Esas No: 2017/2111
Karar No: 2019/884
Karar Tarihi: 17.09.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2111 Esas 2019/884 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kadıköy (Kapatılan) 4. Sulh Hukuk Mahkemesince asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne dair verilen 08.03.2012 tarihli ve 2012/1074 E., 2012/282 K. sayılı karar asıl dosya davalısı... Çimento San. ve Tic. A.Ş. tarafından temyiz edilmekle; Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 24.06.2013 tarihli ve 2013/8525 E., 2013/9795 K. sayılı kararı ile;
"...Davacı vekili, müvekkili şirkete kasko sigortalı aracın seyir halindeyken davalıların bakım ve sorumluluğunda bulunan ve yola düşen elektrik direğinin sebebiyet verdiği kazada hasarlandığını, hasar bedelinin davacı tarafından ödendiğini ileri sürerek, toplam 5.860,13 TL’nın ödeme tarihinden itibaren faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekilleri, ayrı ayrı davanın reddini savunmuştur.
Aynı olay ve nedene dayalı olarak davacı tarafından davalı ... Nak. Taah.Yurt içi Taş.Org.San.Tic.Ltd.Şti. aleyhine Kadıköy 5.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/476 Esas. Sayılı dosyası üzerinden açılan dava dosyası bu dosya ile birleştirilerek yargılamaya devam edilmiştir.
Mahkemece, davalı ...Ş. hakkındaki davanın HMK"nun 150. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına, diğer davalı hakkındaki davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı... Batı Çimento San.ve Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, TTK.nun 1301.maddesine (6102 Sayılı TTK"nun 1472/1.md.) göre açılan rücuen tazminat istemine ilişkindir.
1086 Sayılı HUMK"nun 388 ve 389. maddeleri ile 6100 Sayılı HMK"nun karşılık 297/1-2 maddeleri uyarınca, mahkeme kararında; hüküm sonucunun, taraflara yükletilen hak ve sorumlulukların şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekir. Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
Yargıtay"ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği açıktır.
Öte yandan; 1086 sayılı HUMK"nun 45. maddesi ile 6100 Sayılı HMK"nun karşılık 166. maddesi uyarınca, birleştirilen davalar birbirlerinden bağımsız ayrı bir dava niteliğini korurlar.Buna göre, asıl ve birleştirilen dava dosyalarının yalnızca tahkikat safhası müşterek olup, mahkemece usul hükümlerine göre her dava hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerekir.
Somut olayda, her iki dava yönünden ayrı ayrı hüküm fıkrası oluşturulmuş gibi görünse de, hüküm fıkrası taraflara yükletilen hak ve sorumluluklar ile infaza elverişlilik yönünden açık olmadığı gibi, hangi tarafın neden sorumlu tutulduğu yönünden şüphe ve tereddüt uyandıracak nitelikte olup, bu yön yukarıda açıklanan yasa maddelerine açık aykırılık oluşturduğundan hükmün bozulması gerekmiştir.
Bozma neden ve şekline göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir…"
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; dosya kendisine gönderilen İstanbul Anadolu 17. Sulh Hukuk Mahkemesince önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl ve birleşen dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili asıl dava dosyasında; müvekkili şirkete kasko sigortalı aracın seyir hâlindeyken davalılara ait özel hatta bağlı bulunan ve davalıların bakım sorumluluğunda bulunup yere düşen elektrik direğine çarpmak suretiyle hasarlandığını ileri sürerek sigortalısına ödenen toplam 5.860,13TL hasar bedelinin ödeme tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş; birleşen dava dosyasında ise; asıl dava dosyasında yapılan yargılama sırasında zarara sebep olan elektrik diğerinin davalı ... Nakliyat Taahhüt Yurtiçi Taşımacılık İşleri Organizatörlüğü San. ve Tic. Ltd. Şti."ye ait aracın çarpması sonucu devrildiği bilgisini edindiklerini, bu davalının da oluşan zarardan sorumlu olduğunu ileri sürerek 5.860,13TL’nin ödeme tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan (ve asıl dosya davalılarından) müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl ve birleşen dosyada davalı vekilleri, ayrı ayrı verdikleri dilekçelerle, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece; 15.06.2011 tarihli celsede davacı tarafından davalılardan Nuh Beton A.