BAM Hukuk Mahkemeleri İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/250 Esas 2022/7 Karar Sayılı İlamı
Esas No: 2021/250
Karar No: 2022/7
Karar Tarihi: 11.01.2022
BAM Hukuk Mahkemeleri İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/250 Esas 2022/7 Karar Sayılı İlamı
T.C. İstanbul Anadolu 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2021/250 Esas
KARAR NO: 2022/7
DAVA: İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
DAVA TARİHİ: 20/04/2021
KARAR TARİHİ: 11/01/2022
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin sigorta şirketi dava dışı sigortalı ---- düzenlendiğini, dava dışı sigortalı şirketin satın aldığı --- seri nolu, ---- isimli şirket gerçekleştirildiğini, dava dışı sigortalı hasar bildirme yazısında -------- sırasında aşırı gürültü ile arızaya geçtiğini, vidalı milin bağlı olduğu gövde içinde koptuğu ve makinanın hasarlandığının bildirildiğini, davalı tarafından düzenlenen servis formunda hasarlı olan -------- ile değiştirildiği, ----değiştirildiği, yeni ------ gönderileceği, ------- hasarlanmasının kilitleme somununun zamanla gevşemesinden kaynaklı olduğu, ---- zincirleme olarak diğer aksamlara ve ------ hasarlanmasına sebep olduğu, ----- somununun montajda yeterli ------sıkılmadığı, ve zamanla gevşediğinin tespit edildiğini, davalı şirket tarafından onarıma istinaden ----- olduğunu, poliçedeki muafiyet kaydı gereği hasarın ---- toplam ---- tarihinde sigortalıya ödendiğini, müvekkil şirket --- maddesine göre sigortalısının haklarına halef olmuş ve davalıya ihtarname göndererek ödemek zorunda kaldığı bedelin tahsilini talep ettiğini, davalının ödeme yapmaması üzerine ---- dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının itiraz etmesi üzerine takibin durduğunu, yapılan arabuculuk görüşmelerininden de bir sonuç alınamadığını beyanla, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile itirazın iptalini, takibin devamını, takibin ----üzerinden icra inkar tazminatı , ticari faiz, yargılama harç ve masrafları eklenerek birlikte devamına ,yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının sigortalısına hasar ödemesine sebep olan makinayı davacıya satan ya da dava konusu makinayı ithal edenin müvekkili olmadığını, dava dışı olan davacı tarafın sigortalısı, ----- müvekkili arasında hiçbir ticari münasebetin bulunmadığını, davacının sigortalısı şirketin hasara konu makinayı müvekkilinden satın almadığını, bizzat üretici firmadan satın aldığını ve ithalatını da kendisinin gerçekleştirdiğini, vakıa ile fiili ya da hukuki hiçbir illiyetinin bulunmadığını, malın satıcısı olmayan, üreticisi olmayan müvekkilinin sorumluluğuna gidilmesinde hukuki isabet bulunmadığını, müvekkili şirketin teknik olarak davacı iddialarını kabul etmese de; davacının imalat hatası, gizli ayıptan bahsettiğini, malın üreticisi olmayan, ithalatçısı olmayan ve satıcısı olmayan müvekkilinin imalat hatasından, açık ya da gizli ayıplardan sorumlu tutulmasında hukuki isabet bulunmadığını, davacının iddia ettiği servis formundaki tespit -------- şeklinde olup, üretici firmanın beyanının bu olduğunun belirtildiğini, üretici ve satıcı müvekkil olmadığına göre bu durumun varlığının kabulü halinde dahi müvekkil sorumluluğuna gidilemeyeceğini, müvekkilnin sadece makinanın devreye alınma işlemini gerçekleştirdiğini, davacının iddiaları kabul edilmese de; sigortalının dava dışı ----- satın alıp, ithal ettiği makinayı usulune uygun kullanıp kullanmadığı, üreticinin kullanma talimatlarına uyup uymadığı, ---- ---- ürünler kullanıp kullanmadığı, ki en önemlisi makina üzerinde sarı plaka halinde yazılı olduğu üzere------ kullanıp kullanmadığı hususlarının önem arz ettiğini, bunun