Hukuk Genel Kurulu 2013/2459 E. , 2015/1739 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Gökçeada Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 22/05/2013
NUMARASI : 2013/13-2013/51
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gökçeada Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.06.2010 gün ve 2009/14 E., 2010/44 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 14.12.2011 gün ve 2010/5175 E., 2011/7475 K. sayılı ilamı ile;
(...Dava, iş bedelinin tahsili istemiyle açılmış, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1-Taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmamaktadır. Sözlü olarak akdî ilişkinin kurulduğu ve davacı yüklenici tarafından işlerin 2006 yılında yapıldığı uyuşmazlık konusu değildir. Bu durumda BK"nın 366. maddesi uyarınca davacı yüklenici tarafından yapılan işlerin bedelinin konunun uzmanı bilirkişilerden rapor alınarak 2006 yılı mahalli serbest piyasa rayiçlerine göre hesaplattırılması gerekir. Mahkemece oluşturulan bilirkişi kurulundan rapor ve ek raporlar alınmışsa da, bu raporların yukarıda açıklanan kurala uygun düzenlenmediği, raporlardaki değerlendirmenin ve hesaplamanın Bayındırlık birim fiyatlarına göre yapıldığı anlaşıldığından, bilirkişilerin düzenlediği raporların karara dayanak yapılması mümkün değildir. Mahkemece yeterli olmayan ve mahalli serbest piyasa rayicine göre düzenlenmeyen raporlara dayanılarak karar oluşturulması doğru olmamıştır.
2-Mahkemece kabul edilen miktar yönünden 2006 yılı Haziran ayından itibaren faiz yürütülmesine karar verilmiştir. Karar altına alınan alacağa dava tarihinden önceki bir tarihten faiz yürütülebilmesi için miktar belirtir ve ödeme ister bir yazı veya ihtarname gönderilerek temerrüde düşürülmesi gerekir. Somut olayda davalı iş sahibi davacı yüklenici şirket tarafından davanın açılmasından önce yukarıda açıklandığı şekilde yazı veya ihtarname gönderilerek temerrüde düşürülmediğine göre, faizin dava tarihinden başlatılması gerekirken, infazda tereddüt de yaratacak şekilde 2006 yılı Haziran ayından itibaren başlatılması da hatalı olmuştur.
3-Davacı yüklenici vekili dava dilekçesinde 2009 yılı fiyatlarına göre fazla hakları saklı kalmak kaydıyla 60.000,00 TL istekte bulunmuştur. Davacı yüklenici vekili dosyaya verdiği 18.12.2009 tarihli ıslah dilekçesinde ise yine fazla hakları saklı tutarak, işin yapıldığı 2006 yılı fiyatlarına göre 47.954,00 TL istekte bulunduklarını açıklamıştır. Davacı vekilinin ıslahı iş bedelinin yapıldığı yıl olan 2006 yılı fiyatlarıyla hesaplanmasına ilişkindir. Fazla haklarını saklı tutarak bu davadaki isteğini 47.954,00 TL"ye indirmiştir. Davacı vekilinin davada feragat beyanı bulunmamaktadır. Mahkemece bu konuda yanılgıya düşülerek davacı vekilinin davadan kısmen feragatı varmış gibi aradaki miktarın feragat nedeniyle reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Davacı vekili fazla haklarını saklı tutarak 60.000,00 TL istemini 47.954,00 TL"ye indirdiğine göre, bu davada sadece aradaki miktar yönünden davanın reddine karar verilmesi şeklinde hüküm kurulması ile yetinilmesi gerekirdi.
Yapılacak iş, konunun uzmanı seçilecek bilirkişilerle keşif yapılarak, davacı yüklenici şirket tarafından yapılan yasal işlerin yapıldığı yıl olan 2006 yılı mahalli serbest piyasa rayiçlerine göre bedellerinin hesaplattırılmasından, raporun Yargıtay denetimine elverişli şekilde düzenlenmesine dikkat edilmesinden, davacı şirketin bu davadaki isteminin 47.954,00 TL olduğunun dikkate alınmasından, davalı iş sahibi ödemelerinin düşülerek davacı yüklenicinin varsa kalan iş bedeli alacağının dava tarihinden itibaren faiz yürütülerek tahsiline karar verilmesinden, fazla istemin reddedilmesinden, yargılama gideri ve vekâlet ücretinin davanın kabul ve red durumuna uygun olarak hesaplanıp karar altına alınmasından ibarettir.
Kararın bu nedenlerle bozulması gerekmiştir....)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, inşaat iş yapım bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkili şirket ile davalı arasında iki adet ev için 2006 yılında eser sözleşmesi yapıldığını, müvekkili şirketin işi yaparak davalıya evi teslim ettiğini, ancak davalının ödemesi gereken bedeli ödemediğini ileri sürerek, dava tarihi 2009 yılı fiyatlarına göre hesaplanacak eser bedelinden şimdilik 60.000,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 18.12.2009 havale tarihli ıslah dilekçesiyle talebini değiştirerek, “işin yapıldığı tarih olan 2006 yılı fiyatlarına göre hesaplanacak inşaat bedelinden şimdilik olmak kaydıyla 47.954 TL alacağın 2006 yılı Haziran ayından itibaren işleyecek ticari faiz ile birlikte davalıdan tahsiline” karar verilmesini istediğini açıklamıştır.
Davalı vekili; inşaat işinin davacı şirkete verildiğini, 2006 ve 2007 yıllarında toplam 35.000,00 TL ödeme yapıldığını, 2008 yılında davacı tarafından gerçeğe aykırı fatura düzenlenerek gönderildiğini, davacının inşaatı baştan sona kendileri yapmış gibi tespit yaptırdığını, davacı tarafından hiç yapılmayan tadilatın yapılmış gibi gösterildiğini, yapılan işlerin de ayıplı olduğunu, malzeme ve işçilik için talep edilen miktarın fahiş bulunduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Yerel Mahkemece; davacı ile davalı arasında sözlü olarak eser sözleşmesi yapıldığı, keşfe katılan teknik bilirkişilerin eser sözleşmesine konu binada davacı tarafça yapılan işlere ait fiyatları 2006 yılı mahalli rayiç bedellerine göre tespit ettikleri, davacı firmanın yaptığı işin bedelinin KDV dahil 99.719,84 TL olduğu, davacı tarafın ıslah talebinde bulunduğu, bu itibarla işin yapıldığı tarih olan 2006 yılı fiyatlarına göre hesaplanacak inşaat bedelinden şimdilik 47,954 TL alacağın 2006 yılı Haziran ayından itibaren işleyecek ticari faiz ile birlikte davalıdan tahsiline ilişkin talepte bulunduğu, dava dilekçesindeki talebi ile ıslah dilekçesindeki talebi arasında kalan miktardan feragat etmiş olduğunun kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle davacı tarafın 60.000 TL alacağına ilişkin davasının 47.954,00 TL kısmı yönünden kabulüne, aradaki miktarın ise feragat nedeniyle reddine, kabul edilen kısmın 2006 yılı Haziran ayından itibaren ticari faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, feragate ilişkin üç nolu bozma ilamına uyulmasına, bir ve iki nolu bozma nedenlerine karşı ise direnilmesine karar verilerek önceki gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme hükmü kurulmuş, hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.
I-Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davaya konu inşaat tadilat bedelinin belirlenmesi için hükme esas alınan bilirkişi raporunda rayiç piyasa ücretlerinin mi yoksa Bayındırlık Bakanlığı birim fiyatlarının mı esas alındığı hususu ile davada faizin işin yapım tarihinden mi yoksa dava tarihinden mi başlatılmasının gerektiği noktalarında toplanmaktadır.
