8. Hukuk Dairesi 2015/14206 E. , 2015/17163 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 30/10/2014
NUMARASI : 2014/533-2014/496
F.. Ç.. ile G.. K.. ve S.. Y.. aralarındaki muhdesatın tespiti davasının reddine dair Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesi"nden verilen 30.10.2014 gün ve 533/496 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile Usul ve Kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, taraflarca HUMK"nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK"nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve aşağıda dökümü yazılı 25,20 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 2,50 TL"nin temyiz eden davacıdan alınmasına, 01.10.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, satış suretiyle ortaklığın giderilmesi davasına (TMK.md.699; HMK.md.4/1-b) konu edilen elbirliği mülkiyetine (TMK.md.701) tabi taşınmaz üzerindeki ana yapının kat irtifakı kurulmuş bağımsız bölümüne (daire) yapılana değer arttırıcı nitelikteki imalatların kendisi tarafından meydana getirildiğinin tesptini talep etmiştir.
Mahkemece, tespit davası açmakta davacının güncel hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın usulden reddine karar verilmiş; hükmü davacı taraf temyiz etmiştir.
Tespit davaları konusunda önceki usul kanununda (HUMK) genel bir düzenleme bulunmamakla birlikte; ancak öğreti ve yargısal içtihatlarda oybirliği ile hukukumuzda açılabileceği kabul edilmişken; 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)"nda açıkça düzenlenmiştir (HMK.md.106). Buna göre; tespit davaları bir hukuki ilişkinin(hakkın) var olup olmadığının ya da bir belgenin sahte olup olmadığının mahkemece belirlenmesini talep eden davalardır. Bir tespit davasının dinlenebilmesi için öncelikle kanunda belirtilen istisnalar dışında davayı açanın bu davayı açmakta “güncel bir yararı” bulunmalıdır. Buna “hukuki yarar” şartı denilmektedir. Hukuki yarar şartı kapsamında kabul edilmesi gereken bir husus, kanunda açıkça yer almamakla birlikte, gerek içtihatlarla gerekse öğretide kökleşmiş olan, “eda davasının mümkün olduğu hallerde kural olarak tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı” hususudur (Y.HGK.nun 06.10.2004 T. 2004/7-411 E. 2004/477 K.sayılı kararı; Baki Kuru-Ali Cem Budak,Tespit davaları, İstanbul 2010, sh.127).
Yargıtay ve Dairemiz uygulamasında; bu gibi tespit davaları “muhtesat tespiti davaları” olarak adlandırılmakta, böyle bir davasının dinlenebilmesi için öncelikle açılmış ve derdest bir ortaklığın giderilmesi davasının mevcudiyeti; davada güncel hukuki yarar şartı olarak aranmaktadır. Yine uygulamada; muhtesat tespiti davasının mülkiyet hakkına (TMK.md.683 vd.) dayalı bir dava olmadığı kabul edilmekle birlikte; muhtesatın belli ölçüde bağımsız bir bütünlüğünün olması aranmakta; bağımsız bütünlüğü olmayan muhtesata yapılan tadilat/iyileştirme/zenginleştirme işlemlerinin tespitine karar verilemeyeceği; bunların ancak “sebepsiz zenginleşme (TBK.Md.77 vd.) hükümleri çerçevesinde bedelinin alacak davasına konu edilebileceği kabul edilmektedir.
Öncelikle “muhtesat” deyiminden ne anlaşılması gerektiğinin açıklığa kavuşturulması gerekir.” Muhtesat” taşınmazın dikey ve yatay kapsamında (TMK.md.718) kalan, bir şekilde taşınmazla bağı bulunan ve taşınmaz değerini arttırıcı nitelikteki ekonomik bir değer taşıyan sonradan meydana getirilmiş maddi unsurlardır. Bunlar taşınmazın üstünde olabileceği gibi, altında da olabilir. Yine, muhtesat eşya olarak “bütünleyici parça (TMK.md.684)” veya “eklenti (TMK.md.686)” niteliğinde de olabilir. Muhtesat tespiti davası bakımından önemli olan, bu maddi unsurların ana taşınmazla ekonomik bir bütünlük gösterip ana taşınmazla birlikte satılacak ve satış değerini arttırıcı etki yapacak nitelikte olmasıdır. Ancak bu nitelikteki muhtesatların bu davaya konu edilmeleri mümkün olup; aksi halde tespitte hukuki yarar olmayacaktır. Bu muhtesatlar, genellikle arz üzerindeki yapı, dikili ağaçlar ve diğer bitkilerdir. Kural olarak bunlar, üst toprağa tabidir(superficies solo cedit) ilkesi gereğince; toprağın mülkiyetine ve onun akıbetine tabi olacak; bağımsız biçimde mülkiyet hakkına konu olmayacaktır. Bu nedenle, muhtesat tespitinde mülkiyet hakkının tespitine karar verilemez. Ancak, paylı mülkiyette hangi paydaş(lar)ın, elbirliği mülkiyetinde ise miras ortaklığına dahil terekedeki malın mahkemeden satışı yapılmak suretiyle paylaşılmasında, hangi mirasçı(lar)ın, muhtesatı meydana getirdiği ve sebeple satış parasında payı dışında ayrıca hak sahibi olacağının tespitine karar verilmesi gerekir.