Ş. hakkındaki davanın kazanın tarafı olmaması nedeniyle takip etmediğinin bildirildiği, alınan bilirkişi raporu dosyanın oluşuna uygun görüldüğü, davacıya sigortalanan aracın seyir hâlindeyken 41 L 5365 plakalı aracın demir elektrik direğine çarpması sonucunda yola devrildiği ve hasar gördüğü, davacıya sigortalanan araç sürücüsünün herhangi bir asli ve tali kusurunun bulunmadığının ve diğer araç sürücüsünün olayda kusurlu olduğunun dosyada bulunan kaza tespit tutanağından da anlaşıldığı, hasar bedelinin ödenen faturayla uyumlu olduğu, davacı ... şirketinin bu meblağı sigortalısına ödeyerek rücuen isteyebileceği, davalı tarafın kazanın oluşumunda %100 kusurlu olduğundan bahisle davanın kabulüne karar vermek gerektiği, birleşen dosya bakımından yapılan zamanaşımı itirazının yerinde görülmediği, davalı Limak Çimento... A.Ş. (Set Çimento) ve birleşen dosyanın davalısı kusur ve sorumluluklarının olmadığını belirtmişlerse de davalı tarafın kastı olmasa da kazanın oluşumunda ihmali hareketin olması nedeniyle bu yöndeki iddiaların yerinde görülmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne; birleşen davada 4.966.21TL"nin 05.03.2010 tarihinden, 893.92TL"nin 01.10.2010 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile birlikte davacı tarafa ödenmesine, asıl davada davalılardan Nuh Beton A.Ş. açısından HMK’nın 150. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına, 966.21TL"nin 05.03.2010 tarihinden, 893,92TL"nin 01.10.2010 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile birlikte davacı tarafa ödenmesine karar verilmiştir.
Asıl dosyada davalı... Çimento San. ve Tic. A.Ş. vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; ilk kararın davalılardan... Batı Çimento San. Tic. A.Ş. tarafından temyiz edildiği, temyiz dilekçesinde hiç bir şekilde yargılama giderine ilişkin gerekçe gösterilmediği, temyize konu edilmeyen bir konuda üstelik de mahkeme kararının hüküm fıkrasının hiçbir birleştirilen dosyada olmadığı kadar açık iken her bir dosyanın kendi içinde davalı ve davacısı için ayrı ayrı yargılama gideri belirtilmiş iken bozma kararı verildiği, birleştirilen Kadıköy 5. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/476 E. sayılı dosyasında tek davalı olduğu, bu dosya için talep kabul edildiğinden yargılama giderinin davalı üzerinde bırakıldığı, 2010/1704 E. sayılı dosyasında ise zaten 2 tane davalı söz konusu olup, bu davalılardan Nuh Beton A.Ş. açısından dava takip edilmediği için HMK’nın 150. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, bu davalı açısından yargılama giderine hükmedilmediği gibi doğal olarak vekili içinde lehine vekâlet ücretine hükmedildiği, geriye davalının... (Batı) Çimento San. ve Tic. A.Ş.’nin kaldığı, talep kabul edildiğinden yargılama giderinin de bu davalı üzerinde kalmasının işin doğasında olduğu, hüküm fıkrasında kastedilen davalının... ... Şirketi olduğu hem hâkimlikçe hem de taraflarca aşikar olup bu konuda herhangi bir şüphe olmadığı, bu durumun davalı... A.Ş.’nin temyiz dilekçesinden de belli olduğu, önceki kararın açık, sarih ve yargılama gideri anlamında şüpheden uzak ve infaz edilebilir görüldüğü gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararının davacı vekilince tavzihinin istenmesi üzerine mahkemece tavzih isteminin reddine dair ek karar verilmiş; anılan karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiş, direnme kararı ise asıl dosya davalısı... Çimento ve Sanayi A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece denetime ve hüküm kurmaya elverişli olarak infazda tereddüt yaratmayacak şekilde karar verilip verilmediği noktasında toplanmaktadır.
I-Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle mahkeme kararlarının niteliği ile hangi hususları kapsayacağına ilişkin yasal düzenlemenin değerlendirilmesi zorunludur.
Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nın 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.
6100 sayılı HMK’nın “Hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesinde:
“(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.”
şeklinde düzenleme mevcuttur.
Buna göre bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir.
Açıklanan hükümle getirilen bu biçim koşulları yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Başka bir anlatımla kanunun amacı hükmün açıklığı ve anlaşılırlığı kadar infaz kabiliyetini de sağlamaktır. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Görülmektedir ki, uyuşmazlıkların çözümünde yargıya düşen en önemli görevlerden birisi de açık ve net çözümler bulmak; anlaşılabilir, tutarlı kararlarla kamu düzeni ve barışının sağlanmasına hizmet etmek olmalıdır. Tarafların çözüm aramak için geldikleri yargısal makamların açık ve net hükümlerle üzerine düşen görevleri yerine getirmesi gerekir. 6100 sayılı HMK ile getirilen ve yukarıda açıklanan yasal düzenlemenin nihai amacı da budur.
Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Gerekçe, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuki sebepleri) kendiliğinden (resen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hâkim gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları tatmin etmez (Kuru B./Arslan R./Yılmaz E.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 22. Baskı, Ankara 2011, s. 472).
Bu itibarla hükmün sonuç kısmının özetlenerek açıklanmasına, karar ile taraflara yükletilen borç ve tanınan hakların bir kesiminin belirtilmemiş bulunmasına, bunun yanında tefhim edilen karara sonradan eklentiler yapılmasına ya da gerekçedeki ifadelerin tekrarı suretiyle hüküm sonucu gösterilmeden karar oluşturulmasına yasal olanak bulunmamaktadır.
Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Hukuk Genel Kurulunun kararlarında da aynı ilkeler benimsendiği gibi; ( 10.9.1991 tarihli ve 1991/281 E., 1991/415 K.; 05.12.2007 tarihli ve 2007/3-981 E., 936 K.; 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K.; 07.02.2018 tarihli ve 2017/11-33 E., 2018/121 K.), 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Öte yandan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Bu nedenle bir davanın taraflarının o dava yönünden mahkemece hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan direnme ya da uyma kararının bulunması zorunludur.
Zira direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine yerel mahkemelerce verilmiş direnme kararlarına münhasır olduğundan inceleme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti ile uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararları ile sonuçta hüküm fıkrasını içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak kararın ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki, bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
Başka bir ifadeyle mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, kararın gerekçe bölümünde bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşuldur.
Direnme kararları yapıları gereği Kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozma kararının yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorundadırlar (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.03.2008 tarihli ve 2008/15-278 E., 2008/254 K.; 21.10.2009 tarihli ve 2009/9-397 E., 2009/453 K.; 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).
Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi kanun ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki ile hâkimin, gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Burada hemen vurgulanmalıdır ki; HMK’nın 166. maddesi uyarınca davaların birleştirilmesi durumunda birleştirilen her dava birbirlerinden bağımsız ayrı bir dava niteliğini korur, asıl ve birleştirilen dava dosyalarının yalnızca tahkikat safhası müşterek olup, mahkemece usul hükümlerine göre her dava hakkında ayrı ayrı hüküm kurulmalı, yargılama gideri ve vekâlet ücreti her dava için ayrı ayrı belirlenmelidir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; birleşen her iki dava yönünden ayrı ayrı hüküm fıkrası oluşturulmuş gibi görünse de, hükmün A bendinde “Kadıköy 5. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/476 sayılı dosyası bakımından” başlığına yer verilmiş B bendinde ise “Mahkememizin 2010/1704 2011/476 sayılı dosyası bakımından” başlığı ile her iki dava dosyası yazılıp infazda tereddüte neden olacak şekilde, dosyalar karıştırılıp yeniden yazılarak karar verilmiştir. Mahkeme kararının gerekçesi kendi içinde çelişkili olduğu gibi hüküm fıkraları da verilen kararın gerekçesi ile uyumlu değildir. Gerekçe kısmı hüküm fıkrası ile birlikte denetlendiğinde bu çelişki nedeniyle hangi tarafın neden sorumlu tutulduğu anlaşılır olmadığından şüphe ve tereddüt uyandıracak nitelikte olan mahkeme kararı denetime olanak sağlayacak şekilde ve yukarıda açıklanan Kanun maddelerine uygun şekilde oluşturulmamıştır. Yargılama giderleri ve vekâlet ücretinden de hangi davalının ne oranda sorumlu olduğu açıkça belirtilmemiştir.
Yukarıda belirtilen maddî ve yasal olgular dikkate alındığında; Kanunun emredici düzenlemelerine aykırı şekilde oluşturulan karar infaz edilebilir nitelikte olmadığı gibi, denetime de elverişli nitelikte değildir.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
II-Verilen bu bozma kararının neden ve şekline göre temyiz eden davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının ve tavzih talebinin reddi kararını temyiz eden davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle asıl dosyada davalı... Çimento ve Sanayi A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
(II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle asıl dosyada davalı... Çimento ve Sanayi A.Ş. vekilinin (1) numaralı bent dışında kalan temyiz itirazlarının, tavzih kararını temyiz eden davacı vekilinin ise tüm temyiz itirazlarının bozma neden ve şekline göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 17.09.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.