14. Hukuk Dairesi 2015/16982 E. , 2018/4600 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı...vekili tarafından, davalı ... aleyhine 14.08.2014 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 13.10.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, suya vaki müdahalenin önlenmesi isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin 320 ve 283 parsel sayılı taşınmazların maliki olduğunu, taşınmazlardaki ağaçların su ihtiyacını ruhsatlı keson kuyusundan karşıladığını, davalının ise davacının kuyusunun beslendiği su damarından ve 30 metre yakınına kuyu açarak davacının kuyusunu kuruttuğunu, müvekkilinin taşınmazlarındaki ağaçların sulanamadıklarından kuruduklarını, davalının suya vaki müdahalesinin men-i ile kuyunun kapatılmasını ve döşenen tesisatın kalini talep ve dava etmiştir.
Davalı, 2012 yılında babasından kalan 278 parsel nolu tarlada kuyu açmak için ...’den arama ve kullanma ruhsatı alarak kuyu açtığını, kuyu açması devam ederken davcının kuyusunun etkilenmediğini, yıllarca kullandığı Poyraz Muhtarlığı şebeke suyunun kuruduğunu, taşınmazında meyve ağaçları ve üzüm bağının kurumaması için su ihtiyacı olduğunu, davacının suyunun kesilmesinde kendi kuyusunun etkisi bulunmadığından bahisle davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın kabulü ile suya yapılan müdahalenin menine, kuyunun kapatılmasına, tesisatın kaldırılmasına karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gereğince; Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer.
Bu madde hükmüne paralel olarak düzenlenen Türk Medeni Kanununun 756. maddesi gereğince de; "Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak, bir irtifak hakkı olarak ... kütüğüne tescil ile kurulur. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yer altı sularından yararlanma biçimi ve ölçüsüne ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır."
Gerek Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gerekse 756/2. maddesinde sözü edilen kaynaklar, yeraltı sularından farklıdır.
Kaynak, kökeni yeraltı suyu olan tabi ve sürekli olarak yeryüzüne çıkan özel mülkiyete girecek nitelikte özel bir su olup, suni bir şekilde veya ara sıra yeryüzüne çıkan su kaynak niteliğini kazanmaz (Gürsoy/ Eren/ Cansel, Türk Eşya Hukuku, Ankara 1978, s.618). Ayrıca, kaynaktan çıkan suyun yararı kamuya ait bir akarsu oluşturacak kadar bol çıkması halinde kaynak artık özel mülkiyete konu olamaz. Yine, yeraltı suyundan sondaj gibi suni yollarla çıkartılan sulardan yararlanma usulü de 167 sayılı Yeraltı Suları Kanununa tabidir.
Başka bir ifadeyle kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular da yararlanabilir. Bunun yanında kaynak suyu tapulu olmayan araziden (örneğin mera,... vb) çıkıyorsa suyun debisine bakılmaksızın genel sudur. Bu sudan ise kadim ve öncelik hakkı ihlal edilmemek suretiyle herkes ihtiyacı oranında yararlanabilir.
Özel su ise tapulu taşınmazdan çıkan ve sadece o taşınmazın ve malikinin kişisel ihtiyacını karşılamaya yeterli olan sudur. Arazinin mülkiyetine tabi olan kaynak suyu yani özel su üzerinde, hak sahibi dilediği gibi tasarruf etme yetkisine sahiptir. Bu suyu kendisi kullanabileceği gibi kaynağındaki suyu kullanması hususunda bir başkasına irtifak hakkı da tanıyabilir. Ayrıca mülkiyet hakkına dayanarak kaynağa elatma varsa elatmanın giderilmesi için davalar açmak yetkisi de bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanununun 756/2. maddesi gereğince "Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak bir irtifak hakkı olarak ... kütüğüne tescil ile kurulur" hükmü doğrultusunda kaynak hakkı ancak tapuda düzenlenecek resmi senetle ... malikinin rızası ile kurulabilir.
Yine benzer şekilde Türk Medeni Kanununun 837. maddesi de "Başkasının arazisinde bulunan kaynak üzerinde irtifak hakkı, bu arazinin malikini suyun alınmasına ve akıtılmasına katlanmakla yükümlü kılar. Bu hak, aksi kararlaştırılmadıkça başkasına devredilebilir ve mirasçıya geçer. Kaynak hakkı, bağımsız nitelikte ve en az 30 yıl için kurulmuş ise ... kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilebilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde hükmünde belirtildiği üzere, kaynak irtifakı doğrudan kişiye bağlı olarak kurulabileceği gibi başkalarına devri de kararlaştırılabilir. Bağımsız ve daimi hak olarak tesis edildiğinde ... kütüğüne ayrı bir sayfaya kaydı da mümkündür. Kaynak hakkının kazanılmasına ilişkin kanunda açık bir hüküm olmamakla birlikte eşyaya bağlı diğer irtifakların kazanılması hükümleri uyarınca Türk Medeni Kanununun 780. maddesinden kıyasen yararlanarak taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasına ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmektedir (m.704/2). Bu durumda kaynak hakkının, resmi şekilde düzenlenecek sözleşme ile ... siciline tescil ile kazanılması mümkündür.
Gerçekten Türk Medeni Kanununun 756/2 ve 837. maddesinde belirtilen kaynak irtifakına konu olabilecek su özel su olup genel su niteliğindeki yeraltı suyu bu düzenlemelerin dışındadır. Nitekim genel sular taşınmaz mülkiyetinin kapsamı içinde kabul edilemez.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; 07.11.2014 tarihli Jeoloji bilirkişisinin raporunda; yapılan tetkik ve kuyu pompası deneyleri sonucunda davacıya ait kuyunun beslenme alanının davalıya ait kuyu yönünde olduğu , 30.10.2014 tarihinde, 24 saatlik bir periyotta davalıya ait kuyuda yaklaşık 6-8 ton su toplandığı, kuyunun debisinin keşif tarihi itibariyle debisinin 4,16 lt/dk-5,5 lt/dk olduğu, yine 30.10.2014 tarihinde, 24 saatlik bir periyotta davacıya ait kuyuda pompa ile alınabilecek suyun toplanmadığı, üç defa yapılan deneme sonucunda 20-25 sn kesikli su alınabildiği, davalıya ait kuyunun 24 saatte bir boşaltılması halinde davacının kuyusunun %92 oranında olumsuz etkilendiğinin beyan edildiği, 30.06.2015 tarihli ziraat ve jeoloji bilirkişilerinin ortak ek raporunda; davalı tarafından açılmış kuyunun davacı ve davalıya ait taşınmazları sulama rejimi ile sulamaya yeterli olmadığını, davalı ve davacıya ait taşınmazların dava konusu kuyudan elde edilecek su ile sulanabilmesi için sulama rejimi uygulamasına müsait olmadığının bildirildiği anlaşılmaktadır.
Bu inceleme ve araştırmalar yanında, davalının kuyusunun kapatılması halinde suyun tümüyle tekrar davacının kuyusuna akıp akmayacağı, suda kayıp olduğu takdirde hangi oranda olacağı hakkında ek rapor alındıktan sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Değinilen yönler gözetilmeden açıklanan ilkelere uygun inceleme ve araştırma yapılmadan eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 18.06.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.