Esas No: 2017/1517
Karar No: 2019/956
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1517 Esas 2019/956 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya 8. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 09.07.2013 tarihli ve 2011/93 E., 2013/294 K.sayılı karar taraf vekillerinin temyizi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 15.10.2014 tarihli ve 2014/4781 E., 2014/13338 K. sayılı kararı ile onanmış, bu karara karşı davacı vekilince karar düzeltme yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 12.03.2015 tarihli ve 2015/441 E., 2015/4036 K sayılı kararı ile:
“...Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin davaya konu 226 parsel sayılı taşınmaz üzerine gecekondu inşa ettiğini, bir süre sonra Antalya Belediyesince bölgedeki her bir gecekondu sahibine m² si 8.000 TL den 400 m² arsa tahsis edileceğinin ilan edildiğini, Antalya Belediyesince ilanın yapıldığı ve gecekondu arsa bedellerinin yatırıldığı tarihte dava konusu parselin mülkiyetinin çekişmeli olduğunu ilan nedeniyle müvekkili tarafından Antalya Belediyesine ait banka hesabına 11.11.1993 tarihinde 3.200.000 TL (yeni 3,2 TL) para yatırıldığını, ancak Büyükşehir statüsüne kavuşan davalı belediyenin çevre mahallelerdeki gecekonduların bulunduğu taşınmazları kamulaştırarak ödenen bedeller nedeniyle hak sahiplerine dağıtmasına rağmen, müvekkiline ait gecekondunun bulunduğu bölgede böyle bir faaliyet içerisine girmediği gibi, almış olduğu paraları sonradan bu yerde sorumluluk sahibi olan Kepez Belediyesine de devretmediğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin hak saklı kalmak üzere, 400 m² lik gecekondu arsasının dava tarihindeki rayiç değer karşılığı olan 10.000,00 TL’nin temerrüt tarihi olan 21.02.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili dilekçesinde; dava konusu yerin Büyükşehir Belediyesinin kurulması ile birlikte Kepez Belediyesi sınırları içerisinde kaldığını, 775 ve 2981 sayılı Yasalar kapsamında uygulama yapmakla görevli ve yetkili belediyenin Kepez Belediyesi olduğunu, ayrıca müvekkili belediyenin arsa tahsisi yapmadığı gibi bu yönde alınmış bir kararı bulunmamasına rağmen bazı gecekondu sahiplerinin belediyenin bilgisi dışında banka hesabına para yatırdığını savunarak, davanın öncelikle husumet nedeniyle, olmadığı takdirde ise esastan reddini dilemiştir.
Mahkemece, davacının başka kişilerle birlikte eski Ahatlı 226 parsel için Antalya Belediyesi hesabına 3.200,000 TL eski para birimiyle 11/11/1993 tarihinde banka aracılığıyla para gönderdiği,ancak karşılığında Antalya Belediyesince arsa tahsisi yapılmadığı davacının yatırdığı parayı sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre ve denkleştirici adalet ilkesi doğrultusunda davalı taraftan talep edebileceği gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile 771,21TL"nin 21.02.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı belediyeden tahsiline karar verilmiş, hükmün taraf vekillerinin temyizi üzerine, Dairemizin 15.10.2014 günlü ve 2014/4781-13338 E.K. sayılı ilamı ile onanmasına karar verilmiştir.
Dairemizin onama kararına karşı davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiştir.
