11. Hukuk Dairesi 2019/2541 E. , 2020/553 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince bozmaya uyularak verilen 28/03/2019 tarih ve 2019/20-2019/144 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davalı kurum vekili ve davalı şirket vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; "GLOBAL GAS SPRINGS+Şekil" ibareli 7, 12 ve 35.sınıf ürün ve hizmetleri içeren 2004/29962 sayılı markanın müvekkili adına tescilli olduğunu, "GLOBAL GAZLI AMORTİSÖR+Şekil" ibareli 7, 12 ve 35. sınıftaki hizmetleri içeren 2013/4209 sayılı marka tescil başvurusuna davalı şirketin "GLOBAL+Şekil" ibareli 7, 12 ve 17. sınıf hizmetleri içeren 1999/18783 sayılı markasına dayanarak yaptığı itirazın Markalar Dairesi tarafından kısmen kabul edilerek başvurunun 7 ve 12. sınıf ürünler bakımından reddedildiğini, anılan karara karşı yapılan itirazı YİDK"nın reddettiğini, ortalama tüketicilerin farklılığı algılayabileceğini, önceki markasının kazanılmış hak sağladığını ileri sürerek YİDK"nın 2015/M-12266 sayılı kararının iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı kurum vekili; kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket vekili; müvekkilinin uzun yıllardır amortisör parçaları ürettiğini, davacı başvurusu ile müvekkili markasının esas unsurunun “GLOBAL” olduğunu, bu nedenle iltibasa neden olacak derecede benzer bulunduğunu, tüketici kitlesinin aynı olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya göre; davacıya ait 2004/29962 numaralı markanın 17.09.2004 tarihinde başvurusunun yapıldığı ve 25.03.2005 tarihinde 7 ,12 ,ve 35 (06) alt sınıftaki mal ve hizmetler için tescile hak kazandığı, davacı tarafın 2004 yılında tescil edilen markası için davalı veya dava dışı üçüncü bir şahıs tarafından herhangi bir hükümsüzlük davası açılmadığı, markanın yenilenmesi için usulüne uygun başvuruda bulunulduğu ve halihazırda tescilli olduğu, davacının ilk markasının çekişme konusu olmaktan
çıktığı, kazanılmış hak için gerekli şartların dava konusu marka için gerçekleştiği, itiraz aşamasında davacının müktesep hak itirazını ileri sürdüğü, kurum kararının iptali şartlarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, YİDK’nın 2015-M-12266 sayılı kararının iptaline karar verilmiştir.
Kararı, davalı kurum vekili ve davalı şirket vekili temyiz etmiştir.
1-) Dava, kurum kararının iptali istemine ilişkin olup dosya üzerinde yapılan incelemede; İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen kararın mümeyyiz davalı şirket vekiline usulüne uygun olarak 25.04.2019 tarihinde tebliğ edildiği, adı geçenin ise söz konusu kararı iki haftalık yasal süre geçtikten sonra 10.05.2019 tarihinde temyiz ettiği anlaşılmıştır. Her ne kadar İlk Derece Mahkemesince, kanun yolu bakımından 15 günlük temyiz süresi öngörülmüş ve davalı şirket vekilince, 15. günde İlk Derece Mahkemesince verilen karar temyiz edilmiş ise de; kanunda belirtilen süreler kesin olup anılan sürelere ilişkin hakimin tasarruf yetkisi bulunmamaktadır. Başka bir deyişle kanunun öngördüğü bir süre hâkim tarafından uzatılıp kısaltılamaz. Temyize ilişkin süreler de yasa tarafından düzenlenen kesin sürelerdir ve re´sen gözetilmesi gerekir. Bu itibarla somut olayda, kararın tebliğ tarihi olan 25.04.2019 tarihinden itibaren temyiz süresi iki hafta olup İlk Derece Mahkemesince bu sürenin 15 gün olarak değiştirilmesi mümkün değildir. Bu durumda 6100 sayılı HMK’nın 366. maddesinin yaptığı yollamayla somut olaya uygulanması gereken aynı Kanunun 346/1. maddesi hükmüne göre, süresinde yapılmayan temyiz istemiyle ilgili olarak İlk Derece Mahkemesi tarafından karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, Yargıtay tarafından da temyiz isteminin reddine karar verilebileceğinden davalı şirket vekilinin temyiz isteminin süre yönünden reddine karar vermek karar vermek gerekmiştir.
2-) Dosyadaki yazılara, İlk Derece Mahkemesince uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı kurum vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı şirket vekilinin temyiz isteminin REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı kurum vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 10,00 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalı kurumdan alınmasına, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davalı şirkete iadesine, 20/01/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava; Türk Patent ve Marka Kurumu YİDK Kararının iptali istemine ilişkindir.
Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi"nin 2019/20 Esas, 2019/144 Karar sayılı ve 28.03.2019 Karar tarihli davanın kabulüne ilişkin kararında, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtay"da Temyiz Yolu açık olmak üzere karar vermiştir.
Gerekçeli Karar davalı şirket vekiline 25.04.2019 tarihinde tebliğ edildiği, davalı şirket vekili ise, 10.05.2019 tarihli temyiz dilekçesi vererek kararı temyiz etmiştir.
Daire çoğunluğu temyiz süresinin iki hafta olduğu, iki haftalık sürenin geçmesinden sonra temyiz dilekçesi verildiği gerekçesi ile temyiz istemini reddetmiştir.
Kararı veren Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi temyiz süresini 15 gün olarak öngörmüş, davalı vekili 15. günde kararı temyiz etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi temyiz süresini 15 gün olarak öngördüğü için 15. günde mümeyyiz taraf kararı temyiz etmiştir. Daire çoğunluğu ile oluşan görüş ayrılığımız, kanun tarafından tayin edilen temyiz yoluna başvurma süresinin mahkeme kararında hatalı şekilde daha uzun gösterilmesi halinde; kanunda belirtilen süreden sonra ve mahkeme kararında belirtilen süre içinde yapılan temyiz talebinin geçerli olup olmadığına ilişkindir.
6100 sayılı HMK"nın 361. maddesi Temyiz Başvuru süresini iki hafta olarak belirlemiştir. Somut uyuşmazlıkta ilk derece mahkemesi temyiz başvuru süresini 15 gün olarak göstermiştir. Temyiz eden davalı taraf 15. günde harcını yatırarak temyiz dilekçesi vermiştir. Dairemiz çoğunluğu 2 hafta geçtikten sonra temyiz dilekçesinin verildiğini gerekçe göstererek süre yönünden temyiz isteminin reddine karar vermiştir.
Kanun yoluna başvurma süreleri HMK tarafından tayin edilmiştir. HMK 94/1. maddesine göre kanunun belirlediği süreler kesindir. Kanun tarafından belirlenen sürede işlem yapılmadığı takdirde, sürenin kesin ve hak düşürücü olması nedeniyle artık o işlem yapılmayacaktır. HMK 90/1. maddesi gereğince istisnai haller dışında kanunun belirlediği süreleri hakim azaltıp çoğaltamaz. Ancak Anayasanın 40/2. maddesi gereğince "devlet, işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır..." Anayasa hükmünden de anlaşıldığı gibi HMK 345. ve 361. maddelerinde düzenlenen istinaf ve temyiz süreleri hakim tarafından değil, kanun tarafından belirlenmiştir. Hakim kararında bu kanun yollarını ve sürelerini doğru bir şekilde göstermek zorundadır.
Hakimin kanunda belirlenen kanun yollarının süresini yanlış göstermesi nedeniyle, Anayasa Mahkemesinin önüne bireysel başvuru yoluyla gelen dosyalarda Anayasa Mahkemesi, mahkemelerin verdikleri kararlarda kanun yolunun başvuru süresini ilgiliye hatalı şekilde bildirmesinin, ilgilinin süreye güvenerek işlem yapması halinde hak kaybına uğraması sonucuna yol açmaması gerektiğine karar vermiştir. Gerekçesini de Anayasa"nın 36. ve 40. maddelerine dayandırmıştır.
Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri de mahkemeye erişim hakkıdır. Bu hak da bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığı etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmektedir.
Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen ya da mahkeme kararını etkisiz hale getiren işlemler mahkemeye erişim hakkının ihlali niteliğindedir.
Bireysel başvurularda Anayasa Mahkemesi bu hususları dikkate alarak, dava açma sürelerinin düzenlenmesinin son derece karışık ve dağınık mevzuatın, aşırı şekilci (katı) yorumunun mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini, özellikle başvuru mercii ve süresi doğru gösterilmeyen işlemlerle ilgili davalarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye erişim hakkını zedeleyecek şekilde kati yorumdan kaçınması gerektiğini belirtmiştir. Yani Anayasa Mahkemesi kanun yoluna başvuru süresinin mahkeme kararında hatalı olarak gösterilmesi halinde, bu süreye güvenerek başvuruda bulunan ilgilinin taleplerini süre yönünden red edilmemesi gerektiği kanaatindedir.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin 2. Fıkrası gereğnice; "Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlal ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir."
Yeniden yargılama yapılmaması mümkün olmadığı takdirde, başvurucu lehine tazminata hükmedilmektedir.
Anayasa Mahkemesi"nin emsal kararlarında bu husus açıkça vurgulanmıştır. İhlal sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yönelik yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine ilişkin bir kısım emsal kararlar şunlardır.
-Başvurucu... hakkında verilen 2013/2084 Başvuru Nolu 15.10.2015 tarihli karar.
-Başvurucu ... ve diğerleri hakkında verilen 2013/7002 Başvuru Nolu 11.05.2016 tarihli karar.
-Başvurucu...hakkında verilen 2014/15837 başvuru nolu 23.03.2017 tarihli karar.
-Başvurucu ... hakkında verilen 2014/9690 başvuru nolu 11.05.2017 tarihli karar.
-Başvurucu ... ve diğerleri hakkında verilen 2014/2607 başvuru nolu 19.02.2017 tarihli karar.
Yukarıda belirtilen bir kısım bireysel başvurularda görüldüğü gibi Anayasa Mahkemesi bir ihlalin olduğunu tespit etmesi halinde yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna ulaşması halinde yeniden yargılama yapması için dosyayı kararı veren mahkemeye göndermektedir.
Öğretide de Anayasa Mahkemesi"nin bireysel başvurularda vermiş olduğu kararlarının isabetli olduğu, kanunda tayin edilen sürenin mahkeme kararıyla hatalı olarak uzun gösterilmesi halinde; Anayasal hükümler çerçevesinde ilgililerin mahkeme kararlarına duydukları güvenin korunmasına ilişkin haklı beklentilerini gözönüne alınmalı, erişim haklarının engellenmemesi gerektiği savunulmuştur.
(Pekcanitez/Atalay/Özekes; Kuru, Akil/Gül.)
Belirtildiği gibi bireysel başvuru yolu ile Anayasa Mahkemesinin önüne gelen bu tür uyuşmazlıklarda Anayasa"nın 36. maddesi ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini, mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapmak üzere dosyayı ilk derece mahkemesine iade etmesine karar vermiştir. (AYM"nin 2014/19638 başvuru numaralı karar.)
Belirtilen nedenlerle davalı şirket vekilinin temyiz itirazının reddi kararı adil yargılanma hakkının bir unsuru olan mahkemeye erişim hakkını engelleyici nitelikte olduğu gerekçesiyle temyiz talebinin süre yönünden reddi şeklinde oluşan çoğunluk görüşüne katılmamaktayız.