1. Hukuk Dairesi 2015/10606 E. , 2018/11735 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ-TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil ve tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından süresinde, davalılar vekili tarafından ise yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 03.07.2018 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılardan ... geldi, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davacı vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil ile ipoteğin kaldırılması, mümkün olmazsa tazminata hükmedilmesi isteklerine ilişkindir.
Davacı, 01.02.2012 ve 02.04.2012 tarihli vekaletnameler ile vekil tayin ettiği davalı ...’in vekalet görevini kötüye kullanarak maliki olduğu 153, 311, 358 ve 359 parsel sayılı taşınmazları üzerine davalı ... isimli şirket lehine ipotek tesis ettiğini, ipotek tesisinden sonra da anılan taşınmazları ... isimli şirketin yönetim kurulu üyesi olan diğer davalı ...’ya satış göstererek devrettiğini, davalı ...’nun adı geçen şirketin avukatlığını yaptığını, bilgisi dışında işlemlerin yapıldığını, kendisine bir bedel ödenmediğini, davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ettiklerini ileri sürerek, çekişmeli taşınmazlar üzerindeki ipoteğin kaldırılmasını ve tapu kayıtlarının iptali ile adına tescilini, mümkün olmazsa tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Davalılar, davacının oğlu ...’in borçları nedeniyle önce teminat verme daha sonra satış yapma yetkisini içeren vekaletnameler verdiğini, davacının iradesine uygun işlemler yapıldığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalı ...’nun vekalet veren davacıya karşı özen yükümlülüğüne aykırı hareket ettiği, davacıyı zararlandıracak eylemlerde bulunduğu ve davalı ... ile diğer davalılar arasında bağ bulunduğu gerekçesiyle iptal ve tescil isteğinin kabulüne, davacının teminat verme iradesine uygun olduğu gerekçesiyle ipoteğin kaldırılması talebinin ise reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, dosya içeriğine, toplanan delillere ve özellikle tanık beyanlarına göre; davacı ...’ın fırın işletmeciliği yapan oğlu ...’in davalı şirkete olan borçlarına karşılık teminat gösterilebilmesi için davalı şirket avukatlarından davalı ...’i 01.02.2012 tarihli ipotek tesis etme yetkisini içeren vekaletname ile vekil tayin ettiği, davalı ...’nun da davacının iradesine uygun olarak dava konusu taşınmazlar üzerine 17.02.2012 tarih ve 1357 yevmiye no’lu işlemle 100.000,00 TL üzerinden davalı şirket lehine ipotek tesis ettiği anlaşıldığından, mahkemece ipoteğin kaldırılması isteğinin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.
Davalılar vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
Davacı ...’ın, ... . Noterliği’nin 01.02.2012 tarihli vekaletnamesi ile ... ili ... ilçesi ... dahilinde bulunan tüm taşınmazları üzerinde dilediği kişi lehine ipotek vermeye davalı ...’i yetkili kıldıktan sonra, bu defa ... 3. Noterliği’nin 02.04.2012 tarihli vekaletnamesi ile ... ili ... ilçesi hudutları dahilinde bulunan tüm taşınmazlarını satmaya v.d işlemleri yapmaya davalı ...’i vekil tayin ettiği, davalı ...’nun diğer davalı şirketin hukuk iş ve işlemleri ile ilgilenen avukatlık bürosunda avukat olarak çalıştığı, dava konusu taşınmazların tamamı davacı ... adına kayıtlı iken; ...’a vekaleten ... ...’in toplamda 20.000,00TL’ye davalı şirketin yönetim kurulu üyesi olan diğer davalı ...’e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmıştır.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; davalı şirketin davacının fırın işletmeciliği yapan oğlu ...’e un vb. ürünler sattığı, bu nedenle ...’in davalı şirkete borcunun bulunduğu, dosya arasında bulunan çeklerden bu husus anlaşıldığı gibi davacı tanığı ...’in de açıkça bu ticari ilişkiyi anlattığı, davalı şirket ve ... arasındaki ticari ilişkinin devam edebilmesi maksadıyla davacının dava konusu taşınmazları üzerinde öncelikle ipotek tesis ettirdiği, akabinde aynı maksatla dava konusu taşınmazların davalı şirkete devredilmesi amacıyla 02.04.2012 tarihli vekaletname ile davalı ...’yu vekil tayin ettiği, davalı ...’nun da davacının iradesine uygun olarak çekişmeli taşınmazları davalı şirketin yönetim kurulu üyesi olan diğer davalı ...’ya temlik ettiği, davacı taraf davalı ...’nun kendisini kandırarak elinden vekaletname aldığını iddia etmiş ise de; davacının oğlu ve olayları yakinen takip eden davacı tanığı ...’in alınan beyanları ile iddiaların çeliştiği, 4721 sayılı TMK’nun 6. ve 6100 sayılı HMK’nun 190. maddesi uyarınca davacının iddiasını ispatla mükellef olduğu, ne var ki eldeki davada vekalet görevinin kötüye kullanıldığının davacı tarafından kanıtlanamadığı anlaşılmıştır.
Hal böyle olunca; tapu iptal ve tescil isteğinin de reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Davalılar vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.07.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.