Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca incelenmesi davacı Ali ve arkadaşları tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Kadastro sırasında dava ve temyize konu 104 ada 49 ve 147 parsel sayılı sırasıyla 5744.80 m2, 18.006.98 m2 yüzölçümündeki taşınmazlar Hüseyin mirasçıları adına, 104 ada 146 parsel sayılı 17.727.85 m2 yüzölçümündeki taşınmaz davalılar Yusuf mirasçıları adına tespit edilmiştir. Davacılar Ali ve arkadaşları miras hakkına dayanarak dava açmıştır. Mahkemece davanın reddine, dava konusu taşınmazların tespit gibi tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davacılar Ali ve arkadaşları tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece taşınmazların kök muris Hösem oğlu Mehmet’e ait iken ölümü ile taksim yapıldığı, davalıların payına düştüğü belirtilmiş, devamında ise, davalıların miras bırakanı Yusuf ve Hüseyin tarafından imar ve ihya edildiği, tereke malı olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilerek gerekçede çelişki yaratılmış, dava konusu 104 ada 49 parsel sayılı taşınmaz hakkında Kadastro Mahkemesinin 2008/352 esas sayılı dosyasında yargılama yapıldığı belirtildiği halde dosyası getirtilmemiş, aynı taşınmaz hakkında açılan tüm davaların birarada görülüp sonuçlandırılması gerektiği düşünülmemiştir.
Ne var ki; temyiz incelemesi sırasında getirtilen 2008/352 esas sayılı dosyada 104 ada 49 parsel sayılı taşınmaz hakkında davanın reddine, taşınmazın tespit gibi tapuya tesciline karar verildiği, hükmün kesinleşerek Tapu Sicil Müdürlüğü’nce sicil oluşturulduğu anlaşıldığına göre öncelikle Tapu Sicil Müdürlüğü’nden 104 ada 49 parsel sayılı taşınmazın eldeki dosyadan dolayı davalı olduğuna dair şerh verilmesi istenmeli, 2008/352 esas sayılı dosyanın davacısı Orman İdaresi açısından davanın kesinleştiği dikkate alındığında Orman İdaresi davaya dahil edilmeden eldeki davanın tarafları yönü ile yargılamaya devam edilmelidir.
İddia ve savunmaya, mahkemece toplanıp değerlendirilen deliller ile duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgelere göre; uyuşmazlık dava konusu taşınmazların tarafların kök murisi 1958 yılında ölen Hösem oğlu Mehmet’ten kalıp kalmadığı, kalmış ise taksim yapılıp yapılmadığı yönünde toplanmaktadır.
Kural olarak ortak miras bırakanın ölüm gününden sonra, mirasçıları arasında yöntemine uygun bir paylaşmanın varlığından söz edilebilmesi için ortak miras bırakanın ölüm gününden sonra tüm mirasçılarının biraraya gelerek terekeyi kendi aralarında pay etmeleri, her bir mirasçının kendi payına düşeni aldıktan sonra terekedeki diğer miras haklarından vazgeçmesi koşuluna bağlıdır. Saptanan dava niteliği ile az yukarıda vurgulanan hukuksal olgular da dikkate alındığında, yerel mahkemece yapılan araştırma ve soruşturma hüküm vermeye yeterli değildir. Hükme dayanak yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanık sözleri, olaylara dayanmayan soyut nitelikte gerekçesiz sözlerden ibarettir.
O halde davada sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için, ortak miras bırakanın terekesine dahil dava dışı başka taşınmaz mallar bulunup bulunmadığı araştırılmalı, varsa sözü edilen taşınmazların kadastro tespit tutanakları ve dayanakları belgeler, davalı iseler dava dosyaları da getirtilmeli, sonuçlanan ve kesin hükme bağlanan davalar varsa deliller değerlendirilirken sözü edilen taşınmazlarla ilgili olarak yerel mahkemesinden verilen ve kesinleşen hükümler de gözönüne alınmalı, özellikle, sözü edilen taşınmaz ya da taşınmazların tespit tutanakları içeriğinde paylaşma olgusuna yer verilip verilmediği yönü üzerinde durulmalı, uyuşmazlığın niteliğine göre deliller değerlendirilirken paylaşmada her bir mirasçıya eşit yüzölçümde ve eşit verimlilikte taşınmaz ya da ekonomik yönden aynı parasal değerde menkul mal isabet etmesinin paylaşmanın koşulu olmadığı gözönünde tutulmalı, daha sonra yöreyi iyi bilen, elverdiğince yaşlı, yansız, yerel ve uzman bilirkişi, tarafların aynı yöntemle gösterecekleri tanıklar ile tespit tutanağı bilirkişilerinin tümü hazır olduğu halde, taşınmazlar başında yeniden keşif yapılmalı, yerel bilirkişi ve tanıklardan taşınmazların tarafların kök miras bırakanı Hösem oğlu Mehmet’ten mi kaldığı yoksa davalıların kendi babaları Yusuf ve Hüseyin (kök murisin çocukları) tarafından imar ve ihya edildiği duraksamasız olarak belirlenmelidir.
Tarafların kök miras bırakanı Hösem oğlu Mehmet’e ait olduğunun belirlenmesi halinde ortak miras bırakanın ölüm gününden sonra mirasçıları arasında yöntemine uygun bir paylaşma yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise dava konusu taşınmazların hangi mirasçı ya da mirasçıların miras payına isabet ettiği yolunda yerel bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, diğer mirasçı ya da mirasçıların miras payına karşılık kendilerine terekeden ne verildiği duraksamasız belirlenmeli, bu konularda da yerel bilirkişi ve tanıklardan ayrıntılı bilgi alınmalı, keşifte dinlenen bilirkişi ve tanıkların anlatımları ile tutanak bilirkişilerinin beyanları çeliştiği takdirde tutanak bilirkişilerinin tümü taşınmaz başında ayrı ayrı dinlenerek çelişki giderilmeli, paylaşma olgusunun ispat yükünün davalı tarafta olduğu, ancak kök miras bırakanın 1958 yılında öldüğü dikkate alındığında bir insan ömrünü aşan fiili kullanımın paylaşmaya karine sayılabileceği, taşınmazların davalıların kendi babaları Yusuf ve Hüseyin (kök murisin çocukları) tarafından imar ve ihya edildiği belirlendiği takdirde davacıların terekeden gelen bir haklarının bulunmadığı düşünülmeli, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller bu çerçevede değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir.
Mahkemece bu olgular gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz, davacılar Ali ve arkadaşlarının temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), peşin alınan harcın ilgililerine iadesine, 14.03.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.