ŞAYET ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ DAVASINDA BELİRLENEN MUHDESAT DEĞERİ SULH HUKUK MAHKEMESİNİN GÖREVİNE GİRİYORSA, SULH HUKUK MAHKEMESİ MUHDESATIN AİDİYETİNİ İDDİA EDENE DAVA AÇMASI İÇİN SÜRE VERMEYİP UYUŞMAZLIĞI ÇÖZMESİ, GÖREVİNİ AŞIYORSA MUHDESATIN KENDİNE AİT OLDUĞUNU İDDİA EDEN MALİKLERE GÖREVLİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNDE TESPİT DAVASI AÇMALARI İÇİN SÜRE VERMELİ VE DAVA SONUCUNU BEKLEMELİDİR.
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Dava, taşınmaz üzerinde bulunan muhtesatın aidiyetinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de varılan sonuç davanın niteliğine, toplanan delillere ve yasal düzenlemelere uygun düşmemiştir.
Dava ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan HUMK’nın 8. maddesinin II numaralı bendinde değerine bakılmaksızın Sulh Hukuk Mahkemesinde görülecek dava türleri sınırlı olarak belirtilmiş, bunlar arasında tespit davaları sayılmamıştır. Maddenin I numaralı bendinde ise mamelek hukukundan doğan, değer veya miktarı yüzmilyon lirayı geçmeyen davaların da Sulh Hukuk Mahkemelerinde görüleceği açıklanmış, açıklanan bu miktar 2011 yılı itibarıyla 7.780 TL’ye yükseltilmiştir. Muhtesat tespiti davalarının taşınmazın arzı ile ilgisi bulunmadığından bu tür davalarda dava değerinin davacının taşınmazın arzında paydaş olup olmamasına göre değişeceği, davacı taşınmazın arzında paydaş değil ise muhtesatın tam değerinin, taşınmazın arzında paydaş ise muhtesatın davalı payına düşen kısmının değerinin dava değeri olacağı, mahkemelerin görevinin de bu değere göre belirleneceği kuşkusuzdur.
Aynı Kanun’un 566-567. maddelerinde de ortaklığın giderilmesi davasına bakan sulh hakiminin miktar itibarıyla kendi görevi dahilindeki uyuşmazlıkları basit usule göre kendisinin çözümleyeceği, görevini aşan uyuşmazlıkların ise yazılı usule göre çözümleneceği, bu halde davacının sulh hakimi önünde uyuşmazlığı tespit olduğu tarihten itibaren 10 gün içinde davasını açmak zorunda olduğu açıklanmıştır. Açıklanan bu hukuksal olgular birlikte değerlendirildiğinde üzerinde bina, ağaç vs. gibi bütünleyici parça niteliğinde muhtesat bulunan taşınmazın tapu kütüğünün beyanlar hanesinde muhtesatın maliklerden biri veya birkaçına ait olduğuna ilişkin kayıt bulunması veya tüm taşınmaz maliklerinin muhtesatın belirli bir veya birkaç malik tarafından kendi adına ve hesabına meydana getirildiğini oybirliği ile kabul etmeleri halinde, ortaklığın giderilmesi davasına bakan mahkemenin taşınmaz satış bedelinin paylaştırma oranını belirlerken muhtesata isabet edecek satış bedelinin sadece bu muhtesatı meydana getiren malik veya maliklere verilmesini sağlayacak şekilde oranlama yapması ve buna göre hüküm vermesi, tapu kütüğünde muhtesata ilişkin bir kayıt yoksa veya taşınmaz malikleri arasında bu konuda oybirliği sağlanamazsa mahkemenin bu konuyu ön mesele yaparak muhtesat konusunda çıkan uyuşmazlığı çözmek miktar itibariyle (muhtesat değeri) kendi görevine giriyorsa uyuşmazlığı kendisinin çözmesi, görevini aşıyorsa, muhtesatın kendisine ait olduğunu öne süren malik veya maliklere bu konuda görevli Asliye Hukuk Mahkemesinde tespit davası açmak üzere HUMK’nın 567. maddesi hükmüne göre süre vermesi ve açılacak bu davanın sonucunu beklemesi gerekir.
Öte yandan öğreti ve uygulamada davacının hukuki korunma ihtiyacını başka bir yolla tamamen gidermesinin mümkün olduğu hallerde soyut hukuki ilişkinin tespitini istemekte hukuki yararının bulunmadığı, olumlu dava koşulu olan hukuki yararın kamu düzenine ilişkin olup taraflarca öne sürülmese bile mahkemelerce kendiliğinden dikkate alınacağı kabul edilmektedir.
Somut olaya gelince, dosya içeriğinde toplanan delillerden davaya konu muhtesatın üzerinde bulunduğu 532 parsel sayılı taşınmaz hakkında aynı mahkemenin 2011/151 esas sayılı dosyasında taraflar arasında görülmekte olan derdest ortaklığın giderilmesi davasının bulunduğu, yargılama sırasında taşınmaz üzerinde bulunan muhtesatın aidiyeti konusunda uyuşmazlık çıkması üzerine mahkemece verilen yetkiye dayanılarak görülen davanın açıldığı, dava dilekçesinde dava değeri olarak 3.000 TL gösterildiği, mahkemece yapılan keşif sonucu düzenlenen 30.06.2011 tarihli bilirkişi raporunda da davaya konu edilen muhtesat değerinin 4.613 TL olarak açıklandığı anlaşılmaktadır. Gerek dava dilekçesinde gösterilen ve gerekse mahkemece keşfen belirlenen bu değerler dikkate alındığında davaya bakmanın miktar itibarıyla Sulh Hukuk Mahkemesinin görevine girdiği, az yukarıda açıklanan hukuksal olgular gözetildiğinde muhtesat aidiyeti konusunda çıkan bu uyuşmazlığın ortaklığın giderilmesi davasına bakan mahkemece önsorun yapılarak çözümlenmesi gerektiği kuşkusuzdur. Ne var ki ortaklığın giderilmesi davasına bakan mahkemece muhtesat aidiyeti konusunda çıkan uyuşmazlığı çözmek kendi görevine girdiği halde bu olgu gözden kaçırılarak davacıya ayrıca dava açması için yetki verilmiş, davacı tarafından da aynı mahkemede görülen dava açılmıştır. Bir davada önsorun yapılarak davaya bakan mahkemece çözümlenmesi gereken bir uyuşmazlığın çözümlenmesi için gereksiz masraf yapılarak ve zaman harcanarak ayrı bir dava açılmasında hukuki yarar bulunduğundan söz edilemez. Davanın mahkemece verilen yetki üzerine açılmış olması da bu gerçeği değiştirmez.
Hal böyle olunca, mahkemece hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken bu olgu gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz, davalının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, 16.02.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.