Esas No: 2007/1504
Karar No: 2007/1667
Karar Tarihi: 10.05.2007
Kadastronun Yenilenmesi - Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2007/1504 Esas 2007/1667 Karar Sayılı İlamı
7. Hukuk Dairesi 2007/1504 E., 2007/1667 K.
7. Hukuk Dairesi 2007/1504 E., 2007/1667 K.
- KADASTRONUN YENİLENMESİ
- 2859 S. TAPULAMA VE KADASTRO PAFTALARININ YENİLENMESİ H... [ Madde 6 ]
- 2859 S. TAPULAMA VE KADASTRO PAFTALARININ YENİLENMESİ H... [ Madde 1 ]
- 2859 S. TAPULAMA VE KADASTRO PAFTALARININ YENİLENMESİ H... [ Madde 4 ]
- 3402 S. KADASTRO KANUNU [ Madde 1 ]
"İçtihat Metni"
Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay"ca incelenmesi davalılar tarafından istenilmekle, temyiz isteminin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, dosyadaki belgeler okundu, tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi. Gereği görüşüldü:
Dava, niteliği ve içeriği itibariyle 2859 sayılı Yasa"dan kaynaklanmaktadır. Davanın saptanan niteliği dikkate alındığında, mahkemece yapılan araştırma ve soruşturma hükme yeterli değildir. Davacı taraf adına tespit edilen dava dışı eski 815 parsel sayılı taşınmazın tespit tutanağı ile dava konusu davalı taraf adına tespit edilen taşınmazın eski 800 parsel sayılı taşınmazın tespit tutanağı ve varsa eki belgeler ile her iki taşınmazı ve bu taşınmazlara dıştan komşu taşınmazları bir arada gösterecek şekilde genel kadastro sırasında düzenlenen harita kütükler devredilmiş ise Tapu Sicil Müdürlüğü"nden, aksi halde Kadastro Müdürlüğü"nden getirtilmemiş, ayrıca davalı taraf adına tespit edilen taşınmazın ifraz gördüğü gözardı edilerek ifrazın dayanağı harita ve eki belgeler de getirtilmemiştir. Uygulamada ise genel kadastro sırasında düzenlenen kadastro paftası ile yenileme sırasında düzenlenen paftanın ve davalı tarafa ait taşınmazın ifraz haritalarının ölçekleri eşitlenerek yerel bilirkişi yardımı ve uzman bilirkişi eliyle tüm haritaların ölçekleri eşitlenerek haritalarda tarif edilen belli poligon ve röper noktalardan varsa değişmez nitelikteki sınır yerlerinden yararlanılmış varsa yasal nedenleri hüküm yerinde gerekçeleriyle açıklanıp tartışılmamıştır. Böylesine yetersiz araştırma ve soruşturma ile hüküm kurulamaz.
Ülkemizde, ilk kadastro işlemleri 15.12.1934 tarihinde yürürlüğe giren 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu ile başlamıştır. Şehir Kadastrosu adıyla da anılan bu yasanın amacı, il ve ilçe merkezlerinde bulunan taşınmazların hukuki ve hehdesi (geometrik) durumlarını tespit etmek ve göstermektir.
Daha sonra kadastro faaliyetlerinin yurt çapına yayılması, il ve ilçe merkezleri dışındaki yerlerin de kadastro kapsamına alınması düşünülmüş, bu düşüncelerle, sırasıyla 22.03.1950 tarih 5602; 17.07.1964 tarih 509; 12.05.1966 tarih 766 sayılı Tapulama Yasaları çıkarılmış; zaman içerisinde duyulan ihtiyaçlarla, anilan yasalar 6091, 6335, 1617 sayılı Yasalarla değişikliklere uğramıştır.
Son olarak, şehir, köy ayrımını ortadan kaldırmak, yurdun her yerinde uygulama birliği sağlamak düşüncesiyle, 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahrir Kanunu ile 766 sayılı Tapulama Kanunu"nun fonksiyonlarını bünyesinde birleştiren 3402 sayılı Kadastro Kanunu 07.07.1987 tarihinde yürürlüğe sokulmuştur.
Belirtilen tüm düzenlemelerin amacı, 3402 sayılı Yasa"nın 1. maddesinde de ifade edildiği gibi; memleketin kadastral topografik haritasına dayalı olarak, taşınmaz malların sınırını arazi ve harita üzerinde belirterek hukuki durumlarını tespit etmek ve bu suretle Türk Medeni Kanunu"nun öngördüğü tapu sicilini oluşturmak, böylece, kadastral harita ve planlara bağlanan tapu sicillerini Medeni Kanun"un güvencesi altına almak, korumak ve sağlıklı bir şekilde gelecek nesillere iletmek ye teslim etmektir.
Yukarıda da değinildiği gibi, başlangıcından beri değişiklikleri ile beraber sekiz kanun yürürlüğe girmiş, bu alanda başarılı sonuçlar alınmıştır. Ne var ki, Kadastro ve Tapulama Kanunu ile üretilen paftalar, 2859 sayılı Kanun gerekçesinde açıkça vurgulandığı gibi kadastro yapım tekniğindeki değişiklikler, gelişmeler, arazilerdeki yüksek yoğunluklu yerleşim alanları karşısında yetersiz kalmıştır. Nitekim, birçok Avrupa Ülkelerinde, teknik niteliğini ve uygulama yeteneğini kaybetmiş paftalar, ikinci hatta üçüncü defa yenilenmiştir.
Yurdumuzda da kadastro yapımındaki metod, alet ve malzeme yetersizlikleri, sınırların zeminde işaretlendirilmemesi, adım ya da şerit, metre ve pusula ile yapılanın yanında, grafik ölçü sistemiyle, büyütülmüş fotoğraflar gibi ilkel metodlar kullanılarak yapılmıştır. Kullanıldığı zamanlarda bile harita yapımının gerektirdiği nirengi ve poligon gibi sabit tesislerden yoksun üretilen bu haritalar genellikle küçük ölçeklerde ve kötü vasıflı malzemeler üzerine çizimleri yapılmış ve bunlar üzerinden yüzölçümleri hesaplanmıştır.
Yapıldığı dönemdeki basit ve ilkel tekniklerle üretilen paftaların ihtiyacı karşılamadığı, böylece paftaların yenilenmesinin zaman zaman zaruret haline geldiği bilinen bir gerçektir. Bunun için 23.06.1983 tarihinde 2859 sayılı Tapulama ve Kadastro Paftalarının Yenilenmesi Hakkında Kanun yürürlüğe girmiş ve bu ihtiyacı büyük ölçüde karşılamıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık 2859 sayılı Tapulama ve Kadastro Paftalarının Yenilenmesi Hakkındaki Kanun"un uygulamasından kaynaklanmaktadır.
2859 sayılı Yasa"nın yenileme başlıklı birinci maddesi; "Teknik nedenlerle yetersiz kalan, uygulama niteliğini kaybeden veya eksikliği görülen ve en az bir mevkii ya da ada biriminde zemindeki sınırları gerçeğe uygun şekilde göstermediği tespit edilen tapulama ve kadastro paftaları, bu kanun hükümlerine göre Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümün teklifi ve ilgili bakanın onayı ile yenilenir. Buna göre tapu sicilinde gerekli düzeltmeler yapılır" hükmünü taşımaktadır.
Yenilemenin esasları başlıklı dördüncü maddesi; "Yenileme yalnız teknik çalışmaları kapsar. Tapu siciline geçmiş veya geçmemiş mülkiyet ve mülkiyete ilişkin haklar inceleme konusu yapılamaz.
Yenileme işlemi sırasında ilk kadastro ve tapulamanın tahdit ve tespit ettiği parsel sınırlarına itibar olunması esas alınır.
Parselin zemindeki sınırları değişmemiş ise ölçümleme sonunda yeni bulunan değerler aynen kabul edilir.
Parselin zemindeki sınırları değişmiş veya işaretsiz ise ilk kadastro veya tapulamanın pafta ve fenni belgelerinden yararlanarak sınırlar tespit edilir.
Parsel sınırlarının tespit edilememesi halinde yol, dere ve benzeri tabii ve suni tesislerle çevrili parseller topluluğu bir bütün olarak ele alınır. Bu topluluk içindeki parsellerin konumu dikkate alınarak yüzölçümü farklılıkları her bir parselin sicilindeki yüzölçümü ile orantılı olarak bütün parsellere dağıtılmak suretiyle dengelenir. Bu işlemler sırasında parseller içindeki mevcut daimi yapı ve tesislerin aynı parsel içerisinde bırakılması, hak sahiplerinin birbirleri ile uyuşmazlık çıkarmadan kabullendikleri yerleşme biçimlerinin olduğu gibi muhafazası gözönünde bulundurulur. Bu topluluk içindeki sınırları değişmemiş parseller dengelemeye dahil edilmeyip haklarında üçüncü fıkra hükmü uygulanır" şeklinde düzenlenmiştir.
