1. Hukuk Dairesi 2016/15037 E. , 2018/12616 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, davalı ... ile ortak mirasbırakanları olan annesi ...... Gürel"e ait ...-......"de bulunan 7 ...... sayılı taşınmazdaki 6 nolu meskenin yarı payı ile ...-...... beldesinde bulunan 13 nolu ......in tamamının mirasbırakanın vekili sıfatıyla hareket eden davalı damadı ...... tarafından karısı olan diğer davalı ..."e satış suretiyle muvazaalı biçimde temlik edildiğini, işlemlerde kullanılan vekaletnamenin mirasbırakanın ölümünden 13 gün önce hile ile alındığını ve kötüye kullanıldığını ileri sürerek miras payı oranında tapu iptali-tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davalı ..."in uzun yıllar mirasbırakanla ilgilenip bakımını sağladığını, mirasbırakanın çocukları arasında paylaştırma yaptığını, işlemlerin mirasbırakanın iradesine uygun olduğunu belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, dava "muris muvazaası" olarak nitelendirilmiş ve muvazaanın koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ne var ki, dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden; davanın, "vekaletnamenin hile ile alındığı ve kötüye kullanıldığı" iddiasına dayanılarak açıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nda(TBK) sadakat ve özen borcu vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanununun 390. maddesi) aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça
gösterilmemişse görülecek işin niteliğine göre belirlenir(TBK"nin 504/1). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil, değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun(TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ancak, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re"sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötüniyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötüniyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda; davaya konu ... ......"deki 7 ...... sayılı taşınmazda bulunan 6 nolu meskenin yarı payının mirasbırakan ...... Gürel adına kayıtlı iken, mirasbırakanın 02.07.2014 tarihli vekaletnameyle vekil kıldığı damadı ... tarafından mirasbırakanın kızı(vekil ......"nın karısı) ..."a satış suretiyle temlik edildiği görülmekte olup; davaya konu ... ..."daki 13 ...... nolu diğer taşınmazın tapu kaydı ve resmi akit tablosu dosyaya getirtilmediği için temlikinin ne şekilde yapıldığı denetlenememektedir.
Hemen belirtilmelidir ki; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 12/3. maddesi uyarınca, taşınmazın aynına yönelik bir davanın birden fazla taşınmaza ilişkin olması halinde, taşınmazlardan birinin bulunduğu yerde diğerleri hakkında da dava açılabileceği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; öncelikle davaya konu taşınmazlardan ... ..."da bulunan 13 nolu ......in tedavüllü tapu kaydının ve resmi akit tablosunun tapu müdürlüğünden getirtilmesi; ondan sonra, her iki taşınmaz hakkında "vekaletnamenin hile ile alındığı ve kötüye kullanıldığı" iddiası yönünden yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırma ve değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu davanın "muris muvazaası" davası olarak nitelendirilip yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.
Davalıların temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.