1. Hukuk Dairesi 2020/1591 E. , 2021/2607 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali-tescil ve tazminat davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptal ve tescil talebinin reddine, alacak yönünden ise davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, taraf vekillerinin istinaf başvurusu üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermiş, ilk derece mahkemesince tapu iptali-tescil talebinin reddi ile tazminat talebinin kısmen kabulüne dair verilen karara davacının istinaf başvurusu reddedilmiş, davalının istinaf başvurusu kabul edilmiş, karar davacı vekili ve ... mirasçıları vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde ise tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı, tarafların kardeş olduklarını, davalıya murislerinden kalan ve davaya konu taşınmazlarla ilgili işlemleri yapabilmesi için vekaletname verdiğini, davalının bu vekaletnameye dayanarak Banaz İlçesinde bulunan taşınmazların bir kısmı üzerinde satış işlemi, bir kısmı üzerinde Banaz Belediyesinin kamulaştırma işlemi sırasında bağış ve takas işlemi yaptığını, diğer bir kısmını da ekip biçtiğini, kendisinin bu durumu üçüncü kişilerden öğrendiğini, yapılan satışların muvazaalı olduğunu, davalının vekalet görevini kötüye kullandığını, maddi ve manevi olarak büyük zarara uğradığını ileri sürerek, 3. kişiye devredilen taşınmazlar için tazminat, davalının üzerinde kayıtlı taşınmazlar için tapu kaydının iptali ve tescili, olmadığı takdirde bedel talebinde bulunmuştur.
Davalı, vekalet ilişkisinden kaynaklanan alacak davalarında 5 yıllık zaman aşımı söz konusu olduğunu, açılan davanın hukuki dayanaktan yoksun ve kötü niyetli olduğunu, aralarındaki vekalet ilişkisinin 2013 yılına kadar aralıksız 16 yıl devam ettiğini, davaya konu taşınmazların tamamının davacının bilgisi ve onayı ile satıldığını ve davacının her taşınmaz satıldığında kendi payına isabet eden kısmın bedelini aldığını, taşınmazların satışından elde ettiği paralarla oğluna 3 tane dükkan açtığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince tapu iptal ve tescil talebinin reddine, alacak yönünden ise davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, taraf vekillerinin istinaf başvurusu üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince istinaf başvuruları kabul edilerek 234 ada 47 parsele ait kayıtlarının da dosyaya getirilmesi davalıya yemin delilinin hatırlatılması ve davalı taşınmaz bedelini davacıya ödediğini ispat edemediği takdirde kabul kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesince, dahili davacılar vekilinin yemin deliline dayanmayacaklarını bildirmesi üzerine davalının vekil sıfatıyla sattığı dava konusu taşınmazlar için davacının bedel iadesi talepli açtığı davanın kısmen kabulüne, davacının bizzat sattığı 17 ada 242 parsel ve dava dışı vekil tarafından satılan 235 ada 1 parsel ve 235 ada 6 parsel sayılı taşınmazlara ait hisse değerinin iadesine ilişkin talebinin reddine karar verilmiş, taraf vekillerinin istinaf başvurusu üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince kaldırma kararından sonra getirtilen tapu kayıtlarında dava konusu edilen 234 ada 47 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 hissenin bizzat davacı tarafından satıldığından bu parsel yönünden de davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru olmadığı gibi talep edilen alacağın red edilen kısmı üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanacak nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken manevi tazminat davalarında uygulanacak olan AAÜT"nin 10/2. Maddesi uyarınca vekalet ücretine hükmedilmiş olması da doğru olmamıştır, gerekçesiyle dahili davalılar vekilinin istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince kaldırılmasına yeniden hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; davacı yalnız vekil aleyhine dava açmış vekilden temlik alan üçüncü kişilere karşı husumet yöneltmemiştir. Dava konusu taşınmazları vekilden temlik alan üçüncü kişilerin davalı olması halinde vekille işbirliği içinde bulunan üçüncü kişinin kötüniyeti tespit edildiği takdirde tapu iptali ve tescili talebinin kabul edileceği hususunda tereddüt yoktur. Bu durumda yalnız vekil aleyhine tazminat istemiyle açılan davada tazminat bedelinin hangi tarihteki değer olacağının tespiti bakımından tapu iptali ve tescili isteği kabul edilseydi davacının mamelekine geçecek miktar olacaktı. Öyleyse taşınmaz bedelinin tahsiline ilişkin talepte ise davacının mamelekine geçecek taşınmaz miktarının dava tarihindeki rayiç bedeli esas alınmalıdır.
Hal böyle olunca; davaya konu taşınmazların dava tarihindeki rayiç bedelleri usulünce belirlenerek davacının mamelekine geçmesi gereken taşınmaz miktarının bedeline hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacı vekilinin değinilen yön itibariyle yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesi uyarıncaİzmirBölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin kararının BOZULMASINA, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, bozma nedenine göre tarafların sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27/04/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.