1. Hukuk Dairesi 2017/3988 E. , 2018/11818 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki davadan dolayı ... .Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 27.11.2008 gün ve 2005/103 Esas -2008/488 Karar sayılı hükmün reddine ilişkin olan 25.04.2017 gün ve 1866-2142 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davalı ... vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Karar düzeltme dilekçesinde yazılı nedenler HUMK"nun 440. maddesinde gösterilen dört halden hiçbirine uymamaktadır. Bu nedenle, 6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollamasıyla karar düzeltme isteklerinin REDDİNE, HUMK"nun 442/3. maddesi ve 4421 sayılı Yasa gereğince takdiren 310,00.-TL para cezası ve 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca bakiye 9.40.-TL karar düzeltme harcının davalı ..."dan alınmasına, 04.07.2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-K A R Ş I O Y Y A Z I S I-
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davanın kabulüne ilişkin karar, yargıtay denetiminden geçerek 22.03.2010 tarihinde kesinleşmiştir.
Keşinleşen hükmün tavzihi talebi, 20.06.2011 tarihinde kabul edilmiş, davacıların temyizi üzerine, "tavzih talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru değildir." gerekçesiyle bozulması üzerine, bu kez mahkemece , "tavzih talebinin reddine,.... tarafların yokluğunda verilen kararın tebliğinden itibaren 1 ay içinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi" yönündeki 04.10.2016 günlü ek karar davalıya 17.02.2017 tarihinde tebliğ edilmiş, 17.03.2017 tarihinde davalı tarafça ek karar temyiz edilmiştir.
Ek kararın temyizi üzerine, Dairece, " Hüküm davalı ... vekiline 17.02.2017 tarihinde tebliğ edilmiş, temyiz dilekçesi ise 17.03.2017 tarihinde verilmiştir. Bu durumda, 15 günlük temyiz süresi geçmiş bulunduğundan 6100 sayılı HMK"nun geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"nun 432/4 maddesi ve Yüksek Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 01.06.1990 tarih ve 3/4 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca davalı vekilinin temyiz dilekçesinin süreden reddine" karar verilmiştir.
Dairenin 25.04.2017 gün, 2017/1866 Esas, 2017/2142 karar sayılı, "Temyiz dilekçesinin süreden reddine" ilişkin kararı davalı tarafça, " Anayasanın 40/2, HMK"nun 292,, 298, 299, 301, 302 maddelerine aykırı olarak, kararda, tarafların TC numaralarının yazılmadığı, temyiz süresi 1(bir) ay olarak belirtilerek tarafların yanıltıldığı, kanun yoluna başvurulma şekli ve başvurulmadığında hükmün kesinleşeceği hususlarının gösterilmediği" gerekçeleriyle daire kararının kaldırılarak esas yönünden mahkamenin ek kararının temyizen incelenerek bozulması talep edilmiştir.
Uyuşmazlık, davalıların temyizinin süresinde olup olmadığına ilişkindir.
Bilindiği üzere; 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi, " 1- Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici, 2nci maddesi uyarınca Resmi Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki uygulanmasına devam olunur. 2- Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kununun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454"üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olnur. 3- Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir
1086 sayılı HUMK"nun, temyiz süresi, usulü ve tebliğ şeklini düzenleyen 432. maddesine göre, asliye mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresi onbeş gündür. Bu süre usulen taraflardan herbirine tebliğ ile başlar.
Yine, anılan kanunun, kararın kapsadığı hususları düzenleyen, 388/4 maddesi ile aynı yönde düzeleme getiren 6100 sayılı HMK"nun 297/1-ç maddesinde , "....varsa kanun yolları ve süresini" demek suretiyle, hakime kanun yolu ve süresini taraflara bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.
Anayasa Mahkemesi 26.06.2014 gün, 2012/855 sayılı kararında; usul hükümlerine göre mahkeme kararlarının hüküm kısmında, kanun yolu ve süresinin belirtilmesi gerekliliğini, davada uygulanan yargılama usulü ile verilen karara karşı kanun yolları bakımından tarafların doğru bilgi sahibi olmalarını sağlayarak, tarafların kararlara karşı temyiz haklarını zamanında ve usulüne uyguın olarak kullanmalarına hizmet ettiği belirtilmiştir.
Somut olayda, davanın kabulüne ilişkin Yargıtay denetiminden geçerek 22.03.2010 tarihinde keşinleşen hükmün tavzihi talebi, 20.06.2011 tarihinde kabul edilmiş, davacıların temyizi üzerine, Dairece, "tavzih talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru değildir." gerekçesiyle bozulması üzerine, bu kez mahkemece , "tavzih talebinin reddine,.... tarafların yokluğunda verilen kararın tebliğinden itibaren 1 ay içinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi" yönündeki 04.10.2016 günlü ek karar, davalıya 17.02.2017 tarihinde tebliğ edilmiş, 17.03.2017 tarihinde davalı tarafça ek karar temyiz edilmiştir.
Açıklanan olgular ve anılan yasal düzenlemelere göre, temyiz incelemesinde 1086 sayılı HUMK"nun uygulanması gerektiği, asliye mahkemesi kararlarının temyiz süresinin tebliğden itibaren onbeş (15) gün olduğu açıktır.
Ne varki; asliye hukuk mahkemesi, kararında, temyiz süresi " 15 gün " olmasına rağmen
"1 ay" olarak belirlemiş, bu hüküm kararı temyiz eden davalılar vekiline 17.02.2017 tebliğ edilmiş, mahkemenin belirlediği 1 aylık süre içinde 17.03.2017 tarihinde karar temyiz edilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, kanun yolu başvurusunda, mahkemece hatalı belirlenen sürenin mi, kanunda belirlenen sürenin mi uygulanması gerektiği, mahkeme kararında belirtilen sürenin kabul edilmemesi halinde adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan mahkemeye erişim hakkının engellenip engellenmediğinin incelenmesi gerekir.
Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş, yine taraf olduğumuz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde de, herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme önüne getirme hakkı güvence altına alınmış olup, bu madde kapsamında, mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, adil yargılanma hakkı kapsamındadır.
Yasal düzenlemeler ve belirtilen olgular ışığında değerlendirildiğinde; davalı, mahkemenin kararında belirtilen süreye uyarak, bu süre içinde temyiz başvurusunda bulunmuştur. Hakim, uyuşmazlıkta uygulanacak kanun hükmünü tespit edip uygulamakla yükülüdür (1086 sayılı HUMK.m.76, 6100 sayılı HMK 33. maddesi). Mahkemenin, kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü göz önüne alındığında, mahkeme tarafından kanun yolu süresinin hatalı gösterilmesi sonucu davanın taraflarının kanun yolu başvuru talebinin süreden reddedilmesi, hatanın tüm sonuçlarının davanın taraflarına yüklenmesi, adil yargılanma hakkı kapsamında adalete erişim hakkının sınırlandırılmasıdır.
Bu gibi hallerde, usul kurallarının mahkemeye erişim hakkını kısıtlayacak şekilde katı uygulanmaması, mahkemenin kanun yolu ve süresini hatalı belirlemesi halinde, kararda belirtilen süreye uyularak yapılan kanun yolu başvurusunun, adil yargılanma hakkı ve mahkemeye erişim hakkı kapsamında süresinde yapıldığının kabül edilmesi gerektiği ve karar düzeltme talebinin kabulüyle, temyiz başvurusu süresinde kabul edilerek, temyiz incelemesinin yapılması gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan, çoğunluğun kararına katılamıyoruz.