Abaküs Yazılım
11. Hukuk Dairesi
Esas No: 2016/12456
Karar No: 2018/3829
Karar Tarihi: 22.05.2018

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/12456 Esas 2018/3829 Karar Sayılı İlamı

11. Hukuk Dairesi         2016/12456 E.  ,  2018/3829 K.

    "İçtihat Metni"



    MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ

    Taraflar arasında görülen davada ... Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 14/04/2016 tarih ve 2014/837-2016/278 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
    Davacı vekili, davalının müvekkil şirket nezdinde hizmet sözleşmesiyle kabin satış ve pazarlama direktörü sıfatıyla çalıştığını, hizmet sözleşmesinde iş ilişkisi sona erdikten sonra geçerli olacak rekabet yasağına ilişkin hükümler bulunduğunu, davalının sözleşmeye uymayarak rekabet etmeme yükümlülüğünü ihlal ettiğini, davalının eşi ve müvekkil şirketin bazı eski çalışanlarının, müvekkil şirket ile aynı ilde ve konuda faaliyet göstermek üzere, ... Tarım Ltd. Şti"ni kurduklarını, davalının da müvekkil şirket ile iş ilişkisinin sona erdirdikten hemen sonra...Tarım Ltd. Şti"de genel müdürlük görevini üstlendiğini, davalının, söz konusu şirketin müvekkil şirket tarafından üretilen tarım makinaları ile renk, işlev, boyut ve şekil açısından aynı özelliklere sahip tarım makinaları tasarlayıp, projelendirilip üretime geçildiğini ve bu ürünleri truva markası adı altında piyasaya sürülmesine aracı olduğunu, ayrıca ... Tarım Mak. San. Tic. Ltd. Şti"nin bazı çalışanlarının ve kurucu ortaklarının, müvekkil şirketin eski çalışanları arasından seçildiğini, nitekim davalının müvekkil şirketin bazı çalışanlarını ayartarak birlikte adı geçen şirketi kurduğunu, davalının bu şekilde edindiği müvekkile ait tüm önemli bilgileri ... Tarım Ltd. Şti"ne ve dolayısıyla kendisine menfaat sağlamak gayesiyle kullandığını, davalının hizmet sözleşmesi ile üstlendiği rekabet yasağını ihlal ettiğini ileri sürerek, 51.392,00 TL belirsiz alacak niteliğindeki cezai tazminatın, 1.000,00 TL manevi tazminatın faiziyle tahsilini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, davanın niteliği itibariyle belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, hizmet sözleşmelerinde sadece işçi aleyhine konulan ceza şartın geçersiz olduğunu, müvekkilinin vakıf olduğu ticari sır niteliğindeki bilgilerden dolayı davacının zarar görebileceği varsayımıyla davanın kabulünün mümkün olamayacağını savunarak, davanın reddinini istemiştir.
    Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davalının somut olarak hangi ticari bilgiye ulaştığı ve davacının hangi ticari yararını engellediğinin ispatlanamadığı, haksız rekabete ilişkin cezai şartın "muhtemel tehlike" varsayımına dayalı olarak peşinen tahakkuk etmeyeceği, soyut olarak her çalışanın işten ayrıldıktan sonra aynı sektörde başka bir firmada işe girmesinin haksız rekabet tehlikesi doğurmayacağı, davalının rakip olarak belirtilen firmada çalışmadığı, bu firmaya davalının eşinin ortak olduğu, taraflar arasındaki sözleşmede rekabet yasağına yönelik belli bir bölgenin belirlenmemiş olduğu, sözleşme hükmünün anayasal çalışma hüriyetine aykırı olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

    Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
    Dava, taraflar arasında düzenlenen iş sözleşmesinde öngörülen rekabet yasağına aykırılık nedeniyle cezai şartın ve uğranılan manevi zararın tazmini istemine ilişkin olup mahkemece yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş ise de yapılan inceleme-değerlendirmenin yeterli ve yerinde olmadığı anlaşılmaktadır.
    Şöyle ki, her şeyden önce, gerek BK"nın 348/2. maddesinde ve gerekse de somut olay bakımından uygulanması gereken TBK"nın 444/2. maddesinde düzenlendiği üzere, sözleşmeyle kararlaştırılan rekabet yasağının geçerliliği için, yasağın ihlali halinde işverenin somut bir zarara uğraması olgusu mutlak bir gereklilik olmayıp, iş akdi sona eren işçinin, daha önce çalıştığı işyerindeki çalışma pozisyonuna göre, yaptığı iş nedeniyle edindiği ve o işyeri için önemli nitelikteki bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanma potansiyelinin ve bu suretle de eski işverenine önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması gerekli ve yeterlidir. Bu itibarla mahkemenin, rekabet yasağına ilişkin öngörülmüş cezai şartın "muhtemel tehlike" varsayımına dayalı olarak peşinen tahakkuk etmeyeceği, davalının işten ayrıldıktan sonra bir takım ticari sırları rakip firmaya taşıdığı ve rakip firmanın da bundan haksız yarar sağladığının açıkça belirlenmesi gerektiği, davalının somut olarak hangi bilgiye ulaştığı ve davacının hangi ticari yararını engellediğinin ortaya konulmadığı biçimindeki gerekçesi yasal düzenleme karşısında yerinde değildir.
    Öte yandan, her ne kadar taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi 818 sayılı BK döneminde akdedilmiş ise de, 6101 sayılı Kanun"un 1. ve 3. maddeleri gözetildiğinde, iş akdinin sona erdiği ve davalı açısından rekabet yasağının başladığı 28.09.2014 tarihi itibariyle, uyuşmazlıkta 6098 sayılı TBK"nin 445. maddesinin de uygulanması gerekmektedir. Somut olayda, taraflar arasındaki iş sözleşmesinin 10. maddesinde 2 yıllık rekabet yasağı süresi öngörülmüş, coğrafi alana yönelik kısıtlama ise "tüm Türkiye" olarak belirlenmiştir. Söz konusu sözleşme maddesinde kapsamın "tüm Türkiye" olarak belirlenmesi, aynı maddenin 1. fıkrasındaki düzenlemeye aykırı nitelik taşıyor ise de, TBK"nın 445/2. maddesinde mahkemece aşırı nitelikteki rekabet yasağı hükümlerinin kapsamı veya süresi bakımından, hakimin aşırı nitelikteki rekabet yasağını bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirerek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniye uygun biçimde gözönünde tutmak suretiyle sınırlandırabileceği düzenlenmiş olmakla, mahkemece, rekabet yasağının yer konusunda sınırlandırılmadığı, bu hususun da Anayasa"da öngörülen çalışma özgürlüğü ilkesine aykırılık taşıdığı gerekçesinde de isabet bulunmamaktadır.
    Diğer bir yandan, taraflar arasındaki iş sözleşmesinin 10/3. maddesi "sözleşme sona erdikten sonra iki yıl süre ile çalışan kendisi, eşi veya birinci derecede yakınları adına ... ile aynı alanda çalışan bir iş ve/veya işyeri kurması yasaktır." şeklinde düzenlenmiştir. Bu durumda, davalı işçinin, iş akdi sona erdikten sonra, davacı işvereni ile aynı ticari faaliyet alanında olmak kaydıyla kendisi adına bir iş kurması veya işyeri açması, rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin ihlali niteliğinde olacağı gibi, doğrudan kendisi tarafından kurulmasa dahi yine kendisi tarafından sevk ve idare edilmek suretiyle, eşine veya birinci derece yakınlarına kurdurduğu işyeri veya kuruluşların mevcut olmasının da rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin ihlali niteliğinde kabul edilmesi gerekir. Söz konusu sözleşme maddesi ile, işçinin, iş akdinin sona ermesini müteakip, rekabet yasağına ilişkin sözleşme hükümlerinden ve bu kapsamda ihlal halinde öngörülen cezai şarta ilişkin hükümden kaçınmak amacıyla muvazaalı iş ve işlemlere başvurmasının önlenmesinin amaçlandığı açıktır. Somut olayda, toplanan kanıtlar itibariyle, davalının eşi Elmas"ın davacı şirket ile aynı alanda ve aynı şehirde faaliyet gösteren ... Tarım Mak. San. Tic. Ltd. Şti"nin kurucu ve en fazla paya sahip ortağı olduğu, ... Tarım Mak. San. Tic. Ltd. Şti. tarafından dava dışı Duyan Tarım"a gönderilen fiyat listesini içeren emailde davalı ..."in ... Tarım Mak. San. Tic. Ltd. Şti"nin genel müdürü olarak gösterildiği, hatta dinlenen davalı tanığının bu durumu olağan bir hal olarak algıladığını beyan ettiği, yine dinlenen bir kısım davalı tanıklarının dahi davalı ..."in ... Tarım Mak. San. Tic. Ltd. Şti"nin çalışanlarıyla tarım fuarına katıldığını ifade ettikleri gözlenmiştir. Saptanan tüm bu olguların davalı ile eşinin kurucu ortağı olduğu anılan şirket arasında muvazaalı bir kuruluş, sevk ve idare ilişkisi niteliğinde olup olmadığı karar yerinde tartışılıp değerlendirilmeksizin davalının "..." unvanlı şirkette çalıştığının ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddi de yerinde olmamıştır.
    Açıklanan tüm bu hususlar çerçevesinde, davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile yerel mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 22/05/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.









    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi