22. Hukuk Dairesi 2015/28324 E. , 2018/6487 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi İ. Tüysozoğlu tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının 25.09.2007-07.03.2011 tarihleri arasında teknik personel ve servis şoförü olarak davalıya ait işyerinde çalıştığını, iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı bir sebep olmadan feshedildiğini ileri sürerek, kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı alacakları ile fazla çalışma alacağının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, talep edilen alacakların zamanaşımına uğradığını, iş sözleşmesinin davacı tarafından feshedildiğini, davacının tüm alacaklarının ödendiğini ve davacının ibraname düzenlediğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz Başvurusu:
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği ve davacının fazla çalışma ücreti konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420"nci maddesinde öngörülmüştür. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. İbranamenin feshi izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz.
İşçi ve işveren arasında işverenin borçlarının sona erdirilmesine yönelik olarak Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğü öncesinde yapılan ibra sözleşmeleri yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dahilinde değerlendirilmelidir:
a)-Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir.
b)-İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez.
c)-İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez.
Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 21"inci maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.
İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 31"inci maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir. Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez.
d)-İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
e)-Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.
f)-Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı haller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır (Yargıtay HGK. 21.10.2009 gün, 2009/396 E, 2009/441 K).
g)-Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir.
h)-İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.
İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir (Yargıtay HGK. 27.1.2010 gün 2009/9-586 E, 2010/31 K.).
Somut uyuşmazlıkta; davacı taraf, iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı bir sebep olmadan feshedildiğini ileri sürerek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve fazla çalışma alacaklarının tahsilini talep etmiş, davalı işveren ise 07.03.2011 tarihli ibranameyi sunarak, iş sözleşmesinin davacı tarafça feshedildiğini, davacının alacaklarının ödendiğini, başkaca alacağı bulunmadığını, bu hususun ibraname ile sabit olduğunu savunmuştur. Söz konusu ibraname incelendiğinde, davacının “ ... fazla mesai yapmadığım için fazla mesai ücreti alacağım bulunmamaktadır” şeklinde beyanının bulunduğu, ibranamenin son paragrafında ise “Angora Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezinden Şubat ayı maaş alacağım olan 730,65 TL (yediyüzotuz tl altmışbeş kuruş) ve Köyvaktan gelen mesai ücretim 2500TL kalan kıdem tazminatım 650 TL olarak bankaya yatırılmak üzere bana tebliğ edilecektir.” ifadesinin yer aldığı görülmektedir. Mahkemece, anılan ibranamede yer alan miktarların davacı yönünden bağlayıcı olduğu değerlendirilerek, 650 TL kıdem tazminatından davalı tarafça (sonradan) ödenen miktar mahsup edildikten sonra kalan 471,34 TL’ye, fazla çalışma yönünden ise belgede belirtilen 2.500 TL’ye hükmedilmiştir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda da, davacının fazla çalışma alacağının 6.107 TL olduğu belirlenmiş, ancak, ibranamade yer alan “Köyvaktan gelen mesai ücretim 2500TL” ifadesi sebebiyle, bu miktarın bağlayıcı olduğu sonucuna varılmıştır.
Öncelikle, ibranamenin düzenleme tarihi dikkate alındığında, 6098 sayılı TBK yürürlüğünden önceki döneme ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla Dairemiz ilke kararları dogrultusunda geçerlilik denetimi yapılmalıdır. Davacı ibranamedeki imzasını inkar etmemiştir. Davacının iddiası, ibraname tarihinin fesih tarihi ile aynı tarih olması sebebiyle ibranamenin geçersiz olduğu yönünde ise de, anılan durum, 6098 sayılı Kanun’un yürürlüğünden önce düzenlenmiş ibranameler yönünden geçersizlik sebebi oluşturmamaktadır. Diğer taraftan, ibraname hem davacının fazla çalışma yapmaması sebebiyle fazla çalışma alacağı bulunmadığına dair beyanını, hem de Köyvak’tan gelen 2500 TL fazla çalışma alacağının bankaya yatırılmak üzere kendisine tebliğ edileceğine dair beyanını içermektedir. Buna göre, ibranamenin fazla çalışma alacağı yönünden kendi içinde çelişkili olduğu, bu çelişkinin fazla çalışmaya yönelik olarak ibranameyi geçersiz kıldığı belirtilmelidir. Kıdem tazminatı için ibranamede belirtilen 650 TL ile bağlı kalınarak, ödemeden sonra kalan kısım yönünden davanın kabulüne karar verilmesi yerinde ise de, fazla çalışma yönünden çelişkili beyan içeren ibranamaye değer verilmesi yerinde değildir. Kaldı ki, ibranamedeki “Köyvaktan gelen mesai ücretim..bana tebliğ edilecektir” ifadesinde bulunan, “mesai ücreti” kelimesinin fazla çalışma ücreti anlamına gelip gelmediği, hangi nedenden ve hangi çalışmadan kaynaklandığı dahi belirsizdir. Anılan ifadenin fazla çalışma yönünden ‘ibra’ olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır. Bu itibarla, mahkemece fazla çalışma alacağı talebi yönünden ibraname ile bağlı kalınmadan araştırma yapılarak, toplanan delillere göre değerlendirme yapıldıktan sonra sonuca varılması gerekirken, hatalı hukuki değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan hükmün yukarıda açıklanan sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 13.03.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.