Esas No: 2015/6311
Karar No: 2016/3588
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2015/6311 Esas 2016/3588 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Vek. Av. ...
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hüküm süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmiştir. Dava, taraflar arasındaki eser sözleşmesi nedeniyle davacı tarafından düzenlenen fatura bedelinin tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup, temyiz inceleme görevi Yargıtay 15. Hukuk Dairesi"ne aittir. Ne var ki dosya, Yargıtay Hukuk İş Bölümü İnceleme Kurulu"nun 10.07.2015 tarih ve .... sayılı kararıyla Dairemize gönderilmiştir. 6644 sayılı Kanun ile değişik, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu"nun 60/3. maddesi uyarınca, kurul tarafından verilen karar kesin olduğundan dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-KARAR-
Davacı vekili, müvekkilinin muhtelif maddelerin analiz işlerini yaptığını, davalı şirketin müvekkilinden meşe palamudu, kimyon, defne, talaş, ağaç kabuğu, zeytin, zeytin yaprağı, kekiğin sıkıştırılmış hali ve kekik gibi ürünlerin kalori, selüloz, protein, yağ, enerji, kül ve besin değerlerinin analizlerinin yapılmasını talep ettiğini, müvekkili şirket tarafından söz konusu analizlerin yapılarak analiz raporlarının ve yapılan işe ilişkin 08.07.2013 tarihli ve 1.121,00 Euro bedelli dört adet faturanın davalı şirkete gönderildiğini, davalı şirket tarafından söz konusu faturaların ödenmemesi üzerine 1.121,00 Euro asıl alacak ve 9.12 Euro işlemiş faizin tahsili için ....ayılı icra dosyası ile icra takibi yapıldığını, davalı tarafından icra takibine haksız ve kötüniyetli olarak itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile %20 oranında icra inkâr tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı tarafından başlatılan icra takibine davalı tarafın vekili olarak itiraz edildiğini, mahkemece dava dilekçesi ve eklerinin davalı asıla tebliğinin usulsüz olduğunu, vekile tebliğ edilmesi gerektiğini, müvekkili şirketin tarım ve gıda atıklarının geri kazanımı için....araştırmaları yapmaya başladığını, 13-16 Haziran 2013 tarihlerinde düzenlenecek ....katılma kararı aldığını, 19.04.2013 tarihinde davacı şirket ile müvekkilinin irtibata geçerek, bir takım ürünlerin analizinin yapılarak söz konusu ...."dan önce müvekkili şirkete ulaştırılması konusunda anlaşmaya vardıklarını, davacı şirkete duyulan güven nedeniyle başkaca bir şirket ile görüşülmediğini, ancak davacı tarafın, söz konusu ürünlere ilişkin analiz raporlarını ..."dan önce müvekkili şirkete göndermediğini, müvekkili şirketin bu nedenle maddi ve manevi zarara uğradığını, davacı tarafa konuya ilişkin .... Noterliği kanalıyla 25.07.2013 tarihli ihtarname gönderildiğini, davacı tarafın bu ihtarnameye cevap vermediğini, davacı tarafın takibe konu faturaları müvekkili şirkete göndermediğini, sadece mail yoluyla gönderdiğini, müvekkilince faturaların teslim alınmadığını, hizmetin de yerine getirilmediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre; davanın itirazın iptali davası olduğu, özde bir alacak davası mahiyetinde olan itirazın iptali davalarında asıla tebligat yapılmasının şart olduğu, bu nedenle dava dilekçesi ve eklerinin davalı asıla tebliğ edildiği, davalı vekilinin 12.03.2014 havale tarihli cevap dilekçesinin yasal cevap süresi geçtikten sonra sunulduğu, bu nedenle hükme esas alınmadığı, davacının 2013 yılında kullandığı yevmiye defterlerinin kapanış tasdikinin yaptırıldığı, davalı tarafın