1. Hukuk Dairesi 2015/14195 E. , 2018/12152 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları ......’in, 109 ada 117 parsel sayılı taşınmazını davalı kızına mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak satış akti ile temlik ettiğini ileri sürerek, çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, iddiaların yersiz olduğunu, taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dava konusu 109 ada 117 parsel sayılı taşınmazın (400 m2’lik Arsa) tamamı mirasbırakan ...... Kulaber adına kayıtlı iken; 08.01.2001 tarihinde davalı kızı ...’na satış suretiyle temlik ettiği, murisin 21.12.2002 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacı çocukları ......’i, davalı ...’ı, dava dışı......... ile dava dışı eşi ......’yı bıraktığı, eldeki davanın 10.11.2014 tarihinde açıldığı kayden sabittir.
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; murisin eşi ve tarafların annesi ...... Kulaber tanık olarak dinlenmiş, temlikin gerçek satış olduğunu açıkça beyan etmiştir. Her ne kadar akitte gösterilen satış bedeli ile keşfen saptanan gerçek değer arasında fahiş fark bulunmakta ise de; salt bedeller arasındaki farkın muvazaanın kanıtı sayılamayacağı kararlılık gösteren uygulama ile benimsenmiştir. Öte yandan, halen mirasbırakan adına kayıtlı başkaca taşınmazlar da bulunmakta olup, bu taşınmazlar çekişme konusu taşınmazdan daha değerlidir. Muris ...... Kulaber tüm malvarlığını devretme imkanı bulunmasına rağmen bu yolu tercih etmemiştir. Mal kaçırma amacı bulunsa idi bu yolu deneyeceği ortadadır.
Tüm bu olgular yukarıda açıklanan ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde, mirasbırakan tarafından yapılan temlikin gerçek bir satış olduğu, murisin mal kaçırma amacının bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.