Öte yandan, Yasa"nın 6. maddesine göre çıkarılan 16.12.1983 günlü Resmi Gazete"de yayınlanan yenilemenin yapılış biçimi ve uygulanacak teknik yöntemleri gösteren yönetmeliğin 21 Mart 1995 gün, 22234 sayılı Resmi Gazete"de yayınlanan tapulama ve kadastro paftalarını yenileme yönetmeliğinin 39. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığı, 1995 gününde yürürlüğe giren yeni yönetmeliğin 19, 20 ve 21. maddeleri hükmüne göre sınırların oluşturulacağı vurgulanmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, yenileme işlemi önceki kadastro ile saptanan mülkiyet ve geometrik durumu yok sayan veya tamamen hükümsüz kılan yeni bir kadastro çalışması değil, mümkün olduğu kadar aslına sadık kalınarak onun eksikliklerini tamamlayan, sınırlarında ve yüzölçümlerinde görülen yanlışlıkları "orantı" ve "dengeleme" kurallarına göre düzelten bir önceki kadastroya ek bir işlemdir.
Zorunlu sebepler (parsel köşe noktalarının kaybolması, röperlerin bozulması gibi) sonucu ortaya çıkan sınır değişiklikleri, her zaman mülkiyet değişikliği niteliğinde değildir. İlk kadastronun aslına bağlı kalınmakla beraber tüm yasa ve yönetmelikte gösterilen bilimsel ve teknik verilere uygun olarak yapılan ölçümlere rağmen elde olmayan zorunlu sebepler sonucu ortaya çıkan değişiklik ve buna bağlı geometrik durumun kabulünde zaruret vardır.
Ayrıca, ilk kadastro ile yenileme sonucu üretilen paftalar ve buna bağlı parseller ya da parsel topluluğu arasındaki fark ya da farklar tecviz dışı ise parsel yüzölçümlerinin yukarıda değinildiği şekilde dengeleme ve orantı yoluyla düzeltileceği, bu suretle meydana gelen haksızlıkların da önlenebileceği kuşkusuzdur.
Bu durumda, sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için öncelikle sınırların değişip değişmediğinin belirlenmesi zorunludur. Zira, sınırların değişmesi halinde uygulanacak hükümle, değişmemesi halinde uygulanacak hükümler birbirinden farklıdır.
Eğer sınırlarda bir değişiklik yoksa eski sınırlara itibar edileceği, sınırlarında ve yüzölçümlerinde bir yanlışlık ve eksiklik bulunmayan parsellerin yenileme dışı bırakılacağı tabiidir.
Sınırlarda değişiklik mevcut ise, tapulama haritaları ile yenileme haritalarının çakıştırılıp uygulanması, bu uygulamada özellikle parsel köşelerinin hesaplanacak koordinatlarına göre tersim edilmesi, sınırların tespit edilememesi halinde sabit noktalardan (sınırlardan) yararlanılması, tüm bulguların arz üzerinde işaretlenip rapor edilmesi ve gerekçelerin gösterilmesi asıldır. Ayrıca taşınmazda fiili kullanım sonucu ortaya çıkan yeni oluşum, yeni bir mülkiyet değişikliği niteliğinde olup, yenileme paftalarında nazara alınmaz.
Ne var ki, mahkemece somut olayın özelliğine göre yukarıdaki ilkeler gözetilerek bir uygulama yapıldığından söz etme olanağı yoktur. İlk kadastro paftası ile yenileme paftası çakıştınlmadıgı gibi, parsellerin yüzölçümleri, köşe koordinatlarına göre hesaplanmamıştır. Köşe noktası olarak saptanan sınırın hangi sabit sınır olarak neden alındığı gerekçesi gösterilerek açıklanmamış, ilk kadastral sınırlara itibar edilmemesinin hangi zorunlu sebeplerden ileri geldiği açıklanmaksızın, mülkiyet durumunu değiştirecek şekilde yeni bir pafta oluşturulmuştur.
Bu itibarla, yukarıda açıklanan ilkelerin ışığı altında ve değinilen yasa hükümlerine göre bir uygulama, inceleme ve soruşturma yapıldığından söz edilemez. Mahkemece bu olgular gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz, davalıların temyiz itirazlarının kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan hüküm açıklanan nedenlerle bozulmalıdır.
Sonuç: Davalıların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün yukarıda gösterilen nedenlerle (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde ilgililerine iadesine 10.05.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.