Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/13591
Karar No: 2018/12332
Karar Tarihi: 13.09.2018

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2015/13591 Esas 2018/12332 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2015/13591 E.  ,  2018/12332 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

    Taraflar arasında görülen .............................. davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

    -KARAR-

    Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
    Davacı, 15 parsel sayılı taşınmazdaki 14, 17 ve 22 numaralı bağımsız bölümleri dava dışı ......Altuğ"un kredi çekebilmesi amacıyla aralarında yaptıkları anlaşma gereği ...... Altuğ"un tanıdığı ve iş ortağı olan davalı ..."u vekil kılarak ...... Altuğ"un oğlu olan davalı ..."a devrettiğini, davalı ..."un bu devir doğrultusunda ihtiyaç duyduğu krediyi bankadan aldığını, yakın zamanda dava konusu taşınmazların yeniden adına tescili için davalı ... ile dava dışı ......"e başvurmasına rağmen taşınmazları kendisine iade etmeyeceklerini, parasını ödemesi halinde satabileceklerini beyan ettiklerini, temliklerin hile ile sağlandığını ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile adına tescilini, olmadığı takdirde tespit edilecek rayiç değerin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir.
    Davalı ..., dava konusu bağımsız bölümlerin ilk yapıldıkları dönemde henüz ...... halinde iken ......e ait olan diğer bağımsız bölümlerle birlikte teknik nedenlerle davacı adına tescil edildiğini tasfiyenin neticelenmesinin ardından da gerçek sahiplerine iade edildiğini, kendisine ait olan bölümlerin de davacıdan vekaletname ile devralındığını, davacının o dönemde babası ...... Altuğ"un yanında işçi olarak çalışmakta olup daireleri satın alacak maddi gücünün olmadığını, ayrıca dosyada inanç sözleşmesi veya delil başlangıcı niteliğinde belge bulunmadığını, iddianın tanıkla ispatının mümkün olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Davalı ..., davacının vermiş olduğu vekaleti çekişme konusu bağımsız bölümleri davalı ..."e devir amacı ile aldığını ve aynı amaçla da kullandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, davacının inançlı işlem iddiasını 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, yazılı delille kanıtlayamadığı, yemin deliline de dayanmadığı, vekil Rüstem"i de davalı olarak göstermiş ise de, davalı ..."in vekaletini kötüye kullandığına ilişkin iddia ve bu yönde bir talepte bulunmadığından her iki davalı yönünden davanın reddine karar verilmiştir.

    Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının, ... 1. Noterliği"nin 21.07.2005 tarihli vekaletnamesi ile ...... Kurt ve ..."u birlikte veya ayrı ayrı olmak üzere dava konusu 1061 ada 15 parsel sayılı taşınmazdaki 14, 17 ve 22 nolu bağımsız bölümleri ..."a satışa yetkili vekil kıldığı, davalı ..."un anılan vekaletnameye istinaden dava konusu bağımsız bölümleri 18.11.2005 tarih ve 7215 yevmiye no’lu akitle davalı ..."a vekaleten dava dışı ...... Altuğ"a satış yoluyla temlik ettiği kayden sabittir.
    Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
    Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.
    Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
    Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
    Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.
    Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, Medeni Kanunun yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır.
    Anılan kararda; çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hallerde vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına yaptığı tasarruflarda olduğu gibi hukuki bir durum veya herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdülebileceği, “kötüniyetli ve haksız gizlemeler” dışında, belirtilen olasılıklara göre açılacak bir davanın, gerçekten, ya mevcut bir hakka dayanarak bir el değiştirme veya bir hakkın korunması niteliğini taşıyacağı; bu durumun da, temsil ve vekalet ilişkisinde, mülkiyette halefiyet esası olarak kabul edilmiş bir husus olup, halefiyeti düzeltme amacıyla öncelikle mülkiyetin vekile aidiyeti düşünülse bile, temsil hükümlerine aykırı olduğundan bunun korunması ve devamına hükmolunamayacağı, zira TBK"nin 509. maddesindeki “Vekilin, kendi adına ve vekâlet veren hesabına gördüğü işlerden doğan üçüncü kişilerdeki alacağı, vekâlet verenin vekile karşı bütün borçlarını ifa ettiği anda, kendiliğinden vekâlet verene geçer.” hükmünün bu düşünceyi doğruladığı, öte yandan gerek taşınır, gerek taşınmaz mallara ilişkin olsun nam-ı müstear hadiselerinde, meselenin bir istihkak ve mülkiyet davası niteliğini geçemeyeceğinden, ne resmi senet, ne de şekil meselesinin bahse konu olamayacağı, meselenin akitte ve isimde muvazaayı kapsamına alan TBK"nin 19. maddesi kapsamında düşünülmesinin kanunun amacına uygun düşeceğine, değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.



    ............ kararlarının konularıyla sınırlı, sonuçlarıyla bağlayıcı bulunduğu tartışmasızdır. Nam-ı müstear için düzenleme getiren 1947 tarihli kararın, teminat amacıyla temlike dair inanç sözleşmelerini kapsadığı da kuşkusuzdur. Uygulamada anılan sözleşmeler gerek özü,gerek işleyişi açısından,genelde muvazaa, özelde ise nam-ı müstear başlıkları altında nitelendirilegelmektedir.
    Belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararında da değinildiği üzere; inanç sözleşmeleri bir yandan mülkiyeti nakil borcu doğurması bakımından tarafları bağlayıcı, diğer yandan, mülkiyetin naklinin sebebini teşkil etmesi açısından tasarruf işlemlerini bünyesinde barındıran sözleşmelerdir. Bu durumda koşulların oluşması halinde taşınmaz mülkiyetini nakil özelliğini taşıdığı kabul edilmelidir.
    İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
    05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İnançları Birleştirme kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur.
    Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
    Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli ve elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır.
    Şöyle ki, davacı dava dilekçesinde delil olarak bankalara yazılacak müzekkerelere dayanmış, 26.05.2015 tarihli 7 nolu celsede ise ...... Bankası ve ......’a müzekkere yazılarak, davalının dava konusu taşınmazları devir almadan önce dava konusu taşınmazları rehin gösterek kullanmış olduğu kredilerden dolayı kredi sözleşmelerinin birer örneğini ve ...... 1.İcra Müdürlüğü"nün 2002/1775 Esas sayılı icra dosyasının celbini talep etmiş, ancak mahkemece davacının dayandığı deliller toplanmadan yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak dava reddedilmiştir.
    Hâl böyle olunca; tarafların göstermiş oldukları tüm delillerin eksiksiz toplanması, dava konusu taşınmazları rehin göstermek suretiyle alınan kredilerin kimin tarafından ödendiğinin saptanması, ...... 1. İcra Müdürlüğü"nün 2002/1775 Esas sayılı icra dosyasının dosya içine alınması, söz konusu belgelerin delil başlangıcı niteliğinde olup olmadığının incelenmesi, toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek soruşturmanın tamamlanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
    Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.






    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi