4. Hukuk Dairesi 2014/7941 E. , 2015/3386 K.- BASIN YOLUYLA KİŞİLİK HAKLARINA TECAVÜZ
- İNTERNET SİTESİNDEN SİYASETCİ ALEYHİNE YORUM
- SİYASETCİ ALEYHİNE AĞIR ELEŞTİRİ
- HABERDE ÖZLE BİÇİM ARASINDA DENGE
- BASIN KANUNU (5187) Madde 1
- BASIN KANUNU (5187) Madde 3
- 1982 ANAYASASI (2709) Madde 28
"İçtihat Metni"Davacı F.. B.. vekili Avukat M.. Y.. tarafından, davalılar İ.. T.. ve diğeri aleyhine 03/10/2011 gününde verilen dilekçe ile kişilik haklarına saldırı nedeni ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 24/10/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili ve davalı İ.. T.. vekili A.. D.. K.. tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davacı ve davalılardan İ.. T.. tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalı İ.. T.."ün sahibi olduğu www......com isimli internet sitesinde 21/09/2011 gününde yayınlanan “.. istifaları ve F.. B..” isimli haber içeriğinin kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu iddia ederek uğradığı manevi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalılar, dava konusu haberin gerçek ve güncel olduğunu, toplumsal ilgiye haiz olup yayınlanmasında kamu yararı bulunduğunu, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığını davacının kişilik haklarına saldırı içermediğinden davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davacının tamamen özel yaşamına ilişkin bazı konularda ve kişiyi kamuoyu önünde küçük düşürecek şekilde söz ve yorumlarda bulunulduğu, bu cümleden olarak, "...F.. B.. beyefendinin rezilliği ile başlayalım... Bir haber sitesinde gördüğümde kafamdan aşağı sular dökülmüştü, Eyvah! F.. Bey eşi tarafından aldatıldı mı? diye bir algı verdiği için haber...." şeklindeki söz ve ifadelerde davacının siyasi veya özel yaşamındaki herhangi bir tutum veya davranışı eleştirilmekle yetinilmemekte, kişilik haklarını rencide edecek şekilde isnatlar içerdiği anlaşılmış, bu nedenle tarafların sosyal ve ekonomik durumları, davaya konu edilen söz ve ifadelerin niteliği ve ağırlığı, davacıda yaratacağı elem ve üzüntünün derecesi ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, hak ve nesafet kurallarıda gözetilerek, 7.000 TL manevi tazminatın davalı İ.. T.."ten alınarak davacıya ödetilmesine karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasa"nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasası"nın 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
AİHM"nin 22 Nisan 2013 tarihli, 48876/08 başvuru nolu kararında “İfade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun vazgeçilmez esasını ve bu toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşulunu oluşturduğunu, 10. maddenin 2. fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün sadece kabul edilen, zararsız ya da farklı olan «bilgi» ya da «düşünceler» için değil ama ayrıca hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğunu, bunların, «demokratik toplumun» onlarsız olamayacağı çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olduğunu, 10. maddede açıklandığı gibi bu özgürlüğe yapılan sınırlamaların her halde dar yorumlanması gerektiğini ve herhangi bir sınırlama gereksiniminin ikna edici bir biçimde ortaya koyulması gerektiğini,...” ifade etmektedir. Mahkeme aynı ifadeleri 69698/01 başvuru nolu ve 16354/06 başvuru nolu kararlarında da tekrar etmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"ne göre; siyasetçilere yönelik eleştirinin sınırı özel kişiler için olandan daha geniştir ve siyasetle uğraşan kişilerin kendilerine yönelik sert, ağır ve hatta incitici eleştirilere de katlanması gerekir. Çünkü siyasetçi zorunlu ve bilinçli olarak eylem ve davranışlarını gazetecilerin ve vatandaşların kontrolüne açık bırakmakta, kamuoyuna mal olmuş kişiler haline gelmeyi bilerek tercih etmektedir.
Somut olaya gelince; Davacı ..Genel Başkan Yardımcısı ve Konya milletvekilidir. Tatilini geçirmek için gittiği Alanya"da bulunan yazlık evinde kendisine ait olmayan erkek takım elbisesi ve eşyaları bulmuş ve konutuna izinsiz girildiği düşüncesi ile jandarmaya şikayette bulunmuştur. Davacının söz konusu şikayeti sonunda konuta en son baldızının girdiği tespit edilmiş şüpheli sıfatıyla ifadesine başvuranlar hakkında işlem yapılmadığı anlaşılmıştır. Davacının söz konusu şikayet dilekçesi ve yapılan soruşturmanın basına yansıdığı ve farklı medya organlarında yer aldığı görülmektedir. Olayın meydana geldiği zaman diliminden kısa bir süre öncesinde davacının genel başkan yardımcısı olduğu partiden bazı milletvekillerinin medyaya yansıyan ses ve görüntü kasetleri nedeni ile istifa ettikleri, sonrasında davacının söz konusu şikayetini birlikte değerlendiren davalının internet sitesinde “MHP İstifaları ve F.. B..” başlığını verdiği yazıyı yazdığı anlaşılmıştır.
Dava konusu yazının, ülkeyi yönetmeye talip olan bir partinin milletvekillerinin tutum ve davranışlarına dikkat çektiği, gerek istifaları getiren kasetlerin gerekse davacı F.. B.."ın konut dokunulmazlığını ihlal nedeni ile yaptığı şikayetin kamuoyundaki algılanış şekli itibari ile vekillerin üyesi oldukları partiye yazık olduğu biçiminde değerlendirmeler yapıldığı, yazarı bu değerlendirmeyi yapmaya götüren davacının jandarmaya şikayet konusu ve sonuçları üzerinde yorumlar yapıldığı görülmüştür.
Şu durumda, davacının tanınmış bir siyasetçi olması nedeniyle, konut dokunulmazlığının ihlal edildiği iddiası ile jandarmaya şikayetçi olmasının dava konusu yazıya konu edilmesinde gerçeklik, güncellik ve toplumsal ilgi bulunduğu, bilgi alma ve yayma hakkı kapsamında kaldığı sonucuna varılmalıdır. Mahkemece davacıya yönelik hakaret olarak kabul edilen ifadelerin davalının kişisel değer yargısı niteliğindeki görüşleri olduğu, davacının siyasi kimliği nedeniyle normal koşullardan daha ağır eleştiriye açık olması gerekli olduğundan yorumların ağırda olsa eleştiri kapsamında değerlendirilmesi gerekeceği, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı sonucuna varılmalıdır. Bu şartlar altında ifade özgürlüğüne sınırlama getirilmesini gerektirir. Demokratik bir toplum için gereklilik bulunmadığı, davacının kişilik değerlerinin ihlal edilmediği sonucuna varılarak, istemin tümden reddi yerine kısmen kabulü doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının tüm, davalı İ.. T.."ün sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve temyiz eden davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 19/03/2015 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre tarafların yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanması görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyoruz.19/03/2015