22. Hukuk Dairesi 2017/10878 E. , 2018/5005 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı ve davalı Sağlık Bakanlığı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, müvekkili işçinin iş sözleşmesini evlilik sebebiyle feshettiğini, kıdem tazminatı, işlemiş faizi, yıllık izin ve fazla çalışma ücreti alacaklarının ödenmesi için başlatılan icra takibinin davalıların haksız itirazı üzerine durduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesiyle icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekilleri, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili ve davalı Sağlık Bakanlığı vekili temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının ve davalı Sağlık Bakanlığı’nın aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında, davacının kıdem tazminatı alacağına hak kazanıp kazanmadığı noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 120. maddesi yollamasıyla, halen yürürlükte olan 1475 sayılı Kanun’un 14. maddesinin birinci fıkrasında, bayan işçinin evlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde iş sözleşmesini evlilik sebebiyle kıdem tazminatına hak kazanabilecek şekilde feshedebileceği hükme bağlanmıştır. Kadın işçinin evlilik sebebiyle fesih hakkı, evlilik tarihinden itibaren başlar. Bu hak, sadece bayan eşe tanınmış olup, resmi evlilik işleminin tamamlanmasından itibaren bir yıl içinde kullanılmalıdır.
Kadın işçinin kanunun tanıdığı fesih hakkını kullanması halinde, kıdem tazminatı talep hakkı doğar. Feshin işverence kabul edilmesi gerekmez. Aynı zamanda işçinin işverene ihbar öneli tanıması zorunluluğu da bulunmamaktadır.
Evliliğin kadına yüklediği toplumsal sorumluluğun bir gereği olarak kanunda belirtilen fesih hakkı tanınmıştır. Çalışma hayatının evlilikle birlikte gereği gibi yürütülemeyeceği düşüncesi, aile birliğinin korunması ve kadının aile ile ilgili görevleri, kanun koyucuyu bu doğrultuda bir düzenlemeye yöneltmiştir. Bununla birlikte Anayasal temeli olan çalışma hak ve hürriyetinin ortadan kaldırılması düşünülemez. Kadın işçinin evlilik nedenine bağlı feshinin ardından kısa bir süre sonra yeniden çalışmasının gerekleri ortaya çıkmış olabilir. Hatta kadın işçi evlilik nedenine dayalı feshin ardından ara vermeksizin başka bir işyerinde çalışmaya başlayabilir ve bu durum evliliğin kadına yüklediği görevlerin yerine getirilmesi noktasında daha olumlu sonuçlar doğurabilir.
Somut olayda, davacının, 09/08/2010 tarihinde evlendiği, 31/01/2011 tarihi itibariyle yazılı fesih bildirimi ile iş sözleşmesini evlilik sebebiyle feshettiği anlaşılmaktadır. Hizmet döküm cetvelinde, davacının 03/02/2011 tarihinde dava dışı bir işverene ait Manisa’da bulunan işyerinde işe girdiği kayıtlıdır. Mahkemece, davacının fesihten sonra İzmir’de yaşamaya devam etmesi ve kısa süre sonra Manisa’da bulunan işyerinde çalışmaya başlamış olması gerekçesiyle, davacının feshi hakkın kötüye kullanılması mahiyetinde görülerek davacının kıdem tazminatı alacağına hak kazanmadığı kabul edilmiştir.
İşçinin evlilik sebebi ile iş sözleşmesini feshetmesinden sonra, yeniden çalışmasını gerektirecek durumlar ortaya çıkabileceği gibi, işçinin bu hakkını kendisi için daha olumlu sonuçlar doğurabileceğini düşündüğü bir başka iş yerinde çalışma amacı ile de kullanması mümkündür. Bayan işçinin evlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde iş sözleşmesini evlilik sebebiyle kıdem tazminatına hak kazanabilecek şekilde feshedebileceğine yönelik kanuni düzenleme açısından, kanun koyucunun amacının, işçinin çalışma yaşamını aktif olarak sonlandırması olduğundan bahsedilemez. Dolayısıyla, davacının 31/01/2011 tarihinde iş sözleşmesini feshettikten sonra, 03/02/2011 tarihinde dava dışı bir işverene ait Manisa’da bulunan işyerinde işe girmiş olması ve fesihten sonra bir müddet daha İzmir’de yaşamaya devam etmesi, evlilik sebebiyle fesih hakkının kötüye kullandığını göstermez. Kanunen tanınmış evlilik sebebiyle fesih hakkının kullanması ile birlikte kıdem tazminatına hak kazanılacağının kabulü gerekir.Bu halde, bilirkişi raporundaki hesaplamanın denetlenerek kıdem tazminatı alacağı ile işlemiş faiz talebi hakkında hüküm kurulması gerekirken, anılan taleplerin reddi hatalıdır.
3-Taraflar arasında çözümlenmesi gereken bir diğer uyuşmazlık fazla çalışma ücreti alacağı noktasındadır.
Somut olayda, davacının işyerinde yürüttüğü işin, 3153 sayılı Radiyoloji, Radiyom ve Elektrikle Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Kanun ile Radyoloji, Radyom ve Elektrikle Tedavi Müesseseleri Hakkında Tüzük kapsamında bulunduğu sabittir.
Bu halde, 30/01/2010 tarihine kadar, Radyoloji, Radyom ve Elektrikle Tedavi Müesseseleri Hakkında Tüzüğün, “Röntgen ve radyom ile daimî olarak günde beş saatten fazla çalışılamaz.” şeklindeki 21. maddesi hükmünün yürürlükte bulunduğu gözetilerek, günlük beş saati aşan çalışmanın fazla çalışma olarak kabul edilmesi gerekecektir.
30/01/2010 tarihinde, 3153 sayılı Kanun’un ek 1. maddesi yürürlüğe girdiğinden ve bu maddede “İyonlaştırıcı radyasyonla teşhis, tedavi veya araştırmanın yapıldığı yerler ile bu iş veya işlemlerde çalışan personelin haftalık çalışma süresi 35 saattir.” şeklinde hüküm düzenlendiğinden, 30/01/2010 tarihi ve sonrası dönem bakımından, haftalık otuzbeş saati aşan çalışmanın fazla çalışma kabul edilmesi gerekecektir.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, fazla çalışma süresinin belirlenmesinde, 30/01/2010 tarihi ayrımına dikkat edilmemesi hatalı olmuştur. Anılan sebeple, 30/01/2010 tarihinden öncesi dönem için günlük beş saati aşan çalışmanın fazla çalışma sayılması gerektiği; 30/01/2010 tarihi ve sonrası dönem için haftalık otuzbeş saati aşan çalışmanın fazla çalışma kabul edilmesi gerektiği dikkate alınarak fazla çalışma süresi değerlendirilmelidir.
Diğer taraftan, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, 08:30-17:00 saatleri arasındaki günlük çalışmada, ara dinlenme süresi iki saat düşülmüş ise de, ara dinlenme noktasındaki söz konusu kabulün dosya içeriğinde bir dayanağı yoktur. Dinlenen davalı tanığı, ara dinlenme süresinin birbuçuk saat olduğunu beyan etmiştir. Davacı ve davalı şirketin ortak tanığı ...’ın ve davacı tanığı ...’ın ise, ara dinlenme süresi noktasında bilgileri sorulmamıştır. Bu halde, ara dinlenme süresinin netleştirilmediği anlaşılmaktadır. Davacı ve davalı şirketin ortak tanığı Dilşat Aydın ve davacı tanığı ... yeniden dinlenerek, ara dinlenme süresi bakımından bilgileri sorulmalı ve tüm tanık beyanlarının bir arada değerlendirilmesinden sonra ara dinlenme süresi belirlenmelidir.
Davalı Sağlık Bakanlığı’nın süresinde sunduğu cevap dilekçesinde zamanaşımı def’ini ileri sürdüğü ve icra takip tarihinin 03/09/2012 olduğu dikkate alındığında, fazla çalışma ücreti hesaplamasının 06/06/2007 tarihinden başlatılması da hatalı olmuştur.
Fazla çalışma ücreti alacağı bakımından, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular birlikte dikkate alınarak sonuca gidilmelidir.
4-Eldeki davada, Sağlık Bakanlığı’nın izafeten değil, bizatihi davalı olmasına göre, gerekçeli karar başlığında ilgili davalının “Sağlık Bakanlığı” şeklinde yazılması gerekirken, “İzmir Ege Doğ. ve Kadın Has. Eğit. ve Araştırma Hastanesine İzafeten Sağlık Bakanlığı” şeklinde yazılması hatalıdır.
5-Kabule göre de, yargılama giderlerinin paylaştırılmasına esas haklılık oranının hatalı tespit edildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda yazılı sebeplerden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 27/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.