Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2830
Karar No: 2019/887
Karar Tarihi: 17.09.2019

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2830 Esas 2019/887 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2830 E.  ,  2019/887 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


    Taraflar arasındaki "kullanım kadastrosuna itiraz" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.03.2015 tarihli ve 2014/116 E., 2015/150 K. sayılı kararın davalı Hazine vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 03.12.2015 tarihli ve 2015/9917 E., 2015/14789 K. sayılı kararı ile:
    "...Kullanım kadastrosu sırasında Ortaçeşme Mahallesi çalışma alanında bulunan 1987 ada 3 parsel sayılı 2.205,24 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, kadastro tutanağının beyanlar hanesine, 6831 sayılı Yasa"nın 2/B maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkarıldığı ve Hazinenin fiili kullanımında bulunduğu şerhi yazılarak ağaçlık alan vasfıyla Hazine adına tespit edilmiştir. Davacı ... taşınmazın kendi fiili kullanımında bulunduğu iddiasına dayanarak dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne, çekişmeli taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesine, "davacının fiili kullanımında bulunduğu" şerhinin yazılmasına karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 141/3. maddesi “mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak" yazılmasını zorunlu kıldığı gibi; bu zorunluluk, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297 ve 298. maddelerinin de amir hükmüdür. Adil yargılanma hakkının garantileri arasında yer alan "aleni yargılanma ilkesi" ve "hukuki dinlenilme hakkı" da, kararların gerekçeli olmasını zorunlu kılar. Bu prensiplerin amacı, yargılama sürecini ve kararın verilişini kamu denetimine açık tutmak suretiyle adaletin yerine getiriliş biçimini görünür kılmak; kamu eliyle karar verme sürecini denetleyerek kişinin adil yargılanma hakkını güvence altına almak ve adalete güveni korumaktır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297/1-c maddesi uyarınca gerekçenin; "tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri" göstermesi gerekir. Bir başka anlatımla; gerekçe, hüküm fıkrasında yazılı sonuçlara nasıl varıldığının tereddüte yer bırakmayacak şekilde açıklanmasıdır. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası birbirine sıkı sıkıya bağlı olup uyumlu bulunması zorunlu olduğu gibi, duruşmada tefhim edilen hüküm sonucuna nasıl ulaşıldığını açıklamayan ifadelerin gerekçe olarak kabul edilmesi de mümkün değildir. Somut olayda mahkemenin kararı incelendiğinde, kararın gerekçe bölümünde, toplanan delillerin tartışılıp değerlendirilmediği, sabit görülen vakıalara nasıl ulaşıldığı, bunlardan çıkarılan sonuçlar ile bunların hukuki sebeplerinin neler olduğu hususlarında açıklama yapılmadığı görülmektedir. Yukarıda yer alan ilke ve açıklama karşısında böyle bir açıklamanın "gerekçe" olarak kabulü mümkün değildir…"
    gerekçeleriyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından birleşen dosya davacısı ... vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, kullanım kadastrosuna itiraza ilişkindir.
    Asıl davada davacı ... vekili; çekişme konusu 1987 ada 3 parsel sayılı taşınmazın müvekkili tarafından önceki zilyedinden 10.09.2007 tarihli satış senedi ile devralındığını, 5831 sayılı Yasa ile değişik 3402 sayılı Yasa"nın Ek-4. maddesi gereğince yapılan muhdesat ve kullanıcı belirleme çalışmalarında müvekkili adına tespit yapılması gerekirken kullanıcısız olarak tespit yapıldığını ileri sürerek mülkiyeti Hazine"ye, zilyetliği ise müvekkiline ait olan taşınmazda kullanıcı haklarının tapu kütüğünün ilgili sütununa yazdırılması ve müvekkilinin doğrudan satış haklarının kaybolmaması için Hazine adına yapılan tescilin iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
    Davalı Hazine vekili, şerhe ilişkin taleplerin ancak kullanım kadastrosu sırasında ileri sürülebileceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
    Yerel mahkemece; dava dilekçesi, cevap dilekçesi, tapu kaydı, kadastro tutanağı, krokiler, mahallinde yapılan keşif, keşifte dinlenen tanık beyanları, bilirkişi raporu, satış senedi ve tüm dosya kapsamına göre; davalı Hazine adına kayıtlı dava konusu parselin 2007 yılından beri davacının kullanımında olduğunun tapunun beyanlar hanesine muhdesat olarak yazılması gerektiği kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne, dava konusu Hazine adına kayıtlı Beykoz, Ortaçeşme mahallesinde bulunan 1987 ada 3 parselin beyanlar hanesine bu yerin 2007 senesinden beri davacı ..." ın kullanımında olduğunun yazılmasına karar verilmiştir.
