1. Hukuk Dairesi 2015/16732 E. , 2018/12740 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil ve tazminat isteklerine ilişkindir.
Davacı, 4155 ada 1 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 10 nolu bağımsız bölümün maliki olduğunu, davalı oğlu ...... Kürşad’ın taşınmazı 200.000,00-TL karşılığında davalı ...’in almak istediğini beyan ederek, satış işlemleri yapmak üzere zorla notere götürüldüğünü, ...’in vekil tayin edildiğini, taşınmazın vekil ...... tarafından diğer davalı ...’ya aynı gün satışının yapıldığını, ancak bedel ödenmediğini, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek, davalı adına olan tapu kaydının iptali ile tesciline, aksi halde 100.000,00-TL bedelin davalılar......’dan tahsiline karar verilmesini istemiş, 159.578,00 TL üzerinden davasını ıslah etmiştir.
Davalı ..., taşınmazı 80.000,00 TL karşılığında satın aldığını, iyi niyetli üçüncü kişi durumunda bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Diğer davalılar davaya cevap vermemişlerdir.
Mahkemece, kanıtlanamayan tapu iptal ve tescil istemi ile ...’ya karşı açılan davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine, diğer davalılara ilişkin bedel isteminin kabulü ile 159.578,00 TL’nin işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiştir.
./..
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 4155 ada 1 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 10 nolu bağımsız bölüm davacı adına kayıtlı iken, davacının 01.06.2011 tarihli vekaletname ile satışa da yetkili olmak üzere davalı ...’i vekil tayin ettiği, ...... tarafından anılan vekaletname kullanılmak suretiyle aynı tarihte diğer davalı ...’ya satış suretiyle taşınmazın temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu"nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. (818 s. Borçlar Kanunu"nun (BK) 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK"nin 504/1). Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince, davalı tanığı olarak talimat yolu ile beyanına başvurulan Hayrettin Toprak beyanında; emlakçılık yaptığını, taşınmazı devralan davalı ...’nın ise ortağı olduğunu, dava konusu yerin 80.000,00 TL’ye satıldığını, 40.000,00 TL’nin hesaptan çekilerek ödendiğini, kalan 27.000,00 TL’nin ise elden nakit olarak vekil ......’e satış günü ödendiğini belirtmiştir. Getirtilen banka kayıtlarından davalı Hayrettin Toprak’ın hesabından satış gününde 38.000,00 TL’nin çekildiği, taşınmazın 01.06.2011 tarihinde 67.000,00 TL bedel karşılığında satış suretiyle davalı ...’ya temlik edildiği sabittir. Yapılan keşif sonrasında alınan bilirkişi raporuna göre temlik tarihi itibariyle taşınmazın değerinin 159.578,00 TL olduğu, satış bedeli ile gerçek bedel arasında fahiş fark olduğu gibi satış bedelinin davacıya ödendiğine dair ispata yeter bir belgenin de sunulamadığı, vekil ...’in davacının iradesine aykırı olarak diğer davalılar ile el ve işbirliği içinde hareket ederek vekaleten davacıya ait taşınmazın devri sonucu davacıyı zararlandırdığı, taşınmazı devralan ...’nın da durumu bilebilecek durumda olduğu saptanmasına rağmen tapu iptal ve tescil talebinin reddine karar verilerek tazminata hükmedilmesi isabetli değildir.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan gerekçelerle tapu iptal ve tescil isteğinin kabul edilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24/09/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.