yanında makina devreye alındıktan sonra, yetkili servisine rutin ve standart bakımlarının yaptırılıp yaptırılmadığının, yaptırılmış ise servis formları bulunup bulunmadığının, yine servis bakım ve kalibrasyonlarına, talimatlarına uygun hareket edilip edilmediğinin de tespiti gerektiğini, dava dışı sigortalı firma müvekkil şirketten garanti süresi dışında yetkili bakım servisi almadığını, bir başka firmadan alıp almadığının da belli olmadığını, arıza tespiti için gidildiğinde orjinal gres yağı kullanılmadığının tespit edildiğinde, firma yetkilileri de durumu kabul etmediklerini, davacının gizli ayıp ve ağır kusurdan bahsettiğini, üründe gizli ayıp bulunması halinde ilgilinin süresi içerisinde ayıp ihbarında bulunması ve seçimlik haklarını kullanması gerekeceğini, burada makinanın devreye alınmasından---- yıldan daha fazla bir süre sonra arıza bildirimi yapılmış olduğunu, süresinde ayıp ihbarı ve hangi seçimlik hakkı kullanıldığının da belli olmadığını, davacının ayıp hukuki temeline dayanamayacağını, süresinde usulüne uygun yapılmış ayıp ihbarının bulunmadığını, ayıbın kabulü halinde dahi talep sahibinin hangi seçimlik hakkını kullandığını da bildirilmediğini, ---- yıllık zamanaşımı süresi/hak düşürücü süre de geçmiş olduğunu beyanla, hak düşürücü sürelerin geçmesi nedeni ile davanın zamanaşımına uğraması nedeni ile davanın Reddine, davanın esastan reddine, davacının disiplin para cezasına mahkum edilmesine, Yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE: Dava hukuki niteliği itibariyle,----- sayılı icra takibine davalının yapmış olduğu itirazın İİK 67. maddesi gereğince iptali ile icra inkar tazminatı isteminden ibarettir.
İİK. mad. 67/I -III, V‟de düzenlenmiş bulunan itirazın iptali davası, borçlunun itirazının hükümsüz kılınarak, itiraz ile duran ilâmsız takibe konu olan alacağın varlığının saptanarak, icra takibinin devam etmesini (ve bu suretle, takip konusu alacağın borçludan alınmasını) sağlamak amacı ile açılır.
İtirazın iptali davası açılabilmesi için; a) Yetkili icra dairesinde yapılmış geçerli bir ilamsız icra takibi bulunmalıdır. İtirazın iptal davası, icra takibi ile bağlantılı olduğundan, davalı aleyhine yapılmış geçerli bir icra takibi bulunmadıkça, itirazın iptali davası dinlenmez. Yetkili icra dairesinde yapılmış usulüne uygun bir icra takibi bulunmadıkça, itirazın iptali davası açılamaz. Eğer, icra mahkemesince “ödeme emrinin iptaline” ya da “icra takibinin iptaline” karar verilmişse, iptal davası konusuz kalır.
b) Borçlu tarafından süresi içinde yapılmış -ve hakkındaki takibi durdurmuş olan- geçerli bir itiraz bulunmalıdır.
Borçlu tarafından süresinden sonra ödeme emrine itiraz edilmiş olduğu için ya da süresi içinde olmakla beraber yanlış (yetkisiz/görevsiz) yere itiraz edildiği için takip kesinleşmisse veya takip, borçlunun itirazı nedeniyle değil de icra mahkemesinin kararıyla durdurulmuşsa bu gibi durumlarda itirazın iptali davası açmakta hukuki yarar bulunmayacaktır.
c) Alacaklı tarafından, borçlunun itirazının kendisine tebliğinden itibaren bir yıl içinde itirazın iptali davasının açılmış olması gerekir. Alacaklının, “itirazın kendisine tebliğinden itibaren” bir yıl içinde borçlunun itiraz ettiği alacağının tespiti ve itirazın iptali dileğiyle açtığı dava “itirazın iptali” davası niteliğini taşır. Bu davanın açılabildiği, “bir yıllık süre” hak düşürücü süredir. Bir yıllık dava açma süresinin başlangıcı, “itirazın alacaklıya tebliğ tarihi”dir. Bu halde; borçlunun itirazı, alacaklıya tebliğ edilmemişse, bir yıllık dava açma süresi işlemeye başlamayacaktır. Davacının, itirazı herhangi bir şekilde öğrenip öğrenmemesi de sürenin başlamasını gerektirmez.
İtirazın iptali istemine konu, -----dosyasının incelenmesinde; davacı alacaklının, davalı borçlu aleyhine genel haciz yolu ile icra takibinde buludğu, ödeme emrinin borçluya tebliğ edildiği; borçlu tarafından ---- tarihli itiraz dilekçesinde borca itiraz edildiği, itiraz dilekçesinin davacı tarafa tebliğ edilmediği huzurdaki davanın yasal süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sırasında taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesi uzmanlık gerektiren yönleri bulunduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişi tarafından alınan raporda ,"Kırılan mil kesiti incelendiğinde milin uzun süreli bir kırılma sürecinden geçtiği, önce diş dibinden çatladığı, çatlamanın milim milim milin çalışması boyunca devam ettiği, çalışma süreci içinde uzunca bir süreç sonunda fotoğrafta kalan parlak kısmın artık mil üzerine gelen yükü taşıyamadığı ve aniden oradan koptuğunun anlaşıldığını, bu olayın gerçekleşebilmesi için milin kasıntılı montajı nedeniyle ekseninden kaçması ve milin eğilmeye doğru çalışması gerektiğini, bu durumda milin en zayıf yeri olan mil üzerindeki diş dibi çentik etkisi yaparak milin diş dibinden çatlamasına neden olduğunu ve milin daha sonra çalışma sürecinde çatlak, mil kesitinde devam ederek büyüyeceğini,------bölümde ikiye ayrılacak şekilde çatlağın devam edeceğini, bu olay çatlak haricindeki kalan kısmın, mil yükünü taşıyamayacağı sınıra gelinceye kadar devam ederek ve o noktada birden bire koparak ikiye ayrılacağını, burada bu olayın meydana geldiğini, bu olayın olabilmesi için milin ekseninden kaçık olarak bağlanması veya ------ yetkililerinin belirtiği gibi bağlama kilidinin ----sıkılmaması nedeni ile çalışma süreci içinde daha da gevşemesi ve bu gevşeklik nedeni ile milin çalışma süreci içinde ekseninden kaçması ve buna bağlı olarak eğilme kuvvetlerine maruz kalarak milin en zayıf yeri olan diş dibinden çatlayarak, çatlamanın devam etmesi ve son radde de kırıldığını, bu olayın bakım eksikliği vs gibi etkenlerle ilgisinin bulunmadığını, ----- bu kısımları genel olarak üretildiği fabrikada yapıldığını ve ------ kullanılacağı firmaya gönderileceğini, burada sadece makinanın yere tespiti, su, hava, elektrik topraklama bağlantıları ve son hassas ayarlar yapılarak montaj işleminin bittiğini, bu nedenle davaya konu kırılma olayının imalat fabrikasında yapıldığı kanaatine varıldığını, dolayısı ile meydana gelen hasarlar gizli bir ayıp sonucu oluştuğunu, bu tür ayıbın ne zaman ortaya çıkacağının belli olmadığını, durumun son raddede kırılarak ortaya çıkacağını, makinanın çalışması esnasında tespit edilebilecek bir ayıp şekli olmadığını, bu arıza olduktan sonrada makinanın çalışmasının mümkün bulunmadığını, kullanıma, eskiliğe, bakımsızlığa bağlı bir hasar türü olmadığını, aynı parçanın ikizinin de makine üzerinde olduğu ve sağlam olduğunun görüldüğünü, üretim yapan bir firmada hemen gerekli değişimlerin ve onarımların yapılması gerektiğini, bu nedenle ayıbın zamanında bildirim yapılmaması, servisin hemen çağırılmaması hayatın olağan şartlarına aykırı olduğunu, davaya konu olay ---- tarihinde olduğunu, olay sonrası servisin ----- öncesi olay mahallinde olduğu, olaya müdahele ettiği ----- tarihli faturadan da anlaşıldığını, burada söz konusu montajın makinanın