inceleme günü itibariyle henüz 2013 yılına ait defterlerinin kapanış tasdiklerinin yapılma zorunluluğuna ilişkin tarihin dolmadığı, defterlerde sadece ilk ve son sayfalarda noter onayının bulunduğu, diğer ara sayfalarda noter mührünün bulunmadığı, bunun suistimal edilebileceği, davalı defterlerinde davaya konu faturalar ile ilgili herhangi bir kaydın bulunmadığı, davacının takip tarihi itibariyle davalıdan 1.121,00 Euro alacağı olduğu, davalının takipten önce temerrüde düşürülmemesi nedeniyle takip tarihine kadar işlemiş faiz talep edemeyeceği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, itirazın kısmen iptali ile takibin 1.121,00 Euro asıl alacak üzerinden iptali ile takibin asıl alacağa ... Euro cinsinden dövize uyguladığı faiz oranı uygulanmak suretiyle devamı ile %20 oranındaki 574,11 TL icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-Uyuşmazlık, yasal süresinde davaya cevap vermeyen davalının, davacı tarafın ileri sürdüğü vakıaları çürütmeye yönelik delil bildirip bildiremeyeceği noktasında toplanmaktadır. Önce, süresinde davaya cevap veren bir davalı bakımından delil bildirme süresi üzerinde açıklama yapmak yararlı olacaktır.
Anayasanın 90. maddesinin beşinci fıkra hükmü uyarınca, milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınacak olması nedeniyle ilk olarak belirtilmesi gerekir ki; ....)’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından bir tanesi de yargılamanın “makul bir süre içinde” bitirilmesi ilkesidir.
Bu bağlamda,....), devletlerin yargısal sistemlerini ...maddesinde yer alan şartlara göre makul bir sürede yargılama dahil olmak üzere uyacak şekilde düzenlemek ile görevli olduğunu belirtmiştir (...
Bir davaya taraf olan herkesin karşı taraf karşısında kendisini önemli bir dezavantajlı konumda bırakmayacak şartlarda, iddialarını mahkemeye sunabilmesi için makul bir fırsata sahip olabilmelidir ...).
Aynı şekilde, tarafların gösterilen tüm delillerden haberdar olması ve görüş bildirebilmesi de adil yargılanma hakkı kapsamında gözetilmesi gereken ilke olarak belirtilmiştir (....).
Anayasanın 141. maddesinde de “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir” denilmek suretiyle davaların makul bir süre içerisinde bitirilmesi gerekliliği açıkça düzenlenmiştir.
Açıklanan bu ilkelere paralel olarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’da yargılamanın makul sürede bitirilmesini sağlamak amacıyla düzenlemeler yapılmış ve bu amaca ulaşılabilmesi için önemli bir katkı sağlayan delillerin bildirilme zamanı özel olarak düzenlenmiştir.
Delillerin belirli bir zaman dilimi içinde gösterilip sunulması yargılamayı çabuklaştıracak olmasının yanı sıra, taraflara da gösterilen delillerden haberdar olarak zamanında bunlara karşı delil veya görüş bildirebilme imkânı tanıyacak, böylece uyuşmazlıklar en kısa sürede adilane çözüme kavuşacaktır.
Bu aşamada, 6100 sayılı HMK’nın delillerin ibrazıyla ilgili hükümlerini değerlendirmek gereklidir.
HMK’nın 119/1-(f) hükmü uyarınca, gerek yazılı gerekse basit yargılama usulünde, iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin, dava dilekçesinde belirtilmesi gerekir.
Maddenin gerekçesinde bu gerekliliğin, 6100 sayılı HMK’nda bir yenilik olarak düzenlendiği ifade edilmiştir. Böylece, özellikle ispat konusunda davaların usul ekonomisi ilkesine uygun bir biçimde, makul bir sürede sonuçlanması hedeflenmiştir.
Delillerin bildirilmesi hakkındaki bu düzenleme, Kanunumuzda kabul edilen somutlaştırma yükünün de bir gereğidir (....).
Dava dilekçesinin davalıya tebliğinde, davalının iki hafta içinde davaya cevap verebileceğinin ihtarının gerektiği HMK’nın 122. maddesinde düzenlendikten sonra aynı süreye “cevap dilekçesini verme süresi” başlıklı 127. maddesinde tekrar yer verilerek “Cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır…” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Bu aşamada vurgulamak gerekir ki; HMK’nın 122. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere cevap süresi, Kanun tarafından düzenlenmiş kesin bir süre hâline getirilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın “Cevap dilekçesinin içeriği” başlığını taşıyan 129. maddenin 1. fıkrasının (e) bendinde savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin cevap dilekçesinde bulunması gerektiği belirtilmiştir.
Tarafların ikinci dilekçelerini verme usulleri de ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup, davacının, cevap dilekçesinin kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde cevaba cevap dilekçesini; davalının da davacının cevabının kendisine tebliğinden itibaren iki hafta içinde ikinci cevap dilekçesini verebileceği belirlenmiştir (HMK. m. 136).
Hemen belirtilmelidir ki, hem dava dilekçesinde hem de cevap dilekçesinde gösterilen ve tarafın elinde bulunan belgelerin dilekçeye eklenerek mahkemeye sunulması, başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur (HMK. m. 121, 129/2).
Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir (HMK. m.140/5).
Bu madde metninde vurgulanması gereken husus “dilekçelerinde gösterdikleri” ibaresinin kullanılmış olmasıdır.
6100 sayılı HMK’nın 140. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere taraflar, delil olarak dayandıkları belgeleri dilekçelerine ekleyerek vermek ya da başka yerden getirilecekse, bunu belirtmek zorundadırlar. Şayet taraflar, bu konuda yapmaları gereken işlemleri eksik bırakmışlarsa, tahkikata başlamadan önce, taraflara son kez kısa bir süre verilerek bu eksiklikleri tamamlamaları düşünülmüştür. Taraflar bu şanslarını da doğru kullanamazlarsa, artık tahkikat mevcut delillerle yürütülecek ve tarafların o delile dayanmaktan vazgeçtikleri kabul edilecektir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun sisteminde, ön inceleme duruşmasında tayin edilen kesin süreye uyulmaması, vazgeçme yaptırımına bağlanarak, davayı uzatıcı bu kötüniyetli davranışlar engellenmeye çalışılmıştır. Zira, dilekçelere eklenip sunulmamış, daha sonra ön incelemede ek olarak bildirilen süre içinde de verilmemiş delillere, tahkikat içinde kural olarak (m. 145, c. 1) dayanılamaz. Tahkikatın amacı, kural olarak delil toplamak değil, delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi halde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama uzar. Bu sebeple, 145. maddede belirtilen ve tarafın etki alanı dışında kalan çok özel durumlar dışında, sonradan delil sunulması halinde bu deliller dikkate alınmamalıdır (....).
Dilekçelerin teatisi aşamaları bu şekilde net sürelere bağlı olarak düzenlendikten sonra yasa koyucu, “delil” bildirmenin “süreye” bağlı olduğunu tekrar vurgulayan 145. maddeye yer vermiştir. Anılan hüküm aynen; “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.” şeklindedir.
Yukarıda belirtilen hükümlerden de anlaşılacağı üzere gerek davacı gerekse davalı bakımından delil gösterme ile delil sunma ayrı olarak ele alınmış; dava ve cevap dilekçelerinde iddia edilen vakıaların hangi delillerle ispatlanacağının belirtilmesi zorunluluğundan söz edildikten sonra, eldeki belgelerin dilekçelere eklenmesi, elde bulunmayan belgeler için ise nereden getirtileceği konusunda bilgi verilmesi gerektiği açıkça öngörülmüştür. HMK’nın 140/5. maddesinde de dilekçelerde belirtilen ve fakat henüz sunulmayan belgelerin süresinde sunulmaması halinde uygulanacak yaptırımı açıklamıştır.
Tekrar edilmesinde yarar vardır ki; yasa koyucu, tarafların, kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyecek olmalarını emredici bir düzenlemeyle (m.145) benimsedikten sonra, bunun istisnalarını da belirtmiştir. Buna göre, ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilecektir.
Bu aşamada bir diğer istisnai hükmün açıklanması gereklidir. O da “iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlıklı 141. madde hükmü olup, yasa hükmü; “(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” şeklindedir.
Anılan maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere; tarafların karşılıklı dilekçelerini verdikleri aşamada, herhangi bir sınırlamaya bağlı olmadan uyuşmazlığın genel çerçevesi içinde iddia ve savunmalarını değiştirebilecekleri kabul edilmiştir. Şüphesiz bu imkân, sadece cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi için söz konusudur. İkişer dilekçeden sonra, hangi ad altında olursa olsun verilecek dilekçeler, sınırlama ve yasak kapsamında kabul edilmelidir. Ön inceleme aşamasında, ancak karşı tarafın açık muvafakati (veya ön inceleme duruşmasına taraflardan birisinin mazeretsiz gelmemesi) durumunda iddia veya savunmaların genişletilmesi yahut değiştirilmesi kabul edilmiştir.
Görüldüğü üzere, 6100 sayılı HMK’nın sistematiği içinde; tahkikat aşamasına geçilmezden evvel tarafların uyuşmazlık konularının ve bu uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin en başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan hususların özetlenmesi gerekirse; AİHS"nin 6.maddesinde düzenlenen adil yargılamanın etkin ve makul bir süre içinde bitirilmesi için 6100 sayılı HMK’da düzenlemelere yer verilmiş olup, bu bağlamda delil gösterilmesi dilekçelerin teatisi (dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap) aşamasına hasredilmiştir. Tarafların, Kanunda belirtilen bu sürelerden sonra delil gösterebilmeleri ancak iki yasa maddesinde belirtilen hallerle sınırlıdır. Onlar da; iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesini düzenleyen 141. madde ile sonradan delil gösterilmesinin hüküm altına alındığı 145. maddedeki durumlardır.
Süresinde yanıt veren davalı bakımından bu ilkeler bu şekilde olmakla birlikte, süresinde yanıt vermeyen davalı bakımından anılan ilkelerin geçerli olmadığının kabulü gerekir. Zira, HMK"nın 128. maddesi "Süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılır. " hükmünü içermektedir. Süresinde davaya cevap vermeyen ve ön inceleme duruşmasına gelen bir davalı, ön inceleme duruşması bitimine kadar, inkâr kapsamı dışında kalan bir vakıa ve delil ileri süremez ise de, davacı bu duruşmaya gelse dahi davacının ileri sürdüğü vakıaları çürütmeye yönelik bir delili, ön inceleme duruşması bitimine kadar, hatta HMK"nın 145. madde hükmüne aykırı davranmadıkça tahkikat aşamasında dahi bildirebilir. Diğer anlatımla, yanıt vermeyip, ilk kez ön inceleme duruşmasına gelen ve ilk kez verdiği cevap dilekçesi ile çekişme çıkaran bir davalı, inkâra yönelik bir delili, davacı bu duruşmaya gelse dahi, bu aşamada gösterebilmelidir. Aksinin kabulü, cevap süresini bir kez kaçırmış veya davaya süresinde cevap vermemiş olan davalıya inkâr kapsamındaki savunmasını ispat etme hakkını tanımamak olur. Bu ise usul hukukunun vazgeçilmez bir ilkesi olan "hukuki dinlenilme hakkını" (HMK.md.27) ortadan kaldırır. Bu nedenle, yanıt vermeyen ve ön inceleme duruşmasına gelen bir davalının, davacı ön inceleme duruşmasına gelse dahi, ön inceleme duruşması bitimine kadar gösterdiği deliller ile anılan 145. madde hükmü koşulları oluşmuşsa tahkikat aşamasında inkâr kapsamında gösterdiği deliller incelenip, davacının delilleri ile birlikte değerlendirilip varacağı sonuca göre hüküm verilmelidir. Süresinde yanıt vermeyen davalı bakımından, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi"nin 12.06.2013 tarih ve ... sayılı ilamları da aynı yöndedir.
Somut olayda, davalı tarafça, davacının da geldiği ön inceleme duruşmasında ilk kez sunulan cevap dilekçesinin deliller bölümünde takip dayanağı faturaların e-mail yoluyla kendilerine gönderildiği savunulup, cevabi ihtarname örneğinin eklendiği anlaşılmıştır.
Bu durumda mahkemece, davalı tarafça anılan aşamada inkâr kapsamında dayanılan ve bildirilen deliller toplanıp, değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde, yanılgılı gerekçeyle karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 13.06.2016 tarihinde 1 no"lu bent yönünden oybirliği, 2 no"lu bent yönünden oyçokluğu ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
1-Dava faturaya dayanan borcun ödenmemesi sebebiyle başlatılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davalı yasal süre içerisinde davaya cevap vermemiş, mahkemece süresinden sonra sunulan cevap dilekçesi hükme esas alınmayarak yapılan yargılama sonucu davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Uyuşmazlık yasal süre içerisinde davaya cevap vermeyen davalının delil bildirip bildiremiyeceği noktasında toplanmaktadır.
6100 sayılı HMK"nın 128. maddesine göre "süresi içerisinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılır." hükmünü içermektedir. Dilekçelerin teatisi aşamaları yeni usul kanununda net sürelere bağlanmış ve iki istisna dışında genel sistematik olarak, tahkikat aşamasına geçilmeden öncesi tarafların uyuşmazlık konularının ve bu uyuşmazlığın çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin en başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının hedeflendiği görülmektedir.
Yine ...."nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılamanın etkin ve makul bir süre içerisinde bitirilmesi için 6100 sayılı HMK"da düzenlemelere yer verilmiş bu bağlamda delil gösterilmesi, dilekçelerin teatisi (dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap) aşamasına hasredilmiştir. HMK 141 ve 145. maddelerinde düzenlenen iki istisnai durum dışında sonradan delil sunumu olanaklı değildir.
Somut olay incelendiğinde, davalının 12.03.2014 havale tarihli cevap dilekçesinin yasal süreden sonra olduğu hususunda bir tartışma bulunmamaktadır. Dava dilekçesinin usulüne uygun ihtar içerir şekilde tebliğinden sonra iki haftalık süre içerisinde delillerini bildirmeyen davalının sonradan delil gösterebilmesi için HMK"nın 145. maddesinde belirtilen istisnai hallerin mevcudiyeti de somut olayda ileri sürülmüş değildir. İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesini düzenleyen 141. madde koşullarıda oluşmamıştır.
Bu durumda dava dilekçesinin usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmesinden sonra süresi içerisinde cevap dilekçesi verilmediğinden, savunmanın dayanağı olarak süresinde ileri sürülen bir delil (HMK m. 129/1-e) bulunmadığından yerel mahkemenin davalıya delil göstermesi için süre vermesine yasal olarak imkân bulunmadığının kabulü gerekir.
(Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.04.2016 gün ...Karar sayılı ilamıda bu yöndedir.)
Hal böyle olunca, süresinde cevap dilekçesini vermeyerek delillerini bildirmeyen davalı tarafın yasal süre geçtikten sonra cevaplarında yer alan delillerinin cevap dilekçesi hükme esas alınmadığından reddi yolundaki mahkeme kararı yerinde olduğundan sayın çoğunluğun 2 no"lu bentte belirtilen bozma yönündeki görüşüne katılmadığıma ilişkin azınlık görüşümdür.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.