Tespit davasının koşulları yönünden muhtesat tespiti davaları için aşağıdaki değerlendirmeler yapılabilir: (1) Muhtesatın tespitinin istenebilmesi için öncelikle paylı mülkiyete veya miras ortaklığına (terekeye) dahil taşınmaz veya taşınmazalar için açılmış “satış suretiyle ortaklığın giderilmesi davasının mevcut olması, (2) bu ortaklığın giderilmesi davasında satış suretiyle ortaklığın giderilmesine karar verilmeden önce bir muhtesat uyuşmazlığı çıkarılmış ve bu uyuşmazlığın davanın taraflarının tamamının anlaşmasıyla giderilememiş olması, (3) ortaklığın giderilmesi davasında anlaşılamaması durumunda mahkemece muhtesat için hak iddia eden taraf(lar)a bu konuda Asliye Hukuk Mahkemesi"nde dava açma konusunda süre verilmesi ve bu konunun bekletici sorun yapılması (HMK:md.165/2) gereklidir. Öyleyse, ortaklığın giderilmesi davasında satış suretiyle ortaklığın giderilmesine karar verilmiş ise- satış henüz yapılmamış olsa bile- muhtesat tespiti davasının artık dinlenmesinde hukuki yarar kalmayacaktır. Zira, artık hak iddia edenin genel hükümlere dayalı (sebepsiz zeginleşme, TBK.md.77 vd.) bir eda davası açma imkanı devreye girecektir). Ayrıca, paydaş veya miras ortağı olmayanın (üçüncü kişilerin) ortaklığın giderilmesi davasında taraf sıfatı olmayacağından; muhtesat tespiti davası açma hakkının da bulunmadığının da kabulü gerekir. Bu konuda Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesine 2004 yılında eklenen “…Başkası adına tapulu, sahipsiz ve/veya zilyedi tarafından iktisap edilmemiş yerin kamulaştırmasında binaların asgarî levazım bedeli, ağaçların ise 11 inci madde çerçevesinde takdir olunan bedeli zilyedine ödenir…” şeklindeki 12.fıkra hükmü uyarınca başkasının arazisine “haksız inşaat (TMK.md.722 vd.) yapan zilyedin de istisnaen bu muhtesatın tespiti için dava açabileceğini de kabul etmek gerekir.
Nezdinde yukarda açıklanan nitelikte bir muhtesat tespiti davası açılmış olan Asliye Hukuk Mahkemesi; yukarda açıklanan şekilde güncel hukuki yararın bulunup bulunmadığını bir dava şartı olarak inceleyecektir. Mahkeme hukuki yararın davanın devam ettiği süre içinde de mevcut olmasını da arayacaktır. Mahkeme usul hukuku yönünden yapacağı bu incelemeden sonra, hukuki yararın mevcut olduğu sonucuna varır ise, gösterilen delilere göre maddi hukuk yönünden incelemeye girişecek, keşif ve bilirkişi incelemesi de yapacaktır. Kanımca, muhtesatın kendi başına bağımsız bir bütünlüğünün bulunması gerekli değildir. Bu bakımdan, mevcut ve derdest bir ortaklığın giderilmesi davasının mevcut olması koşuluyla, bağımsız bir bütünlüğü olmamakla birlikte, taşınmazın bizzat kendisine veya üzerindeki yapı, bitki, ağaç gibi unsurlara yapılan ve satış parasına arttıcı etkide bulunacak nitelikteki tadilat/iyileştirme/zenginleştirme faaliyetlerinin de tespit edilmesi ve olası satış parası içindeki yansıma miktarının oransal olarak gösterilmesi ve bunun tespiti de mümkün olmalıdır. Zira tespit davası ile tespit edilecek husus bir hak ve hukuki ilişkiden ibarettir. Açılan tespit davasındaki güncel hukuki yarar ise; ortaklığın giderilmesi davası sonucu yapılacak satışta satış parasından daha fazla pay alabilmeyi sağlamaktır. Ortaklığın giderilmesi davasını karara bağlayacak hakim; satış parasının dağıtımına etki edecek hususları, gerektiğinde dağıtım esalarını kararında göstermelidir. Bu nedenle, aidiyeti çekişmeli olmamakla birlikte; tarla olan bir taşınmaz tesviye, nitelikli toprak taşıma ve gübreleme faaliyeti sonucu zengin bir toprak haline getirilmiş olabileceği gibi; verimsiz, yabani ağaçlar aşılanarak üstün cins haline getirilmiş; yine harap eski bir yapı yıkılıp yeniden yapılmış veya nitelikli bir tamirat ve yenileme ile zenginleştirilmiş de olabilir. Bu nedenle bütün bu tadilat/iyileştirme/zenginleştirme durumlarının tespit edilip, satış parasına yansıma durumunun kararda oransal olarak gösterilip tespit kararı verilmesi de mümkün olmalıdır. Diğer yandan, bazı durumlarda tespiti istenen muhtesatın taşınmazın olası satışında sürüm değerine hiçbir etki yaratmayacak nitelikte olması da mümkündür. Üzerinde yıkılması gerekli harap bir yapı (muhtesat) bulunan taşınmazın sürüm değerinin, sadece arsa değerinden ibaret olduğunun bilirkişice bildirilmesi durumu buna örnek olup; kanımca böyle bir olasılıkta, açılan tespit davasının mahkemece reddine karar verilmesi gerekir.
Açıkladığım nedenlerle; mahkemece davanın esasına girilerek, gösterilen delillerin toplanıp; iddia edilen tadilat ve iyileştirmelerin davacı tarafından meydana getirilip getirilmediği; getirmiş ise, ortaklığın giderilmesi davasında satış bedelini arttırıp arttırmayacağı, arttırıyorsa değere etki oranının belirlenip tespit kararı verilmesi gerektiğini, bu nedenle mahkemenin hukuki yarar koşulu nedeniyle davalı reddetmesinin isabetli olmadığını, temyiz edilen hükmün, açıkladığım yönde işlem ve inceleme yapılmak üzere bozulması gerektiğini düşünüyor; Değerli çoğunluğun onama kararına katılmıyorum. 01.10.2015