Esas No: 2013/2380
Karar No: 2015/1667
Karar Tarihi: 17.06.2015
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/2380 Esas 2015/1667 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 09/10/2012
NUMARASI : 2012/282-2012/340
Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 01.07.2010 gün ve 2009/359 E., 2010/273 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 01.02.2012 gün ve 2010/13462 E., 2012/1237 K. sayılı ilamı ile;
(...Dava; basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.
Yerel Mahkemece, istemin kısmen kabulüne dair verilen karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı davaya konu edilen H...Gazetesinin 15/9/2009 tarihli sayısında 1"inci sayfadan; “ Çirkin Söylentiler İddianamede” ve 16’ncı sayfasında; “Üçüncü İddianamedeki Çirkin Dedikodular” başlığı altında yapılan haberin başlığı ile içeriğinin uyumlu olmadığını, öz ile biçim dengesinin korunmadığını belirterek kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğradığı manevi zararın ödetilmesini istemiştir.
Davalı, haberin kaynağının Üçüncü Ergenekon davası olarak bilinen İddianame ve ekindeki bilgilerin aynen yorum katılmaksızın yayınlanmasından ibaret olduğunu belirterek haksız ve yersiz açılan davanın reddini savunmuştur.
Dosya içeriğinden; davacının Ergenekon olarak bilinen davanın tutuksuz sanığı olduğu, yine aynı davanın tutuklu sanıklarından dava dışı Yalçın Küçük ile arkadaşı İsmail arasında davacı ile ilgili geçen ve telefon dinlemesine takılan bir kısım konuşmaların Üçüncü Ergenekon İddianamesinin ek delil klasörlerinde iletişim tespit tutanağında yer aldığı anlaşılmaktadır.
Dosyadaki bilgi ve belgeler ile davaya konu Habertürk Gazetesinin 15/9/2009 tarihli sayısında “Çirkin Söylentiler İddianamede” ve “Üçüncü İddianamedeki Çirkin Dedikodular” başlığı altında yapılan haber bir bütün olarak incelendiğinde; yayın içeriğinin kamuoyunda üçüncü Ergenekon davası olarak bilinen yargılamaya ilişkin iddianamenin 83. sayfası ile iddianame ekinde bulunan 12/6/2008 tarih ve 9056 nolu iletişim tespit tutanağındaki konuşma bilgilerinin yorum katılmaksızın dikkat çekici başlık kullanılarak okuyucuya sunulmasından ibaret olduğu anlaşılmaktadır.
Basının görevi okuyucuyu bilgilendirmek olup bu görevini yaparken okuyucunun ilgisini çekecek başlık kullanabilmelidir. Davaya konu yayının, Ergenekon davasının tutuklu sanığı dava dışı Yalçın Küçük ile arkadaşı İsmail arasında geçen ve aynı davanın tutuksuz sanığı olan davacı hakkındaki iddianame ekindeki iletişim tespit tutanağında tespit edilen ifadelerin aynen yayınlandığı, yorum katılmaksızın verildiği gözetildiğinde davacının kişilik haklarının zedelendiğinden söz edilemez. Şu halde manevi tazminat koşulları oluşmadığından istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle kısmen kabul kararı verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, davaya konu yazıda davacı için yapılan nitelendirmelerin son derece soyut kavramlar olup hiçbir açık kanıta dayanmadığı, haber gerçeği yansıtsa bile kullanılan dil ve ifadenin, yapılacak niteleme ve yorumun, haberin verilişinin gerektirdiği ve zorunlu kıldığı biçim ve ölçüde yapılmasının gerektiği, davaya konu yazının, davacının yargılandığı konudan çok sosyal davranış biçimi ile ilgili olup, yayında özle biçim arasındaki denge aşıldığından ve konu ile ifade arasında düşünsel bağ bulunmadığından davacının sosyal kişilik değerlerine saldırının gerçekleştiği, iddianame ekinden alınan ve saldırı teşkil eden sözlerin bir yayın organında aynen yazılıp yayımlanması ile o yayın organının sorumluluktan kurtulamayacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu yazının içeriği, kullanılan söz ve ifadelerin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, burada varılacak sonuca göre davacının kişilik haklarına saldırının söz konusu olup olmadığı; diğer bir deyişle, davacı yararına manevi tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle bu konuda uluslararası metinlerde ifade özgürlüğünün nasıl yer aldığının incelenmesinde yarar bulunmaktadır. Çünkü; 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasa"sının 90. maddesinin son fıkrasına göre; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.). Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmünü içermektedir. Bu durumda mahkemelerce önlerine gelen uyuşmazlıklarda usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.
