Hukuk Genel Kurulu 2013/2090 E. , 2015/2329 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Niğde İş Mahkemesince davanın usulden reddine dair verilen 10.10.2012 gün ve 2012/54 E.,2012/160 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 21.01.2013 gün ve 2012/30590 E.,2013/61 K. sayılı ilamı ile;
“…Davacı, bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, dertestlik itirazında bulunarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, daha önceden davacı tarafından açılan tarafları ve konusu aynı olan davanın bulunduğu ve işçi alacaklarının dava konusu yapıldığından bahisle dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğine göre, daha önce aynı mahkemede 2010/159 esas sayılı dosyası ile açılan ilk davada kıdem ve ihbar tazminatları, ulusal bayram ve genel tatil alacağı, yıllık izin ücreti ve fazla mesai alacağının talep edildiği belirtilerek önceki davadaki taleplere ilişkin tarihlerin sehven yazıldığından yeniden dava açıldığı ileri sürülmüştür. Uyuşmazlık davanın niteliği üzerinde toplanmaktadır.
Davacının aynı hukukî ilişkiden kaynaklanan alacağının veya hakkının tümünü değil, belirli bir kısmını talep ederek açtığı davaya kısmî dava denir.
Kısmi dava açılabilmesi için;
1-Talep konusunun niteliği itibari ile bölünebilir olması,
2-Talep konusunun miktarının, taraflar arasında tartışmalı veya açıkça belirli olmaması gerekir.
Talep konusu taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirlenebilir ise kısmi dava açılamayacaktır.
Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 119. maddesinde dava dilekçesinde bulunması gereken hususlar sayılmış ve açık bir şekilde talep sonucunun da bulunacağı belirtilmiş ve maddenin ikinci fıkrasında ise talep sonucunun açık olmaması halinde hakimin davacıya talebini açıkça belirlemesi için süre vermesi gerektiği belirtilmiştir. Gerek 115 ve gerekse 119. maddelerde verilen kesin sürenin bir haftalık süre olacağı da belirtilmiştir.
Daha önce açılan davaya göre ek davada verilen karar yalnızca talep edilen ve hüküm altına alınan miktar bakımından kesin hüküm teşkil eder. Dolayısıyla davacının fazlaya dair saklı tuttuğu miktar ve davalının taraf sıfatı bakımından kesin hüküm sözkonusu değildir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı ilk davadaki taleplere ilişkin tarihlerin sehven yazıldığından yeniden dava açıldığını ileri sürdüğüne göre, davacının davasını değiştirip değiştirmediğine ilişkin ön sorun çözülmedikçe asıl sorun (dava) hükme bağlanamaz. Hukuk mahkemesi, önüne getirilmiş olan davayı bütün yönleriyle inceleyip hükme bağlamakla görevli olduğuna göre, davada ortaya çıkan ön sorunları da kendisinin inceleyip karara bağlaması mümkündür. Bu durumda mahkemece yapılacak iş; dava konusuna ilişkin çelişki, taraflardan sorulup araştırılarak ve açıklanan hususlar ile toplanan deliller çerçevesinde davada “önsorun” olarak ele alınıp çözülmeli, bundan sonra asıl sorun (dava) bir karara bağlanmalıdır. Eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması hatalı olmuştur....”
gerekçesiyle bozulmasına karar verilerek dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının işyerinde 26/08/2005 tarihinden 16/05/2009 tarihine kadar çalıştığını, ancak davalı şirketin bir kısım işçilik alacaklarını ödemediğini, bu nedenle daha önce Niğde İş Mahkemesinin 2010/159 E. sayılı dosyası ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere kıdem ve ihbar tazminatı, ulusal bayram ve genel tatil alacağı, yıllık izin ücreti ve fazla mesai alacağı talebi ile dava açtıklarını ancak dava dilekçesinde sehven 16.05.2009 tarihinden fesih tarihine kadar ki alacağın talep edildiğini bu nedenle davacının işe giriş tarihi olan 26.08.2005 ile 16.05.2009 tarihleri arasındaki işçilik alacakları için yeniden dava açmaları gerektiğini ileri sürerek 5.624,00 TL kıdem tazminatı, 2.012,00 TL ihbar tazminatı, 350,00 TL ulusal bayram ve genel tatil alacağı, 1.145,00 TL fazla mesai ücreti, 2.754,00 TL senelik izin alacağı olmak üzere toplamda 11.885,00 TL alacağın sözleşmesinin fesih tarihinden itibaren işleyecek en yüksek faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı işveren vekili; davanın daha önce açılan 2010/159 E. sayılı dosya ile aynı olduğunu belirterek derdestlik nedeniyle davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece, 2010/159 E., 2012/32K. sayılı dosya ile davanın taraflarının ve konusunun aynı olduğu, ıslah yolu ile görülmekte olan davaya konu işçi alacaklarının da dava konusu edildiği gerekçesi ile dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş; mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Direnme hükmünü, davacı vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Niğde İş Mahkemesinin 2010/159 E sayılı dava dosyasında ıslah dilekçesi ile 26.08.2005-16.05.2009 tarihleri arasındaki dönem için de açılmış derdest bir davanın bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır
Uyuşmazlığın aydınlatılması için öncelikle “dava şartı” ve “derdestlikten” bahsedilmesinde yarar vardır.
Bilindiği gibi, derdestlik mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda ilk itiraz olarak düzenlendiği halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-(ı) maddesi ile dava şartı olarak kabul edilmiştir.
Dava şartları, mahkemece davanın esası hakkında yargılama yapılabilmesi için gerekli olan koşullardır.
Diğer bir anlatımla; dava şartları dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan “kamu düzeni” ile ilgili zorunlu koşullardır.
Mahkeme, hem davanın açıldığı günde hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının tamam olup olmadığını kendiliğinden araştırıp incelemek durumunda olup; bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir.
Dava şartları dava açılmasından hüküm verilmesine kadar var olmalıdır. Dava şartlarının davanın açıldığı günde bulunmaması ya da bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda, mahkemenin davayı mesmu (dinlenebilir) olmadığından reddetmesi gerekir.
Dava şartlarından bazıları olumlu (davanın açılması sırasında var olması gerekli); bazıları ise olumsuz (davanın açılması sırasında bulunmaması gereken) şartlardır.
Açılmış ve görülmekte olan bir davanın davacısı, hukukî korunma sürecini başlatmış olduğundan artık onun aynı davayı yeniden bir başka mahkeme önüne getirmesinde hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmamaktadır. Bu nedenle daha önce açılmış ve hâlen görülmekte olan bir davanın, ikinci kez açılması hâlinde, davacının bu ikinci davayı açması hukukî olmadığı gerekçesi ile 6100 sayılı HMK’nın 114.maddesi ile derdestlik dava şartı kabul edilerek maddenin (ı) bendinde “Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu düzenleme ile derdestlik iddiası bir olumsuz dava şartı hâline getirilerek ilk itiraz olmaktan çıkarılmıştır.
Derdest bir davanın koşulları 6100 sayılı HMK’nun 114/2-ı. maddesi de; “Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması” şeklinde belirtilmiştir.
Derdest bir davanın ilk koşulu, aynı davanın; tarafları, müddeabihi ve dava sebebi aynı olan bir davanın daha önce açılmış olmasıdır. İkinci koşulu ise daha önce açılmış bulunan davanın halen görülmekte olması, kesin hükümle sonuçlanmamış olmasıdır. Bu iki koşulun birlikte bulunması halinde derdest bir davanın varlığı kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, tarafları aynı olan Niğde İş Mahkemesinin 07.03.2012 gün ve 2010/159E.,2012/32K sayılı dosyası ile davacı vekili müvekkilinin 16.05.2009 tarihli hizmet akdi ile davalı işyerinde diyaliz hemşiresi olarak çalışmaya başladığını, 18.05.2010 tarihinde iş akdinin işveren tarafından feshedildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti, hafta sonu mesai ücreti, yıllık ücreti izin alacağı, bayram tatili ücreti ve ücret alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir. Yargılama aşamasında bilirkişi raporu ile davacının işyerindeki çalışma başlangıcının 26.08.2005 tarihi olduğu ancak taleple bağlı kalınarak 16.05.2009 -18.05.2010 tarihleri arasındaki dönem için hesaplama yapıldığının belirtilmesi üzerine, davacı vekili 21.10.2011 tarihli ıslah dilekçesi ile davacının davalı iş yerinde çalışmaya başladığı tarih olan 26.08.2005 tarihinden dava dilekçesi ile talep edilen 16.05.2009 tarihine kadar ki hizmet süresi için de hak edilen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti, hafta sonu mesai ücreti, yıllık ücreti izin alacağı, bayram tatili ücreti alacaklarının da hesaplanıp talep edilen alacaklara eklenmesi talebi ile birlikte 16.05.2009-18.05.2010 tarihleri arasındaki süre yönünden bilirkişi raporu ile tespit edilen miktar için talebini artırmıştır. Mahkemece, 01.11.2006-18.05.2010 tarihleri arasındaki dönem için işçilik alacaklarının ek bilirkişi raporu alınarak tespit edilmesi üzerine davacı vekili 16.01.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile eksik harcı tamamlayarak talebini ek bilirkişi raporu ile hesaplanan işçilik alacağı miktarı doğrultusunda ıslah ettiğini beyan etmesi üzerine mahkemece, davacı vekilinin önceden öngörülemeyecek olan tazminat miktarları konusunda ıslah edebileceği, işe giriş tarihini bildirdiği 16.05.2009 tarihi ile bağlı olduğu bu tarihi geriye götürmesinin taleple bağlılık ilkesi ile çelişeceği gerekçesi ile 21.10.2011 tarihi ıslah dilekçesine değer verilerek bu dilekçe ile talep edilen miktarlar üzerinden davacının, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti ile U.B.G.T. ücreti yönünden kabulü ile hafta tatili ve ücret taleplerinin reddine ve ret edilen hafta tatili ücreti ve U.B.G.T. ücreti alacakları nedeniyle davalı yararına 600,00 TL avukatlık ücreti takdir edilerek karar verilmiştir. Eldeki davanın açıldığı 16.03.2012 tarihi itibari ile söz konusu kararın kesinleşmediği görülmektedir.
Niğde İş Mahkemesinin 07.03.2012 tarih 2010/159 E., 2012/32 K. sayılı dosyasında eldeki dava konusu yapılan 26.08.2005-16.05.2009 tarihleri arasındaki döneme ait işçilik alacakları için talebin genişletilemeyeceği kabul edilerek, 16.01.2012 tarihli ıslah dilekçesine değer verilmeyerek yok hükmünde kabul edilen ıslah dilekçesi ile talep edilen alacaklar için davalı yararına reddedilen kısım yönünden vekalet ücreti de takdir edilmediğine göre bu konuda açılmış bir davanın dolayısı ile derdest bir davanın bulunmadığı kabul edilmelidir.
Gerçekten, Niğde İş Mahkemesinin 2010/159 E. sayılı dosyasında davacı vekili tarafından verilen 21.10.2011 tarihli ıslah dilekçesi ile 26.08.2005-16.05.2009 tarihleri arasındaki işçilik alacakları da dava konusu yapılmışsa da bu dönem için ek bilirkişi raporunda hesaplanan miktar ikinci defa ıslah yasağı sebebiyle dava konusu yapılamamıştır.
Hal böyle olunca; tarafları, dava sebebi aynı olmakla birlikte dava konusu farklı olan eldeki dava ile Niğde İş Mahkemesinin 2010/159 E. sayılı dosyası bakımından derdest bir davanın kabulü doğru değildir. Bu nedenle mahkemece dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
S O N U Ç :Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri
verilmesine, 21.10.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.