üretildiği fabrikada yapıldığı dikkate alınırsa ayıpta sorumluluğun üretici------- hasarlanan ürünlerin yerine yenilerini garanti dışı olmasına rağmen bedelsiz göndererek söz konusu ayıbı kabullenmiş göründüğünü, ancak davaya konu olayda dava dilekçesinde ülkemizde montajı yapan davalı firmanın üretici firmanın --------- Temsilcisi olduğunun belirtildiğini, Davalı firmanın da söz konusu makinanın kendileri tarafından getirilmediği, davacının sigortalısının kendi şartlarında ithalatı gerçekleştirdiği, kendilerinin sadece makinayı kullanılacağı yere montajını yaptıkları açıklaması bulunduğunu, Bu durumda üretici firma ----- ülkemizde temsilcisi ve servisi olarak montajı yapan davalı firmanın bir sorumluluğunun hukuksal olarak olup olmadığının Mahkeme'nin takdirinde bulunduğunu, oluşan zararın toplam miktarının---- olduğu, sonuç olarak; ------- bu kısımları genel olarak üretildiği fabrikada yapıldığı ve makinenin kompakt olarak kullanılacağı firmaya gönderileceğini, Burada sadece makinanın yere tespiti, su, hava, elektrik topraklama bağlantıları ve son hassas ayarlar yapılarak montaj işleminin tamamlandığını, bu nedenle davaya konu kırılma olayının imalat fabrikasında yapıldığı kanaatine varıldığını, meydana gelen hasarların gizli bir ayıp sonucu oluştuğunu, bu tür ayıbın ne zaman ortaya çıkacağının belli olmadığını, bu ayıbın son raddede kırılarak ortaya çıktığını, makinanın çalışması esnasında tespit edilebilecek bir ayıp şekli olmadığını, bu arıza olduktan sonrada makinanın çalışması mümkün olmadığını, durumun kullanıma, eskiliğe, bakımsızlığa bağlı bir hasar türü olmadığını, burada söz konusu montajın makinanın üretildiği fabrikada yapıldığı dikkate alınırsa ayıptan sorumlu üretici firma ---- firması olduğunu, Ancak davaya konu olayda dava dilekçesinde ülkemizde montajı yapan davalı firmanın üretici firmanın ----Temsilcisi olduğunun belirtildiğini, davalı firmanın da söz konusu makinanın kendileri tarafından getirilmediği, davacının sigortalısının kendi şartlarında ithalatı gerçekleştirdiği, kendilerinin sadece makinayı kullanılacağı yere montajını yaptıkları açıklaması bulunduğunu, bu durumda üretici firma -------- temsilcisi ve servisi olarak montajı yapan davalı firmanın bir sorumluluğunun hukuksal olarak olup olmadığının Mahkeme'nin takdirine ait olduğunu, davacı ---- davadışı, kırılan makinenin sahibi ---- poliçesi ile sigortacısı olduğunu, davaya konu hasar nedeni ile------ tarihinde hasar zararını ödediğini, ödeme dekont kopyasının dosyada mevcut bulunduğunu, davaya konu hasar bedeli ---- İcra takip tarihi itibarı ile işlemiş faizi -----Faiz ve yargılama giderlerinin Mahkeme'nin takdiri içinde kaldığı," şeklinde rapor sunulmuştur.
Tarafların tacir olup, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle olaya 6098 sayılı Borçlar Kanunu (TBK) ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Türk Borçlar Kanunu’nun satım sözleşmesine dair hükümlerinin (TBK m. 207 vd) esasen tacirler arasında yapılan satım sözleşmelerine de uygulanması benimsenmiştir. Bununla birlikte satım sözleşmesinde malın ayıplı olması halinde özel hükümler öngörülmüştür (TTK m. 25/1, 3). Dolayısıyla tacirler arası satım sözleşmelerine Borçlar Kanunu hükümleri ile birlikte TTK m. 25/I hükmü de uygulanacaktır.
Satım sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 207. maddesinde “satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Satım sözleşmesi synallagmatik, başka deyişle tam iki tarafa karşılıklı borçlar yükleyen bir sözleşmedir. Tam iki yanlı sözleşmelerde, her iki yan birbirine karşı birer asli edim ile çeşitli yan ve tali edimler yüklenirler. Eş deyişle bu sözleşmeler nitelikleri gereği yanlardan her birini zorunlu olarak alacaklı ve borçlu kılar. Yanlardan her biri karşı edimi elde etmek için borç altına girer. Satıcının malın teslimi ve mülkiyetinin alıcıya geçirilmesi yükümlülüğü yanında satılanın ayıplardan ari olmasını sağlama yükümlülüğü de bulunmaktadır.
Bu noktada uyuşmazlığın temelini oluşturan “ayıp ve ayıba karışı tekeffül” kavramları üzerinde durmakta yarar vardır:
Ayıba ilişkin hukuki düzenleme, dava konusu uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 219. maddesinde yer almaktadır. Düzenlemede “Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.” denilmektedir.
Öğretide ayıp satılanda, hasarın geçtiği anda, vaad edilen nitelikleri bir diğer ifade ile bulunması gereken bir özelliğin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bir kusurun ya da eksikliğin bulunması ya da dürüstlük kuralı gereğince ondan beklenen lüzumlu vasıfları taşımaması hali olarak tanımlanmakta ve maddi, hukuki ya da ekonomik ayıp şeklinde sınıflandırılmaktadır. Maddi ayıp bir malda madden hata bulunmasıdır ---- Hukuki ayıp malın kullanımının hukuken sınırlandırılmış olmasıdır ------ Ekonomik ayıp ise malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır.
Ayıba ilişkin diğer sınıflandırma, ayıbın açık ve gizli olup olmamasına göre yapılmaktadır. Açık ayıp hemen ilk bakışta ya da yüzeysel bir muayene ile tespit edilebilen ayıptır.----- gerekli kıldığı, muayene ile anlaşılamayan ayıplar, gizli ayıptır. Alıcı gizli ayıpları araştırmakla yükümlü değilse de ayıp meydana çıkar çıkmaz hemen ihbar etmelidir --------Derhal kavramı, halin icabına uygun fazla vakit geçirmeden bildirim olarak anlamak gerekir. Ancak TTK 25/4’de zamanaşımı süresi altı ay olduğunun belirlenmesi nedeniyle gizli ayıplarda azami ihbar süresi altı aydır. Eğer alıcı iğfal edilmiş, yani maldaki ayıp ondan bilerek saklanmış ise Kanunun öngördüğü çözüm satıcı bakımından ağırlaştırılmış bir sorumluluğu gerektirmektedir.----- Ağır kusurlu olan satıcı, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulamaz.
Ayıba ilişkin bu genel açıklamadan sonra belirtmek gerekir ki satıcının ayıptan sorumluluğuna da "ayıba karşı tekeffül" denmektedir. Ayıba karşı tekeffül şartlarının gerçekleşmesi durumunda alıcının kendisine tanınan hakları kullanabilmesi için Kanun tarafından kendisine yükletilmiş olan külfetleri yerine getirmelidir. Külfet, alıcının satın aldığı malı muayene etmesi ve bir ayıbın ortaya çıkması halinde bunu satıcıya ihbar etmesidir. Alıcı külfetleri yerine getirmediği takdirde ayıba karşı tekeffül hükümlerinden yararlanamaz.
Külfet teknik anlamda bir yükümlülük veya borç değildir. Külfet, mülkiyetten farklı olarak herhangi bir borç yaratmayan, yerine getirilmediği takdirde o konuda sağlanmış olan hakların kaybedilmesi sonucunu doğuran bir davranış olarak tanımlanabilir. Burada muayene ve ihbar külfetini yerine getirilmemesi halinde alıcının satılanı kabul etmiş sayılacağına dair yasal bir karine söz konusudur. Dolayısıyla külfetlerin yerine getirilmemesi seçimlik hakların kullanılmasına engel olur, alıcı malı o haliyle kabul etmiş sayılır.
Ticari satımlarda muayene ve ihbar külfeti TTK 25/3. maddede düzenlenmiştir. Bu hükme göre “ Emtianın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde keyfiyeti satıcıya bildirmeye mecburdur. Açıkça belli değilse alıcı emtiayı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde muayene etmeye veya ettirmeye ve bu muayene neticesinde emtianın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını muhafaza için keyfiyeti bu müddet içinde satıcıya bildirmeye mecburdur.” Ancak ayıp ihbarının bu süre içinde satıcıya ulaşması şart değildir. Bu süre içinde satıcıya ulaşmasa bile alıcı haklarını korumuş olur. TTK 25/3. maddede gizli ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde Borçlar Kanunun 223. maddesinin uygulanacağı belirtilmiştir. Türk Borçlar Kanunun 223. Maddesine göre; alıcının, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorunda olduğu, alıcının gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal etmesi halinde, satılanı kabul etmiş sayılacağı, ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hükmün uygulanmayacağı, Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmesi gerektiği; bildirmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılacağı düzenlenmiştir.
Alıcı ihbar külfetini yerine getirmiş ise zamanaşımı süresi içinde Borçlar Kanununun 227 ve 228. maddelerinde kendisine tanınan hakları dava yoluyla talep edebileceği gibi zamanaşımı süresi dolsa bile kendisine karşı açılan davada ayıptan doğan defi hakkını ve seçimlik haklarını ileri sürebilir. Bu halde artık alıcının ayıpları bildiği ya da bilmesi gerektiği konusunda ispat yükü satıcıya aittir. Zira bu suretle satıcı yasal olarak kendisine düşen bir sorumluluğu reddetmektedir.
Türk Medeni Kanunun 6. maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” denilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde ise bu düzenlemeye paralel bir düzenleme getirilmiştir. Anılan maddede “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” denilmiştir.
İspat yükü ilk önce kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybeder. O taraf davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir.
Bilindiği üzere taraf koşulu; 6100 sayılı HMK’nın 114/1-d maddesi gereğince dava şartı olup kamu düzeni ile ilgisi sebebiyle yargılamanın her aşamasında resen göz önüne alınması zorunludur.(HMK 115/1).
Davada taraf sıfatı (husumet) dava konusu yapılan, maddi hukuktan doğan (subjektif) hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı (husumet) dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Başka bir ifadeyle sıfat, dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilenlerin, maddi hukuk açısından, gerçekte bu niteliği taşıyıp taşımadığıyla ilişkilidir ve esas hakkında verilecek olan kararın içeriğinin belirlenmesi bakımından önem taşır. Yoksa, sıfatın hakim açısından tarafın hak sahipliğine yönelik olarak karar verilinceye kadar, yargılamanın yürütülmesi bakımından, herhangi bir önemi yoktur. Davayı takip yetkisi ise yargılamanın kim tarafından yürütüleceği sorusunun cevabını teşkil eder. Dolayısıyla, davayı takip yetkisi tümüyle usuli bir kavramdır. O nedenle, hukukumuzda taraflara ilişkin dava şartları arasında düzenlenmiştir. Buna karşılık, sıfat ise, dava dilekçesinde taraf olarak gösterilenlerin, maddi hukuk bakımından gerçekte hak sahibi ve yükümlü konumda bulunup bulunmadığıyla ilişkili olduğu için esasa ilişkindir; yani, bir maddi hukuk sorunudur. O nedenle, hüküm anında mevcut olmalıdır; bir başka ifadeyle, sıfat, bizatihi hükümde somutlaşır; zira, tarafların haklılık durumu hüküm ile belli olur. Sonuç olarak, davanın yürütülmesi ve karara ulaşılmasındaki süreç, davayı takip yetkisini; bu sürecin bitiminde elde edilen maddi hukuka yönelik sonuç ise sıfatı ifade eder. Öte yandan, davayı takip yetkisi, usuli bir soruna ilişkin bulunduğu için dava şartıdır; eksikliği, davanın usulden reddi sonucunu doğurur; buna karşılık, sıfat ise subjektif hakkın özüne ilişkin olduğu için, bir maddi hukuk sorunu teşkil eder ve maddi hukuk anlamında bir itiraza vücut verir. Eksikliği anında verilecek karar, usulden red değil; davanın sıfat (husumet) yokluğu nedeni ile red kararı olup, esasa ilişkin bulunduğundan o davada taraf olarak gösterilen kişiler açısından, maddi anlamda kesin hüküm gücüne sahip olacaktır --------
Uygulamada sıfat için ''husumet'' terimi kullanılmaktadır. Fakat, husumet (özellikle husumet ehliyeti) teriminin, taraf ehliyeti ve dava ehliyeti (ve hatta dava takip yetkisi) terimleri için de kulanıldığı görülmektedir. Böylece, bugün uygulamada kullanılan ''husumet'' teriminin belirli bir anlamı yoktur. Bu terim ile neyin kastedildiğini anlayabilmek için her olayın ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, husumet terimi yerine, daha açık olan taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve taraf sıfatı terimlerinin kullanılması doğru olur. Yukarıda da belirtildiği gibi, sıfat, dava konusu yapılan ve maddi hukuktan doğan hak ile taraflar arasındaki ilişkidir. Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen kişiler şeklen o davanın taraflarıdır. Ancak mahkemenin bu taraflar arasında dava konusu hakkın esası bakımından bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, bu kişilerden birinin o davada gerçekten davacı veya davalı olmak sıfatı yoksa, dava konusu hakkın esasına ilişkin bir karar verilemez ve dava sıfat yokluğundan (husumetten), esastan reddedilir. Taraf sıfatının (davacı bakımından aktif husumet ehliyetinin; davalı bakımından, pasif husumet ehliyetinin) yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için (def'i değil) bir itirazdır. Diğer bütün itiraz hallerinde olduğu gibi sıfat yokluğu da ancak dava dosyasından anlaşılabildiği ölçüde hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) gözetilir. Sıfat yokluğu, bir davada dava şartlarından sonra, yani tahkikat aşamasında incelenir. Sıfat yokluğunun, mümkünse diğer itirazlardan önce incelenmesi gerekir. Çünkü, taraflardan birinin taraf sıfatı yoksa, diğer itiraz ve def'ilerin incelenmesine gerek kalmaz----sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Somut olayda uyuşmazlık konusu olan ------- dava dışı sigortalı tarafından dava dışı ---- yılında satın alınmış, davalıya ise kurulumu yaptırılmış, ----- makinesi ----- yılında arızalanmış, davalı tarafından ----- arızanın -------------yeterli ----- sıkılmaması sebebiyle zamanla gevşemenin arızaya sebep olduğunun tespit edildiği görülmüştür. Mahkememizce alınan bilirkişi raporunda da arızanın bağlama kilidinin yeterli -----sıkılmaması nedeni ile çalışma sürecinde ------kırılmasından kaynaklandığını, bu durumun imalat hatasından kaynaklandığı, gizli ayıplı olduğu tespit edilmiştir. ------ raporunun aynı doğrultuda olduğu, gizli ayıbın imalattan kaynaklandığı, imalatı davalının gerçekleştirmediği, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda imalatı yapan firmanın ayıptan sorumlu olacağı, davalının ayıptan sorumlu olamayacağı kanaati ile husumet yokluğu sebebi ile davanın reddine karar verilerek aşağıda yazılı hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE,
2-Karar harcı 80,70-TL 'den davacı tarafça peşin olarak yatırılan 433,21TL harcın mahsubu ile artan 352,51-TL harcın, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 5.100,00-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
7-Arabuluculuk Kanunu'nun 18/A-(13) maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliğinin 26/2 maddeleri ile Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ---- bütçesinden ödenen 1.320-TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile Hazineye Gelir Kaydına,
Dair; davacı vekilinin yüzüne karşı , davalı tarafın yokluğunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içinde ---- Mahkemesinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkçaı. 11/01/2022
