1. Hukuk Dairesi 2015/13900 E. , 2018/11481 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, taşınmazlarının ifrazını yapması için vekil tayin ettiği davalı ...’nın, maliki olduğu ..., ..., ... parsel sayılı taşınmazlardaki ½ payının tamamını, oğlu olan diğer davalı ...’ya bilgisi ve rızası dışında satış suretiyle temlik ettiğini, bu satışlar nedeniyle kendisine bir bedel de ödenmediğini, davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ettiklerini ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davacının 2000 yılında ...’dan 7.500,00 TL borç aldığını, bu borcu ödeyememesi nedeni ile kendisine ait toplam 16 parça taşınmazda bulunan paylarını toplam 10.000,00 TL ‘ye satması, buradan borcu mahsup edip kalan bedeli kendisine vermesi için vekaletname verdiğini, taşınmazların paylı olması nedeni ile uzun süre satışının yapılamadığının ve bu nedenle davacıdan alacağının alınamadığını, 2013 yılında üç adet taşınmazın toplam 80.000,00 TL ‘ye satıldığını ve karşılığında senet alındığını, senet bedeli ödendiğinde davacıya bu ödemenin yapılacağını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, iddianın ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacının taşınmaz satış yetkisi de içeren ... 2. Noterliğinin 17.08.2004 tarih ve 14570 yevmiye nolu vekaletname ile davalılardan ...’yı vekil tayin ettiği, davacının çekişme konusu ... parsel sayılı 19.560 m² miktarlı ev ve tarla, ... parsel sayılı 8.290 m² miktarlı tarla ve ... parsel sayılı 4.560 m² miktarlı çalılık vasıflarındaki taşınmazlardaki ½ paylarının davalı vekil ... tarafından 07.02.2013 tarihinde oğlu olan diğer davalı ...’ya satış suretiyle temlik edildiği, davalı ... ‘ın satış işleminden sonra davacıya gönderdiği ihtarnamede ; “... parsel sayılı taşınmazdaki ½ payın karşılığı olarak 10.000,00 TL, 206 parsel sayılı taşınmazdaki ½ payın karşılığı 25.000,00 TL, ... parsel sayılı taşınmazdaki ½ payın karşılığı olarak 45.000,00 TL bedelle taşınmazlardaki davacıya ait payları oğlu ...’ya sattığını, bu satış karşılığı oğlu ...’dan 25.12.2013 tarihli 80.000,00 TL bedelli senet aldığını, bu bedellerin serbest piyasadan yapılan araştırma sonucu belirlendiğini, davacı tarafın kendisine 2004 yılında (vekaletname verildiği tarihte) sözlü olarak taşınmazların tamamını satıp, satış bedelinden 2000 yılında davacıya kendisi tarafından verilen 7.500,00 TL borcun düşülerek kalan satış bedelinin kendisine gönderilmesini beyan ettiğini, bu beyan doğrultusunda taşınmazların bedelinin 2013 yılında artmış olduğunu, oğluna satışını yaptığı bu taşınmazlardan alınacak 80.000,00 TL bedelden borcu olan 7.500,00 TL bedelin mahsup edilerek kalan 72.500,00 TL ‘nin davacıya gönderileceğini, bunun için banka hesabı bildirmesi, davacıya ait hisseli olan diğer taşınmazların da vekil olarak satıp -satamayacağı hakkında tarafına bilgi verilmesi" hususlarının bildirildiği, ihtarnamenin davacıya tebliğinden sonra davacının ... 3. Noterliği 28.02.2013 tarih 4283 yevmiye nolu işlemi ile davalı ...’ı vekillikten azlettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi
belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; davalı ..., 2000 yılında davacıya verdiği 10.000,00 TL borç karşılığı davacının dava konusu taşınmazlar ile dava dışı taşınmazlardaki maliki olduğu payları kendisine borcuna karşılık olarak verdiğini, sözkonusu taşınmazları üzerine alması için de kendisine vekaletname verdiğini savunmuş ise de; satış işleminden sonra davacıya gönderdiği ihtarnamede taşınmazları 80.000,00 TL bedelle oğluna sattığını, satış bedeli olarak 25.12.2013 tarihli 80.000,00 TL miktarlı senet aldığını, senet bedeli ödendiğinde alacağı olan 7.500,00 TL"nin mahsubu ile kalan 72.500,00 TL"nin davacıya ödeneceğini bildirmesi karşısında , taşınmazların tamamının 2000 yılında verdiği borç nedeni ile ...’a verildiği hususunun doğru olmadığı kanaatine varılmıştır. Kaldı ki, satış tarihi itibariyle davalı ...’ın satıldığını bildirdiği değer ile taşınmazların keşfen belirlenen değerleri arasında fahiş fark bulunduğu, bilirkişi raporuna göre çekişmeli parsellerdeki davacı payların satış tarihi itibari ile toplam değerlerinin 882.292,50. TL olarak tespit edilmesine karşılık, davalı vekil ...’ın ise dava konusu üç parseldeki davacı paylarını toplam 80.000,00 TL bedel ile oğluna sattığını beyan ettiği, bu satış bedelinden alacağı 7.500 ,00 TL"yi mahsup edip bakiye 72.500,00 TL"yi davacıya göndereceğini beyan etmesine rağmen bu bedelin de davacıya ödenmediği açıktır.
Hemen belirtilmelidir ki, taşınmazın temlikinde kullanılan vekaletnamenin geçerli olduğu tartışmasızdır. Ancak, temlikin doğru ve sağlıklı olduğu ve vekil edeni bağlayacağının kabul edilebilmesi için vekaletnamenin geçerli olması yanında, taşınmazın gerçek ya da gerçeğe yakın bir bedelle temlik edilmesi ve vekil edenin zararlandırılmaması asıldır. Çok düşük, sembolik bedelle yapılan temliklerde malikin zararlandırıldığı kabul edilmelidir.
Öte yandan, vekil ...’ın dava konusu taşınmazlardaki davacıya ait payları oğlu olan davalı ...’a temlik ettiği, davacının paylarının gerçek değerinin çok altında satıldığı, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı, davalı ..."ın iyi niyetli sayılamayacağı, davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ettikleri sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere davanın reddi doğru değildir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine göre davalıların temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.06.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.