Hal böyle olunca Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) somut uyuşmazlığın nasıl düzenlendiğini ve sözleşmenin uygulanmasına sağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının incelenmesi gerekmektedir.
“İfade özgürlüğü” başlıklı AİHS’nin 10(1) maddesine göre; “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.” hükmünü içermekte olup, hangi hallerde ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği de aynı maddenin 2.fıkrasında düzenlenmiştir.
İfade özgürlüğü, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birisi olup, toplumsal ilerlemenin ve her kişinin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS"nin 10.maddesinin 2.fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü, yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Çoğulculuk, hoşgörü ve açık düşünce bunu gerektirir ve bunlar olmaksızın “demokratik bir toplum” olamaz. 10.maddede benimsenen ifade özgürlüğü bu şekilde olmakla birlikte yine de bu, dar bir yorum gerektiren istisnalar içermektedir ve bu hakkı kısıtlama ihtiyacının ikna edici bir biçimde ortaya konması gerekmektedir (Pakdemirli v. Türkiye kararı, başvuru no: 35839/97, 22 Şubat 2005).
AİHM önüne gelen uyuşmazlıklarda yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini aşağıdaki kriterleri uygulayarak tespit etmektedir:
1. Müdahalelerin yasayla öngörülmesi:
AİHM, Sözleşmenin 10(2) maddesinde yer alan “yasayla öngörülme” ifadesinin, ilk olarak, itiraz konusunun iç hukukta bir dayanağı olmasını gerektirdiğini hatırlatır. Ancak, söz konusu ifade, hukuki normların ilgili kişinin erişiminde olmasını, sonuçlarının öngörülebilmesini ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olmasını gerektiren kanun niteliğine de atıfta bulunmaktadır (Association Ekin/Fransa, başvuru no: 39288/98; Ürper ve diğerleri Türkiye kararı, başvuru no: 14526/07, 14747/07, 15022/07, 15737/07, 36137/07, 47245/07, 50371/07, 50372/07 ve 54637/07, 20 Ekim 2009).
Davacı iddialarını Türk Medeni Kanunu (TMK)"nun 24, 25.; Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (818 sayılı BK)"nun 49. maddesi (6102 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 58) hükümlerine dayandırmakta olup, söz konusu düzenlemeler kişilik haklarına haksız saldırı halinde koruma sağlayan hükümlerdir. Bu nedenle davanın iç hukukta yasayla öngörülmüş bir dayanağı bulunmaktadır.
2. Müdahalelerin meşru bir amaç izleyip izlemediği konusu:
Sözleşmenin 10(2). maddesine göre, bu özgürlüklerin kullanılması “…demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
Açıkça görüldüğü üzere yasayla düzenlemek şartıyla “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği kabul edilmekte olup, ancak burada sınırlama haklı olsa bile, bu kez sınırlamanın orantılılığı gündeme gelecektir (bkz. sınırlamanın orantısızlığı konusunda Pakdemirli v. Türkiye kararı, başvuru no: 35839/97, 22 Şubat 2005). Ancak kişilik hakkının korunması ile ifade özgürlüğü arasındaki dengeyi iyi sağlamak gerekmektedir. Özellikle siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin kişilik hakları ve şöhretleri söz konusu olduğunda bu dengede ifade özgürlüğünün ağır bastığında kuşku yoktur. Diğer bir deyişle terazide bir yanda “kişilik hakları”, diğer yanda “ifade özgürlüğü” bulunduğu durumlarda, tercihin daha çok ifade özgürlüğünden yana kullandığı söylenebilir (Osman Doğru, Atilla Nalbant; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, C. 2, Ankara 2013, s. 232).
3. Müdahalelerin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı konusu:
AİHM, ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun temel yapılarından birini oluşturduğunu ve toplumun gelişimi ve bireyin kendini gerçekleştirmesinin koşullarından biri olduğunu hatırlatır (Lingens v. Avusturya kararı, başvuru no: 9815/82, 08 Temmuz 1986). İfade özgürlüğü istisnalara tabi olsa da, bu istisnalar dar bir biçimde yorumlanmalı ve sınırlama nedeni ikna edici bir biçimde ortaya konmalıdır (Observer ve Guardian/Birleşik Krallık, A Serisi no: 216, başvuru no: 13585/88, 26.11.1991).