Davada; Davacı, davalı belediyeye güvenerek arsa verileceği inancı ile arsa bedeli olarak 3.200.000 TL. (yeni 3,2 TL) ödediği halde, taahhüt edilen arsanın verilmediğini ileri sürerek, zararın tazminini istemiştir. Davalı ... ise, arsa tahsisi yapılması yönünde alınmış bir karar bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Davalı belediyenin, davacıya ait gecekondunun da içinde yer aldığı 226 parsel sayılı taşınmazı gecekondu önleme bölgesi olarak ilan ettiği, akabinde aynı parsel içerisinde bulunan Kepezaltı Mahallesinde kamulaştırma kararı alarak kamulaştırma bedelini belirlediği, bu kararlar öncesinde Ünsal, Kepez, Kepezaltı ve Duraliler mahallelerinde gecekondu sahibi olan (davacınında aralarında bulunduğu) yüzlerce kişinin 01.11.1993 – 31.12.1993 tarihleri arasında 3.200.000 TL"yi (yeni 3,2 TL) dava dışı Kepez Altı Mah. Arsa Konut Yapı Kooperatifinin banka hesabına yatırdığı, bu hesapta toplanan paradan 5.000.000.000 TL"sinin (yeni 5.000 TL) 15.11.1993 tarihinde davalı belediyenin işçi ve memur maaşı hesabına aktarıldığı, 504 sayılı KHK. ilebüyükşehire dönüştürülen davalı belediyenin hesabına aktarılan bu parayı 775 ve 2981 sayılı Yasalar kapsamında bölgede uygulama yapmakla görevli ve yetkili Kepez Belediyesine devretmediği, dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Bu durumda, bir kamu kurumu olan davalı belediyenin; davacının da aralarında bulunduğu gecekondu sahiplerine, kamulaştırmadan sonra arsa tahsis edileceği yönünde güven aşılamak suretiyle, tahsis edilecek arsalar karşılığında para topladığı sabittir. Davalının kamuya sunduğu bu nitelikteki bir işlemde, devletin güvenilir olması asıldır. İşlemin bir tarafı kamu kurumu, diğer tarafı da dar gelirli vatandaştır. Vatandaşın kamu kurumlarına olan güven ve inancı korunmalıdır. Arsa tahsisi yapılacağı ilanına güvenerek belediyeye para yatıran davacı, belediye ile olan bu ilişkide edimini yerine getirmiş, davalı ise getirmemiştir. İfa, davalının kusuru ile imkansız hale gelmiştir. Davalının tahsisin yapılmadığını ileri sürmesi TMK. 2.maddeye göre hakkın kötüye kullanılmasıdır .Davalı kurum, davacının zararını gidermelidir. Tazminat miktarı belirlenirken, davacının gerçek zararı esas alınmalıdır.
Bu nedenle; davacı, ifanın imkansız hale geldiği dava tarihindeki arsanın rayiç değerini isteyebilir.
Buna göre mahkemece; öncelikle taraflara, taşınmaza yakın bölgelerden ve ifanın imkânsız hale geldiği tarihe yakın zaman içinde yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için imkân tanınması, gerektiğinde resen emsal celbi yoluna gidilmesi, sonrasında ise, bu emsallere göre taşınmaza değer biçilmesi için yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu eşliğinde keşif yapılmak suretiyle denetime imkân veren ve bilimsel verileri içeren rapor alınması suretiyle ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin 226 parsel sayılı taşınmaz üzerine 1980’li yıllarda gecekondu yaptığını, davalı Belediyenin 775 sayılı Gecekondu Kanunu ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanunu’nun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun gereğince gecekondu önleme bölgesi ilan edilen dava konusu 226 parselde gecekondusu bulunan kişilere metrekaresi 8.000TL"den 400 m² gecekondu arsası tahsis edileceği yönünde duyuru yapması üzerine davacının Antalya Belediyesinin Pamukbank Şarampol Şubesindeki 30440 nolu hesabına 11.11.1993 tarihinde 3.200.000E.TL para ödediğini, ancak buna rağmen arsa tahsisi yapılmadığını ileri sürerek, 400 m² arsanın bugünkü rayiç değeri üzerinden şimdilik 10.000TL"nin yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, öncelikle zamanaşımı ve husumete yönelik itirazlarının dikkate alınmasını aksi hâlde ise, dava konusu alanda Antalya Belediyesi tarafından yapılmış bir tahsis işleminin olmadığını, tahsis karşılığı alınmış bir bedelin de bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, haksız zenginleşme hükümlerine göre davacının yatırdığı paranın dava tarihindeki ulaştığı miktarı isteyebileceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 721,77TL’nin 21.02.2011 tarihinden itibaren değişen oranlarda yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar Özel Dairece önce onanmış, davacı vekilince karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Bozma kararına karşı yerel mahkemece, önceki gerekçelere ilâveten, davalı belediyenin davacıya ya da davacı gibi gecekondu sahiplerine kamulaştırmadan sonra arsa tahsis edileceği yönünde güven aşıladığı ve bu şekilde para topladığı yönünde bir delil bulunmadığı, davacının yatırdığı paranın mahkememizce yapılan takibinde Antalya Büyükşehir Belediyesinin memur maaş hesabına paranın aktarıldığı, Antalya Büyükşehir Belediyesinin ya da Antalya Belediyesinin başka hesaplarına söz konusu paranın aktarıldığı yönünde dosyada bir delilin de yer almadığı, bu durumda davacının isteyebileceği miktarın haksız zenginleşme hükümlerine göre yatırdığı paranın dava tarihinde ulaştığı miktar olabileceği, davacıya söz verilmeyen taşınmaz değerinin saptanarak tazminat olarak davacıya ödenmesinin davacı yanında haksız zenginleşmeye neden olacağı gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının alacak miktarının tespitinde bir kamu kurumu olan davalı belediyenin davacının da aralarında bulunduğu gecekondu sahiplerine kamulaştırma sonrasında arsa tahsis edileceği yönünde güven aşıladığından bahisle ifanın imkânsız hâle geldiği tarihteki arsa rayiç değerinin mi, yoksa sadece sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre davacının yatırdığı paranın denkleştirici adalet ilkesi uyarınca ulaştığı miktarın mı esas alınması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
I) Davalı ... vekilinin temyiz talebinin incelenmesinde;
Bilindiği üzere hukuki yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır.
Davalı vekilinin yerel mahkeme kararını temyizi üzerine, karar davalı tarafın bütün temyiz itirazları reddedilerek onanmıştır. Davalı vekilince bu karara karşı karar düzeltme yoluna da başvurulmamış olması karşısında davalı vekilinin direnme kararını temyizde hukuki yarar bulunmamaktadır.
O hâlde davalı vekilinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
II) Davacı ... vekilinin temyiz talebinin incelenmesinde;
Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların kısaca açıklanmasında yarar vardır.
Sözleşme; hukuki bir sonuç doğurmak üzere, iki veya daha ziyade kişinin karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile uyuşmasını ifade eder (Kocayusufpaşaoğlu, N.: Borçlar Hukukuna Giriş, 7. b., İstanbul 2017, s. 95).
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda (BK) olduğu gibi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) da sözleşme borç ilişkisinin kaynakları arasında sayılmış ve sözleşmenin tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulacağı (TBK. m.1) hüküm altına alınmıştır.
Belirtmek gerekir ki, bir hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuçlar doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. Sözleşmelere egemen olan ilke şekil serbestîsidir. Buna göre, kural olarak, kanunda tersine bir açıklık olmadıkça sözleşmeler herhangi bir şekil şartına tabi değildir ( BK m. 11/1; TBK m. 12/1). Bununla birlikte, bazı sözleşmelerin geçerli olabilmeleri yasaca belirli bir şekle uygun olarak yapılmaları koşuluna bağlanmıştır. Taraflar da, kanunun herhangi bir şekil koşuluna tabi tutmadığı bir sözleşmenin geçerliliğini, belli bir şekilde yapılmasını hükme bağlayabilirler. İlk belirtilen yasal şekil, ikincisinde ise “taraflarca kararlaştırılan şekil” (BK m. 16; TBK m. 17) söz konusudur.
Diğer taraftan şekil zorunluluğunun öngörüldüğü sözleşmelerde; kanunun öngördüğü şeklin bir geçerlilik (sıhhat) şartı olarak düzenlendiğini, buna uyulmadan yapılan sözleşmelere “geçersizlik” müeyyidesinin bağlandığını, bunun hukuki mahiyet olarak emredici nitelikte olduğunu, bu nedenle de “geçersizlik” müeyyidesine bağlanan şekil eksikliğinin hâkim tarafından, taraflar ileri sürmeseler dahi, yargılamanın her aşamasında resen gözönüne alınması gerektiğini belirtmekte yarar vardır.
Bu kapsamda, şekil zorunluluğunun öngörüldüğü sözleşmelerden olan; tapulu taşınmazlarda mülkiyetin devrini öngören her türlü sözleşmelerin resmî şekilde yapılması zorunludur. Bu bir geçerlilik koşuludur (Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 706; BK m. 213; TBK m. 217; Noterlik Kanunu m. 60/3; Tapu Kanunu m. 26).
Bu noktada, sebepsiz zenginleşmenin (haksız iktisabın) temelinin hakkaniyet esasına dayanmakta olduğunu ve sebepsiz zenginleşmenin asıl unsurunu da “denkleştirici adalet” ilkesinin oluşturduğunu belirtmekte yarar vardır.
Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri vermek zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hâle getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
4721 sayılı TMK’nın 2/2. maddesinde düzenlenen hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralı, hâkime özel ve istisnai hâllerde ( adalete uygun ) hüküm verme olanağı sağlamaktadır. Yargı organları, çıkarlar dengesini ve adalet duygularını gözeterek toplumun gereksinimlerini karşılamakla yükümlüdür.
Ülkemizde yaşanan enflasyon ortamı nedeniyle, paranın değeri (alım gücü) aradan geçen uzun zamana bağlı olarak düşmektedir. Doğal olarak belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın iade günündeki alım gücü arasında fark edilir ölçüde azalma olmaktadır.
Geçersiz sözleşme gereğince, akdin düzenlendiği tarih itibariyle verilen paranın aynen iadesine karar verilmesi ise enflasyonist etkilerin yoğun olarak yaşandığı ülkemizin ekonomik ortamında büyük adaletsizlikler doğurur. Bu da toplamsal barış ve huzuru engeller.
Bu ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.10.2014 tarihli ve 2013/1-1117 E. 2014/745 K. 07.02.2001 tarihli ve 2000/13-1729 E., 2001/32 K. sayılı ve 11.06.2003 tarihli ve 2003/13-414 E., 2003/410 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Bozma kararına esas alınan “güven sorumluluğu” kavramı irdelenmelidir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Dürüst davranma” alt başlıklı 2. maddesinde;
“Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”
hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre;
Dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Genel olarak dürüstlük kuralı, kişilerin tarafı oldukları hukuki ilişkilerde dürüst, namuslu, ahlâklı ve diğer kişilerde yaratılan güvenle tutarlı şekilde davranmalarını ifade eder. Buna göre belirli bir hukuki ilişkide dürüstlük kuralına uygun davranış; toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranış biçimidir. Dürüstlük kuralına uygun bu davranışın belirlenmesinde, toplumda geçerli olan genel ahlâk kuralları, günün adet ve uygulamaları, davranışın söz konusu olduğu hukuki ilişkilerin içerik ve amaçları da dikkate alınacaktır (Dural, M. / Sarı, S.: Türk Özel Hukuku 6. Baskı İstanbul 2011, s.226-227).
Kendine özgü mahiyet arz eden güven sorumluluğu ise bir kişinin davranışlarıyla başkalarında yarattığı haklı beklentiler nedeniyle oluşan güven ilişkisinden kaynaklanır. Temeli Alman Borçlar Kanunu’nda yer alan, borçlar hukuku mevzuatımızda düzenlemesi bulunmamakla birlikte gerek Türk hukukunda gerekse İsviçre hukukunda kendisine uygulama yeri bulan bu teori bir kimsenin kendi yarattığı dış görünüşün meydana getirdiği sonuçlara kendisinin katlanmasının gerekliliği, aksi yönde bir düşüncenin iyi niyet kurallarına aykırılık teşkil edeceği kabulüne dayanır.
Bu sorumluluğun varlığından söz edilebilmesi için güvenin haklı ve korunmaya layık olması, karşı tarafça yaratılan güven hissi nedeniyle hareket ettiğini ileri süren kişinin de dürüst olması gereklidir.
Türk Borçlar Hukuku uygulamasında da yasal düzenlemesi bulunmayan bu sorumluluk hâli son dönemde yargı kararları ile tartışılmış ve kabul görmüştür.
Öte yandan, 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun 25. ve 26. maddelerinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu Kanun’un 25. maddesine göre;
“7 nci madde gereğince tesbit olunan önleme bölgelerindeki arsalar, öncelikle gecekonduların ıslahı ve tasfiyesi sebepleriyle açıkta kalacaklara ve diğer konutsuz vatandaşlara verilir.
Bu arsalardan, ıslah ve tasfiye bölgelerinde bulunan diğer yapı sahiplerinden yapısının tasfiyesini isteyenler de faydalanabilirler.
Her ne sebeple olursa olsun, bu kanun hükümlerince arsa tahsis edilecek kimselerin, yoksul veya dar gelirli olması, kendisinin veya eşinin veya ergin olmayan çocuğunun herhangi bir belediye sınırı içinde ev yapmaya müsait arsaya veya her hangi bir yerde bir ev veya apartmanın ayrı bir dairesine karşılık olan payına sahip bulunmaması şarttır.
Kimlerin yoksul ve dar gelirli sayılacağı, kendisine arsa tahsis edileceklerin öncelik sırası ve yukarda sözü geçen diğer hususların esasları yönetmelikte belirtilir.”
hükmünü içermektedir.
Aynı Kanun’un 26. maddesi;
“25 inci maddede sözü geçen arsalar yönetmelikte belirtilen şekil ve esaslar dahilinde ve tespit olunacak bedellerle kendilerine arsa verilmesi gerekenlere dağıtılır.
Arsa ve binaların halihazır durumları ile şahıslara veya kamu kurum ve kuruluşlarına tahsis veya satışları valiliklerince tespit ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca onaylanan emsal bedel üzerinden yapılır.
Binalar ve konutlar, valiliklerin teklifi üzerine, bu bedelin yüzde yirmibeşi (% 25) peşin olarak yatırılmak ve vade farkı alınmak kaydıyla taksitle de satılabilir.
Şahıslara veya kamu kurum ve kuruluşlarına, arsaların ve binaların satış veya tahsisine dair esaslar Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.”
şeklindedir.
Bu hükümlerin uygulanması amacıyla Gecekondu Kanunu Uygulama Yönetmeliği kabul edilmiş ve Yönetmeliğin 15. maddesinde tahsis işlemlerinin nasıl yapılacağı ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Anılan madde uyarınca;
“Madde 15- (12.08.1984-18487) Kendilerine gecekondu ıslah ve önleme bölgelerinde arsa tahsis edilenlerden 6 aylık süre içinde arsa bedelinin 1/10’unu Bankadaki belediye fon hesabına yatırdığına dair banka makbuzu ibraz edenlere belediyelerce arsa tahsis belgesi verilir.
Tahsis sahipleri bu belgeleri alır almaz derhal Bankaya başvurarak bakiye arsa bedelini borçlanmak üzere Bankanın tanzim edeceği sözleşmeyi imzalar. Tapu daireleri; lehine arsa tahsis edilen şahıs ve Banka tarafından ibraz edilen sözleşme ve tahsis belgesine istinaden belge ve sözleşmede ada ve parsel numaraları belirtilmiş olan arsayı lehdar adına tescil ve aynı anda mezkûr arsa üzerine sözleşmedeki meblağ ve şartlar dairesinde birinci derece ve sırada olmak üzere Banka lehine ipotek tescilini yaparak tapu senedini ilgili şahsa ve ipotek belgesini de Bankaya verir. Arsa sahipleri konut inşa kredisi almayacak ise, tapu senedinin tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde konutunu yapmağa başlamaları ve önceden tesbit edilen plana göre nüve kısmını en geç 2 yıl içinde bitirmeleri şarttır. Bu şartlara uymayanlardan tahsis edilen arsalar, hiç bir hüküm alınmasına lüzum kalmaksızın arsa bedeline mahsuben tahsil olunan meblağ kendisine iade olunarak geri alınır. Kendilerine arsa tahsis edilen ve bedelinin 1/10‘unu tediye eden şahıslar bakiye borçlarını yıllık veya aylık eşit taksitler halinde olmak üzere 9 yılda tediye eder. İlk taksit sözleşmenin imzası tarihinden itibaren bir yıl sonra başlar.
Kamu Kurum veya Kuruluşlarınca bedelin tamamının yatırılıp arsanın teslimini müteakiben:
a) (Değişik: 02/09/1999-23804) İlgili Kurum veya Kuruluşa tahsis edilmek veya tapu ile devredilmek üzere Maliye (Değişik ibare: RG-12/11/2008-27052) Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devredilir.
b) (Değişik 02/09/1999-23804) Belediye mülkiyetinde bulunan arsalardan verilmesi halinde, belediye encümen kararı alınıp (Değişik ibare: RG-12/11/2008-27052) Toplu Konut İdaresi Başkanlığı onayından geçirildikten sonra Tapu Sicil Müdürlüğüne gerekli işlem yapılmak üzere bildirilir”.
Görüldüğü üzere, yukarıda ayrıntısıyla belirtilen düzenlemelerde ‘arsa tahsis sözleşmesi’nin geçerliliği için şekil şartı öngörülmediği açıktır.
Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olaya gelindiğinde, Antalya Belediyesi Encümenince Duraliler 226 parsel için kıymet takdiri sonucunda belirlenen kamulaştırma bedelinin uygun bulunduğuna dair 22.06.1993 tarihinde alınan karar dışında başka bir encümen kararının bulunmadığı, davacı tarafından Kepezaltı Gecekondu Arsa ve Konut Kooperatifi hesabına ödenen bedelin, davalı belediyenin maaş hesabına aktarılmış ve dekontta belirtildiği şekilde “arsa tahsis” amacıyla 3.200.000E.TL’nin yatırılmış olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, davalı belediyece böyle bir arsa tahsisi yapılacağına ilişkin dosya kapsamında belediye meclisince yapılmış bir ilan ve alınmış arsa tahsis kararı bulunmadığından geçerli bir sözleşmenin kurulduğundan söz etmek mümkün olmadığı gibi, davacı tarafça gönderilen ihtarnameye davalı belediyece verilen cevapta, belirtilen paranın belediyenin bilgisi dışında belediye hesabına yatırıldığı bildirilmiştir. Diğer taraftan, 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun uygulanması amacıyla hazırlanan Yönetmelik’in 15. maddesinde kendilerine gecekondu ıslah ve önleme bölgelerinde arsa tahsis edilenlerden 6 aylık süre içinde arsa bedelinin 1/10’unu Bankadaki belediye fon hesabına yatırdığına dair banka makbuzu ibraz edenlere belediyelerce arsa tahsis belgesi verileceği belirtilmiştir. Eldeki davada ise, davacıya verilmiş arsa tahsis belgesi ve belediye meclisince gecekondu önleme çalışmalarıyla ilgili alınmış bir karar ve yapılmış bir ilan bulunmadığından, diğer bir anlatımla yukarıdaki genel açıklamalardan da anlaşılacağı üzere sözleşmenin kurulabilmesi için taraflar arasında karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanı söz konusu olmadığından geçerli bir sözleşmenin varlığından söz edilemez. Bu nedenle, davalı Belediyece gecekondu sahiplerine arsa tahsisi edileceğine ilişkin yapılmış bir ilân ve alınmış bir encümen kararı bulunmadığından davalının davacının da aralarında bulunduğu gecekondu sahiplerine kamulaştırmadan sonra arsa tahsis edileceği yönünde güven aşıladığının, davacıda haklı beklenti yarattığının kabulü olanağı bulunmadığı gibi, geçersiz bir sözleşme bulunduğu hâllerde ise denkleştirici adalet ilkesi de esas alınarak sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre haksız zenginleşen taraf aldığını iade etmekle yükümlü olması nedeniyle, geçerli bir arsa tahsis sözleşmesi olduğunu kabul ederek taşınmazın ifasının imkânsız hâle geldiği tarihteki rayiç değere karar verilmesi de mümkün değildir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, eldeki davada Gecekondu Kanunu’nda düzenlenmiş bedel karşılığında arsa tahsisine ilişkin taraflar arasında sözleşmenin kurulduğu, zira arsa tahsis sözleşmesi için geçerlilik şartı belirtilen Kanun’da düzenlenmediğine göre, TBK’nın 237. maddesi uyarınca resmî şekilde düzenlenmesi koşulunun aranmadığı, bu nedenle davalı ... hesap açıp, hesaba yatırılan parayı kabul edip, uhdesinde tutmakla aralarında bir sözleşme ilişkisinin kurulduğunun kabulü gerektiği, bir kamu kurumu olan davalı belediyenin, davacının da aralarında bulunduğu gecekondu sahiplerine kamulaştırmadan sonra arsa tahsis edileceği yönünde güven aşılamak suretiyle tahsis edilecek arsalar karşılığında para topladığının dosya kapsamında toplanan delillerle sabit olduğu, tazminat miktarı belirlenirken davacının gerçek zararının esas alınması gerektiği bu nedenle Özel Daire bozma kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca, yerel mahkemece davalı lehine hükmedilecek bedelin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre belirlenmesi gerektiğine dair verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
Ne var ki, bozma nedenine göre davanın esasına yönelik davacı vekilinin diğer temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Yukarıda (I) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı ... Belediyesi Başkanlığı vekilinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine 19.09.2019 tarihinde birinci görüşmede oy birliği ile; (II) nolu bentte açıklanan gerekçelerle direnme kararı yerinde olup; davacı vekilinin işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için, dosyanın 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440’ıncı maddesine görekararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 26.09.2019 tarihinde ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Davacı vekili Antalya Belediyesinin 775 sayılı ve 2981 sayılı kanun gereğince 226 parsel numaralı taşınmazda gecekondusu bulunan kişilerin m2’si 8000TL’den 400 m2 gecekondu arsası tahsis edileceğinin duyurulduğunu, bu nedenle davalı ...’nin Pamukbank Şarampol şubesindeki hesabına 11.11.1993 tarihinde 3.200.000TL ödediğini, ancak arsa tahsisi yapılmadığını ileri sürerek, 400 m2 arsanın rayiç değeri olan 10.000TL’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı vekili, dava konusu alanda Antalya Belediyesi tarafından yapılmış bir tahsis işleminin olmadığını, tahsis karşılığı alınmış bir bedelinde bulunmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, haksız zenginleşme hükümlerine göre davacının yatırdığı paranın dava tarihindeki ulaştığı miktarı isteyebileceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile, 721,77TL’nin 21.02.2011 tarihinden itibaren değişen oranlarda yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davacı vekilinin temyizi üzerine yerel mahkeme kararının onamasına karar verilmiş, davacı vekilinin karar düzeltme isteminde bulunması üzerine özel dairece bozulmuş, mahkemece direnme kararı verilmiş, direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, dava konusu gecekondu arsalarının zilyetlerine tahsis edilmesi için yapılan duyuru sonucu davalı ...’nin belirlediği Banka hesabına yatırılan paranın tahsisin yapılmaması nedenine dayalı olarak sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesi istemine ilişkindir.
TBK 12. md. uyarınca, sözleşmelerde geçerlilik şekli ancak kanunda açıkça şekil öngörülmüş ise aranır. Yasalarda belirtilen şekil kuralına uyulmadan yapılan sözleşmeler kural olarak geçersizdir. Geçersiz sözleşmenin bulunması hâlinde taraflar aldıklarını iade ile yükümlüdür. Gecekondu Kanununun 25. maddesinde arsa tahsisi şart ve şekilleri açıklanmış, yoksul ve dar gelirli ailelere arsa tahsis edileceği düzenlenmiştir. 26. madde de, arsa tahsisine ilişkin bedelin tayini ve ödeme koşulları belirlenmiştir. Gecekondu Kanununun 25. maddesindeki düzenlemeye göre; arsa tahsis sözleşmesinin geçerliliği için şekil şartı öngörülmediği açıktır.
Antalya Belediyesinin 22.06.1993 tarihli dava konusu edilen 226 parselin 1.446.064 m2’lik bölümüne takdir edilen 2.351.296.100TL kamulaştırma bedelinin encümence yapılan görüşme sonunda uygun bulunduğuna ilişkin encümen kararının ardından gecekondu sakinleri Belediyenin memur maaş hesabına Belediyece belirlenen 3.200.000TL arsa bedeli olarak yatırmış ve bu para Belediyenin hesabında kalmıştır. Bu nedenle taraflar arasında Gecekondu Kanununda düzenlenmiş bedel karşılığında Arsa Tahsisine İlişkin Sözleşme kurulduğunun kabulü gerekir. Gecekondu Kanununda, Arsa Tahsis Sözleşmesi için geçerlilik şartı düzenlenmediğine göre, TBK 237. maddesi uyarınca resmî şekilde düzenlenmesi koşulu aranmaz. Bu nedenle davalı ... hesap açıp, hesaba yatırılan parayı kabul edip, uhdesinde tutmakla aralarında bir sözleşme ilişkisinin kurulduğunun kabulü gerekir. Bir kamu kurumu olan davalı Belediyenin, davacının da aralarında bulunduğu gecekondu sahiplerine kamulaştırmadan sonra arsa tahsis edileceği yönünde güven aşılamak suretiyle tahsis edilecek arsalar karşılığında para topladığı dosya kapsamında toplanan delillerle sabittir. Davalının kamuya sunduğu bu nitelikteki bir işlemde devletin güvenilir olması asıldır. Arsa tahsisi yapılacağına güvenerek Belediye’ye para yatıran davacı, Belediye ile olan bu ilişkide edimini yerine getirmiş, davalı ise yıllarca hesabına yatırılan parayı kullanmış ancak edimini yerine getirmemiştir. Davalının savunmaları TMK 2. md. göre hakkın kötüye kullanılmasıdır. Tazminat miktarı belirlenirken, davacının gerçek zararı esas alınmalıdır.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin bozma ilamı bu nedenlerle uygun olduğundan çoğunluğun direnme uygun gerekçesine katılınmamıştır.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.