Abaküs Yazılım
16. Ceza Dairesi
Esas No: 2019/6022
Karar No: 2019/4230
Karar Tarihi: 03.07.2013

Silahlı terör örgütü yönetme ve üye olma - Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2019/6022 Esas 2019/4230 Karar Sayılı İlamı

16. Ceza Dairesi         2019/6022 E.  ,  2019/4230 K.

    "İçtihat Metni"

    İtiraz edilen Mahkeme Kararı : Ağır Ceza Mahkemesinin
    Suç : Silahlı terör örgütü yönetme ve üye olma

    Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
    İTİRAZ:
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ilgili itiraz yazısı ile; Silahlı terör örgütü yöneticisi ve üyesi olma, 6136 sayılı Kanuna aykırılık "suçlarından sanıklar ..., ve ..."ın mahkumiyetine ilişkin Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.12.2011 gün ve 2010/64 - 2011/275 Esas-Karar sayılı kararının sanıklar ..., . ..., ... ve ... müdafileri, sanıklar ..., ..., ... ve bir kısım sanık bakımından re"sen temyizi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımızın 17.04.2013 gün ve 2012/111220 sayılı tebliğnamesiyle 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçu bakımından hükmün ONANMASI, "Silahlı terör örgütü yöneticisi ve üyesi olma" suçları bakımından ise hükmün sanıkların beraat etmesi gerektiğinden bahisle BOZULMASI talep edilmiştir.
    Yine sanıklardan ... ve ..."ın temyiz dilekçeleri, diğer sanıklarının temyizinden sonra Başsavcılığımıza ulaştığından, adı geçen sanıklar hakkında 17/04/2013 gün ve 2012/275866 numara ile ayrı bir tebliğname düzenlenerek "öncelikle sanıklar, yokluklarında verilen mahkumiyet hükmüne yönelik süresinde temyiz isteminde bulunmamışlardır. Süre geçtikten sonra Adalet Bakanlığına hitaben 08/05/2012 tarihli kanun yararına bozma dilekçesi sunmuşlardır. 5271 sayılı CMK.nun 34/2 ve 232/6. madde ve fıkralarına göre hüküm fıkrasında, verilen karara karşı kanun yollarına başvurma olanağı bulunup bulunmadığının ve başvurma olanağı var ise süresi, mercii ve şekillerinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekirken, kararda kanun yolu, mercii ve şekline de yer verilmemiştir. Mercide yanılma başvuru hakkını ortadan kaldırmadığından, sanıkların kanun yararına bozma talepleri temyiz itirazı niteliğinde ve talep tarihleri de kararı öğrenme tarihi olarak kabul edilmiştir. Bu itibarla kararı süresinde temyiz ettikleri kabul edilerek inceleme yapılmıştır" düşüncesiyle diğer sanıklardaki gerekçelerle hükmün BOZULMASI talep edilmiştir.
    Yargıtay 9.Ceza Dairesinin 03.07.2013 gün ve 2013/4420 Esas-2013/10244 Karar sayılı kararı ile "Sanıklar ..., ve ... hakkında hükmolunan cezaların süresine göre koşulları bulunmadığından, sanıklar müdafilerinin duruşmalı inceleme istemlerinin CMUK"nın 318. maddesi uyarınca REDDİNE,
    Sanık ... yönünden duruşmalı, diğer sanıklar yönünden ise duruşmasız olarak yapılan inceleme sonunda gereği düşünüldü:
    Sanık ...’nın daha önceden, 765 sayılı TCK’nın 146. maddesinde gösterilen Devletin Anayasal düzenini cebren ortadan kaldırmayı amaçlayan ve bazı mensuplarınca bu amaca matuf vahamet arz eden eylemlerin işlendiği VASAT adlı silahlı terör örgütünü kurup yönettiğinin Dairemizin 28.06.1999 tarih ve 95-2873 sayılı onama kararı ile sabit olduğu, sanığın bu suçtan mahkumiyetine ilişkin infazı sürerken önceden kurup yönetmiş olduğu silahlı örgütün varlığını ve niteliğini tamamen yitirmediği ve sanığın şartla tahliye sonrasında yeniden irtibat sağladığı aynı örgütsel yapıyı önceki esaslar ve amaçlar etrafında toparlayıp güçlendirerek yönetmeye ilişkin faaliyetlerine devam ettiği, sanık tarafından tahliye sonrasında sürdürülen faaliyetlerin önceki örgütsel faaliyetlerin devamı niteliğinde olması, bu faaliyetlere ilişkin alanın genişliği ve çeşitliliği, süreklilik, hiyerarşi ve gizlilik unsurlarını içermesi dikkate alındığında, mahkemenin bu yapılanmanın silahlı terör örgütü, sanık ..."nın silahlı terör örgütünün yöneticisi ve diğer sanıkların da aynı örgütün üyesi oldukları yönündeki kabulünde bir isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
    Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip sanıkların suçlarının sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasıfları tayin edilmiş, cezaları azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar ... müdafileri ve sanık ...’ın temyiz dilekçeleri ile duruşmalı inceleme sırasında sanık ... müdafiinin ileri sürdüğü yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle sanık ... yönünden re"sen de temyize tabi olan hükümlerin ONANMASINA, 03.07.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildiği,
    Yine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 27.06.2013 gün ve 2013/4421 Esas-2013/10013 Karar sayılı kararı ile de sanıklar ... ve ... hakkında "Sanıkların yasal süreden sonra olan temyiz istemlerinin CMUK"nın 317. maddesi gereğince REDDİNE, 27.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildiği anlaşılmıştır"
    Bu kararlara karşı, aşağıda arz ve izah olunan nedenlerle itiraz edilmesi gerektiği düşünülmüştür.
    İTİRAZ NEDENLERİ: 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçu bakımından Yüksek Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımız arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
    Yüksek Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımız arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
    1-Kanun yolu bildiriminin yasal ve yeterli olup olmadığının tespiti ile sanıklar ... ve ..."ın temyizlerinin süresinde olup olmadığının belirlenmesi, buna bağlı olarak sanıklar hakkında süre yönünden temyiz isteminin reddi kararının kaldırılarak esas ve usul yönünden inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği,
    2- Sanık ... hakkında "Silahlı terör örgütü yöneticisi olma" sanıklar ... ve ..."ta dahil olmak üzere diğer tüm sanıklar bakımından ise "silahlı terör örgütü üyesi olma" suçların suçun yasal unsurları yönünden oluşup oluşmadığına, başka bir deyişle sanıkların beraatlerinin gerekip gerekmediğine ilişkindir.
    1-Nolu itirazlarımızın incelenmesinde;
    Sanıklar ... ve ..."ın temyizleri süresinde olup esas ve usulden inceleme yapılmalıdır.
    Şöyleki:
    İncelenen dosya içeriğinden;
    19/12/2011 tarihli hükmün sanıkların gıyaplarında verildiği ve kanun yolu bildiriminin; "tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren 7 günlük süre içerisinde mahkememize ya da eşdeğer mahkemeye verilecek dilekçe ile ya da zabıt katibine zapta geçirilmek üzere sözlü beyan ile Yargıtay"a temyiz yolu açık olmak üzere" şeklinde olduğu anlaşılmıştır.
    Sanıklar, yokluklarında verilen mahkumiyet hükmüne yönelik süresinde temyiz isteminde bulunmamışlardır. Süre geçtikten sonra Adalet Bakanlı"ğına hitaben 08.05.2012 tarihli kanun yararına bozma dilekçesi sunmuşlardır.
