Hukuk Genel Kurulu 2018/706 E. , 2019/927 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “yaşlılık aylığı bağlanması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 12. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen, 17.12.2008 tarihli ve 2008/406 E., 2008/880 K. sayılı kararın incelenmesi davalı ... vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 25.05.2010 tarihli ve 2009/1454 E., 2010/7435 K. sayılı ilamı bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiş; davalı ... vekilinin temyizi üzerine direnme kararı Hukuk Genel Kurulu’nun 04.07.2012 tarihli ve 2012/10-291 E., 2012/437 sayılı kararıyla davacı ve davalının iddia ve savunma özeti yerine dosya içeriği ve davacı ile davalının beyanları ile uyuşmayan iddia ve savunma özeti yazılmak suretiyle karar verilmesinin doğru olmaması nedeniyle usulden bozulmuş, mahkemece Hukuk Genel Kurulu kararına uyulmasına karşın bu kez direnme kararından dönülerek Özel Daire bozma kararına uymak suretiyle hüküm kurulmuştur.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek kararın süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 3201 sayılı Kanun kapsamında borçlanma yapılmasına istinaden yaşlılık aylığı bağlanması istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen ilk karar Özel Dairece bozulmuş; mahkeme önceki kararında direnmiştir.
Davalı Kurum vekilinin temyizi üzerine direnme kararı Hukuk Genel Kurulu’nun 04.07.2012 tarihli, 2012/10-291 E., 2012/437 K. sayılı kararı ile;
"…Somut olayda da; açıklanan hükümlere uygun bir karar oluşturulmamıştır. Davacı vekili, dava dilekçesinde; “…davacının, 3201 sayılı Yasaya göre yurtdışında bulunduğu 7200 günlük süreyi borçlandığını ve borcunu ödediğini, 16.04.2007 de yaşlılık aylığı talebinde bulunduğunu, kuruma tüm belgeleri teslim ettiğini ve kesin dönüş taahhüdü verdiğini, ancak kurumun maaş bağlamadığını, ikametgâh nakil belgesi talebinde bulunduğunu, bu talebin hukuki bir değeri ve anlamı olmadığı gibi haksız ve kötüniyetli olduğunu ileri sürerek davacının emekli maaşı almaya hak kazandığının tespitine, yaşlılık aylığına hak kazandığının tesbiti ile fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 500,00YTL maaş alacağının maaşların ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini…” istediği, davalı vekilinin de cevap dilekçesi ile “… davacının emekli aylığı almaya hak kazandığının tesbiti talebi ile açmış olduğu davanın hukuka aykırı olduğunu, yaşlılık aylığı bağlanması için yurda kesin dönüş yapılması ile ilgili olarak hazırlanan yönetmelik gereği hazırlanan beyan formları ve açıklama 30/07/2007 gün 151747 sayılı yazı ile davacıya gönderildiğini ve cevap beklendiğini, davacının alınan cevaba göre tahsis işleminin yapılacağını, yasaların kendisine verdiği yükümlülüğü yerine getirmeyen ve kurum işlemlerinin sonucunu beklemeyen davacının dava açmakla hukuki yararı olmadığını, kurum işleminin usul ve kanuna uygun bulunduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini…” savunduğu halde, direnme kararında davacı vekilinin “…davacının SSK ve Emekli Sandığı sigortalısı olduğu 3201 Sayılı Yasa gereği 17/07/2006 tarihinde 9 yıl, 2 aylık süreyi Emekli Sandığına borçlandığını, akabinde Emekli Sandığından tahsis talebinde bulunduğunu, bunun üzerine kurumun SSK’na evrakları gönderdiğini, SSK ‘nın hali hazırda işlem yapmadığını, davacının yurtdışında emekli olduğunu borçlanmasını da tamamladığını ileri sürerek 01/10/2006 tarihinden itibaren SSK’ca aylık bağlanmasını aylıkların her birisinin ödenmesi gereken tarihten ödemenin yapılacağı tarihe kadar faizi ile ödenmesine karar verilmesini…” , davalı vekilinin ise “…davacıya 01/05/2005 tarihinden başlamak üzere sözleme gereği kısmi yaşlılık aylığı bağlandığı 3201 Sayılı Yasaya göre borçlanmasının mevcut olmadığını ileri sürerek, davanın reddini…” savunduğu denilmiştir.
