14. Hukuk Dairesi 2017/6058 E. , 2018/4147 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 11.08.2011 gününde verilen dilekçe ile ... iptali ve tescil talebi üzerine bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne kısmen reddine dair verilen 15.01.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi bir kısım davalılar vekili ve davalı ... tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, satış vaadi sözleşmesine dayalı ... iptal ve tescil istemine ilişkindir. Davanın kısmen kabulüne ilişkin karar Dairemizin 28.09.2009 tarih 2009/9533-9922 Esas ve Karar sayılı bozma ilamı ile haklarında usulüne uygun açılmış bir dava bulunmayan ...,...,..., ve..."ı kapsayacak biçimde hüküm kurulmasının doğru olmadığı gerekçesi ile bozulmuştur. Bozma sonrası mahkemece, bozma kararına uyularak davalılar... ve...aleyhine açılan davanın davadan önce ölü olmaları nedeniyle husumetten reddine, ..., ... ... ve ..."in ... kaydında hissedar olmamaları nedeniyle aleyhlerine açılan davanın reddine diğer davalılar aleyhine açılan davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Mahkemece uyulan Dairemizin bozma ilamında,”....yargılama sırasında, dava açılmadan önce vefat eden... mirasçısı ... ile...mirasçıları,..., ... ve ..."in davaya dahil edilmiş oldukları belirtilerek, bu kişilerin davaya dahil edilmesi veya ıslah yoluyla davaya devam edilmesi mümkün olmadıgı gibi adı geçenler adına tapuda oluşmuş bir tescil de mevcut olmadığından bu durumda mahkemece, adı geçenler hakkında öncelikle açılmış usulüne uygun bir dava bulunmadığı gözetilmeksizin karar başlığında davalı gösterilmesi ve sonra da haklarında açılmış usulüne uygun bir dava bulunmayan ve tapuda hissedar olmayan ..., ..., ... ve ..."i de kapsayacak biçimde ve HUMK"nun 389. maddesine aykırı olarak, isimleri ve hisseleri tek tek sayılmaksızın davalılar adına olan ... kayıtlarının iptaline karar verilmiş olması doğru gorülmemiş, hükmün bu nedenle bozulmasına” karar verilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyularak, davacının davalılar...,...aleyhine açtığı davanın bu kişilerin davadan önce ölmüş olması nedeniyle husumet yöneltilemeyeceğinden söz edilerek reddine, davacının diğer davalılar aleyhine açtığı davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, bir kısım davalılar vekili ve davalı ... temyiz etmiştir.
Davacı açtığı davada, biçimine uygun düzenlenmiş 18.10.1995 tarihli taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayanmıştır. Sözleşmenin vaat alacaklısı davacı ... vaat borçluları ise davalılardır. Sözleşmenin davalılar adına vekilleri sıfatıyla... tarafından imzalandığı görülmektedir. Dosyada yer alan 24.10.1994 ve 12.01.1995 tarihli vekaletnamelerde davalıların vekilleri olan...’e taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yapmak üzere yetki verdikleri de anlaşılmaktadır. Gerçekten, taşınmaz satış vaadi sözleşmelerini tarafları bizzat yapabilecekleri gibi vekilleri ya da temsilcileri aracılığıyla da yapabilirler.
Davalılar savunmalarında, satış vaadi sözleşmesinin vekâlet görevi kötüye kullanılarak düzenlendiğini ileri sürdüğünden burada öncelikle Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet ilişkisini düzenleyen hükümleri üzerinde durulmalıdır. Gerçekten, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranma yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu olarak benimsenmiş ve yasanın 390. maddesinde vekilin müvekkiline karşı vekâletini iyiniyetle ifa ile mükellef olduğu hükme bağlanmıştır. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve gerçek iradesine uygun hareket etmek, onu zararlandırıcı her türlü davranıştan kaçınmak zorundadır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Türk Medeni Kanununun 3. maddesi anlamında iyiniyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen bütün özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa vekil ile yapılan sözleşme vekil edeni bağlar ve geçerlidir. Bu gibi durumlarda vekil vekâlet görevini kötüye kullanmış olsa dahi bu sorun vekil ile vekâlet eden arasında nihayet bir iç sorun olarak kalır.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötüniyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya durumun özelliği icabı bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde yazılı dürüst davranma kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilir.
Diğer taraftan bir kısım davalılar ayrıca vekil..."i vekaletten azlettiklerini, vekilin buna rağmen davacı ile satış vaadi sözleşmesi düzenlediğini, davacı vaat alacaklısının da bu durumu bildiğini savunmuştur.
Burada ayrıca temsil ve vekaletten azle ilişkin bazı açıklamalar yapmak gereği vardır. Bir tanımlama yapmak gerekirse temsil; başkasının nam ve hesabına işlem yapmak demektir. Başkasının nam ve hesabına işlem yapmak yetkisi ise “temsil yetkisi” olarak bilinir. Temsil ilişkisinde daima üçlü bir durum vardır. Bu ilişki “temsil edilen-temsilci ve üçüncü şahıs” arasında kurulur. Temsilde hukuksal işlemin tarafları ile bunu yapanlar farklı farklı kişilerdir.
Gerçekten, temsil yetkisini sona erdiren nedenlerden biride azil işlemidir. Azil, yani temsil olunanın temsilcinin yetkisine son vermesi, temsil olunanın bu konudaki irade açıklamasıdır. Kuşkusuz, bu özelliğinden dolayı iradenin açıklandığı anda değil, temsilcinin bunu öğrendiği andan itibaren hüküm ve sonuç doğurur. Kısaca ifade etmek gerekirse bu andan itibaren temsilci ile temsil olunan arasındaki iç ilişki son bulur. Fakat, azilden haberdar olmayan veya olamayacak durumdaki üçüncü kişinin başka bir ifadeyle iyiniyetli üçüncü kişinin temsilciyle yaptığı taşınmaz satış vaadi sözleşmesi temsil olunanı bağlamaya devam eder. Şayet, vekil ile sözleşme yapan üçüncü kişi Türk Medeni Kanununun 3.maddesi anlamında iyiniyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen bütün özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa vekil ile yapılan sözleşme temsil olunanın azil işlemine rağmen vekil edeni bağlar ve geçerlidir. Aksi halde, vekil marifetiyle yapılan satış müvekkili bağlamaz.
Somut olayda; davalılar tarafından vekil..."in vekalet görevini kötüye kullandığı iddia edilmiş olmasına rağmen bu husus mahkemece araştırılmamıştır. Vekaletin kötüye kullanıldığı iddiası her türlü delil ile ispatlanabilir. Nitekim dosyadaki bilgi ve belgelerden davalılar tarafından vekilin 05.10.1995 tarihinde azledildiği, bu hususun ... Sicil Müdürlüğü"ne 09.10.1995 tarihinde bildirildiği, vekil..."e ise 19.10.1995 tarihinde tebliğ edildiği satış vaadi sözleşmesinin ise 18.10.1995 tarihinde düzenlendiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının TMK m.3 anlamında iyi niyetli olup olmadığının başka bir deyişle vekilin vekalet görevinin azille sona ermesine karşılık davacının vekalet görevinin kötüye kullanıldığını bilip bilmediği veya kendisinden beklenen bütün özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak olup olmadığı hususunun değerlendirilmesi zorunludur.
Mahkemece tarafların gösterdikleri ve gösterecekleri tanıkları dinlenilmeli, davacının iyi niyetli olup olmadığı araştırılmalı ondan sonra işin esasına yönelik bir karar verilmelidir.
Noksan inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
28.05.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.