hak düşürücü süreleri mümkün olduğu ölçüde kısa tutmuştur. Bu sebeple hak düşürücü sürelerin uzamasına neden olacak durma ve kesilme kuralları kabul edilmemiştir. Hak düşürücü süreler sadece alacak hakları ile ilgili olmayıp daha çok bir hukuki durumun meydana gelip gelmediğine, bir hukuki ilişkinin kurulup kurulmadığına ilişkindir. Bu nedenle, kanun veya sözleşme ile hak düşürücü sürenin belirlenmiş olması, hak sahibinin yani alacaklının yapması gerekli olan eylem veya işlemin belirtilmiş olması, öngörülen eylem veya işlemin öngörülen süre içerisinde yapılması gereklidir.
Açıklanan bu kuralların ışığı altında somut olay incelendiğinde;
Davacı alacaklı banka vekilince, ihtarla kapitalize edilen alacağın tahsili için davalı borçlular aleyhine başlatılan ilamsız icra takibi ile ödeme emri davalı borçlulara 24.12.2008 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı borçlular vekilince 25.12.2008 tarihinde takibe itiraz edilmesi üzerine takip durmuştur. Davalı borçlular vekilince dosyaya sunulan 20.05.2009 tarihli dilekçe ile itirazlarının sadece uygulanan faiz ve faiz oranlarına ilişkin olduğu belirtilerek itirazlarının bu şekilde kabulünün talep edilmesi üzerine icra müdürlüğünce 20.05.2009 tarihli tutanak ile takibin asıl alacak üzerinden devamı ile işlemiş faiz yönünden takibin durdurulmasına karar verilmiştir. Ancak, davalı borçluların iki ayrı itiraz dilekçesi ile 20.05.2009 tarihli icra müdürlüğü kararı davacı alacaklı vekiline 21.04.2010 tarihli tutanak ile tebliğ edilmiş, davacı alacaklı banka vekilince duran takibin devamı için 18.04.2011 tarihinde itirazın iptali davası açılmıştır.
Davalı borçluların itiraz dilekçelerinin, davacı alacaklıya daha önce tebliğ edilmediği hususunda uyuşmazlık bulunmayan somut olayda, davacı alacaklı vekilinin 27.07.2009 tarihinde bir kısım borçlular hakkında araç ve taşınmaz haczi istemesi nedeniyle bu tarihte itirazı ve itirazdan kısmen vazgeçmeyi öğrendiğinin kabulü mümkün bulunmadığından aksi düşünceyle İİK’nın 67. maddesinin tebligatı şart koşan açık hükmüne aykırı şekilde itirazın alacaklı tarafından öğrenildiğinin kabulü de mümkün değildir.
O halde tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine 21.10.2015 günü yapılan görüşmede oybirliği ile karar verildi.