9. Hukuk Dairesi 2016/7737 E. , 2016/7875 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
DAVA : Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ile fazla mesai ücreti alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı Talebinin Özeti:
Davacı vekili, davacının iş sözleşmesinin işveren tarafından sebepsiz ve haksız olarak feshedildiğini, fazla çalışma ücretlerinin ödenmediğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatı ile fazla çalışma ücreti alacaklarını talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, iş akdinin davacı işçi tarafından haksız olarak feshedildiğini, davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanmadığını, davacının fazla çalışma yapması durumunda bu çalışmalarının karşılığının tam olarak ödendiğini ve bunun bordrolarda gösterildiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti ve Yargılama Süreci:
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, iş akdinin işveren tarafından haksız olarak feshedildiği, fazla mesai ücret alacağının ödenmediği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Taraflar arasındaki ilk uyuşmazlık, tazminat ve alacağa esas hizmet süresi konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
İş hukukunda çalışma olgusunu, iddia eden işçi kanıtlamalıdır. Çalışma olgusu her türlü delille kanıtlanabilir. Çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, delil niteliğindedir. İşçinin çalışma olgusunun tespitinde işyerinde veya komşu işyerinde çalışanların tanıklığı önemli olduğu gibi tanık olarak dinlenecek kişinin tanıklığına güveni etkileyebilecek bir durumun olup olmadığı da araştırılmalıdır.
Somut uyuşmazlıkta davacı işyerinde fiilen 31/12/2001 tarihinde çalışmaya başladığını, ancak 03/03/2004 tarihine kadar sigortasız çalıştırıldığını ileri sürmüş, davalı ise davacının 03/03/2004 tarihinde işe başladığını savunmuştur.
Dosyada mevcut sigorta kayıtlarının incelenmesinde, davacıya ait sigorta bildiriminin 03/03/2004 tarihinde yapıldığı, davalı tarafından dosyaya sunulan bir kısım belgelerde davacının 03/03/2004 tarihinde işe başladığının yazılı olduğu tespit edilmiştir.
Mahkemece savunmaya değer verilerek ve kayıt esas alınarak davacının 03.03.2004 tarihinde çalışmaya başladığı kabul edilmiştir.
Davacının delil olarak bildirdiği tanıkları halen işyerinde çalışan olup davcının 2002 yılının başında işe başladığını belirtmişler, davalı tanığı ... ise, 2003 yılından beri işyerinde çalıştığını, kendisinin işe başladığı tarihte davacının işyerinde çalışıyor olduğunu beyan etmiştir.
Her ne kadar... kayıtlarından davacının sigorta bildiriminin 03/03/2004 tarihinde yapıldığı tespit edilmiş ise de tanık anlatımlarına göre, davacının iddia ettiği gibi 2002 yılının başından itibaren işyerinde çalışmaya başladığı anlaşılmıştadır. Bu nedenle davacının 01/01/2002 – 13/09/2011 tarihleri arasında işyerinde çalıştığının kabulü ile bu hizmet süresine göre hesaplanacak tazminat ve alacağın hüküm altına alınması gerekirken, davacının işe başlama tarihinin 03/03/2004 olduğunun kabulü ile hizmet süresinin eksik saptanması hatalıdır.
3-Taraflar arasındaki ikinci uyuşmazlık, davalının ıslaha karşı ileri sürdüğü zamanaşımı definin nazara alınıp alınmadığı ve bu bağlamda talep edilen alacakların zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır. Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu da incelemesi mümkün değildir.
Kısmi davada zamanaşımı yalnızca dava edilen kısım kesilir. Henüz açılmayan (saklı tutulan) ve daha sonra ıslahla arttırılan bölüm için zamanaşımı işlemeye devam eder. Ancak kısmi davadaki miktar, kısmi davanın açıldığı dava tarihine göre geriye doğru belirlenen zamanaşımı süresini kapsar. Bakiye alacak talep edildiği tarihe göre, geriye doğru zamanaşımı süresi içinde kalıyor ise zamanaşımına uğramadığı kabul edilmelidir. Kısaca kısmi davadaki alacak miktarı belirlendiği tarihten itibaren öncelikle ileriye doğru gerçekleşen alacak için mahsup edilmeli, bakiye alacak ise ondan sonraki süreyi kapsamalıdır. İlk kısmi davada belirlenen alacak mahsup edildikten sonra bakiyenin talep edildiği tarihten geriye doğru zamanaşımı süresi içinde kalan alacak, alacaklı lehine hüküm altına alınmalıdır.
Dosya içeriğine göre kısmi olarak 26.10.2011 tatrihinde açılan davada davacı vekili bilirkişi hesap raporundan sonra ıslah sureti ile 10.04.2013 tarihinde alacakları arttırmış ve davalı vekili ise ıslaha karşı zamanaşımı itirazında bulunmuştur. Hüküm altına alınan fazla mesai karşılığı ücret alacağının kısmi olarak istenen miktar dışlandığında kalan kısmında ıslah tarihine göre geriye beş yıllık süre dikkate alındığında bu süre dışında kalan miktarların zamanaşımına uğradığı anlaşılmaktadır. Mahkemece ıslaha karşı zamanaşımı itirazının dikkate alınmadan ve bu konuda ek rapor alınmadan fazla mesai ve tatil çalışmaları karşılığı ücretin hüküm altına alınması isabetsizdir.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 30/03/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.