    Ayrıntıları CGK"nun 05.03.2013 gün ve 2012/15-1292-2013/89 Esas-Karar sayılı ilamında açıklandığı üzere;
    1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310. maddesinde, temyiz isteminin yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhiminden itibaren bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla olacağı, bu takdirde, beyanın tutanağa geçirilerek hâkime tasdik ettirileceği, yoklukta verilen kararlarda ise temyiz süresinin tebliğle başlayacağı belirtilmiştir.
    5271 sayılı CMK’nun 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde de hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu, başvurunun yapılacağı merci, başvuru yöntemi ve süresinin hiçbir duraksamaya yer vermeksizin açıkça belirtileceği hükümlerine yer verilmiş olup, bu hükümlere aykırılık, anılan Kanunun 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni oluşturacaktır. Bu bildirimlerdeki temel amaç sujelerin başvuru haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının sağlanması ve bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Ancak burada dikkat edilecek veya eski hale getirme nedeni oluşturacak husus, eksik veya yanılgılı bildirim nedeniyle bir hakkın kullanılmasının engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir hak kaybı bulunmamakta ise, bu durum eski hale getirme nedeni oluşturmayacaktır.
    5271 sayılı CMK’nun 264. maddesinde ise, kabul edilebilir bir kanun yolu başvurusunda kanun yolunun veya mercide yanılgının, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı, bu hâlde başvurunun yapıldığı merciince, başvurunun derhâl görevli ve yetkili mercie gönderilmesi gerektiği hükmüne yer verilmiştir.
    Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, kural olarak temyiz istemi süresinde verilen bir dilekçe veya zabıt kâtibine yapılacak bir beyanla hükmü veren mahkemeye yapılacaktır. Ancak süresinde olması şartıyla, dilekçenin hükmü veren mahkeme dışındaki bir mahkemeye verilmesi veya istemde bulunulması ya da haklı nedenlerin varlığı halinde Cumhuriyet Savcılığına ya da bir başka mercie istemde bulunulması temyiz istemini geçersiz kılmayacak, bu durum mercide yanılgı kapsamında değerlendirilebilecek, dilekçenin verildiği veya istemin yapıldığı merci tarafından, istem veya dilekçe mahkemesine gönderilecektir. Yine aynı şekilde istemin temyiz yerine itiraz olarak belirtilmiş olması da bu kapsamda değerlendirilerek, başvuru sahibinin hakları korunacak, sürenin bildirilmemesi veya yanılgılı bildirilmesi halinde bunun ilgili taraf açısından bir yanılgı oluşturarak bir hakkın kullanılmasını engellemesi durumunda açıklamalı davetiye ile bu hususun tebliğinden sonra süreler işlemeye başlayacak, böylece olası hak kayıpları önlenecektir.
    Öte yandan, tefhim veya tebliğ olunan kararlarda CMK"nun 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri uyarınca kanun yolu bildiriminde bulunması gereken hususların hiçbirine yer verilmemesi durumunda ise, yukarıda belirtilen esaslar içinde ilgililere kanun yolu bildiriminde bulunması gereken tüm hususları içerir açıklamalı davetiye tebliğ edilmeden süreler işlemeye başlamayacak, açıklamalı davetiye tebliğ edilmeden verilen temyiz dilekçeleri süresinde yapılmış temyiz istemi kabul edilecektir.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Sanıkların gıyaplarında verilen hükümde başvurulacak kanun yolunun yöntemi ve başlangıcının ne şekilde olacağı tereddüt oluşturacak şekilde "tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren" denilmek suretiyle sanıklar yanıltılmıştır. Bu durumda yerel mahkemece, kanun yolu bildiriminde bulunması gereken tüm hususları içeren açıklamalı davetiye ile taraflar bilgilendirilmeden, tefhim edilen kararda yer alan kanun yolu bildiriminin geçerli olduğunu ve buna bağlı olarak temyiz süresinin işlemeye başladığını kabul etmek mümkün değildir.
    Bunun sonucu olarak, yerel mahkemece tebliğ edilen kararda kanun yolu bildiriminde bulunması gereken sürenin ne zaman başlayacağına dair hususta sanıklar yanıltıldığından sanıkların süre geçtikten sonra Adalet Bakanlı"ğına hitaben 08/05/2012 tarihli kanun yararına bozmaya konu dilekçeleri ile yapmış oldukları kabul edilen temyiz istemlerinin, temyiz süresinin işlemeye başlamaması nedeniyle süresinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu nedenle, Yüksek Dairece sanıkların temyiz isteminin süresinde kabul edilerek esastan bir inceleme yapması gerekirken temyiz istemlerini süresinde kabul etmeyerek süre yönünden red kararı vermesi isabetli bulunmamaktadır.
    Bu itibarla, yerinde olmayan Yüksek Dairenin "Sanıkların yasal süreden sonra olan temyiz istemlerinin CMUK"nın 317. maddesi gereğince REDDİNE" dair kararının kaldırılarak temyiz isteminin kabulüne karar verilerek, sanıklar hakkında aşağıda ayrıntılı olarak açıklayacağımız 2 nolu itiraz gerekçelerimiz nazara alınarak diğer sanıklarla birlikte esastan ve usulden inceleme yapılarak tüm sanıkların beraatlerine karar verilmesi gerekmektedir.
    2- Nolu itirazlarımızın incelenmesinde ise;
    İddia, savunma, delil niteliğinde kabul edilen bilgi ve belgeler, mahkemenin kabulü ve tüm dosya kapsamından somut olay incelendiğinde;
    - İtiraza konu sanıkların yönetici ve üyesi oldukları iddia ve kabul edilen "Vasat" isimle örgüt; 1996 yılında ortaya çıkmış, Vasat isimli dergi etrafında toplanan kişilerden oluşan örgütün amacının Türkiye Cumhuriyeti Devletinin anayasal düzenini yıkarak şer"i esaslara dayalı bir İslam Devleti kurmak olduğu, örgüt stratejisinin ilim, tebliğ, cemaat ve İslam devrimi olmak üzere 4 aşamalı olup örgüt liderinin ... olduğu, ..."nın 1986 yılında cami imamı olarak atandığı Gaziantep şehir merkezindeki İbrahim Halilullah Camiinde vermiş olduğu radikal vaaz ve hutbelerle çevresine birçok insan topladığı, önceleri Şahmerdancılar olarak daha sonra ise 1996 yılında çıkarmış oldukları Vasat isimli dergi nedeniyle Vasatçılar olarak adlandırıldığı,
    - Örgütün gelir kaynakları arasında infak adı altında aylık olarak örgüt mensuplarından toplanan paralar, İstikamet, Sırat"ı Müstakim ve Manevi Denge isimli dergilerle örgüt lideri tarafından yazılan kitap satışlarından elde edilen gelirler, çevre iller ve Almanya yapılanması tarafından gönderilen paralar, örgüt üyelerinden toplanan zekat ve fitreler olduğu iddia ve mahkemece kabul edilmiştir.
    - Örgütün tebliğ faaliyetleriyle belirli bir sayı güce ulaştığına inanması üzerine 1997 yılında Gaziantep ilinde fuar alanında 1 kişinin ölümü ve 23 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan Müjde Yayıncılığa ait olup Hristiyanlık diniyle ilgili yayınların satıldığı standa el bombası atılması olayı üzerine örgüt hakkında soruşturma başlatıldığı, örgüt lideri ... ile örgüte üye oldukları gerekçesiyle birçok kişinin yakalandığı, haklarında dava açıldığı, Adana Devlet Güvenlik Mahkemesi"nin 08/09/1998 tarih 1997/430 E.-1998/278 sayılı kararıyla bu kişilerin Silahlı Terör Örgütü Kurmak, Yönetmek ve bu Örgüte Üye Olmak suçlarından mahkumiyetlerine hükmedildiği, Sanık ...’nın daha önceden, 765 sayılı TCK’nın 146. maddesinde gösterilen Devletin Anayasal düzenini cebren ortadan kaldırmayı amaçlayan ve bazı mensuplarınca bu amaca matuf vahamet arz eden eylemlerin işlendiği VASAT adlı silahlı terör örgütünü kurup yönettiğinin Yargıtay 9.Ceza Dairesinin 28.06.1999 tarih ve 95-2873 sayılı onama kararı ile kesinleştiği, yine sanık ... hakkındaki "Silahlı Örgütün Özel Görevlisi Olmak" suçundan verilen mahkumiyet hükmünün Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 22/12/2005 tarih 2005/7303E - 9717K sayılı kararıyla onanarak, diğer sanıklar hakkındaki hükümlerin de onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu kararlardan sonra örgütün dağılma aşamasına girdiği ancak 31/12/2000 tarihinde örgüt mensuplarının bulunduğu ihbar edilen bir eve yapılan operasyon sırasında 1 komiserin şehit edildiği iddia ve kabul edilmiştir. En son gerçekleşen bu olaydan sonra örgütün tamamen dağıldığı iddia ve kabul edilmiştir. Ancak bilgi, belge ve tüm dosya kapsamından örgütün bu tarihten sonra herhangi bir faaliyetinin olduğu tesbit edilememiştir.
    - Örgüt yöneticiliğinden mahkum olup cezaevine giren ..."nın cezasının infazından sonra 2007 yılında tahliye olduğu, ancak sanık ..."nın örgütü yeniden faaliyete geçirme yönünde eylemlerinin bulunduğuna ilişkin ihbar ve iddialarla hakkında yeniden soruşturma başlatıldığı, buna bağlı olarak 27/04/2009 gününe kadar yapılan teknik takip, arama ve el koyma gibi yöntemlerle elde edilen delillere göre; sanıkların çeşitli sohbet ve toplantılarla biraraya gelmeye başladıkları, örgüte zekat, kurban gibi bağışlarla finans sağlama yönünde çalışmalarda bulundukları; piknikler, sohbetler, gerek evlerde gerekse örgüte müzahir Şahid Der isimli dernekte ders adı altında toplantılar düzenledikleri tespit, iddia ve kabul edilmiştir.
    - Operasyonlar sırasında sanıklardan ..."ın evinde ele geçirilen ruhsatsız tabanca ve diğer sanıklardan ele geçirelen dinsel içerikli dökümanlar haricinde, herhangi bir silah yada patlayıcı madde ele geçirilememiştir.
    - Soruşturma neticesinde sanık ... hakkında "Silahlı Terör Örgütü Kurma ve Yönetme" suçundan, diğer sanıklar ..., ve ..."ın "Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma", sanık ... hakkında ise " silahlı terör örgütüne üye olma, 6136 sayılı Kanuna muhalefet" suçlarından kamu davaları açılmış, mahkemece yapılan yargılama neticesinde, itiraza konu sanıkların yukarıda tesbit edilen eylemlerinden ötürü yüklenen suçlardan mahkumiyetlerine karar verilmiştir.
    - Sanıklar yargılama sırasında üzerlerine atılı suçlamaları reddederek, herhangi bir örgüt kurmadıklarını, örgüte üye olmadıklarını savunmuşlar ve mahkumiyetlerine dair hükmün bozulması yönünde temyiz itirazında bulunmuşlardır.
    İtiraza konu uyuşmazlık, sanıkların sabit görülen eylemlerinin "Silahlı Terör Örgütü Kurmak, Yönetmek ve bu Örgüte Üye Olmak" boyutuna ulaşıp ulaşmadığı hususundadır.
    Bu hususların incelenmesinden önce TCK"nın 220. maddesindeki "Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek, üye olmak, örgüt adına suç işlemek, yardım etmek" suçu ile TCK"nın314.maddesindeki "Silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek, üye olmak, örgüt adına suç işlemek, yardım etmek" suçlarının incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
    - Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 220. maddesinde düzenlenmiştir. Aynı kanunun 314. maddesinde de Silahlı Terör Örgütü suçu tanımlanmıştır.
    - Kanunun 314. maddesi örgütün amacını gerçekleştirmede silahlı olmasını zorunlu bir unsur olarak göstermiştir. Bu maddede tanımlanan suç; devletin güvenliğine, toprak bütünlüğüne, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla kurulan silahlı örgütlerin kurucularını, yöneticilerini ve üyelerini cezalandırmaya yönelik hazırlık hareketlerini suç sayan ve yaptırıma bağlayan özel bir suç tipidir.
    Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin 5237 sayılı TCK."nun 220. Maddesi şöyledir:
    (1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması hâlinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
    (2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (3) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
    (4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur.
    (5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.
    (6) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan dolayı cezalandırılır.
    (7) Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır.
    (8) Örgütün veya amacının propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
    Yargıtay"ın yerleşik içtihatlarında da yer aldığı üzere;
    Suç işlemek için örgüt kurmak” suçunun ve örgütün varlığı için:
    1) Üye sayısının en az üç kişi olması,
    2) Üyeler arasında hiyerarşik bir ilişkinin bulunması,
    3)Henüz suç işlenmemiş olsa bile yada henüz hangi suçların işleneceği kararlaştırılmamış olsa bile, suç işlemek amacı etrafında fiili bir birlikteliğin oluşması,
    4) Örgütsel bağlılık ve faaliyetlerin niteliği itibariyle devamlılık göstermesi zorunludur.
    5) Örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçları işlemeye elverişli olması
    Örgütün amaç suçları işlemek konusunda elverişli araç ve donanıma sahip olması bu suçun oluşumunda esaslı unsurlardan biridir. Bu unsuru taşımayan bir yapı, diğer unsurları barındırsa bile suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün varlığından sözedilemeyecektir. Yine bu suçtan sorumlu tutulan örgüt üyelerinin aynı amacı kabul etmiş ve bu amaç doğrultusunda örgütte yer almış olmaları gerekir. Yine, suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün varlığından bahsedebilmek için, örgütün hangi suçları işlemek amacıyla kurulduğu tespit edilmelidir. Suç sayılmayan ancak hukuka aykırı olan fiilleri işlemek amacıyla gerçekleştirilen bir örgütlenme suç işlemek için örgüt kurma kapsamında değerlendirilemez.
    Silahlı Örgüt suçuna ilişkin 5237 sayılı TCK"nın 314.Maddesi ise şöyledir;
    [1] Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    [2] Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
    [3] Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.
    Somut olay bakımından bir suçun terör suçu kabul edilebilmesi başka bir deyişle ise silahlı terör örgütünün varlığının kabulü için ise aranan şartlar;
    1.Örgütsel boyut (örgüt unsuru)
    2.İdeolojik boyut (amaç unsuru)
    3.Yöntem boyutu (suçun işleniş şekli) unsurlarını taşıması gerekir.
    1- Örgütsel Boyut (örgüt unsuru)
    a-Hiyerarşik ilişki (gevşek bir nitelik taşıyabilir)
    c-Sahip olunan üye sayısı ve araç bakımından amaç suçu işlemeye elverişlilik
    d-Üye sayısı (en az 3 kişi)
    2- İdeolojik boyut (amaç unsuru)
    Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak (bunlardan bir ya da birkaçını gerçekleştirmek amaçlanmalıdır)
    3- Yöntem boyutu (suçun işleniş şekli)
    Suçun cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle işlenmesi gerekir.
    - TCK"nın 220. maddesinde yer alan suç işlemek amacıyla örgüt kurma ile TCK"nın 314.maddesinde yer alan silahlı örgüt suçu arasındaki temel farklar öncelikle işlenmesi amaçlanan suçların TCK"nın 220. maddesinde suç içeren her türlü eylemin olması, TCK"nın 314. maddesinde ise kanunda yazılı olan suçların tahdidi olarak sayılmasıdır. Bunun dışında temel fark TCK"nın 220. maddesinde "Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetmek, üye olmaktan" bahsedilirken, TCK"nın 314. maddesinde ise amaç siyasi yani ideolojiktir. Bunun dışında TCK"nın 220. maddesi manasında bir suç örgütünün varlığında "silah" ağırlaştırıcı neden olarak sayılırken TCK"nın 314. maddesi manasındaki terör örgütünde ise "silah" bir unsur olarak düzenlenmiştir.
    - Ancak her iki örgüt tipinde de temel esas alınan unsur örgüttür. Örgüt her iki suç tipi açısından araç niteliğindedir. Gerek TCK"nın 220. maddesi gerek TCK"nın 314. maddesi manasında amaçlar farklı olsa da araç olarak kullanılan yegane unsur örgüttür. Örgütün bu tehlikeliliği nedeniyle kanun koyucu tarafından hazırlık hareketi diğer suç tiplerinden farklı olarak yaptırıma bağlanmıştır. TCK"nın 314. maddesi kapsamına giren yani somut olay bakımından 314. maddesi kapsamında kabul edilen Vasat isimli terör örgütünün silâhlı olması gerekmektedir. Başka bir deyişle, silâh, bu suçun bir unsurunu oluşturmaktadır. Ancak, örgütün bütün mensuplarının silâhlı olmaları zorunlu değildir; hedeflenen suçların işlenmesini sağlayabilecek derecede olmak üzere bazı üyelerin silâhlı olmaları, suçun oluşması için yeterlidir.
    Kanun koyucu genel olarak, herhangi bir suçun işlenmesi amacıyla örgüt kurulmasının, hukuki düzene ve topluma zarar verme tehlikesini barındırması nedeniyle, (220. maddede) müstakil bir suç olarak kabul etmiştir. Buna karşın, Devletin güvenliğine ve Anayasal düzene karşı suç işlenmesi amacıyla kurulan örgütlerin neden olacağı tehlikenin ağırlığı karşısında, konunun ayrıca düzenlenmesine gerek duyulmuştur. 314. madde ile 220. maddedeki suçlar arasındaki temel fark, yukarıda bahsedildiği üzere işlenmesi amaçlanan suçların niteliği ve ayrıca örgütün silahlı olmasıdır. 220. maddedeki suçta silah örgütün öğesi olmayıp, nitelikli hal olarak kabul edilmişken, 314.maddede silahın varlığı, örgüt oluşturma bakımından gerekli görülmüştür.
    Silah, TCK 6. maddede tanımlanan silah kavramı çerçevesinde açıklanamaz. Anılan tanımda, çeşitli suç tipleri bakımından genel olarak saldırı ve savunmada kullanılabilmeleri nedeniyle, gerçekte silah olarak üretilmemiş olan kimi cisim ve araçlar da silah olarak kabul edilmiştir. Buna karşın Devlete ve Anayasal düzene karşı suçların işlenmesi amacıyla kurulan örgüte ait silahların gerçek anlamda silahlardan olması ve ayrıca sayı ve vahamet bakımından amaç suçları işlemeye elverişli bulunması gerekir. Örgütün silahlı örgüt olarak kabul edilebilmesi için, üyelerinin silahlı olması zorunlu değildir.
    Suçun tamamlanması için, örgütün herhangi bir eylemde bulunması ve bir zarara veya somut bir tehlikeye neden olması aranmamıştır. Amaçlanan suçları işlemek üzere silahlı örgütün kurulmuş olmasının, korunan değerler bakımından normatif olarak tehlike yarattığı kabul edilmiştir. Bu bakımdan 314. madde, tehlike suçu olarak düzenlenmiştir.
    TCK"nın Dördüncü Kısmın (Millet ve Devlete Karşı Suçlar) Dördüncü (Devlet Güvenliğine Karşı Suçlar) ve Beşinci (Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar) bölümlerindeki suçlar amaç suç niteliğinde olup, silahlı örgüt oluşturularak Devlete ve Anayasal Düzene karşı ağır-yakın bir tehlike olabilecek hazırlık hareketleri oluşturulduğundan, TCK"nın 314. maddesindeki suç aynı zamanda araç suç niteliğindedir.
    3713 sayılı TMK"nın 3. maddesi uyarınca, TCK 314. madde, terör suçu niteliğindedir. Silahlı örgüt kurma, yönetme ve örgüte üye olma suçları, herhangi bir kimse tarafından işlenebilir. Failin belirli bir sıfat veya görevdeki kişilerden olması öngörülmediğinden, özgü suç olarak düzenlenmemiştir. Failin vatandaş veya yabancı olması olanaklıdır.
    Silahlı örgütü kurmak suçu temadi eden bir suç değil, ani bir suçtur. Yani örgütün kurulmasıyla eylem tamamlanır. Silahlı örgütü yönetmek suçu mütemadi suç niteliğindedir. Bu nedenle suç tarihi temadinin kesildiği yani sanığın yakalanması, teslim olması veya örgütten çekilmesi tarihidir.
    Örgüt üyeliği suçu temadi eder. Örgüt üyeliği suçunun temadi eden suçlardan olması karşısında örgüt üyeliği suçunda suç tarihi yakalanma tarihidir.
    Silahlı örgüt üyeliği suçu; silahlı bir örgütün kuruluş amaçlarını, faaliyet ve eylemlerini benimseyerek gönüllü olarak örgüt hiyerarşisine dahil olmayı tercih etmek suretiyle işlenmektedir. Bu bakımdan eylemin iradi olması ve örgüte iştirak bilinç ve iradesiyle hareket edilmiş olması gerekir. Suç, örgüte üye olma fiilinin gerçekleştiği anda tamamlanmakla birlikte, üyelik süresince eylem temadi etmektedir. Bu nedenle örgüt üyeliği suçu mütemadi suç niteliğindedir. Yani örgüt üyeliğinde suç tarihi yakalanma tarihidir. Sanık yakalandığında, yakalanmadan önce örgüt üyeliğinden ayrıldığına dair bir savunmada bulunmuş ise bu husus araştırılacak ve suç tarihi örgütten çekilme tarihinde göre belirlenecektir.