Bu nedenle mahkemece, davacı ve davalının iddia ve savunma özeti yerine dosya içeriği ve davacı ile davalının beyanları ile uyuşmayan iddia ve savunma özeti yazılmak suretiyle, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 297/1-c maddesi ve mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)"nun 388/3 maddeleri gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir.
Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır." gerekçesiyle usulden bozulmuş; bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Mahkemece bu bozma üzerine yeniden yapılan yargılama sırasında 06.12.2012 tarihli celsede Hukuk Genel Kurulu bozma ilamına uyulmasına karar verilmesine karşın bu karar gereğini yerine getirilmeyerek araştırmaya girişilmiş ve 27.12.2016 tarihli kararıyla da direnme kararından dönüldüğü anlaşılmaktadır. Hüküm davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık; yerel mahkemece verilen direnme kararının Yargıtay Hukuku Genel Kurulunca, 6100 sayılı HMK’nun 297/1-c. maddesi ve mülga 1086 sayılı HUMK"nun 388/3. maddelerine aykırılık gerekçesiyle bozulmasından sonra, mahkemece bozma doğrultusunda anılan maddelere uygun şekilde usulünce karar verilmesi gerekirken, Özel Daire kararına uymak suretiyle topladığı kanıt ve yapılan incelemelere dayanarak karar vermesinin hukuken mümkün olup olmadığının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtelim ki, yerel mahkemelerin direnme kararları (6100 sayılı HMK"nın 363/2. madde, 1086 sayılı HUMK"un 429/2. madde) bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihai) son kararlardandır. Direnme kararı ile mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Bu aşamada yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararın direnme doğrultusunda yazılmasından ibarettir. Bu bakımdan direnme kararından dönme (rücu) mümkün değildir. Esasen ilamın tefhim edilen karara uygun yazılması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardandır. Nitekim bu kurala yasa koyucu 6100 sayılı HMK"nın 294. ve 297. maddeleriyle hayatiyet kazandırmıştır.
Gerçekten de, 6100 sayılı HMK"nın 294. ve 297. (HUMK"un 381. ve 388.) maddeleri emredici hükümlerden olup kamu düzeni amacı ile getirilmişlerdir. Bu maddeler hükmünce kararların alenen tefhim edilmesi gerekir. Karar tefhim edildikten sonra bundan dönülerek yeni bir hüküm kurulamaz. Aksinin kabulü mahkemelere güveni sarsacağı için hiçbir suretle üstün görülemez.
Bilindiği üzere, 6100 sayılı HMK"da (mülga 1086 sayılı HUMK) “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Kazanılmış haklar hukuk devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2. maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına karşı direnme kararı vermesi ile direnme kararı lehine olan taraf yararına bir usulü kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulü kazanılmış hak gerçekleşebilir (Yargıtay İBK., 09.05.1960 tarihli 21/9, RG. 28.6.1960-10537).
Burada hemen belirtmek gerekir ki usulü kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada, ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerektiği de gözden kaçırılmamalıdır.
Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde somut olayda mahkemece direnme kararı verilmekle taraflar yönünden usulü kazanılmış hakkın doğduğunda kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Bu karardan dönülerek Özel Dairenin bozma kararına uyulması yasal olmadığı gibi, 1086 sayılı HUMK"un 439/son maddesi gereğince mahkemeleri bağlayıcı nitelikte bulunan Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma ilamına aykırı karar verilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle, direnme kararı verildikten sonra söz konusu karar esas yönünden bozulmadan başka bir karar verilmesinin mümkün olmadığı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.07.2012 tarihli ve 2012/10-291 E., 2012/437 sayılı ilamında direnme kararının esas yönünden doğru veya yanlış olduğu yönünde bir inceleme yapılmadığı hususu göz önüne alınarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.07.2012 tarihli ve 2012/10-291 E., 2012/437 sayılı bozma ilamında açıklandığı şekilde bir direnme kararı verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile direnme kararı esastan bozulmuş gibi yorumlanarak Özel Dairenin bozma kararı doğrultusunda hüküm kurulması doğru değildir. Bu nedenlerle yerel mahkemenin 27.12.2016 tarihli ve 2012/777 E., 2016/532 K. sayılı kararının bozulması gerekmiştir.
S O N U Ç : Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA, bozma kapsamına göre davalı ... vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine şimdilik yer olmadığına,karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 24.09.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.