3. Hukuk Dairesi 2014/12520 E. , 2015/5465 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : KUŞADASI 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/01/2014
NUMARASI : 2004/955-2014/43
Taraflar arasındaki adi ortaklığın feshi-alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, dava dilekçesinde; davalının 01.01.2001 tarihinde, Turpa Genel Müdürlüğü ile temsilcilik sözleşmesi akdettiğini; 10.12.2003 tarihinde ise, davacı ile davalı arasında .. Emlak Ofisi Kuşadası Şubesi"nin %50 ortaklığı konusunda anlaşma yapıldığını; davacının, bu anlaşmaya binaen kredi çektiğini, büronun ekipmanlarını hazırladığını, davalının sözleşmeye aykırı davrandığını, ofis ile ilgilenmediğini, giderlere katılmadığını; bunun üzerine davalıya ihtarname çekildiğini,ihtara davalının cevap vermediğini, davacının ihtar çekerek ortaklığın sona erdiğini davalıya bildirdiğini, akabinde de davalının birlikte çalıştığı işçinin borcundan dolayı işyerine haciz geldiğini, büro giderlerinin davacı tarafça ödendiğini ileri sürerek; davalı ile yapılan ortaklığın feshine ve davalının hissesine düşen 5.505TL büro giderinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece; taraflar arasında yarı yarıya adi ortaklık kurulduğu, bu haliyle kar ve zarara eşit katlandıkları, ortaklığın fiilen son bulduğu, bu nedenle ortada tasfiye edilecek bir malvarlığı bulunmadığı; ayrıca, tasfiyeye ve tasfiye memuru atanmasına gerek bulunmadığı; incelenen kasa defteri ve sunulan belgelere göre demirbaşların davacı tarafından alındığının anlaşıldığı, alınan bilirkişi raporu doğrultusunda kasa defterine göre davacı tarafından konulan sermayenin ve gelirin açıkça belli olduğu; davacının ve davalının kasadan avans olarak aldıkları bedellerin tenzili ile mevcut zarara göre davacının alacaklı olduğunun anlaşıldığı gerekçesi ile, davanın kabulüne, 5.505,17TL"nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Tebligat Kanunu"nun 10. maddesine göre,"Tebligat tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır, Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat yapılması caizdir." 7201 Sayılı Tebligat Kanununun 17.maddesi ile Tebligat Tüzüğün 23.maddesine göre; belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Bu şekilde yapılan tebligatın geçerli olabilmesi için muhatabın o yerde bulunmadığının tebliğ evrakına yazılması gerekir.7201 sayılı Tebligat Kanunu md.16 ve Tebligat Kanununun uygulanmasına dair yönetmelik md.25: “Kendisine tebliğ yapılacak şahıs adresinde bulunmazsa tebliğ kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır." yasal ifadesini içermektedir. Tebligatlarda muhatabın tebliğ anında tebliğ adresinde bulunmadığı hususu dercedilmelidir.
Somut olayda; dava dilekçesi ve duruşma gününün davalıya bildirilmesine ilişkin davetiye parçasında "Aynı mekanda birlikte çalışan patronu Sinan Aydın imzasına tebliğ edildiği" şeklinde şerh düşülerek tebliğ yapılmıştır. Muhatabın, burada çalışıp çalışmadığı, orada bulunmama sebebi yazılmamış olup, bu haliyle tebligat usulsüzdür. Bu adrese daha sonra bilirkişi raporları tebliğe çıkarılmış "muhatap adreste Sinan Aydın"a soruldu, taşındığını beyan etti, Mahalle muhtarına soruldu, kaydının olmadığı ve açık adresini bilmediğini beyan etti, tebliğ imkansızlığından iade" şerhinin 06.04.2011 tarihinde düşülerek tebligatın mahkemeye iade edildiği, yine, aynı adrese davalıya bilirkişi raporu ve duruşma gün ve saatinin tebliğe çıkarılmış, "adresten ayrılması sebebiyle mahkemeye iadesine ilişkin 21.08.2012 tarihli şerh düşülerek mahkemeye iade edilmiştir. Davalıya, 12.11.2013 tarihli duruşma zabtı söz konusu adrese Tebligat Kanunu"nun 35. maddesine göre tebliğ edilmiştir. Mahkemenin gerekçeli kararı ise, davalının daha önce tebligat çıkarılan adreslerinden farklı olarak mernis adresine çıkarılmış ve tebliğ edilmiştir. Dolayısıyla, dava dilekçesi ve duruşma gün ve saati davalıya Tebligat Kanununa göre geçerli olarak tebliğ edilmemiş, davadan davalı haberdar edilmeden, dava, davalının yokluğunda bitirilmiştir.
Uyuşmazlığın çözümünde, öncelikle “tebligat”, “taraf teşkili”, “adil yargılanma” ve “hukuki dinlenilme hakkı” kavramları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır:
Yetkili makamlar tarafından bir takım hukukî işlemlerin, bunların hukukî sonuçlarında etkilenmeleri amaçlanan kimselere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin de usulüne uygun şekilde yapıldığının belgelenmesi olarak tanımlanan tebligat, Anayasa ile güvence altına alınan iddia ve savunma hakkının, daha da özelde hukukî dinlenilme hakkının tam olarak kullanılması ve bu suretle adil bir yargılamanın yapılmasını sağlayan çok önemli bir araçtır.
Bir davada davalının, davacının açmış olduğu davadan haberdar olması, davaya cevap vermesi ve hatta cevap süresinin işlemeye başlaması için dava dilekçesinin tebliğ edilmesi gerekir. Aksi durumun, ilgilinin hak arama hürriyetini kısıtlayacağına şüphe yoktur. Aslında hemen her hukuksal işlemin tebligat ile sonuç doğuracağını söylemek mümkündür.
Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi; bozma sonrası yargılamanın devamı, uyup uymama yönündeki kararın verilebilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden usulünce haberdar edilmesi ve böylece taraf teşkilinin sağlanması ile mümkündür. Bu yolla kişi, hangi yargı merciinde duruşması bulunduğuna, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğuna, yargılamanın safahatına, bozma ilamının içeriğine, bozma sonrası duruşmanın hangi tarihte yapılacağına, verilen kararın ne olduğuna, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Tüzüğünde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile vakıf olabilecektir.
Görüldüğü üzere, taraf teşkili; sadece, davanın açılması aşamasında değil, yargılamanın diğer aşamalarında da önem taşımaktadır. (HGK.23.11.2011 gün ve 11-554 Esas-684 Karar)
1086 sayılı Yasanın 73 mad., 6100 sayılı Yasanın 27.maddelerine göre "Hukuki Dinlenilme Hakkı" iddia ve savunmada bulunma hakkından daha geniş olarak ve Anayasanın 36.maddesine uygun bir düzenleme olup; (6100 sayılı Yasanın 27.mad. Hükümet Gerekçesi) 6100 sayılı Yasanın 27, Anayasanın 36.maddesi ışığında "Hukuki Dinlenilme Hakkı" sağlanmadan, taraflar usulüne uygun olarak iddia ve savunmaları için mahkemeye çağrılmadıkça, haklarında hüküm kurulamaz. Olayımızda, davalının usulüne uygun olarak çağrılmadığı, savunma hakkının kısıtlandığı anlaşıldığından; yokluğunda yapılan tahkikat sonunda oluşturulan hükmün bozulması gerekmiştir.
O halde, mahkemece yapılacak iş; davalıya, bilinen en son adresine davetiye çıkartılıp, usule uygun şekilde tebliğ yapılarak, taraf teşkili sağlanmalı; bundan sonra, taraf delilleri toplanıp, hasıl olacak sonuç dairesinde bir hüküm kurmak olmalıdır
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 02.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.