1. Hukuk Dairesi 2015/16069 E. , 2018/12602 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hâkimi ...’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, davalı ...’in konut kredisi kullanabilmesini sağlamak amacıyla 2672 ada 19 parsel sayılı taşınmazda yer alan 13 no’lu bağımsız bölümü, talimatı üzerine dava dışı ...... Uyguralp tarafından davalıya temlik ettiğini, davalının devirden sonra kredi kullanıp nakit ihtiyacını giderdiğini, çekişmeli bağımsız bölümün bu amaçla davalıya temlik edildiğine dair dava dışı oğlu ...... ile davalı arasında düzenlenen 24/01/2012 tarihli sözleşme bulunduğunu, davalının kredi borcu bittiği halde taşınmazı geri vermediğini ileri sürerek çekişme konusu 13 no’lu bağımsız bölümün davalı adına olan tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalı, çekişme konusu bağımsız bölümü dava dışı ...... Uyguralp’ten 11/08/2009 tarihinde devraldığını ve davacıya herhangi bir devir borcu bulunmadığını, 24/01/2012 tarihli sözleşmede taraf olmayan davacının davada da taraf sıfatı bulunmadığını, kaldı ki sözleşmenin şarta bağlı olup davacının dava dışı oğlunun, sözleşmede yazılı borcu ödemediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 2672 ada 19 parsel sayılı taşınmazda bulunan çekişmeli 13 no’lu bağımsız bölümün davacı ... adına kayıtlı iken 17/11/2005 tarihinde satış suretiyle dava dışı ...... Uyguralp’e temlik edildiği, ......’ın da 11/08/2009 tarihinde satış suretiyle davalı ...’a temlik ettiği, aynı tarihte çekişme konusu taşınmaz üzerinde dava dışı banka lehine ...... tesis edildiği, davalı ... ile davacının dava dışı oğlu ...... arasında düzenlenen 24/01/2012 tarihli “Sözleşmedir” başlıklı belgenin birinci maddesinde ......’in sözleşme tarihinden itibaren üç ay içinde davalıya 15.000-Tl nakit ödeyeceğinin, ikinci maddesinde davalının çekişme konusu daire için kredi kullandığının ve davacıya ait olan daireyi kendi üzerine aldığının, kredi taksitinin 26 ay kalmış olup aylık 1.600-Tl kredi ödemesinin olduğunun, bu taksitler bitince davacı adına dairenin tescilinin davalı tarafından yapılacağının, dairenin tescili yapılmadığı taktirde daire bedelinin davacıya ödeneceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.
Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
Diğer bir bakış açısıyla taşınmazın mülkiyeti inanılana (alacaklıya) geçmiştir. Taşınmazda inanarak satanın (borçlu) mülkiyet hakkı kalmadığı gibi, alıcının bu mülkiyet hakkı üzerinde kurulmuş olan bir rehin hakkından da söz edilemez.
Bu durumda; gayrimenkul rehni bakımından geçerliliği olan 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 873. maddesinin inanç sözleşmelerine dayalı temlike konu taşınmazlar bakımından uygulama yeri olmadığı da kuşkusuzdur. Nitekim bu düşünce Hukuk Genel kurulunun 23.05.1990 gün ve l990/1-202-315 sayılı kararında da aynen benimsenmiştir.
İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. (818 s. Borçlar Kanunu 818 s. Borçlar Kanununun (BK). m.; 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 97. m.) Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK"nin 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
İnanç sözleşmesine ve buna bağlı işlemle alacaklı olan taraf, ödeme günü gelince alacağını elde etmek için dilerse; teminat için temlik edilen şeyi “ ifa uğruna edim “ olarak kendisinde alıkoyabileceği gibi; o şeyi, açık artırma yoluyla veya serbestçe satıp satış bedelinden alma yoluna da başvurabilir. Bu sonuçlar kendine özgü bu akdin tabiatında mevcuttur. Sözleşme ile öngörülen ifa süresi içerisinde, sırf sözleşmeyi imkansız kılmak amacıyla muvazaalı olarak yapılan temliklerin yasal koruma altında tutulamayacağı izahtan varestedir. Meri hukuk sistemimizde herhangi bir düzenleme olmamasına karşın, inanç sözleşmelerinin yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde uygulama yeri bulan kendine özgü bir müessese olduğu, öğreti ve uygulamada kabul edilegelen bir olgudur.
İnanç sözleşmelerinin tarafları arasında, onların gerçek iradelerini ve akitten amaçladıklarını yansıtması bakımından geçerli olduğu, taraflarına Borçlar Kanunu çerçevesinde nispi haklarını talep etme olanağını verdiği tartışmasızdır.
Öte yandan, 05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca inançlı işlem iddiasının yazılı delille kanıtlanması gerekir.
Somut olayda, davalının imzasını taşıyan ve sözü edilen İçtihadı Birleştirme Kararının aradığı anlamda 24.01.2012 tarihinde düzenlenmiş yazılı bir belge bulunmaktadır. Yazılı belgenin akitten önce ya da sonra düzenlenmiş olmasının sonuca etkisi yoktur.
Ne var ki, karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde ifa sırasını düzenleyen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 97. maddesine göre, “karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekmektedir.” düzenlemesine yer verildiği açıktır.
Somut olayda, davalı ile davacının oğlu arasında düzenlenen sözleşmede davalıya 15.000-Tl ödeneceği kararlaştırılmıştır. Mahkemece, bu paranın davalıya ödenip ödenmediği açıklığa kavuşturulmamıştır.
Hal böyle olunca, TBK 97. maddesi uyarınca 15.000-Tl’nin davalıya ödenip ödenmediğinin açıklığa kavuşturulması, ödenmemişse mahkeme veznesine depo edilmesi için süre verilmesi, depo edildiği taktirde davanın kabul edilmesi gerekirken değinilen yön üzerinde durulmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının değinilen yönden yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozmanın niteliğine göre davacı yanın temyiz itirazının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.