    Davalı Hazine vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Bozma kararı sonrasında dosya arasına alınan birleşen Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.04.2016 tarihli ve 2015/591 E., 2016/231 K. sayılı dosyasında davacı ... vekili; aynı çekişme konusu taşınmazın (1987 ada 3 parsel) mirasen intikal ve taksim nedenleriyle 60 yıldır müvekkilinin zilyetliğinde bulunduğunu, 6292 sayılı Yasa"ya göre müvekkilinin hak sahibi olduğunu ileri sürerek, taşınmazın zilyedinin müvekkili olduğunun tespiti ile tapu sicilinin beyanlar hanesine taşınmazın 60 yıldır kullanıcısının ... olduğuna dair ibare eklenmesini talep etmiştir.
    Yerel mahkemece; önceki karardaki gerekçenin yeterli olduğu, başka deyişle dava ve cevap dilekçesi, tapu kaydı, kadastro tutanağı, mahallinde yapılan keşif, keşifte dinlenen tanık anlatımları, bilirkişi raporu, satış senedi ve tüm dosya kapsamına göre davalı Hazine adına kayıtlı 2/B parselinin 2007 yılından beri davacı ..."ın kullanımında olduğunun tapunun beyanlar hanesine yazılması, bu şekilde davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği kanaatine varıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararı davalı Hazine vekili ve birleşen dava davacısı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, mahkemece asıl dava yönünden verilen kararın, Anayasa"nın 141. maddesinin 3. fıkrası ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun (HMK) 297. maddesinde yer alan hükümler karşısında gerekçe içerip içermediğinin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
    6100 sayılı HMK"nın 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır. Buna göre;
    “(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
    a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
    b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
    c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
    ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,
    d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
    e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,
    (2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.”
    Bu düzenleme uyarınca bir mahkeme hükmünde tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
    Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (resen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
    Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, B./Arslan, R./Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2011, s. 472).
    Anayasanın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
    Yasa"nın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
    Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
    Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 28.04.2010 tarihli ve 2010/11-195 E.- 2010/238 K.; 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E.- 2011/436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E.- 2012/102 K., ile 28.02.2019 tarihli ve 2015/21-2344 E.-2019/225 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
    Ayrıca 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 E.- 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
    Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141. maddesinin 3. fıkrası ve ona koşut bir düzenleme içeren HMK’nın 297. maddesi işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
    Öte yandan, Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası, "“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” şeklinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmında " Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.” şeklindeki hükümlere haizdir.
    Anayasa Mahkemesi 2013/1876 başvuru numaralı kararında "... (Anayasa"nın 36 , 141 ve Sözleşme"nin "Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddelerinden söz edildikten sonra) Anılan kurallar uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açıkça bir keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23). " şeklinde adil yargılanma hakkının içeriğine ilişkin açıklamalar yapılmıştır.
    Anayasa Mahkemesinin bu kararında ayrıca "... Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24). " ifadelerine yer verilmiştir.
    Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince; Mahkemece dava ve cevap dilekçesi, tapu kaydı, kadastro tutanağı, mahallinde yapılan keşif, keşifte dinlenen tanık anlatımları, bilirkişi raporu, satış senedi ve tüm dosya kapsamına göre verilen kararda somut, olaya özgü, denetlenebilir açıklama ve gerekçeye yer verilmediği görülmüştür.
    O hâlde, Mahkemece yapılacak iş, Anayasanın 141. maddesinin 3. fıkrası ve ona koşut bir düzenleme içeren HMK’nın 297. maddelerindeki hükümler gözetilerek hükmün gerekçesini açıkça kaleme alarak kararda göstermek olmalıdır.
