11. Hukuk Dairesi 2016/11801 E. , 2018/3624 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 27/11/2015 tarih ve 2015/112-2015/224 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava konusu meblağ 21.242 TL"nin altında bulunduğundan 6100 sayılı Kanun"un geçici 3/2. maddesi delaletiyle uygulanması gereken HUMK 3156 sayılı Kanun"la değişik 438. maddesi gereğince duruşma isteğinin reddiyle incelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin dünyaca tanınmış... marka ve ilgili bazı şekil, logo, yazı, sözcük ve benzerlerinin TPE nezdinde tescilli hak sahibi olduğunu, davalılardan ..."ın ... markası adına tescilli olan ve ticaretini yapan şahıs, ... A.Ş"nin ise bu markanın ithalat veya imalatını yapan olmakla ... markasının ticaretini birinci elden yapan şirket, diğer davalıların da bölge ana bayileri olduğunu, bu itibarla her bir davalının dava konusu ayakkabıların haksız ticaretini yapmak suretiyle müvekkiline zarar verdiğini, müvekkilinin hakkı olan kârı elde etmesine mani olup, dünyaca tanınmış markasına ait logoyu ... markalı ayakkabılarda kullanarak tüketici nazarında markanın ve logonun prestij kaybetmesine neden olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000 TL maddi, 5.000 TL manevi tazminatın 1 ve 2 numaralı davalılardan müştereken ve müteselsilen, davalı ... A.Ş"den 250 TL maddi ve 250 TL manevi, davalı .... Ltd.Şti"den 250 TL maddi, 250 TL manevi, davalı ... A.Ş"den 250 TL maddi ve 250 TL manevi, davalı ... Ticaret Pazarlama adına yetkilisinden 250 TL maddi ve 250 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, zamanaşımı def"inde bulunmuş, davacının iddialarına dayanak yaptığı tespit dosyalarında ibraz edilen raporların gerçek ürünler üzerinden değil, davacının sunduğu katalog ve resimler üzerinden inceleme neticesinde sadır olup, bu raporlara itibar edilemeyeceğini, iltibasa yol açtığı öne sürülen ayakkabılara ait piyasadan temin edilen bir ürün bulunmadığını, tetkikat sırasında ibraz edilen ... markalı ayakkabıların ise üretimde ve stokta bulunmadığını, müvekkiline ait ... logo ve markalı ayakkabıların kendine özgü modeller olup, markanın dünyaca tanınmış bir marka olduğunu, çizgi, şerit vb. unsurların spor ayakkabılarının genel konsepti olup, inhisar altına alınmasının mümkün olmadığını, modeller arasında iltibasın da bulunmadığını, ... logolu ve markalı ürünlerin bu her iki karekteri de beraber taşıyarak satışa sunulduğundan diğer tüm ürünlerden ve davacı ürünlerinden de kesin olarak ve kolaylıkla ayrıldığını, müvekkillerinden ... ve ... dışındaki diğer davalıların ... markalı spor ayakkabıları pazarlayan firmalar olduğundan onlara husumet yöneltilemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece uyulan bozma ilamı sonrası yapılan yargılamada iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacının tescilli form markasının çok önemsiz bir çıkıntı dışında davalı ayakkabısında ayniyete yakın benzerlikte kullanıldığı, davalının savunmasında bu tür şeritlerin yaygın kullanıldığını savunulmuş ise de davalının kullandığı şeridin sıradan düz bir şerit olmayıp, davacının tanınmış şekil markasının kopyaya yakın benzeri olduğu, davalının ayakkabıda ilaveten kendi ... markasını kullanmasının hatta bu markanın da tanınmış olmasının marka iltibasını önleyici etkiye sahip olmadığı, tüketicinin ... markasında görmeye alışık olduğu formu davalının ... markalı ürününde gördüğünde davacının markasını ..."la kullanılmasına izin verdiğini, dolayısıyla firmalar arasında bir ortaklık veya ekonomik ilişki olduğunu hatta şekil markasını ayakkabının sahibi davalı firmaya devrettiğini düşünebileceği, bunun da açık şekilde marka ihlali olduğu, davalılardan Simanto ... Şirketi üretici firma, davalı ... A.Ş. bu ürünlerin ithal ve ihracını yapan, diğer şirketlerin ise bayi olarak sorumlu olduğu gerekçesiyle, maddi ve manevi tazminat taleplerinin kabulü ile, 1.000 TL maddi tazminat ile 5.000 TL manevi tazminatın davalı ... ... ile ..."den müştereken ve müteselsilen, 250 TL maddi tazminat ile 250 TL manevi tazminatın davalı ... A.Ş"den, 250 TL maddi ile 250 TL manevi tazminatın davalı .... Ltd. Şti"den, 250 TL maddi ile 250 TL manevi tazminatın davalı ... A.Ş."den, 250 TL maddi 250 TL manevi tazminatın davalı..."den tahsiline dair verilen kararlar kesinleştiğinden yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına, ilk kararla hüküm altına alınan maddi ve manevi tazminatlara 14/12/2012 ıslah tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1-Dava, davacının marka hakkına dayalı olarak istediği maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
Mahkemece, uyulan bozma sonrasında yapılan yargılamada yukarıda özetlenen gerekçe ile kesinleşen konularda yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına, ilk kararla hüküm altına alınan maddi ve manevi tazminatlara 14/12/2012 ıslah tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmiştir.
Ancak, 6100 sayılı HMK’nin Hükmün Kapsamı başlıklı 297. maddesi 2. fıkrasına göre “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” Kanunun aradığı bu şekil, yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetine sebep olabilecek, kamu düzeni ve barışını olumsuz yönde etkileyecektir. (HGK 2013/9-1989 E 2014/657 K sayılı ilamı)
Yerel mahkeme kararı, bozma kararı ile birlikte ortadan kalkarak hukuki geçerliliğini yitirmekte olup, bozulan karar sonraki kararın eki niteliğinde değildir. Bu nedenle bozma kararına uyulduktan sonra kurulacak yeni hüküm HMK"nin 297 maddesine uygun olarak oluşturulmalıdır.
Somut olayda, mahkemece verilen 27.12.2012 tarih 2005/487 E ve 2012/325 K sayılı karar Dairemizin 07.05.2014 tarih 2013/11280 E ve 2014/8714 K sayılı ilamı ile bozulmuş olup, işbu ilam ile taraf vekillerinin bozma kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiş olması, bu hususlar bakımından ancak taraflara usulü kazanılmış bir hak bahşeder ve fakat hükmün bu kısımlar bakımından kesinleşmesi sonucunu doğurmaz. Bu nedenle, mahkemece bozma sonrası yapılan yargılamada “kesinleşen konularda yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına” ve “ilk kararla hüküm altına alınan maddi ve manevi tazminatlara” şeklinde hüküm kurulmuş olması doğru olmamış, kararın taraflar yararına bozulması gerekmiştir.
2-Ayrıca, davacı vekilinin 14.12.2012 tarihli ıslah dilekçesinde açıkça ıslah edilen faiz isteminin dava tarihinden itibaren başlatılması talebini içerdiği anlaşılmış olup, mahkemece hükmedilen faizin başlangıç tarihinin ıslah dilekçesi tarihi olarak belirlenmiş olması da doğru olmamıştır.
3-Bozma sebep ve şekline göre, davalılar vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle kararın re"sen taraflar yararına, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazların kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 16/05/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.