1. Hukuk Dairesi 2015/14442 E. , 2018/12989 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen davada:
Davacı, eşinin borçlarını ödeyebilmek için paraya ihtiyaçları olduğunu, bankadan kredi çekemediklerini, bu nedenle 7095 parseldeki 5 nolu bağımsız bölümü bankadan kredi çekip borcun kapatılması konusunda anlaşarak davalı ..."e satış yoluyla devrettiğini, temlikin inançlı işlem ile yapıldığını, eşinin kredi borcunu ödediğini, ancak davalı ..."in taşınmazı dava dışı ..."e, ..."in de kardeşi davalı ..."ye satış suretiyle devrettiğini, bu temliklerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapunun iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalılar, işlemin gerçek satış olduğunu, taşınmaz bedelinin ödendiğini belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece ""Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının, çekişmeli 7095 parselde yeralan 5 nolu bağımsız bölümü 14.3.2005 tarihli akitle dava dışı ..."a satış yoluyla temlik ettiği; Metinin de 21.11.2005 tarihinde dava dışı ..."e, ...in de 06.7.2006 tarihinde kardeşi davalı ..."ye satış suretiyle devrettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, muvazaa, kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazan aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki birsözleşme ile gizlemektedirler (nisbi muvazaa) Yanlar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşmede tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir.
Her nekadar, muvazaayı düzenleyen 818 sayılı B.K.nun l8. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 19. maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmiyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Medeni Kanunun 1025. maddesine göre iptali gerekir. Ayrıca muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından açılan dava sonunda verilen karar, yenilik doğurucu (inşai) bir hüküm değil, açıklayıcı (ihdasi) bir hüküm durumundadır.
Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı (halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb"an dava açan kişi Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince bu iddiasını isbat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 288 ve 290. maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı kanunun 293. maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi muvazaanın yazılı delille isbat edilmesi gerekir.Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde dahi olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle 5.2.l947 tarih 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad ( namı-müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir.
Somut olaya gelince; bilindiği gibi iptal ve tescil davalarının taşınmazın kayıt maliki aleyhine açılması zorunludur. Nitekim, eldeki dava, kayıt maliki davalı ... aleyhine açılmıştır.
Ancak, somut olayın özelliği itibariyle, taşınmazın son maliki bakımından iddianın incelenebilmesi için, davacı ile ilk el durumundaki dava dışı Metin arasındaki hukuki ilişkinin inançlı işlem olup olmadığının açıklığa kavuşturulması zorunludur. Ne var ki, davacının çekişmeli taşınmazı devrettiği ilk el durumundaki Metin davada yer almamıştır.
Hal böyle olunca, ilk el durumundaki ..."ın davada yer almasının sağlanması, ondan sonra yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca davacı ile Metin arasındaki temliki işlemin muvazaalı olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, davacı tarafından Metin"e yapılan temlikin inançlı işlem olduğunun saptanması durumunda, son kayıt maliki davalı ..."nin iyiniyetli olup olmadığının bir başka ifadeyle TMK"nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yaralanıp yararlanamayacağının değerlendirilmesi, varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, bu hususlar gözetilmeksizin eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir."" gerekçesiyle bozulmuş, Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davacı ile Metin arasındaki işlemin muvazaalı olduğunun davacı tarafça ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Hükmüne uyulan bozma kararında, gösterildiği şekilde işlem yapılarak karar verilmiştir. Davacının yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle, usul ve yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 8.20 .-TL. bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 01/10/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.