    Diğer taraftan; HMK"nın 166. maddesinde davaların birleştirilmesi düzenlenmiştir. Buna göre; “(1) Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar.
    (2) Davalar, ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise bağlantı sebebiyle birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren, bununla bağlıdır.
    (3) Birleştirme kararı, derhâl ilk davanın açıldığı mahkemeye bildirilir.
    (4) Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır.
    (5) İstinaf incelemesi ayrı dairelerde yapılması gereken davaların da bu madde hükmüne göre birleştirilmesine karar verilebilir. Bu hâlde istinaf incelemesi, birleştirilen davalarda uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişkiye ait kararı inceleyen bölge adliye mahkemesi dairesinde yapılır.”
    Görüldüğü üzere aralarında bağlantı bulunan ve aynı mahkemede açılmış olan davalar, yargılamanın her safhasında istek üzerine ya da mahkemece kendiliğinden birleştirilebilir. Mahkeme, aralarında bağlantı bulunan davaların her hâlde birleştirilmesine karar vermek zorunda değildir; ancak tahkikatın (yargılamanın) daha iyi bir şekilde yürütülmesi için gerekli gördüğü hâllerde, aralarında bağlantı bulunan davaların birleştirilmesine karar verebilir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı C:3, İstanbul 2001, s.3439).
    Davaların birleştirilmesi kararı, taraflar arasındaki uyuşmazlığı esastan çözümleyen bir karar değildir. Birleştirilmesine karar verilen davalar, bir dosyada (ilk açılan dava dosyasında) birleştirilir. Mahkeme, birleştirilen davaları birlikte inceleyip karara bağlar; yani davaların tahkikat safhası müşterektir. Hükümde birleştirilen her dava için ayrı ayrı karar verilmesi ve hüküm fıkrasında, her dava için verilen kararın ayrı ayrı gösterilmesi gerekir (Kuru, s.3444-3445).
    HMK’nın 166. maddesinin birinci fıkrasında birleştirme kararının ikinci davanın açıldığı mahkemece verileceği ve bu kararın, diğer mahkemeyi (ilk davanın açıldığı) bağlayacağı açıkça belirtilmiştir.
    Somut olaya gelince, davacı ... vekili 28.10.2015 tarihli dava dilekçesi ile Beykoz 1.Asliye Hukuk Mahkemesinde, davalı Hazine aleyhine 1987 ada 3 parsel sayılı taşınmazın zilyedinin müvekkili olduğunun tespiti ile tapu sicilinin beyanlar hanesine şerh verilmesi istemli dava açmış, Mahkemece 19.04.2016 tarihli ve 2015/591 E., 2016/213 K sayılı kararıyla, mahkemenin 2014/116 E sayılı (bozma sonrası yeni esas 2016/232 E.) dosyası ile hukuki ve fiili bağlantı bulunduğundan 2014/116 E. (bozma sonrası yeni esas 2016/232 E.) sayılı dosyası ile birleştirilmesine, yargılamanın 2014/116 E. (bozma sonrası yeni esas 2016/232 E.) sayılı dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir. Birleştirilen dosyanın ilk davanın açıldığı mahkemeye gönderildiği, ilk davanın açıldığı mahkemenin de 30.06.2016 tarihinde direnmeye konu kararı verdiği anlaşılmıştır.
    Dolayısıyla Mahkemece, direnmeye konu karar tarihinden önce birleştirme kararı ile asıl davayla birleşen Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.04.2016 tarihli ve 2015/591 E., 2016/213 K. sayılı dosyası ile ilgili herhangi bir hüküm kurulmadığı görülmüştür. 6100 sayılı HMK’nın 166. maddesinin birinci fıkrasına göre birleştirme kararı ilk mahkemeyi bağlayıcı nitelikte olduğundan, mahkemece hüküm kurulurken karar tarihinden önce dava dosyası ile birleştirilen Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin anılan dosyası hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması da yerinde değildir.
    Açıklanan nedenlerle, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıdaki belirtilen ilave gerekçelerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
    SONUÇ: Davalı Hazine vekili ve birleşen dosyada davacı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda belirtilen ilave nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 17.09.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi