Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2113
Karar No: 2019/965
Karar Tarihi: 26.09.2019

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2113 Esas 2019/965 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2113 E.  ,  2019/965 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki "taşınmaza el atmanın önlenmesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 07.05.2013 tarihli ve 2011/351 E., 2013/372 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 30.01.2014 tarihli ve 2013/16620 E., 2014/1538 K. sayılı kararı ile:
    "...Dava, paydaşlar arasında görülen paylı taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 13871 ada 37 parsel sayılı taşınmazın üzerinde kat mülkiyeti veya kat irtifakı kurulu olmayan iş yerlerinden oluşan bina bulunduğu, ihbar olunan ... tarafından temlik öncesi davacı ..."e 24.03.2009 tarihinde 176/4915, davalılara İlhan ve ..."a da 10.02.2011 tarihinde ayrı ayrı 24/983 oranında pay temliki yapıldığı, taşınmaz üzerinde dava dışı kişilerin de farklı oranlarda paylarının bulunduğu anlaşılmaktadır.
    Hemen belirtilmelidir ki, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
    Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve iş yeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere TMK"nın 706, BK"nın 2l3, TK"nın 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında TMK"nın 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır
    O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK"nın müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
    Somut olaya gelince; paydaşların her birinin kat mülkiyeti ve kat irtifakı kurulu olmayan dava konusu binada kullanabileceği yer olup olmadığı belirlenmemiştir.
    Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan hususların araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır..."
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, paylı mülkiyete tabi taşınmazda paydaşlar arasında el atmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
    Davacı vekili, 13871 ada 37 parsel sayılı taşınmazın 176/4915 payının müvekkiline ait olduğunu, tapuda arsa olarak kayıtlı olan taşınmaz üzerinde iş yerleri bulunduğunu, bir kısım hukuki problemler nedeniyle bugüne kadar kat mülkiyetine geçilemediğini, ancak taşınmaz üzerindeki iş yerlerinin malikler arasında fiilen taksim edildiğini, fiili taksim durumunun Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/607 E., 20011/219 K. sayılı kararı ile de tespit edildiğini, yine bu dosyadaki bilirkişi raporuna göre müvekkilinin maliki olduğu taşınmazın 287 kapı numaralı iş yeri olduğunu, davalıların ise müvekkilinden daha sonra aynı taşınmazdan pay satın aldıklarını, satın aldıkları yerin müvekkiline ait 287 kapı numaralı yer olduğundan bahisle kiracıdan iş yerini teslim aldıklarını, oysa ki bu iş yerinin davacıya ait olduğunu ileri sürerek, davalıların müdahalesinin önlenmesi ile ecrimisil talep hakkının saklı tutulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalılar vekili, Konya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/607 E. sayılı dosyasında görülen davanın önalım davası olduğunu, davacı aleyhine açılan bu dava sırasında 287 (taksim sözleşmesinde 20) kapı numaralı dükkanın ..."e ait olup olmadığı hususunda herhangi bir tartışmanın yapılmadığını, davanın tamamen ..."in dükkanın kendisine ait olduğu yönündeki tek taraflı beyanı üzerine devam ettiğini, bu nedenle bahsi geçen önalım dosyasının davacı lehine delil teşkil etmeyeceğini, ayrıca 37 parsel sayılı taşınmaz tapuda arsa vasfında ise de üzerindeki dükkanların önceki malikleri arasında taksim edildiğini, 21.10.2003 tarihli fiili taksim sözleşmesi yapılarak taksimin kroki üzerinde gösterildiğini, müvekkillerinin de taşınmazdan ayrı ayrı 24/983’er payı paydaş ...’den satın aldıklarını, satıcı ile yaptıkları sözleşmede satın alınan payların taksim sözleşmesi ve ekli krokide 20 ve 21 numaralı dükkanlar olduğunun belirtildiğini, davacıya ise sadece pay devri yapıldığını, davacının hiç bir zaman dükkana zilyet olmadığı gibi 287(20) numaralı dükkandaki kiracıların arsa sahibi ..."in kiracıları olduğunu, dükkanı satın alındıktan sonra tahliye ederek davalılara teslim ettiklerini, arsa üzerinde ... tarafından kullanılan başka dükkanlar da bulunduğunu, bu nedenle davanın ona yöneltmesi gerektiğini, davacının payının da dava konusu dükkana göre fazla olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.
    Yerel mahkemece, tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacının delil olarak önalım dosyasındaki karar gerekçesine dayandığı, ancak bu dosyanın eldeki davanın tarafları ile ilgili olmadığından kesin hüküm etkisinden söz edilemeyeceği, tanık ve sair deliller diyerek yemin deliline de dayanmış ise de paydaş sayısının çokluğu ve tüm ortakları bağlayıcı taksim sözleşmesi bulunmadığından uyuşmazlığın bu delillerle çözümlenecek nitelikte olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar davacı vekilince temyiz edilmiş, Özel Dairece yukarıda karar başlığında açıklanan gerekçe ile bozulmuştur.
    Mahkemece, bozmadan önce davacı vekiline bozmaya konu olan bütün paydaşları bağlayan rızai taksim sözleşmesi ve özel parselasyon planı varsa sunması için on günlük kesin mehil verildiği, kesin mehilde ara kararının gereği yerine getirilmediği gibi usulüne uygun eski hâle getirme talebinde de bulunulmadığı, hukuk mahkemelerinin kural olarak tarafların delilleriyle bağlı olduğu, somut olayda kamu düzenini ilgilendiren bir hususun da bulunmadığı belirtilerek, ilk hükümdeki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararı davacı vekilince temyiz edilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dosya kapsamı ve toplanan delillere göre somut olayda tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı hususlarının araştırılarak harici taksim veya fiili kullanma durumunun bulunmaması hâlinde paydaşlardan her birinin dava konusu binada kullanabileceği bir yer olup olmadığının belirlenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
    Bilindiği gibi malik, mülkiyet hakkının sağladığı yetkileri, hukuk düzeninin çizdiği sınırlar içinde dilediği gibi kullanabilir. Eşya üzerindeki egemenliğin üçüncü kişilere karşı korunması için malike verilen bu yetkilerin yaptırımı olan davalar ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 683. maddesinde düzenlenmiştir.
    4721 sayılı TMK"nın "Mülkiyet Hakkının İçeriği" başlıklı 683. maddesi;
    "Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.
    Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir" hükmünü içermektedir.
    Görüleceği üzere, mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin malik tarafından gereği gibi kullanılmasını önleyen ve üçüncü kişilerden gelen etkilere karşı korunma aracı olarak haksız el atmanın önlenmesi davası hakkı tanınmıştır.
    Haksız el atma, doğrudan mülkiyet hakkına el atma şeklinde olabileceği gibi bir vasıta veya başka bir kişi kullanmak suretiyle de gerçekleşebilir. Burada önemle vurgulanmalıdır ki, kanun hükmünde haksız el atmadan söz edilmiş olması karşısında, bütün bu müdahalelerin haksız olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla müdahale yasadan veya sözleşmeden kaynaklanan ayni ya da şahsi bir hakka dayanmamalıdır.
    Yukarıda değinilen TMK"nın 683. maddesi kapsamı dışında kalan ve özel maddeler ile düzenlenen el atmanın önlenmesi davaları da mevcuttur. Kanunun genel nitelikli bu maddesi ve özel konulardaki öteki hükümleri ile mülkiyet hakkının her türlü zarar verici davranışlara karşı korunması amaçlanmıştır.
    Eldeki davada ise paydaşlar arasında el atmanın önlenmesi isteminde bulunulmuştur.
    Paydaşlar arasında çıkan uyuşmazlıklar çoğu kez paylı taşınmazdan yararlanma ve taşınmazı kullanma biçimine ilişkindir. Bu nedenle 4721 sayılı TMK"nın paylı mülkiyete ilişkin 688 ile 700. maddeleri arasında bu tür mülkiyette yönetim, tasarruf, yararlanma, koruma, giderlere katılma ve bu konuda paydaşlarca verilen kararların etkisi düzenleme altına alınmış ve paydaşların mülkiyet haklarını bir çekişmeye meydan vermeden, uyum ve düzen içerisinde kullanmaları temin edilmek istenmiştir.
    Paylı mülkiyette birden çok kimse, maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla maliktir (TMK. m. 688/1). Paydaşlardan her biri kendi payı bakımından malik hak ve yükümlülüklerine sahiptir. Bu nedenle pay devredilebilir, rehnedilebilir ve alacaklılar tarafından haczettirilebilir (TMK. m. 688/3).
    Kanunun "Yararlanma, Kullanma ve Koruma" başlıklı 693. maddesi aynen "Paydaşlardan her biri, diğerlerinin hakları ile bağdaştığı ölçüde paylı maldan yararlanabilir ve onu kullanabilir.
    Uyuşmazlık hâlinde yararlanma ve kullanma şeklini hâkim belirler. Bu belirleme, paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibarıyla paydaşlar arasında bölünmesi biçiminde de olabilir.
    Paydaşlardan her biri, bölünemeyen ortak menfaatlerin korunmasını diğer paydaşları temsilen sağlayabilir" hükmünü taşımakta olup, TMK"nın 689/1. maddesi uyarınca paydaşlar, kendi aralarında oy birliğiyle anlaşarak yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin konularda kanun hükümlerinden farklı bir düzenleme de yapabilirler.
    Yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin konularda paydaşların yaptıkları düzenleme ve aldıkları kararlar ile mahkemece verilen kararlar, sonradan paydaş olan veya pay üzerinde aynî hak kazanan kimseleri de bağlar (TMK. m.695/1).
    Taşınmazlarda yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin kararların sonradan paydaş olan veya pay üzerinde aynî hak kazananları bağlaması için, bunların tapu kütüğüne şerh edilmesi gerekir (TMK. m.695/2).
    Paylı mülkiyette de taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki el atmanın önlenmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa, açacağı el atmanın önlenmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu el atmanın önlenmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
    Ülkemizde sosyal ve ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve iş yeri ihtiyacı nedeniyle izinsiz, ruhsatsız, resmî kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmî ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir.
    Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 706, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 237 ve 2644 sayılı Tapu Kanununun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma (TMK. m.689/1) ile belirlenmiş ya da fiili bir kullanma biçimi oluşmuş ve uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmî taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması "ahde vefa" kuralının yanında TMK"nın 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi hâlde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
    Bu durumda, paydaşlar arasındaki el atmanın önlenmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi TMK"nın müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
    Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 06.11.2015 tarih ve 2014/1-676 E., 2015/2534 K.; 16.10.2018 tarih ve 2017/14-1762 E., 2018/1434 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
    Tapulu taşınmazlara el atmanın önlenmesi davalarında yapılması gereken araştırma her davanın özelliğine göre farklılık taşısa da bu davaların çözümünde en önemli delil keşiftir. Tarafların dayandıkları tapu kayıt ve belgelerin uygulanması, bilirkişi ve tanıkların yerinde dinlenmesi için kural olarak keşif yapılması gerekmektedir.
    Diğer yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) delillerin taraflarca getirilmesi prensibini kabul etmiş, kendiliğinden araştırma ilkesini ise istisnai bir kural olarak benimsemiştir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurabilir. Taraflar da duruşma bitinceye kadar delil gösterebilirler. Taraflarca getirilme (hazırlama) ilkesinin uygulandığı davalarda ise deliller kural olarak taraflarca gösterilir. Hâkim delillere kendiliğinden başvuramaz. Taraflarca getirilme ilkesi, dava malzemelerinin mahkemeye kimin tarafından getirileceğiyle ilgili bir ilkedir. Buna göre, hâkim taraflarca ileri sürülmemiş vakıaları kendiliğinden araştıramaz, hükmüne esas alamaz. Mahkeme, sadece tarafların getirdiği vakıalara göre talep sonucunu inceleyip karar verir.
    Taraflarca getirilme ilkesi HMK"nın 25. maddesinde,
    "(1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.
    (2) Kanunda belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz." şeklinde ifade edilmiştir.
    Bu ilkenin bir sonucu olarak mahkeme, sadece taraflarca ileri sürülen vakıaları inceleyebilir. Buna kural olarak deliller de dâhildir.
    Taraflarca getirilme ilkesi, hâkimin soru sorma ve davayı aydınlatma ödevi (m. 31) çerçevesinde yumuşatılmıştır (Pekcanıtez. H./Atalay, O./ Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, 2011, 11. Bası, s. 248 vd).
    6100 sayılı HMK"nın "Hâkimin Davayı Aydınlatma Görevi" başlıklı 31. maddesine göre, "Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir."
    Hâkimin davayı aydınlatma ödevi olarak ifade edilen bu düzenleme ile doğru hüküm verilebilmesi ve maddi gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır. Düzenlemede her ne kadar "açıklama yaptırabilir" denilmişse de, bunun, hâkimin davayı aydınlatması için bir "ödev" olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü davayı aydınlatma ödevi sayesinde hâkim, iddia ve savunmanın doğru ve tam olarak anlaşılmasını sağlayacak ve bu şekilde doğru olmayan bir kararın verilmesini önleyecektir (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, age, s. 248 vd).
    Bu açıklamalar kapsamında somut olaya gelindiğinde, mahkemece de belirtildiği gibi eldeki davada kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulama yeri bulunmamaktadır. Taraflarca hazırlanma ilkesi uyarınca delillerin taraflarca getirilmesi gerekmektedir. Ancak, HMK"nın 288/2. maddesi uyarınca keşif kararı, mahkemece, sözlü yargılamaya kadar taraflardan birinin talebi üzerine verilebileceği gibi resen de verilebilir. Gerek bu hüküm ve gerekse hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında toplanan delillere göre keşif yapılması gerekli ise resen keşif kararı verebileceği açıktır.
    O hâlde, tarafların her ikisinin de dava konusu taşınmazda ..."ten pay satın alarak sonradan paydaş oldukları, yine her iki tarafın da önceki malikler tarafından 21.10.2003 tarihli sözleşme ve ekindeki krokiye göre 37 parsel üzerindeki 46 dükkandan 12 adet dükkanın ..."in kullanımına verildiğini, çekişmeye konu 287 (20) kapı numaralı dükkanın da bunlardan biri olduğunu ve uzun yıllardır adı geçen paydaş tarafından kullanıldığını ileri sürdükleri gözetilerek, iddia edildiği şekilde 21.10.2003 tarihli sözleşmeye uygun bir fiili kullanım şeklinin oluşup oluşmadığının, bu çerçevede 287 (20) kapı numaralı yerin ..."in kullanımına terk edilip edilmediğinin, bu kısımda tarafların kullandığı yer varsa yerinde görülüp saptanması, böyle bir fiili kullanım durumunun bulunmaması hâlinde de yukarıda açıklanan genel ilkeler kapsamında davacı paydaşın dava konusu binada kullanabileceği bir yer olup olmadığının belirlenmesi için mahallinde keşif yapılması gerekmektedir.
    Mahkemece, davacı tarafın dava ve delil listesinde keşif deliline dayandığı, davacı vekilinin 16.10.2012 tarihli celsedeki önalım davasına ilişkin dosyada tüm delilleri bulunduğundan keşif yapılmasına gerek olmadığı yönündeki beyanının da açıkça keşif delilinden vazgeçme olarak değerlendirilemeyeceği gözetilerek mahallinde keşif yapılması ve yukarıda açıklanan hususların araştırılarak oluşacak duruma göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
    Hâl böyle olunca, yerel mahkemece Özel Dairenin bozma gerekçesi yanında yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ile bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    Açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
    SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 26.09.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi