1. Hukuk Dairesi 2015/15788 E. , 2018/12972 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece intifa hakkına ilişkin talebin reddine ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil ile intifa hakkının iptali isteklerine ilişkindir.
Davacılar, ortak mirasbırakanları ...’un maliki olduğu 1303 ada 10 parsel sayılı taşınmazının ½ payını 29.09.2009 tarihinde ikinci eşi olan davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, ayrıca üzerinde bıraktığı ½ payın intifa hakkını da 01.10.2012 tarihinde davalıya devrettiğini, yapılan devirlerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, temlik edilen ½ payın tapusunun iptali ile mirasçılar adına tescilini ve kalan pay yönünden davalı adına olan intifa hakkının iptalini istemiştir.
Davalı, ilk eşinden olma ...... çocuklarının yardımı ile ½ payı satın aldığını, gerek hastalığında gerek sağlığında davacıların mirasbırakan ile hiç ilgilenmediğini, tüm bakım ve ilgiyi kendisinin gösterdiğini, iddiaların haksız ve yersiz olduğunu, öte yandan intifa hakkının iptal edilemeyeceğini, ölümle son bulacağını bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davalı adına kayıtlı ½ payın iptali ile mirasbırakan adına tesciline, intifa hakkının iptaline ilişkin talebin ise reddine karar verilmiştir.
Mirasbırakan ...’un dava konusu 1303 ada 10 parsel sayılı ( 107 m2’lik Bahçeli Kargir Ev ) taşınmazın ½ payını üzerinde bırakarak kalan ½ payını 29.09.2009 tarihinde davalı ...’a satış suretiyle temlik ettiği, üzerinde bıraktığı ½ payın intifa hakkını da 01.10.2012 tarihinde davalıya devrettiği, 1937 doğumlu mirasbırakanın 10.02.2013 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak 05.11.2001 tarihinde ölen ilk eşi Nurten’den olma davacı çocukları ..., ... ve ... ile 2003 yılında evlendiği ikinci eşi davalı ...’u bıraktığı, dava dışı mirasçısı bulunmadığı kayden sabittir.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; yapılan kolluk araştırmaları ile mirasbırakanın ölmeden önce ikinci eşi ile birlikte yaşadığı, mirasbırakanın şeker hastalığı ve beyin kanaması geçirmesinden dolayı yaklaşık bir ay yoğun bakımda kaldığı, ölümünden önceki son bir yılını hastanelere gidip gelmekle geçirdiği, bakımının gerektiği, murisin Gebze 6. Noterliği’nin 28.09.2012 tarih ve 197619 yevmiye no’lu ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile dava konusu taşınmazda maliki olduğu ½ payın intifa hakkını kendisine ölünceye kadar bakıp gözetmesi şartı ile davalıya devrettiği, murisin Sakarya ili Söğütlü ilçesinde 1256 sayılı parselin 3/18 payını ( 3.360 m2 lik Tarla ), 1352 sayılı parselin 3/18 payını ( 2.480 m2 lik Tarla ), 1890 sayılı parselin 3/36 payını ( 9.700 m2 lik Tarla ), 4888 sayılı parselin 3/18 payını ( 4.029 m2 lik Tarla ) ve dava konusu taşınmazın ½ payının çıplak mülkiyetini mirasçılarına bıraktığı, tüm dosya kapsamı ve tanık anlatımlarından mirasbırakanın ölünceye kadar bakımı ile davalının ilgilendiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. (HGK."nun 29.4.2009 gün 2009/1-130 S.K.) Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 gün 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.
O halde, yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde mirasbırakanın bir ömür çalışarak biriktirdiği taşınmazlarından bir tanesinin yarı payını hayatının son deminde maddi ve manevi açıdan rahat bir yaşam sürmek maksadıyla davalı eşine devretmesindeki gerçek irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırma olmadığı, kendisine bakan davalı eşine minnet duyguları ile çekişmeli taşınmazın yarı payını temlik ettiği, temlikin; bakım, hizmet ve emek karşılığı gerçekleştirildiği kabul edilmelidir.
Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin taktirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Kabule göre de, 4721 sayılı TMK’nun 28/1. maddesinde; ‘’ Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer. ‘’ düzenlemesi karşısında, davanın kabul edilmesi halinde tüm mirasçıların payları oranında adlarına tescil kararı verilmesi gerekirken ölüm ile kişiliği son bulan mirasbırakan ... adına tescile karar verilmesi de hatalıdır.
Davalı vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.