Basın, demokratik bir toplumda önemli bir rol oynamaktadır. AİHM, birçok kez, basının şiddet, kargaşa veya suç tehditlerine karşı koruma sağlamak amacıyla bazı sınırları aşmaması gerektiği halde, basının görevinin, sorumluluk ve yükümlülükleri dahilinde, bölücü fikirler dahil olmak üzere kamu çıkarını ilgilendiren bütün konularla ilgili bilgi ve görüş aktarmak olduğunu kaydetmiştir (Şener/Türkiye, başvuru no: 26680/95, 18 Temmuz 2000; Sürek/Türkiye (no. 1), başvuru no: 26682/95, 08 Temmuz 1999). Basının bu tür bilgi ve görüşleri aktarma görevinin yanı sıra, toplumun da bu bilgi ve görüşleri edinme hakkı bulunmaktadır (Bladet Tromso ve Stensaas/Norveç, no. 21980/93).
Kabul edilebilir eleştiri sınırları hususunda ise AİHM, sıradan bir kimse ile karşılaştırıldığında bu sınırların, halka mal olmuş bir kişi olarak hareket eden siyaset adamları için daha geniş olduğunu bir çok kez kabul etmiştir. Siyasetçilerin fiil ve davranışları, kaçınılmaz olarak ve bilinçli bir şekilde, gazetecilerin olduğu kadar vatandaşların, hepsinden çok da siyasi rakibinin sıkı bir denetimine tabidir. Bir siyaset adamı, özellikle de kendisi eleştiriye yol açabilecek halka açık konuşmalar yaptığı zaman daha fazla hoşgörü göstermelidir. Elbette siyaset adamının namını koruma hakkı vardır, hatta özel yaşamının dışında bile, fakat ifade özgürlüğüne getirilen istisnalar dar bir yorumu zorunlu kıldığından, bu korumanın gerektirdikleri ile siyasi sorunların özgürce tartışılmasının getirdiği yararlar denge içinde olmalıdır (Bkz., özellikle, Oberschlick-Avusturya (no: 2), 1 Temmuz 1997 tarihli karar, Derleme 1997-IV, s. 1274-1275, § 29 ve adı geçen Lingens v. Avusturya kararı, başvuru no: 9815/82, 08 Temmuz 1986, parag. 42).
AİHM, anlaşmazlık konusu olan müdahalenin “gözetilen meşru amaçla orantılı” olup olmadığını ve bunu haklı göstermek için ulusal makamlar tarafından ortaya konan gerekçelerin “uygun ve yeterli” görünüp görünmediğini tespit edebilmek amacıyla, sözkonusu müdahaleyi, davanın bütününe bakarak değerlendirmek zorundadır (Pakdemirli v. Türkiye kararı, başvuru no: 35839/97, 22 Şubat 2005).
AİHM, mevcut davada bir müdahalenin varlığı konusunda, hakaretten ötürü bir hukuk davasında alınan cezanın, AİHS"nin 10. maddesinin alanına giren bir müdahale olarak incelendiği yerleşik içtihatlarını hatırlatır (örneğin, De Haes ve Gijsels-Belçika, 24 Şubat 1997 tarihli karar, Derleme 1997-I).
Mahkeme, denetim yetkisini kullanırken, tartışma konusu Mahkeme kararlarını tek başlarına ele almakla yetinemez; başvurucuya karşı yazılan yazılar ile bunların yazıldıkları bağlam dahil olmak üzere, bu kararlara olayın bütünselliği içinde bakmak zorundadır (Handyside v. Birleşik Krallık kararı, parg. 50, başvuru no: 5493/72, 07.12.1976).
Bu bağlamda Mahkeme, Sözleşme"nin 10 (1) maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini gerçekleştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatır. İfade özgürlüğü, Sözleşme"nin 10(2) madde sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” veya “fikirler” için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamaz (Handyside, parag. 49, başvuru no: 5493/72, 07.12.1976).
Basın söz konusu olduğunda, bu ilkeler ayrı bir öneme sahiptir. Basının, “başkalarının itibarlarını korumak” gibi çizilmiş sınırları aşmaması gerekmekle birlikte, kamunun menfaatinin bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi, siyasi meselelerde de haber ve fikirleri iletmek, yine basına düşen bir görevdir. Sadece basının bu tür haber ve fikirleri iletme görevi yoktur; halkın da bunları edinme hakkı da vardır (Sunday Times v. Birleşik Krallık, parag. 30, başvuru no: 6538/74, 26.04.1979 ).
Dahası basın özgürlüğü, halka siyasal liderlerinin düşünce ve davranışlarını tanıma ve onlar hakkında fikir oluşturma imkânı verir. Daha genel olarak siyasal tartışma özgürlüğü, Sözleşme"nin her noktasına egemen olan demokratik toplum kavramının tam da merkezinde yer alır (Lingens v. Avusturya kararı, başvuru no: 9815/82, 08 Temmuz 1986).
Konunun iç hukukumuzda nasıl yer aldığını konusuna gelince; 1982 Anayasasının “Basın Hürriyeti” başlıklı 28. maddesindeki basının özgür olduğu güvencesi ve bu ilkeyi güçlendiren 5680 sayılı Basın Yasasının 1. maddesindeki düzenlemedir.
Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır.
Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Basın özgürlüğü ile bağlantılı kavramlar olarak; Anayasa’da düşünce ve kanaat (m. 25); düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü (m. 26) ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Demokratik yaşamın gelişmesinde, ulusal birliğin sağlanmasında, kamuoyunun sağlıklı bir biçimde oluşmasında, sosyal ve siyasal ilerlemede basının çok önemli bir fonksiyonunun bulunduğu açık ve kuşkudan uzaktır.
Ne var ki, basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi ve gerek Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan ve gerekse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 24 ve 25. maddelerinde ve yine özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunmaması yasal bir zorunluluk ve hukuki gerekliliktir.
Yine, manevi tazminat sorumluluğunun doğması için Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 49. maddesindeki (6102 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 58) koşulların gerçekleşmiş olmasına bağlıdır.
Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 06.12.2013 gün, 2013/4-443 E., 2013/1646 K. ve 16.04.2014 gün ve 2013/4-1007 E., 2014/537 K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalının sahibi olduğu Habertürk Gazetesinin 15.09.2009 tarihli nüshasının 1. sayfasında, "Çirkin söylentiler iddianamede" başlığı altında, "Küçük, Paksüt hakkında arkadaşı İsmail"e şöyle diyor: "Herkesle kol kola, tehlikeli kadın. "İsmail"in yanıtı: "fingirdemediği Amerikalı yok."" şeklinde yayın yapıldığı ve gazetenin 16. sayfasında da aynı ifadeler birden çok kez tekrar edilmek suretiyle genişçe bir yazının kaleme alındığı görülmektedir.
Yazıda ismi geçen Yalçın Küçük’ün ve davacı F.. P..’ün sanık olarak isminin geçtiği ve kamuoyunda Ergenekon davası alarak bilinen davanın üçüncü İddianamesinin ekindeki delil klasörlerinde yer alan iletişim tespit tutanağında eldeki dava konusu yazıda geçen konuşma metninin yer aldığı dosya içeriği ile sabittir.
12.06.2008 tarihli bu iletişim tespit tutanağının bahsinin geçtiği İddianamenin 83. sayfasında, bu konuşmaların Ergenekon davasıyla bir ilgisi belirtilmemiş olup, davanın sanığı Yalçın Küçük, konuşmada davacı F.. P.. hakkındaki sözlerin İsmail isimli arkadaşına ait olduğunu, kendisinin buna katılmasının mümkün olmadığını ifade ettiği de iddianamede belirtilmiştir.
Bu durumda, dava konusu gazetedeki yazıda bahsi geçen konuşmanın davacının sanığı olduğu dava ile ilgisinin bulunmadığı izaha gerek duyulmayacak şekilde açıktır.
Konuşma içeriği, davacının şahsi hayatına yönelik olarak kimliği dahi tam olarak belirtilmeyen bir kişinin sarf ettiği sözlerden ibaret olup, kullanılan ifadelerin kişilik haklarını ihlal edecek düzeyde olduğu belirgindir. İfade açıklama niteliğinde olmayan, sırf başkalarının kişisel değerlerine zarar vermeye yönelik beyanların demokratik bir toplumda korunması mümkün değildir. Öz ile biçim arasındaki denge bozularak haber yapılmıştır.
Bu itibarla, iddianame ekinde bulunmuş olsa dahi, sanıklara isnat edilen suçlamayla ilgisinin olmadığı hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde belirgin olan ve davacının kişiliği ile şahsi hayatına yönelik ağır ihlal içeren ifadelerin ulusal bir gazetenin birinci sayfasından okuyucuya aktarılmasının basının kamuoyunu bilgilendirme ve ifade özgürlüğü kapsamında olmadığı kabul edilmiştir.
Görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce, gazetedeki yazının iddianame ekinde yer alan iletişim tespit tutanağının aynen yayınlanmasından ibaret olduğu, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmadığı, bu nedenle Yerel Mahkeme direnme kararının bozulmasının gerektiği yönünde görüş beyan edilmiş ise de, bu görüş yukarıda belirtilen nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.
O halde, dava konusu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacı hakkında sarf edilen ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamında kalmayıp, karşı tarafın kişilik haklarına yönelik saldırı oluşturduğunu kabul eden direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, Özel Dairece tazminat miktarı yönünden inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan, davalı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 17.06.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.