Eser sözleşmesi, 818 sayılı Borçlar Kanununun (BK) 355.maddesinde, “İstisna, bir akittir ki onunla bir taraf (müteahhit), diğer tarafın (iş sahibi) vermeği taahhüt eylediği semen mukabilinde bir şey imalini iltizam eder” şeklinde tanımlanmıştır.
Aynı Kanunun 366. maddesi uyarınca da; evvelce kararlaştırılmamış veya takribi bir surette kararlaştırılmış olan bedel, yapılan şeyin kıymetine ve müteahhidin masrafına göre tayin edilir.
Bu itibarla, davaya konu taraflar arasındaki yazılı olmayan (sözlü) eser sözleşmesinde davacı yüklenicinin davalı iş sahibinden talep edeceği alacak yapılan işin rayiç piyasa bedeli olacaktır. Bu husus yerel mahkemenin de kabulündedir.Ancak hükme esas alınan bilirkişi raporu bu ilkeye uygun hazırlanmamıştır. Hükme esas alınan 20.04.2010 havale tarihli ikinci ek raporda 2006 yılı itibariyle mahalli serbest piyasa fiyatları araştırılarak yapılan iş için ödenmesi gereken bedelin belirlendiği açıklanmış ise de, raporun incelenmesinde bu açıklamayla çelişkili belirlemelerin yapıldığı anlaşılmaktadır. Raporda yer alan, “mutfak dolabı, panel kapı, pergole, 6000 serici PVC, çift cam, shıngle” malzemelerinin belirlenen piyasa fiyatlarına ayrıca % 25 oranında müteahhit kârı eklenmek suretiyle hesaplama yapıldığı görülmektedir. Oysa serbest piyasa rayiç fiyatı, emtianın arz bedeli olup, içerisinde kâr unsurunu da içermektedir.
Ayrıca, hükme esas bilirkişi raporunun sonuç bölümünde, 100’lük PVC boru döşemesi için Bayındırlık ve İskan Bakanlığının 2006 yılı birim fiyatlarının baz alındığı da açıklanmış durumdadır.
Bu itibarla, davaya konu işin yapıldığı tarih itibariyle mahalli serbest piyasa fiyatları araştırılarak yapılan iş için ödenmesi gereken bedelin tespit edilmesi gerekmekte olup, yerel mahkemece alınan bilirkişi raporu hüküm kurmaya elverişli değildir.
O halde, Hukuk Genel Kurulunca kabul edilen bu ilave gerekçelerle Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
II- Yerel mahkemece uyma kararı verilen üç nolu bozma gerekçesi yönünden kurulan hükme yönelik davalı vekilinin temyiz istemine gelince;
Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi).
Eş söyleyişle; mahkemenin yeni bir delile dayanarak veya bozmadan esinlenerek gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut olayda ise; Özel Daire bozma ilamında diğer bozma sebeplerinin yanı sıra, davacı vekilinin davada feragat beyanının bulunmadığı, davacı vekilinin davadan kısmen feragati varmış gibi dava dilekçesindeki talep ile ıslah dilekçesi arasındaki miktarın feragat nedeniyle reddine karar verilmesinin doğru olmadığı belirtilmiştir. Yerel mahkemece de bozmanın bu kısmına uyularak sair yönlerden kısmi direnme hükmü kurulmuş, direnmeye ilişkin temyiz istemi yukarıda (I) nolu bentte incelenmiştir.
Bozmaya uyularak ıslah dilekçesinin feragat olarak yorumlanamayacağı, davada feragatin bulunmadığına ilişkin olarak yerel mahkemece verilen bu yeni karar ismi geçen davalı tarafından temyiz edilmekte olup, bozmaya uyulması sonrasında verilen bu hükmün “direnme” niteliği taşımadığı, Özel Daire denetiminden geçmeyen tamamen yeni gerekçeye dayalı yeni bir hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
Hal böyle olunca; bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi, Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda (I) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine,
(II) nolu bentte açıklanan nedenlerle de davalı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 15. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 24.06.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.