    Tüm bunların ışığında somut olay incelendiğinde ise;
    Sanık ... hakkında daha önce "Vasat adında bir Silahlı Terör Örgütü Kurma ve Yönetme" suçundan diğer sanıklar bakımından ise "silahlı terör örgütü üyeliği" suçundan mahkumiyet hükümleri kurulmuş olup, söz konusu hüküm dosya kapsamından ... bakımından infaz edilmiştir. Kesinleşmiş yargı kararı ile Silahlı Terör Örgütü olduğuna karar verilmiş olan bir örgütün faaliyetlerini bu aşamadan sonra devam ettirdiği hususu delillerle ortaya konulduğu sürece Silahlı Terör Örgütünün varlığı devam edecektir. Bu konuda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Örgütün devam ettiğinin kabulü halinde söz konusa örgütün kurucusu, lideri, yöneticisi olmak, üye olmak, üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, örgüte yardım etmek ya da 3713 sayılı Kanunun 3. ya da 4.maddesindeki suçları örgüt kapsamında işlenmesi halinde söz konusu fiiller terör suçu kapsamında ele alınacaktır.
    Sanık ..."nın kurduğu ve yönettiği kabul edilen Vasat isimli örgütün dağıldığı gerek dosya kapsamındaki yazı ve belgelerden gerek mahkemenin kabulünden anlaşılmaktadır. Burada çözümlenmesi gereken temel sorun örgütün yeniden canlanıp canlanmadığıdır.
    Somut olay bakımından; örgüt liderinin cezasını cezaevinde infaz etmesi, cezaevinde de örgütü yönettiğine dair herhangi bir iddia, delil ya da kabulün olmaması, örgüt üyeliğinden yine cezalarını infaz eden diğer sanıkların da cezaevinde aynı şekilde örgütle bağlarının koparmadıklarına, örgütsel faaliyetlerine devam ettiklerine ilişkin herhangi bir iddia, delil ya da kabul bulunmamaktadır.
    Tüm bu hususlar nazara alındığında; örgütün devamı hususunda hukuki ve filli kesinti oluşmuştur. Mahkemenin kararında bahsi geçen, bir kısmının delil olma hususları tartışmalı ve kuşkulu olan, bir kısmının ise bizatihi suç teşkil etmeyen ve bu nedenle mahkumiyete esas alınmaları hatalı olan delillerden, suç içerdiği kabul edilen delillerin ( iletişimin tespitine ilişkin görüşme tutanakları, ele geçirilen belgeler vb.) bir an için hukuka uygun olarak elde edildikleri kabul edilse bile; hakkındaki mahkumiyet hükmü infaz edilen sanık ..."nın tahliye olduktan sonra bu davanın diğer sanıklarıyla yukarıda belirtilen sohbet toplantıları ve kurulmuş bir dernek etrafında başlı başına suç teşkil etmeyen bazı faaliyetleri organize etmesi, diğer sanıkların da bu faaliyetler içerisinde yer almaları dağılmış bir silahlı terör örgütünün varlığı için yeterli değildir.
    Mahkemenin kabulüne göre; iletişimin tespitine yönelik tape kayıtları, sanıkların evlerinde yapılan aramalarla tespit edilen delillere göre, sanıkların Türkiye Cumhuriyeti"nin anayasal düzenini değiştirmeyi amaçlayan bir örgüt kurma ve bu örgüte üye olma suçuna dayanak olarak gösterilen faaliyetlerinin; çeşitli sohbet ve toplantılarla biraraya gelmeye başladıkları, örgüte zekat, kurban gibi bağışlarla finans sağlama yönünde çalışmalarda bulundukları; piknikler, sohbetler, gerek evlerde gerekse örgüte müzahir Şahid Der isimli dernekte ders adı altında toplantılar düzenlemekten ibaret olduğu anlaşılmaktadır.
    Sanıkların bahsi geçen faaliyetleri, sözleri ve elde edilen dökümanlardan, Türkiye Cumhuriyeti"nin anayasal düzenini eleştirdikleri, yerine dini esaslara dayalı bir düzenin gelmesi gerektiğini savundukları anlaşılmakta ise de, bu amacı gerçekleştirmeye yönelik elverişli sayılacak herhangi bir araca sahip olmadıkları gibi böyle bir araç edinme faaliyetlerinin de bulunduğu yönünde herhangi bir delil ya da tespitte bulunmamaktadır.
    Bu aşamada sanıkların bu birlikteliğinin ve eylemlerinin anayasal düzeni değiştirme suçunu işleme amacına matuf bir eylemden bahisle silahlı örgüte vücut verdiğinden bahsedilemez. Örgütün dağılma sürecinden sonra tespit edilmiş herhangi bir silahlı eylemi bulunmadığı gibi, sanıklardan birinin evinde ele geçen şahsına ait ruhsatsız tabanca dışında, örgütün silahlandığına dair de herhangi bir delil dosyada bulunmamaktadır. Kaldı ki evinde ruhsatsız silah ele geçirilen sanık ... hakkında örgüt faaliyeti kapsamında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan mahkumiyet hükmü kurulmamış, tam tersine ele geçirilen silah örgüt mensubu olduğu iddia ve kabul edilen sanığın şahsına ait olduğu, örgüt faaliyetleri kapsamının dışında bulundurulduğu kabul edilerek mahkumiyet hükmü kurulmuş, bu kararda onanması suretiyle kesinleşmiştir. Mahkemenin ve onama kararı veren Yüksek Dairenin dağılmış olan Vasat isimli silahlı örgütün yeniden faaliyete geçtiğine ilişkin kabul ve gerekçeleri usul ve yasaya aykırıdır. Çünkü yukarıda izah edildiği üzere dosyada yeterli ve yasal delil bulunmadığı gibi söz konusu silahlı olduğu kabul edilen örgütün silahlı olduğuna ilişkin kabul dosya kapsamıyla uyuşmadığı gibi yasal ve yeterli olarak gerekçeye de yansıtılmamıştır.
    Silahlı terör örgütü kurma, yönetme veya örgüte üye olma suçları, devletin güvenliğine, bütünlüğüne ve anayasal düzene karşı tehdit olarak görülen vahim nitelikli suçlardır. İnsanlar arasındaki ilişki yada birlikteliklerin bu boyuta ulaştığının kabulü için, vahim nitelikte, ciddi deliller, bulgular ve örgütün bu suçu işlemeye elverişli vasıtalara sahip olduğunun tespiti, söz konusu hususların da denetime imkan vermesi bakımından gerekçeye yansıtılması gerekmektedir. Bu hususların gözardı edilerek örgüt faaliyeti kapsamı dışında suç içermeyen toplantı, sohbet vb. saik ve düşüncelerle topluca biraraya gelinmesi halinde silahlı terör örgütünün var olduğunu kabul etmek, başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere, Anayasa ve bütün çağdaş ve evrensel hukuk normlarının teminat altına aldığı ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, basın-yayın özgürlüğü gibi temek hak ve özgürlüklerin özüne dokunan hukuk dışı uygulamalara yol açmış olacaktır. Bu yüzden bir örgütün varlığının tespitinde her somut olay bakımından ayrı ayrı ve hassas davranılması, örgütün unsurlarının oluşup oluşmadığının titizlikle incelenmesi, değerlendirilmesi, delillendirilmesi ve gerekçelendirilmesi gerekmektedir. Dağılan bir örgütün yeniden canlanması her zaman potansiyel bir risk taşıyor ise de, konusu suç teşkil etmeyen yasal çerçevede yapılan her toplu faaliyetin de örgüt kapsamında değerlendirilmesi yukarıda bahsedildiği üzere ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, basın-yayın özgürlüğü gibi alanlara müdahaleye açık hale getirecek riskler taşıyacaktır. Kanun koyucunun bundan hareketle, yerleşik Yargıtay uygulamalarında örgüt adına işlenen suçlarda her ne kadar çoğu olaylarda umumiyetle örgüt adına işlenen suçların dayanağı ve delili olarak kabul edilen 2911 sayılı Kanuna muhalefet suçundan her ne kadar örgüt adına suç işleme suçundan da hüküm tesisi yoluna gidiliyor ise de, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 3. ve 4. maddelerinde söz konusu 2911 sayılı Kanuna muhalefet suçunun yer almaması nedeniyle 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi gereğince artırıma gidilmemesi de kanun koyucunun 2911 sayılı Kanunun suç ve terör örgütleri suçları yönünden uygulanması aşamasında titiz davranılması, örgütün amacı, stratejisi, araç-gereç üye sayısı yanında "ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, basın-yayın özgürlüğü" gibi alanlarla örgütsel kabul edilen bir kısım faaliyetler arasındaki çizginin net olarak belirlenmesine ilişkin bu hususu teyit etmektedir.
    Bunların dışında, dağıldığı kabul edilen Vasat isimli örgütün örgütsel varlığını yeniden sağladığına ilişkin olarak mahkemenin kabulündeki "sanıkların örgütün dağılmasından sonra 2007 yılından itibaren biraraya gelerek yada çeşitli şekillerde iletişim kurarak gerçekleştirdikleri faaliyetlerin" amacı anayasal düzeni değiştirmek olan bir silahlı terör örgütü boyutuna henüz ulaşmadığı dosyadaki bilgi ve delillerden anlaşılmaktadır.
    Bir an için sanıkların söz konusu faaliyetleri "örgüt" suçu kapsamında kabul edilse bile, bu birlikteliğin bu suçu işlemeye elverişli güce ve araca, somut olay bakımından silaha sahip olmadığı da tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
    Kaldı ki;
    Sanıkların mahkumiyetine konu olarak hükme dayanak teşkil eden deliller arasında tanık, gizli soruşturmacı vb. Deliller dosyada bulunmamaktadır.
    Mahkemece delil olarak kabul edilen hususlar;
    1-Sanıkların mahkumiyetine esas alınan ana delil sanıklar arasındaki iletişimin tespitine esas telefon görüşme tutanaklarıdır. Buna ilişkin olarak bir kısım sanıkların itirazda bulunmaları nedeniyle ses analizi yapılmaksızın mahkemenin yeterli ve yasal gerekçe de göstermeden taleplerin reddine karar vermesi hususları birlikte nazara alındığında; söz konusu iletişimin tespitine yönelik telefon görüşmelerinin delil hususu kuşkulu hale gelmiştir. Yine söz konusu telefon görüşme tutanakları bazı sanıklar hakkında sadece 1-2 olağan günlük görüşmelere ait olması, örgütsel bir görüşmeye tesadüf edilememesi ancak mahkumiyet gerekçesinin hemen hemen tüm sanıklar bakımından aynı olması hususu da nazara alındığında, delillerin ve gerekçenin her bir sanık bakımından ayrı ayrı olması, bu kapsamda suçların şahsileştirilmesi, hükmün tarafları, denetime imkan vermesi bakımından Yargıtay"ı tatmin etmesi yanında gerekçenin sarih olması ilkesine muhalefet edildiği anlaşılmaktadır.
    2- Yine mahkumiyete esas alınan içeriği başlı başına suç teşkil etmeyen bir takım dini kitap, dergi, yazı ve belgelere yönelik olarak ta bir kısım sanıkların söz konusu eşyaların kendilerine ait olmadığı, arama ve el koyma kararlarının usulüne uygun yapılmadığına ilişkin itirazlarının da yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden reddedilmesi karşısında söz konusu bizatihi suç teşkil etmeyen eşyaların da delil niteliğini kuşkulu hale getirdiği anlaşılmaktadır.
    3- Örgütün yayın organları olarak kabul edilen ve örgüt kurucusu ve yöneticisi olarak mahkumiyetine karar verilen ..."nın yazı yazdığı dergilerde silahlı terör örgütlerinin olmazsa olmaz unsuru olan cebir ve şiddete çağrıya yönelik herhangi bir yazı ya da ropörtajın bulunmadığı, tam aksine örgütün yayın organı olarak kabul edilen Müstakim -İstikamet isimli derginin 2008 yılı Mayıs sayısında ..."nın röportajının ana unsurunun "Tebliğde Şiddet Haramdır" konusu olduğu, bu hususun da sanıklar arasındaki faaliyetlerin cebir ve şiddete yönelik olmadığı hususundaki beyanlarını destekleyen delillerden olduğu anlaşılmaktadır.
    Tüm bunların ışığında somut olay yeniden incelendiğinde;
    Sanıkların daha önce kurulmuş fakat dağılmış olan bir örgütü yeniden oluşturdukları veya oluşturabileceklerine dair "ileri sürülen iddia ve varsayımlar" hukuken hatalı aynı zamanda yasal ve yeterli bir gerekçeye sahip değildir. Mahkemece mahkumiyete esas alınan hukuki vasfı yukarıda ayrıntılı bir biçimde izah edildiği üzere kuşkulu olan delillerin "Silahlı terör örgütü kurma, yönetme veya böyle bir örgüte üye olma" suçunun varlığına esas teşkil edebilecek hukuki bir dayanak olarak görülemeyeceği gibi, dağıldığı iddia ve kabul edilen bir örgütün dosya kapsamından silahlı olmadığı hususu da nazara alındığında atılı suçların unsurları yönünden oluşmadığı anlaşılmaktadır.
    Açıklanan gerekçelerle unsurları oluşmadığından; sanıkların "Silahlı Terör Örgütünü Yönetme ve Üye Olma" suçlarından beraatlerine hükmedilmesi gerekirken, mahkumiyetlerine hükmedilmesi usule, kanuna ve hukuka aykırı görülmüştür.
    SONUÇ VE İSTEM :
    Yukarıda açıklanan nedenlerle itirazımızın kabulü ile;
    1-Yargıtay 9. Ceza Dairesi"nin 27.06.2013 gün ve 2013/4421 Esas-2013/10013 Karar sayılı ilamındaki "Sanıkların yasal süreden sonra olan temyiz istemlerinin CMUK"nın 317. maddesi gereğince REDDİNE" ilişkin kararının kaldırılarak yukarıda arz ve izah edildiği üzere esastan ve usulden inceleme yapılarak sanıklar ... ve ..."ın " Silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan ayrı ayrı beraatlerine karar verilmesi gerekirken mahkumiyetlerine karar verilmesi gerekçesiyle hükümlerin BOZULMASINA karar verilmesi,
    2-Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 03.07.2013 gün ve 2013/4420 Esas-2013/10244 Karar sayılı kararı ile sanık ... hakkında " Silahlı terör örgütünü yönetme" sanıklar ... ve ... hakkında ise "Silahlı terör örgütüne üye olma" suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine ilişkin ONAMA kararının kaldırılarak, sanıkların ayrı ayrı beraatlerine karar verilmesi gerekirken mahkumiyetlerine karar verilmesi gerekçesiyle hükümlerin BOZULMASINA karar verilmesi,
    İtirazımızın kabul edilmemesi halinde ise itirazımız hakkında karar verilmek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi,
    İtirazen arz ve talep olunmuştur.
    İTİRAZ İNCELEME MERCİİ;
    Ceza Muhakemesi Kanunu 308. maddesi gereğince; Yargıtay Ceza Dairelerinin kararlarına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren 30 gün içinde aleyhe, süre koşulu olmaksızın lehe itiraz edebilir. İtirazı, karan veren daire inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir, görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.
    İtirazı incelemekle görevli daire, sanıkların üzerine atılı silahlı terör örgütünü kurma, yönetme ve üye olma ve silahlı terör örgütüne yardım suçları ve bağlantılı fiillerin temyiz inceleme tarihi itibari ile 6545 sayılı Kanunun 35 maddesi ile değişik Yargıtay Kanununun 14. maddesi hükmü, 20.07.2014 gün ve 29066 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanan Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 17.07.2014 tarih ve 2014/2 sayılı kararına göre Yargıtay 9. Ceza Dairesidir.
    Ancak, 2797 sayılı Yargıtay Kanununa 6572 sayılı Kanunun 27. maddesi ile eklenen geçici 14. madde hükmü doğrultusunda Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulunun 19.01.2015 tarihinde Resmi Gazete"de yayımlanan 2015/8 sayılı kararı ile itiraza konu suçların kanun yolu incelemesi yapmakla Yargıtay 16. Ceza Dairesi görevlendirilmiştir.
    Yasal düzenleme ve Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun kararı doğrultusunda itirazın incelemesinde Dairemizin görevli olduğu kabul edilmiştir.
    OLAY:
    1- Silahlı terör örgütü yöneticisi ve üyesi olma, 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçlarından sanıklar ... ve ..."ın mahkumiyetine ilişkin Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.12.2011 gün ve 2010/64 - 2011/275 Esas-Karar sayılı kararının sanıklar ..., ve ... müdafıleri, sanıklar ..., ..., ... ve bir kısım sanık bakımından re"sen temyizi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.04.2013 gün ve 2012/111220 sayılı tebliğnamesiyle 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçu bakımından hükmün ONANMASI, "Silahlı terör örgütü yöneticisi ve üyesi olma" suçları bakımından ise hükmün sanıkların beraat etmesi gerektiğinden bahisle BOZULMASI talep edilmiştir.
    2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 03.07.2013 gün ve 2013/4420 Esas-2013/10244 Karar sayılı kararı ile "Sanıklar ..., , ... ve ... hakkında hükmolunan cezaların süresine göre koşulları bulunmadığından, sanıklar müdafilerinin duruşmalı inceleme istemlerinin CMUK"nın 318. maddesi uyarınca REDDİNE,
    Sanık ... yönünden duruşmalı, diğer sanıklar yönünden ise duruşmasız olarak yapılan inceleme sonunda gereği düşünüldü:
    Sanık ...’nın daha önceden, 765 sayılı TCK’nın 146. maddesinde gösterilen Devletin Anayasal düzenini cebren ortadan kaldırmayı amaçlayan ve bazı mensuplarınca bu amaca matuf vahamet arz eden eylemlerin işlendiği VASAT adlı silahlı terör örgütünü kurup yönettiğinin Dairemizin 28.06.1999 tarih ve 95-2873 sayılı onama kararı ile sabit olduğu, sanığın bu suçtan mahkumiyetine ilişkin infazı sürerken önceden kurup yönetmiş olduğu silahlı örgütün varlığını ve niteliğini tamamen yitirmediği ve sanığın şartla tahliye sonrasında yeniden irtibat sağladığı aynı örgütsel yapıyı önceki esaslar ve amaçlar etrafında toparlayıp güçlendirerek yönetmeye ilişkin faaliyetlerine devam ettiği, sanık tarafından tahliye sonrasında sürdürülen faaliyetlerin önceki örgütsel faaliyetlerin devamı niteliğinde olması, bu faaliyetlere ilişkin alanın genişliği ve çeşitliliği, süreklilik, hiyerarşi ve gizlilik unsurlarını içermesi dikkate alındığında, mankemenin bu yapılanmanın silahlı terör örgütü, sanık ..."nın silahlı terör örgütünün yöneticisi ve diğer sanıkların da aynı örgütün üyesi oldukları yönündeki kabulünde bir isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
    Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip sanıkların suçlarının sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasıfları tayin edilmiş, cezaları azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar ..., müdafileri ve sanık ..."ın temyiz dilekçeleri ile duruşmalı inceleme sırasında sanık ... müdafiinin ileri sürdüğü yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle sanık ... yönünden re"sen de temyize tabi olan hükümlerin ONANMASINA, 03.07.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir.
    Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bu kararma karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yukarıda açıklanan gerekçeler doğrultusunda sanıklar lehine itiraz kanun yoluna başvurulmuştur.
    HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
    Dosya kapsamındaki delilleri değerlendirilen yerel mahkeme; sanıklar hakkındaki iletişim tespit tutanaklarına göre, sanık ..."nın örgüt yöneticiliğinden 03.03.2007 tarihinde tahliyesine müteakip yeniden örgütsel faaliyete giriştiği, örgütü yeniden canlandırmaya çalıştığı, diğer sanıklarla birlikte "Şahit Der" adlı dernek çatısı altında örgütsel faaliyetlerini devam ettirdikleri, Gaziantep başta olmak üzere çevre il ve yeniden örgütlenme içine girdikleri, dini sohbet adı altında grup ve halkalar oluşturup, infak adı altında para topladıkları kabulüne vararak, sanık ..."nın TCK’nın 314/1, diğer sanıkların silahlı örgüt üyeliğinden TCK 314/2 maddeleri gereğince mahkumiyetlerine karar verilmiştir.
    Sanık ..., bu suç tarihinden önce VASAT adında bir silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçundan mahkum olduktan sonra cezasını infaz ederek şartlı olarak tahliye edilmiştir. Kesinleşmiş yargı kararı ile silahlı terör örgütü olduğuna dair karar verilmiş olan bir oluşumun, faaliyetlerine sonverilmediği/sonlandırılmadığı sürece hukuken silahlı terör örgütü statüsünde olacağı, böyle bir örgüte yönetici olmak, üye olmak ya da bu örgüte yardım etmek gibi fiillerin gerçekleştirilmesi halinde bu suçlardan cezalandırılacağı açıktır. Ancak sanık ...’ın kurduğu kabul edilen örgütün mensuplarının yakalanıp tutuklanması neticesinde örgütün dağıldığına ilişkin dava dosyasına belgeler sunulduğu, yerel mahkemece de örgütün dağıldığının kabul edilmesi karşısında örgütün varlığını sürdürdüğünün kabulüne olanak yoktur. Bu nedenle hakkındaki mahkumiyet hükmü infaz edilen sanık ..."nın tahliye olduktan sonra bu davanın diğer sanıkları ile birlikte sohbet toplantıları ve kurulmuş bir dernek etrafında bazı faaliyetleri organize etmesi, diğer sanıkların da bu faaliyetler içerisinde yer almaları terör örgütünü yeniden canlandırma amacına yönelik olduğu kabul edilmiştir.
