14. Hukuk Dairesi 2015/17976 E. , 2018/4512 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı tarafından, davalı aleyhine 27.08.2013 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 14.05.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, Boyalık mevkiinde 3 parça halinde bahçesi bulunduğunu, bahçede muhtelif yaş ve cinste çok sayıda ağaçları olduğunu, bahçesinin yanında yıllardır yaşadığı evi ve çok sayıda küçük ve büyükbaş hayvanlarının bulunduğunu, tüm su ihtiyacını Yarıkkaya mıntıkasından çıkan su ile karşıladığını, bu durumun yaklaşık 70 yılı aşkın bir süredir bu şekilde devam ettiğini, davalının bu suyun kaynağını büyük iş makinaları ile kazmak suretiyle yeni yetiştirmekte olduğu bahçesine götürmeye çalıştığını, esasen davalının taşınmazını bugüne kadar bu su ile hiç sulamadığını, anılan suda kendisinin kadim ve öncelik hakkı bulunduğunu, davalının bu suda bir hakkının bulunmadığını, suya ihtiyaç duyulan yaz aylarında kaynak suyunun çok yetersiz durumda olduğunu, kendi ihtiyacını dahi karşılayamadığını, davalının sırf kendisini mağdur edip zarar vermek için kötüniyetle ve komşuluk hukukuna uygun olmayan davranışlar ile suya müdahale ettiğini, bu müdahalenin suyunun kesilmesine, ağaçlarının kurumasına, aile bireylerinin susuz kalmasına neden olacağını belirterek, davalının suya elatmasının önlenmesini ve kaynağın eski hale getirilmesini istemiştir.
Davalı, dava konusu kaynağın, mülkiyeti kendisine ait taşınmaz içerisinde bulunduğunu, davacının bu su için 22.10.2013 tarihinde Kaymakamlığa şikayette bulunmuş ise de, talebinin reddine karar verildiğini, davacının kadimlik iddiasının doğru olmadığını, suyun eski malikler tarafından kullanıldığı ve satış işlemi yapılırken bu durumun kendisine bildirildiğini, davacının bu kaynaktan hak talebinde bulunmasının hukuki bir temeli bulunmadığını, davacının evi ve arazisinde şebeke suyu bulunduğu gibi arazisinin hemen önünden Boyalık deresinin geçtiğini, davaya konu kaynak suyunun da içinde bulunduğu arazileri kayısı, ceviz ve badem yetiştirmek amacı ile 2011 yılında satın aldığını, yaklaşık 800 adet ağaç diktiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne, fen bilirkişisinin 31.10.2014 tarihli raporuna ekli krokide 1. kaynak olarak gösterilen su kaynağına davalının müdahalesinin menine karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, suya vaki elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 756. maddesine göre; Kaynaklar arazinin bütünleyici parçası olup, bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Gerçek Kaynağın suyu bir akiferden gelir. Su çıkışı bir noktadan veya bir alandan olabilir. Bu alana kaynak alanı denir. Kaynak, yeraltı suyunun doğal olarak yeryüzüne çıkması halidir.
Kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular yararlanabilir. Uygulamada kaynak: "yeraltı suyunun üst düzeyinin yer yüzeyini kestiği yer" olarak tanımlanmaktadır. Yeraltı suyu doğal yoldan yeryüzüne çıkmamış, drenaj vs. yollarla çıkarılmış ise, kaynak olarak değil, drenaj veya kuyu vs. İsimlerle anılır. Bu şekilde insan eliyle çıkarılan sular, yeraltı suyu olarak kabul edilir.
Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak, onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. (TMK. md. 756/3)
Dava konusu 1 nolu su kaynağının kadastro çalışmaları sırasında parsel numarası almayan taşınmazdan çıkması nedeniyle genel su kapsamında değerlendirilebileceği, 2 nolu su kaynağının ise davalının mülkiyetindeki taşınmazda çıkması nedeniyle özel su kapsamında değerlendirilebileceği jeoloji mühendisi bilirkişinin raporunda belirtilmiştir.
Mahkemece yerinde yapılan keşifte dinlenen tanık beyanları ile ve özellikle davacının dava dilekçesinde belirttiği gibi dava konusu suyun yaklaşık 70 yılı aşkın bir süredir kullanıldığı anlaşıldığından bu durumda kadim haktan söz edilmesi mümkün olamayacaktır. Zira kadim, başlangıcı bilinmeyecek kadar eski olan demektir. Kadim yararlanmadan sözedilebilmesi için bu yararlanmanın başlangıcı belli olmayacak kadar eskiye dayanması zorunludur. Süresi ne kadar uzun olursa olsun, başlangıcı bilinen kullanma veya intifa kadim sayılmaz. Bu sebeple genel sudan yararlanmaya başlanıldığı tarihi belirmek mümkünse kadim yararlanmadan sözedilemez.
Hal böyle olunca; varsa taraflara ait ... kayıtları getirilmeli, bilirkişi raporlarında iki adet su kaynağı gösterildiğinden hangisinin davalı olduğu ve nereden çıktığı belirlenmeli, genel su niteliğinde olduğu anlaşıldığı takdirde suya elatmanın önlenmesi davasını sudan yararlanan ve yararlanmasına engel olunan kişiler açabileceğinden, sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için suların en az olduğu bir dönemde mahallinde su işlerinden anlayan uzman jeoloji ve ziraat mühendisi bilirkişiler eşliğinde keşif icrası ile tarafların suya ihtiyaç durumu, sudan yararlanan tüm taşınmazlar belirlendikten sonra yararlandıkları veya yararlanabilecekleri tüm su kaynakları da incelenerek içme suyu ve sulama suyu nitelikleri de belirlenip, tarafların kadim hakları bulunmadığı gözetilerek, öncelik içme suyu ihtiyacına verilmek üzere ayrıntılı rapor alınmalı, gerektiği takdirde tarafların sudan yararlanma şekil ve şartlarını gösterir infaza elverişli bir su rejimi kuralarak sonuca gidilmesi gerekirken, değinilen bu yönler gözetilmeksizin, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.06.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.