1. Hukuk Dairesi 2015/12760 E. , 2018/11334 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, hile; vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakanı ..."in maliki olduğu ... ada ... parsel sayılı taşınmazın 1/3 payının davalı ...’e, kalan 2/3 payının da vekaleten davalı ...’e temlik edildiğini, devirlerin hile ile gerçekleştirildiğini ve mirasta eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar Dairece ‘’...Dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden; isteğin tereke adına tescil olarak nitelendirilmesi gerektiği ve davada elbirliği halinde mülkiyetin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere elbirliği (İştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur...Somut olayda, elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet söz konusu olup, dava dışı ortaklar bulunmaktadır. Hal böyle olunca, davaya katılmayan ortaklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...’nın olurlarının alınması yada miras şirketine M.K.nun 640. mad. uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi ve ondan sonra davada dayanılan hukuki sebepler yönünden bir karar verilmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek hüküm kurulmuş olması doğru değildir. ’’ gerekçesi ile bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda hile iddiası yönünden hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Bozma kararından sonra davacı vekili 16.02.2015 tarihli dilekçesinde, davayı sadece muris muvaazası hukuksal nedenine dayandırmış ve terekeye iade şeklindeki talebini daraltarak davacının miras payına hasretmiş olup, bu durumda bozma ilamında belirtildiği üzere T.M.K.nın 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesine gerek kalmadığı açıktır.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...’in 13.05.2010 tarihinde öldüğü, geride davacı oğlu ..., davalı kızı ... ile dava dışı çocukları ..., ..., ... ve dava dışı torunları ..., ..., ..., ..., ... ve ...’in mirasçı olarak kaldıkları, davalı ...’in mirasbırakanın gelini olduğu, mirasbırakanın maliki olduğu çekişmeli taşınmazdaki 1/3 payını 25.10.2001 tarihinde davalı ...’e devrettiği, 2/3 payının ise 17.07.1995 tarihinde vekil olarak atadığı oğlu ... tarafından davalı ...’e 24.04.2007 tarihinde temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun 706., Türk Borçlar Kanunu"nun 237. (Borçlar Kanunu"nun 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; bilindiği üzere, bozmaya uyulmuş olmakla bozma gereklerinin aynen yerine getirilmesi zorunlu olup, bu durum usuli kazanılmış hakkın bir gereğidir.
Ne var ki, anılan bozma ilamında da belirtildiği üzere dava hile, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı olarak açılmış olmasına ve mahkemece bozma kararına uyulmasına karşın sadece hile iddiası yönünden inceleme yapılarak sonuca gidilmiş, ayrıca davacı vekilinin 16.02.2015 tarihli dilekçesinde davayı sadece muris muvaazası hukuksal nedenine dayandırdığı ve terekeye iade şeklindeki talebini daraltarak davacının miras payına hasretmiş olduğu da dikkate alınmadan hüküm kurulmuştur.
Hal böyle olunca, davacı vekilinin 16.02.2015 tarihli dilekçesindeki talebi doğrultusunda muris muvazaası iddiası yönünden yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca araştırma yapılması, toplanan deliller değerlendirilmek suretiyle mirasbırakanın gerçek iradesinin açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken anılan hususların göz ardı edilmiş olması doğru değildir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.06.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.