    Yerel Mahkeme, iletişimin tespiti yöntemiyle ve sanıkların evlerinde yapılan aramalarla tespit edilen delillere göre, sanıkların Türkiye Cumhuriyeti Anayasal Düzeni değiştirmeyi amaçlayan bir örgüt kurma ve bu örgüte üye olma suçuna dayanak olarak gösterilen faaliyetleri özetle; çeşitli sohbet ve toplantılarla bir araya gelme, örgüte zekat, kurban gibi bağışlarla fınans sağlama yönünde çalışmalarda bulunma; piknikler, sohbetler, gerek evlerde gerekse örgüte müzahir Şahit Der isimli dernekle ders adı altında toplantılar düzenledikleri, ele geçen dokümanlardan Türkiye Cumhuriyetinin anayasal düzenini eleştirdikleri, yerine dini esaslara dayalı bir düzenin gelmesi gerektiğini savundukları kabulüne varılmıştır.
    Sanıklar soruşturma ve kovuşturma aşamalarda suçlamayı kabul etmemişlerdir. Suçun sübutuna esas alınan deliller iletişimin tespiti sonucu elde edilen telefon görüşme içerikleri ve evlerinde ele geçen bir kısım örgütsel nitelikte sayılabilecek notlardır.
    Silahlı terör örgütü kurucusu, yöneticisi veya mensubu olan kişinin işlediği suç nedeniyle mahkum olduğu cezayı infaz ettikten sonra, aynı örgütün hiyerarşisine tekrar dahil olup örgütsel faaliyetlere devam etmesi halinde yeniden suç oluşacağına kuşku yoktur.
    Somut olayda; Anayasal düzeni cebren ortadan kaldırmayı amaçlayan ve bazı mensuplarınca bu amaca matuf vahamet arz eden eylemleri gerçekleştiren VASAT adlı silahlı terör örgütünü kurup yönettiği gerekçesiyle daha önceden hakkındaki mahkumiyet hükmü kesinleşen sanıklardan ..."nın cezaevinden tahliye olduktan sonra dağılan örgütü tekrar toparlayıp faaliyetlerine devam etmesi amacıyla örgütsel toplantılar yaptığı ve diğer sanıklarla bu amaçla irtibat kurduğuna ilişkin kabule; iletişimin tespitindeki konuşmalar ve ev aramalarında ele geçen doküman içeriklerinin değerlendirilmesi sonucunda ulaşılmıştır. Sanıkların bu eylemleri gerçekleştirdiğine dair başka somut delil elde edilememiştir. Uzun süre devam etmiş olan iletişimin tespitinde elde edilen verilere göre, örgüt mensuplarının toplantılar yaptığına ilişkin bilgi elde edilmesine rağmen, yapılan toplantılar kolluk görevlileri tarafından izlenip tutanağa bağlanmadığı gibi, bu toplantılarda gerçekleşen konuşma içerikleri de teknik araçlarla tespit edilmemiştir. Yerleşik içtihatlara göre, maddi olaya dayanmayan iletişimin tespiti sonucu elde edilen verilere göre bir vakanın kesin olarak ispatı olanaklı değildir. Gerek örgüt yöneticisi olduğu iddia edilen ... ve diğer sanıkların bireysel hak ve özgürlük kapsamında olan dernek kurma, toplanma ve ibadet hürriyeti çerçevesindeki faaliyetlerin bir suç oluşturduğu ispat edilmediği sürece, örgütsel faaliyet olarak kabul edilemeyeceği, evlerde ele geçen dokümanların ne zaman oluşturulduğu ve hangi amaçla kullanılacağının belirlenmemesi karşısında, örgütsel faaliyette kullanıldığına ilişkin kabul, savunmaların aksini ispata yarar, her türlü şüpheden uzak kesin delil niteliğinde değildir. Yargıtay CGK ve Dairelerin bir çok kararda vurgulandığı üzere, Ceza hukukunun genel prensiplerinden olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca bir suçtan cezalandırılmanın temel koşulunu, suçun kuşkuya yer verilemeyeceği şekilde ispat edilmesine bağlı olduğunu, kuşkulu ve tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddiaların sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağı, yine ceza mahkumiyetinin yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek oluşan olası kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanması ve bu ispatın hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olması gerektiği, yüksek de olsa bir olasılığa dayalı olarak sanığın cezalandırılmasının ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına geleceği, bu durumda ceza yargılamasında mahkumiyetin büyük veya küçük olasılığa değil her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmasının şart olduğu, adli hataların önüne geçebilmenin de başka bir yolu olmadığı şeklinde ifade edilmiştir. Maddi delil ile desteklenmeyen söz konusu tape"lerin mahkumiyete esas alınması yerleşik uygulama ile usul ve yasaya aykırı görüldüğünden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
    İtirazname içeriğinde ayrıca sanıklardan ... ve ... haklarındaki temyiz itirazlarının süre yönünden reddine ilişkin kararın kaldırılarak esasa ilişkin inceleme yapılıp bu sanıkların da beraatlerine karar verilmesi talep edilmiştir. Gerçekten adları geçen sanıkların yokluklarında karar verilirken kanun yolu bildiriminin "tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren 7 günlük süre içerisinde mahkememize ya da eşdeğer mahkemeye verilecek dilekçe ile ya da zabıt katibine zapta geçirilmek üzere sözlü beyan ile Yargıtay"a temyiz yolu açık olmak üzere" şeklinde olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda temyiz süresinin başlangıcı hususunda sanıklar yanıltılmış olduklarından yokluklarında verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminde bulunmamışlardır. Süre geçtikten sonra Adalet Bakanlığına hitaben 08.05.2012 tarihli Kanun Yararına Bozma dilekçesi sunmuşlardır. CMK"nın 34/2 ve 232/6 madde fıkralarına göre hüküm fıkrasında, verilen karara karşı kanun yollarına başvurma imkanı bulunup bulunmadığının ve başvurma imkanı var ise süresi, mercii ve şekillerinin tereddüte yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekirken kararda temyiz süresinin başlangıç tarihi yanlış olarak gösterilmiştir. Sanıkların kanun yoluna başvurmada merciide yanılmaları başvuru hakkını ortadan kaldırmadığından sanıkların kanun yararına bozma talepleri temyiz itirazı niteliğinde ve talep tarihi de kararı öğrenme tarihi olarak kabul edilmiştir. Bu itibarla kararı süresinde temyiz ettikleri kabul edilmiştir.
    HÜKÜM:
    1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
    2-Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 27.06.2013 tarih ve 2013/4421 Esas -2013/10013 Karar sayılı temyiz isteminin süre yönünden reddine ve yine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 03.07.2013 tarih ve 2013/4420 Esas-2013/10244 karar sayılı kararlarının KALDIRILMASINA,
    3-Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.12.2011 gün ve 2010/64 Esas, 2011/275 karar sayılı kararı ile sanık ... hakkında silahlı örgütünü yönetme, sanıklar ... ve ..."ın silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından cezalandırılmaları için her türlü şüpheden uzak kesin kanaate ulaştırıcı maddi delil elde edilemediğinden beraatlerine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
    Kanuna aykırı sanıklar ve müdafilerinin temyiz itirazları bu nedenler ile yerinde görüldüğünden CMUK"nın 322. madde gereğince hükümlerin BOZULMASINA,
    4-5275 sayılı Kanunun 98 ve müteakip maddeleri gereğince sanıklar hakkındaki İNFAZLARIN DURDURULMASINA, bu hususta Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına,
    Dosyanın Adana Ağır ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.06.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.







    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi