10. Hukuk Dairesi 2018/4997 E. , 2019/4425 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmadan sonra ilâmda belirtilen nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair hüküm tesis edilmiştir.
Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesinde, yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilâm ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının göz önünde bulundurulacağı açıklanmış olup anlaşılacağı üzere çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden bu maddeyle getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Buna göre; ilgili kişi hakkında işe giriş bildirgesi düzenlenmediği, düzenlenmesine karşın yasal hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmediği, sigortalılık bildirimini içeren dönemsel sigorta primleri bordrosunun/aylık prim ve hizmet belgesinin hazırlanmadığı veya anılan süre içerisinde Kuruma teslim edilmediği, sigorta priminin Kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde Kurum görevlilerince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda, hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre içerisinde yargı yoluna başvurması zorunludur. Söz konusu hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez.
Eldeki davada, kuruma bildirilmeyen hizmet sürelerinin tespitini isteyen davacının hizmet döküm cetveli incelendiğinde davalı işveren yanında ilk işe girişi 01.06.1997 tarihinde olup, hak düşürücü süre işlemeyeceğinden bu dönemden sonrası talep yönünden verilen kabul kararı yerinde ise de, öncesi dönem açısından dava tarihi itibarıyla hak düşürücü sürenin geçmiş olacağının değerlendirilmemesi, aynı zamanda son bozma ilamı öncesinde verilen hükmün davacı tarafından temyiz edilmediği ve belirtilen hükümde davacının çalışmaya başladığı tarihin 01.06.1997 olarak esas alındığı ve bu hususun davalılar lehine usuli kazanılmış hak oluşturacağının gözetilmemesi isabetsizdir.
Diğer taraftan Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinin (2). fıkrasında, “hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir”, hükmü öngörülmüştür. Hükümlerin çelişkiden uzak ve infaza elverişli olması kamu düzeniyle ilgili olup, gerçeğe ve hukuka uygun bir karar verilmesi gerekirken, Mahkemece, davacının yılda 7 ay çalıştığı kanaatine varılmış ise de, hükümde kabul edilen 7 aylık hizmet süresinin başlangıç ve bitiş tarihlerinin açık (gün, ay, yıl) olarak belirtilmemesi, davacının 1997, 2000 ve 2002 yılına ait çalışmaları yönünden bildirilen sürenin dışlanmaması, 1999 yılı için tespit edilen hizmet süresinin zaten bildirilmiş olması, 2000 ve 2001 yıllarının hatalı olarak aynı dönemde yazılması sonucu usul ve yasaya uygun şekilde hüküm fıkrası oluşturulmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, davacının çalıştığı kabul edilen eksik hizmet sürelerinin hangi tarihler aralığında olduğu açıkça belirlenerek hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde infazda tereddüt oluşturacak şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalılar avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve sair yönleri incelenmeksizin hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan Değişim İnşaat Turizm Ltd. Şti."ye iadesine, 16.05.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.