14. Hukuk Dairesi 2017/5028 E. , 2021/1764 K.
"İçtihat Metni" 14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 18.01.2013 gününde verilen dilekçe ile ipoteğin fekki talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 14.04.2017 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi tereke temsilcisi vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne, duruşma talebinin değerden reddine karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar, kısıtlı ..."nın Manisa 2. Noterliğinde 10.02.2009 günü düzenlenen vekaletname ile oğlu ..."ya ipotek tesisini de içeren yetki verdiğini, Yılmaz"ın da bu yetkiye dayanarak Emine"nin malik olduğu 18 parsel sayılı taşınmazda 11.02.2009 günü davalı yararına ipotek tesis ettiğini, ipotek bedeli ödenmeyince ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip başladığını, ipotek tesis tarihinde Emine"nin fiil ehliyeti bulunmadığından işlemin geçersiz olduğu gibi ipoteğin kurulmasına neden olan borcun doğmadığını ileri sürerek ipoteğin fekkini istemişlerdir.
Davalı, geçerli bir vekalete dayanarak işlem yapıldığını, ipotek tesis edilen taşınmazın icra takibi sırasında yapılan kıymet takdiri aşamasında Emine"nin kısıtlandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, ipoteğin fekki koşulları oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin verilen kararın davacılar vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizin 22.03.2016 tarihli, 2015/17032 Esas, 2016/3471 Karar sayılı ilamı ile "... taşınmazında ipotek tesis edilen ... yargılama sırasında 13.02.2014 günü vefat etmiş, mirasçıları miras nedeniyle zorunlu dava arkadaşı haline gelmiştir. Mirasçılarından ... 17.09.2014 günlü duruşmada davayı takip etmeyeceğini imzalı beyanı ile belirtmiştir. HMK"nın 60. maddesi uyarınca zorunlu dava arkadaşları ancak birlikte dava açabileceklerinden mirasçı Güngör de davayı takip etmek istemediğini belirttiğinden ... terekesine TMK"nın 640. maddesi gereğince temsilci atanması gerekir. Bu nedenle, terekeye temsilci atanması için davacıya süre verilerek dava şartı olan taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamaya devam edilmelidir.
Mahkemece, belirtilen husus gözetilmeden ve taraf teşkili sağlanmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir..." gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, tereke temsilcisi vekili temyiz etmiştir.
Somut olayda; taşınmazın kayıt maliki olan ..."nın oğlu ...’ya Manisa 2. Noterliğinin 10.02.2009 tarihli ve 2616 yevmiye numaralı vekaletname ile dava konusu 142 ada 18 parselin ipotek tesisini de içeren yetkiler verdiği anlaşılmaktadır. Vekaletnameye dayanak Manisa 7 No"lu ...Aile Sağlığı Merkezinden alınan 10.02.2009 tarih ve B104ISMO4450055/2 sayılı sağlık raporunda ...’nın ayırt etme gücü, fiil ehliyeti ve akli melekelerinin yeterli olduğu belirtilmektedir. ...’nın vekaletnamenin verildiği 10.02.2009 tarihinde hukuki işlem ehliyetinin bulunmadığı iddia edilmektedir.
Vekalet ilişkisi de bir sözleşmeyle kurulur. O yüzden vekalet sözleşmesinin kuruluşunda, sözleşme yapma ehliyetinde hukuka, ahlaka, adaba uygunluk, iradeyle beyan arasında uyum gibi genel koşulların bulunması gerekir. Burada öncelikle ehliyet sorunu üzerinde durulması gerekecektir. Gerçekten sözleşmenin taraflarından birinin ehliyetten yoksun bulunduğu iddia edilmişse, bu iddianın taraflarınca gösterilecek tüm deliller toplanmalı, tanıklardan bu konuda açıklayıcı doyurucu somut bilgiler alınmalı, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film, grafiler vb. kayıtlar eksiksiz olarak getirilmek suretiyle araştırılmalıdır. Bunun yanında her ne kadar HUMK’nun 286. maddesinde belirtildiği gibi “bilirkişinin rey ve mütalaası” hakimi bağlamaz ise de temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir. Bu konuda, ehliyetin varlığına delalet eden ve mahalli sağlık ocağından tek tabip tarafından düzenlenen rapor yeterli sayılmaz. Ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması, eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde en yetkili sağlık kurulundan özellikle adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen, Türk Medeni Kanununun 409. maddesinin 2. fıkrasında akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporuyla belirleneceği de öngörülmüştür.
Yapılan bu açıklamalardan sonra mahkemece, muris ...’ya ait bütün tıbbi bilgi ve belgeler toplanarak ve gerektiğinde bu hususta mahkemece re’sen araştırma yapılarak tüm dosya kapsamı nazara alınarak muris ...’nın vekaletnamenin verildiği 10.02.2009 tarihinde hukuki işlem ehliyetinin bulunup bulunmadığının Adli Tıp Kurumundan rapor alınmak suretiyle belirlenmesi, daha sonra uyuşmazlığın çözümlenmesi yoluna gidilmelidir.
Mahkemece, belirtilen husus gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle tereke temsilcisi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.03.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.